0.5 "Balık..."
Selam!
Nasılsınız, umarım iyisinizdir.
Normalde fazla hobaaağ yorum gelmyr moruQ falan demiyorum (yalan) ama geçen bölüm 16 yorum geldi. Normalde bu kadar takilmazdim ama ondan önceki yebeye de 100-150 küsür gelmişti. Rica etsem beğendiğiniz yerlere yorum yapabilir misiniz?
İthaf caglahanim
İyi okumalar.
**
"Seni aptal, ne işimiz var bizim burada. Ne kadar fazla mikrop yutacağız haberin var mı?" Onun sinirle söylediği şeylere kulak asmadım. Bence artık yavaş yavaş Kimya'ya katlanmayı öğreniyordum.
Kimya Seçiler ve titizliği. Veya kendisi hariç çevresindeki her şeyden iğrenmesi de denilebilir. Evet, evet en iyi böyle anlatılabilirdi.
"Bir hayvan barınağındayız ve sen bir kedi sahipleneceksin." dedim onun aklındaki soru işaretlerini gidermek için.
Yediğimiz yemek üzerinden üç gün geçmişti ve benim dâhiyane fikrim sayesinde Kimya pek belli etmese bile çok etkilenmişti! Şey, tamam bunu pek belli etmiyordu ama her insanın duygularını ifade etme şekli farklıdır, öyle değil mi?
"Bir pire torbasıyla aynı evde değil yaşamak, elime bile almam!" Kesin bir dille söylediği şeye karşılık olarak göz devirdim. Kimya Seçiler'i anlamak yine mümkün değildi. 1500 metrekarelik bir evde yaşıyordu ve hâlâ kedi ile aynı ortamda kalmaktan çekiniyordu.
"Pardon da oturduğun evde kocaman bir bahçe var. Kedi seninle aynı yatakta yatacak diye bir şey yok ki." dediğimde şişirdiği yanaklarını serbest bıraktı.
Ona buraya geleceğimizi söylediğimde bile gereksiz bir süs ile gelmişti. Mavi dizlerinin üzerinde biten bir elbise giymişti ve bu nedenle ben de zorunlu olarak mavi bir takım elbise giymiştim. Saygıdeğer kedi efendiyle iş konuşacağımız için Kimya' ya hak verdim.
"Kedi ve köpeklerden nefret ederim. Neden geldik buraya?" diye sordu bıkkınca. Aynı zamanda da ayaklarıyla ritim tutuyordu. Her şeyden nefret ediyordu. Çeşitli hobilerden, sporlardan, müzikten, sanattan... Bu işlerden anlıyordu ama nefret ediyordu. Bu kadar da sevecen (!) olunmaz.
"Dediğim gibi. Çünkü evde yalnızsın ve bir arkadaşa ihtiyacın var." dediğimde geniş bir kahkaha attı ve eliyle ağzını kapattı. Bu kadar komik olan şeyi anlamasam bile ses çıkarmadım.
"Bir arkadaşa ihtiyacım yok, iki tane var zaten." dedi ve çıkmak için kapıya yöneldi. Bileğinden tuttum ve gitmesine izin vermedim. Resmen beni giriş katta oturup asansör aidatı veren komşu gibi görüyordu, fazlasıyla gereksiz.
"Madem öyle, başka bir fikrim var..." dediğimde bana kötü bir bakış attı ve bugünün bitmesini dört gözle bekledi.
***
Kimya|
"Laçin şunun tadına baksana!" diyerek seslendim masanın üzerinde hamur açan Laçin'e. Tahminimce mantı yapmaya çalışıyordu.
"Kimya bu ne?" diye sorunca tavayı sert bir şekilde ocağa geri koydum.
"Ne olabilir gerizekalı?! Tutturdun yemek yapmaya çalışalım diye! Ben otuz iki yıllık hayatımda bir kere elime bıçak aldım mı diye sorsana!" Sesimi yükselterek sorduğum soruya karşılık olarak unlu ellerini çırptı. Laçin'in bana hobi bulma çabaları oldukça başarısız bir şekilde devam ediyordu.
"Benim de her gün yemek yaptığım söylenemez..." dedi ve eliyle tavayı gösterdi. "Ama en azından yumurta kırmayı biliyorum." O da kendince haklıydı. Yirmi yedi yaşında bir adam şu yaşına kadar yemek yapmayı öğrenemediyse, biraz sıkıntı yaşaması normal olabilirdi.
Ama ne olursa olsun ben, yani koskoca Kimya Seçiler, yemek yapmak zorunda değildim.
"Hayatımda gördüğüm en sıkıcı kadınsın." dediğinde gülümsedim. Her türlü söylenişi fazla aciz olduğunu gösteriyordu. Her şeyden bıkmış kırk yaşında bir kadın gibi davranması gözlerimi devirmeme neden oldu.
"Ha-ha..." dedim ve gözlerimi devirdim.
En sonunda elindeki oklavayı sinirli bir şekilde masanın üzerine bıraktı. Ayağa kalkıp yavaş yavaş bana bir adım attı. Ne yaptığını anlamasam bile kollarımı bağlayıp bekledim.
"Seni şu hayatta mutlu eden en ufak bir şey bile yok mu?" Fısıldayarak sorduğu şeye kaşlarımı çattım. Her seferinde aynı soruyu sormaktan bıkmamış mıydı?
"Hayır! Şu hayattaki hiçbir şey beni mutlu edemez." dediğimde elini sinirle saçına geçirdi.
"Nasıl olur? Bir kedi, bir köpek, bir hobi... Nedenini anlayamıyorum..." dediğinde derin bir nefes verip oturdum.
"Bir gün hepsi ölür, bir köpek yirmi yıldan fazla yaşamaz. Bir kedi ise on yıldan fazla yaşamaz. Bir hobi seni hayata bağlamaz. Ki beni mesleğim bile hayata bağlamıyor." dediğimde hâlâ hiçbir şey anlamadığının bilincindeydim. Ayağa kalktım ve omzuna dokundum.
"Umarım bu dediğimin ne demek olduğunu ömrün boyunca anlamazsın."
***
Derin bir nefes vererek evden çıktım. Evimi, daha doğrusu şu an bulunduğum durumdan yararlanarak evi satın alan Kimya Hanım'ın, benim olan evindeydim. Tabii siz bu cümleyi okuyunca her türlü bahse varım ki hiçbir şey anlamadınız, nereden mi biliyorum? Çünkü ben söylerken de anlamadım.
Erkek kardeşimin okul taksidi kapıma dayanmış, annemin ilaçlarını almam gerektiğini hatırlamıştım. Annem kanser hastasıydı ve iki senedir tedavi görüyordu. Güçlü bir bünyesi olmasına rağmen doğal olarak yoruluyordu. Onu böyle görmek fazlasıyla canımı sıkıyordu. Babam ise kendi derdindeydi ve hâlâ benim batırdığım şirketi - pek umut olmasa bile - toparlamaya çalışıyordu. Her ne kadar bir suçum olmadığını ısrarla dile getirsem bile kimse bana inanmayacaktı. Bir nevi bunda haklıydılar aslında.
Ben olsam ben de kendime inanmazdım.
Aslında kardeşimin okul taksitlerini pek kafaya takmadım. Özel bir üniversitede psikoloji okuyordu. Onun taksitlerini şu anlık yalnızca Kimya ödeyebilirdi.
Babam inanmasa da benim üzerime büyük bir oyun oynandığının farkındaydım. Fakat bunu babama anlatmak... Neredeyse imkânsızdı. Şimdilik sadece bu olanlar benim suçumdu, şimdilik.
Kimya'yı aramak için telefonumu çıkardım ve rehberdeki ismine tıkladım. Aynı zamanda da ayağımla ritim tutuyordum. Titreyen telefonla mesaj geldiğini anladım ve mesaja baktım.
'Dakikanız bitmiş durumdadır. Kotanız doldu. Tarifeyi yenilemek için KerCell'e ödeme yapmalısınız, iyi günler."
Elimi saçıma geçirdim. Rezil olmayacağımı bilsem sinirden kuduruyor olurdum. Koskoca ben, ne hallere düşmüştüm!
"Hasi-" Ben küfrümü tamamlayamadan araya giren Faruk, sanki beni günaha sokmak istemiyordu.
Kimya neden şoförünü ayağıma kadar çağırmıştı? Ayak üstü tahmin yürütmek için on saniyem vardı. Hiç düşünmedem söyleyeyim.
Ne kadar acınası hâlde göründüğümü öğrenmesi için onu yollamıştı.
"Neden geldin?" Büyük bir samimiyetle (!) sorduğum soruya karşılık yüzünde mimik oynamadı.
"Kimya Hanım sizi bir yere götürmemi istedi efendim." Alayla güldüm. Kimya Hanım herkesi elinde oynatmaya bayılırdı çünkü etrafındaki herkes ona itaat etmeye bayılıyordu. Herkese emir verirdi. Duygusuzdu. Hareket etmeyi sevmesine rağmen tüm işlerini başkasına yaptırırdı.
"Peki kendisi nerede?" diye sordum. Hiç düşünmeden yanut verdi. "Arkadaşı Selim Bey ile yemekteler efendim."
Beni geçen günlerde kendisiyle evli kaldığı sürece kimseyle flört etmemem konusunda bir anne gibi tembihlemişti. Fakat kendisinin bu kurala uymayacağını çoktan tahmin etmem gerekirdi.
"Her neyse, gidelim."
***
Faruk kapımı açtığında indim fakat gözlerim hâlâ farklı bir yerdeydi. Buraya neden geldiğimizi tahmin edebiliyordum, umarım sandığım şeydir.
"Buyrun Laçin Bey, anahtarlarınız." Faruk'un uzattığı bir anahtar, bir de karta anlamsız bir ifadeyle yüzümü ona çevirdim. O da anlamadığımı farkederek konuşma gereği duydu. "Bu sitedeki dairenizin kartı, bu ise arabanızın anahtarı. Lakin Kimya Hanım arabayla bir yere gitmeden önce ve eve birini davet etmeden önce ona haber vermenizi istedi. Ayrıca herhangi bir harcamanızda beni aramanız yeterli." Ağzım açık bir şekilde Faruk'un dediklerini dinlerken anahtarı da elinden aldım. Karşımdaki koca bina lüks bir siteydi. Anlaşılan Kimya Hanım otel odalarında sürünmeyeyim diye bir daire ayarlamıştı.
Ben size daha önce Kimya Seçiler'in ne kadar iyi bi' kadın olduğunu söylemiştim değil mi? Özellikle de güler yüzlülüğünden bahsetmişimdir.
Telefonuma gelen mesajla cebimdeki telefonumu çıkardım. Mesaj Kimya'dan idi.
***
Kimya |
Ufak, alaylı bir tebessümle Laçin'e mesaj attım. Kesinlikle çok şaşırmıştı. Tabii onu çekip çıkardığım çukura geri dönmek istemiyorsa kısıtlı imkânlarda istediğini gerçekleştirecekti.
"Kiminle mesajlaşıyorsun?" diye soran Selim'e bakarak gülümsedim ve telefonumu masanın üzerine bıraktım.
"Laçin." dediğimde başınu onaylarcasına salladı. Laçin ile Selim'in bir iş rekabeti olduğunu bildiğimden dolayı Selim'in Laçin'den pek hoşlanmadığını tahmin edebiliyordum. Neyse ki Selim de bu konuyu fazla açmıyordu.
"Sence de şu muvaffakiyetsiz CEO ile evlenme fikri yanlış değil mi?" dediğinde ağzındaki baklayı çıkardığını anlayıp kıkırdadım.
"O da herkes gibi. Sadece ciddi düşünüyoruz. Neden kafaya takıyorsun ki?" diye sordum merakla. Bıçağını tabağın üzerine bıraktı ve suyundan bir yudum aldı.
"İlişkinizin uzun ömürlü olacağını düşünmüyorum. Üzülmeni istemiyorum." dediğinde büyük bir kahkaha attım. Etraftakilerin dikkatini çekmemek için ellerimle ağzımı kapattım.
"Laçin yakışıklı bir adam ve o benim. Dünya üzerinde hiçbir erkek beni aldatmaya kalkışamaz. " dediğimde ikna olmuşçasına güldü. Şu bebek olayından haberi yoktu ama hasta olduğumu biliyordu. Tedavinin detaylarını öğrenirse Laçin ile niye evlendiğimi anlardı. Onunla on seneye dayanan bir dostluğumuz olduğu için hastalığımı bilen nadir kişilerdendi.
"Konuyu dağıtmadan sana yeni defileyi anlatayım." diyerek ortamın havasını değiştirdim.
***
Arabamı garaja bıraktım. Gecenin ardından çok yorulmuştum. Bir an önce üzerimdekileri çıkartıp uyumak istiyordum. Beyaz uzun kapıdan girmeden önce kapı önündeki cam fanusu gördüm. Hafiften yere eğilerek inceledim. Üzerindeki post-it dikkatimi çekti ve elime aldım.
Selam!
Eve bayıldım, arabaya da öyle. Bir teşekkür olarak sana bir hediyem var. Bunun ne olduğunu sormadan ben söyleyeyim. Bu bir japon balığı. Bana her ne kadar zavallı desen bile yalnızsın Kimya. Tüylü şeylerden hoşlanmıyorsun. İş ve spor dışında sevdiğin aktivite yok.
Tek yapman gereken bu balığa yem vermek. Umarım insancıl duygularını kullanır ve onu otuz yerinden bıçaklamazsın.
Nottaki imaları görmezden gelerek güldüm. Hâlâ yerdeki fanusu kaldırmamıştım.
İçeri geçip - ne yazık ki fanusu da aldım - koltukta yayıldım. Siyah, deri çantamın içinden telefonumu çıkardım ve Laçin'i aradım.
Telefonu açar açmaz sordum. "Bu geri zekalı hediye de ne böyle?" dememle kınarcasına mırıldandı. Sahiden de öyleydi. Bununla uğraşacak vaktim varmış gibi gelip kapıma koyuyordu.
"Kimya lütfen bana balığın hâlâ hayatta olduğunu söyle." dediğinde alayla güldüm.
"Seni aptal! Ne yapacağım ben bu şeyle?" diye sordum. Aynı zamanda da turuncu balığa bakıyordum. Kendi halinde saf saf dolanıyordu.
"Baka-" aniden kapanan telefonla ayağımı sertçe yere vurdum. Şarjın bitme sırası değildi! Sinirle telefonu koltuğun bir köşesine fırlattım ve sehpa üzerinde duran fanusa baktım.
Biraz eğilerek fanusu avuçladım.
"Sanırım bir süre misafirimsin ufaklık."
***
2 gün sonra...
Laçin|
"Kitapçıya girelim mi biraz?" Özgür'e bakarak derin bir nefes verdim.
"Neden?"
"En sevdiğim şef yeni kitabını yayınlamış!" dediğinde mecburen kanul ettim. Kendisi bir restorant işlettiği için ona bu konularda hayır demek imkânsızdı.
Uzun bir süre sonra erkek erkeğe dışarı çıkma fırsatı bulmuştuk. O kitaplara bakarken ben de dergilerin olduğu taraftan gelen sesleri dinledim. Sankş biraz tanıdık geliyordu.
Gittiğimde rafın ardında bir kadım gördüm. Dizlerinin üzerinde biten dar, bir o kadar da spor elbisesi, siyah gözlükleri ve sıkı toplanmış sarı saçlarıyla bu kadın Kimya idi!
Balığı ona vermemin üzerinden iki gün geçmişti ve kim bilir zavallı balık ne haldeydi? Kimya iki gün boyunca çok yoğun bir şekilde çalışıyordu ve onunla konuşma fırsatı bulamıyordum.
Çantasıma uzandığı an beni farketmemesi için rafın arkasına saklandım. Cebindeki telefonu bir süre çaldı ve o da açtı.
"Alo Aysel Hanım. Evde her şey yolunda mı?" Bir süre dinledi ve sonrasında başını tatmin olmuşçasına salladı. "Balık ne yapıyor?" diye sorduğundase şaşırmamak ekde değildi. Yoksa iki gün boyunca iş ile değil de balıkla mı uğraşıyordu?
"Siz yine de fotoğrafını atın." dedi ve telefonunu kapattı. Bir süre telefonunu inceledi ve gülümsedi.
"Bu aptal kendi bokunu mu yiyor?" Kendi kendine mırıldanarak söylediği şeye karşılık yeniden güldü.
Pembe dudaklarını birçok kez kıvrılırken gördüm. Bazen alayla, bazen sinirle, bazen aşağılayıcı bir şekilde... Ama bu... Sanki bu sefer bambaşka bir duygu barındırıyordu.
Kalbimin hızlanmasıyla elimi sol göğsüme götürdüm. Beni bu kadar heyecanlandıran şey, Kimya'nın gülmesi miydi yoksa, o görüntünün aklımdan silinmemesi miydi?
Ben kendime geldiğimde Kimya olduğu yerde yoktu. Aptal gibi kaldığım için kaçırmıştım!
Onun baktığı dergiliklere gittiğimde kendimi gülmemek için sıktım. Kimya Seçiler sanırım bu işe benim sandığımdan daha çok önem veriyordu. İncelediği dergininin kapağını gördüğümde gülmemi hiçbir şey engelleyemedi.
Japon Balıkları ve Bakımı...
***
Yazardan|
Kimya Seçiler bu balık için yaptırdığı akvaryuma baktı ve memnun olmuşçasıma aldığı dergileri mutfak tezgahına bıraktı. Yalnızca birkaç gün bakımını üstlenmek için neden bu kadar alışveriş yapmıştı, o da bilmiyordu.
Yardımcısı Aysel Hanım onun aldığı dergileri orta sehpanın üzerine bıraktı. O hep böyle yapardı çünkü gelen misafirlerim ve Kimya Hanım'ın okuyacağını bilirdi. Genç kadın her ne kadar kabullenmese de o Kimya Hanım'ın nihayetinde iş harici bir şeyle ilgilenmesine içten içe seviniyordu.
Kimya her saat başı olduğu gibi akvaryumun yanına gitti. Bu sırada onun için aldığı yemleri de yanına aldı - bunun için paraya kıydı -
Aysel Hanım etrafın tozunu alırken çalan telefomu gördü ve açtı.
"Buyrun Laçin Bey?" diye sordu. Laçin keyifli sesiyle karşılık verdi.
"Aysel Hanım, Kimya orada mı? Ona verebilir misiniz?" diye sorduğunda orta yaşlı kadın memnun bir ifadeylr güldü.
"Elbette, bir dakika bekleyin lütfen. Kimya Hanım mutfakta." Laçin bunu duymak istiyordu işte! Kimya mutfakta ise muhtemelen balıkla ilgileniyordu.
Laçin daha çok Kimya'ya hava atabileceği için mutluydu çünkü genç kadına karşı koyamayacağı bir teklifle gelmişti! Belki de bu balık Kimya'nın ona karşı tutumunu düzeltmesini yarayacak bir aracıydı!
Telefon Kimya'nın eline geçince Genç kadın her zamanki soğuk sesiyle cevap verdi.
"Ne oldu Laçin?" Kimya parmaklarını akvaryumun camına koydu. Japon balığına baktı ve parmaklarını yavaş yavaş kaydırdı. Kimya yere oturmuş, boş bakışlarla balığı izliyordu. Onu böyle gören Aysel Hanım şaşırmıştı. Daha bir dakika önce keyifli olan patronunun neden bu denli kötü baktığını anlamıyordu. Daha sonra bakışlarını akvaryuma çevirdi ve şaşkınlıktan ağzını kapattı.
"Ne o Kimya Hanım? Bir teşekkürü bile çok gördün! Ama ben demiştim, o balık seni düzeltecek. Tabii ona işkence etmiyorsan, tahminimce pabucum dama atıldı şim-" Laçin hâlâ ona keyifli sesiyle imalı sözler söylerken Kimya onu durdurdu.
"Sus." Laçin'in aksine bir hayli keyifsiz çıkan sesi Laçin'i şaşırttı. Onun sinirli sesini duymak istiyordu fakat sesi oldukça isteksiz çıkıyordu.
Laçin ne olduğunu anlayamadan Kimya telefona fısıldadı ve ellerinş yavaş yavaş akvaryumun üzerinden kaydı. Çıkan gıcırtı kimsenin umurumda olmadı.
"Japon balığı... O öldü."
***
Eveeeet.
Bölümü beğenenler?
Bugün de Kimya Babaya yakalım diyenler?
Sizce balığı Kimya mı öldürdü?
Huh, baya uzun yazdım gşsşfşsşd (vaktime göre)
Aslında yazmaya hiç fırsatım yok çünkü tonlarca çözmem gereken test var. Maaaaaalesef ki üni sınavımda var ve maaaaaaaalesef ki 12. Sınıfım
Byüüüüüüüü
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro