5. bölüm
Multimediadaki Behrem ❤️
Akay tekrar, " Behrem..." diyerek kendisine dahada yaklaştığı sırada gözyaşları dahada çoğalmıştı. Öyle çaresizce adını zikrediyorduki öfkesi yavaş yavaş sönüyordu. Yerini acı dolu duygulara bırakıyordu.
" Senin mükemmel bir anne olacağını biliyordum lakin beni de bu denli etkin altına alacağını bilmiyordum." demesi ile afallarken, " Hı." nidası dudaklarından döküldü.Ne demeye çalışıyordu.
Bu tepkisi ile Akay' ın dudaklarında tebessüm belirdi ve birkaç saniye öylece baktıktan sonra nazikçe elini yanağına yerleştirdi. Yanağını ıslatan gözyaşlarını baş parmağı ile okşarcasına sildiğinde ise sözlerine devam ederek,
" Kalıyorum güçlü kadın. Seninle ve evladımla kalıyorum."
dedi.
Akay kalacağını söyledikten sonra adamlarına, sayılarını arttırıp evi korumalarını emretmişti. Evi tamamen çevrelemelerini ve uçan sineği dahi gözlerinden kaçırmamaları gerektiğini söylemişti. O zaman bir kez daha anlamıştı. Akay güçlü bir adamdı ve emrinde çalışan adamlar epey fazlaydı.
Dakikalar öncesi içeri geçmişlerdi ve Akgün babasının kolları arasında uyuyakalmıştı. Çimlerin üzerinde emeklemek küçük bedenini yormuş olmalıydı. Birde babasının kucağında olmak huzur verdiği için uyuması kaçınılmazdı. Yüzünden ne kadar huzurlu olduğu anlaşılıyordu. Fazlasıyla rahat bir uyku çekiyordu. Derin ve düzenli nefes alışı salonda yankılanıyordu ve sessizliğin hakimiyetini bölüyordu.
Adeta, ' Benim huzurum ile sizde huzur bulun.' diyordu. Öylede oluyordu. Akay ve kendisi oğullarını tebessüm eşliğinde izliyorlardı.
Beşiğine yatırmaları gerektiğini biliyordu. Böyle yatmaya devam ederse Akay' ın kolları, bebeğinin ise bedeni ağrırdı. O yüzden, " Beşiğine yatmalı artık, tamamen uykuya daldı." dedi ve ayağa kalktı. Neredeyse yarım saattir koltukta Akay' ın yanı başında oturuyordu. Akgün'ü izliyordu lakin ara sıra bakışları Akay' a doğru kayıyordu ve ona baktığı her an yüreği pır pır ediyordu. Ritmi bir anda değişiyordu.
Düşününce bu adamdan daha ilk günden etkilenmeye başladığını biliyordu. Hatta ilk gün pusette bulduğu o nottan beri...
'Bebeğime mükemmel bir anne olacağını biliyorum.'
yazısını okuduğundan beri...
Akgün' ü kucağına almak için uzandı. Karşılık olarak, " Ben yatırırım, beşik hangi odada." sözlerini aldığında, " Sanki bilmiyorsun." diye homurdandı. Tüm gün boyu izlediği odanın ne tarafta olduğunu bilmiyor olamazdı.
Akay, Akgün' ü sıkıca kavrayarak ve uyandırmamaya özen gösterek ayağa kalktığında az önceki sözlerine sadece gülümsedi. Adımlarını salonun çıkışına doğru atmaya başladığında ardından ilerledi. Akay, sanki kırk yıldır birlikte yaşıyorlarmış gibi rahat ve bildiğini belli eden adımlarla yatak odasına girdiğinde kendide ardından odaya girdi.
Yavaşça beşiğe bıraktığında ise bebeğinin minik elini kavradı ve uzunca bir öpücük bıraktığında, " Huzurla uyu oğlum."diye mırıldandı. Emindi, oğlu hiç olmadığı kadar huzurlu bir şekilde uyuyacaktı. Uyandığında ise, ' Baba, baba.' diye öğrendiği ikinci kelimeyi söyleyip duracaktı. Buda Akay' a tarifi olmayan bir mutluluğu yaşatıp duracaktı.
Kendide onların bu halini yüzündeki gülümseme ile seyredecekti.
Ayakta dikilmeye bir son verdi ve yatağa oturdu. Bu sırada Akay' da kendisine doğru dönmüştü. Bakışları her şeyi anlatmak istiyor gibiydi. Elini ensesine götürerek bakışlarını hızla kaçırdığında ise nereden başlayacağını bilemiyor gibiydi. Ona yardım etmeliydi.
O yüzden önce kendinden başlamak istedi. " Beni nereden tanıyorsun?" sorusunu yöneltti.
Akay bu soru üzerine bakışlarını tekrar kendisinin bakışları ile birleştirmiş, ensesindeki elini çekmişti. Gelerek yanına oturduğunda ise gözlerini bir saniye olsun gözlerinden ayırmazken, " Köyün en güzel kızı olduğun doğruymuş." dedi. Şaşırmıştı lakin dediği doğruydu. Köyde bu şekilde anılırdı ve dilden dile güzelliği dolaşırdı. En çokta köyün delikanlıları tarafından güzelliği abartılırdı. Bir prensesten farkı olmadığı, güzelliğinin dillere destan olduğu söylenirdi. Aslında öyle abartılacak bir özelliği yoktu. Sadece Allah özene bezene yaratmış tabirine uyuyordu. Kahverengi saçları beline kadar uzanıyordu. Hafif çekik kahverengi gözleri ise saçları ile uyum içerisinde parıldıyordu. Buğday teni pürüzsüzlüğü ile ilgi çekiyordu. Adeta bebek gibiydi. Biçimli yuvarlak, nokta gibi burnu ve hafif dolgun dudakları ile güzel kelimesini dolduruyordu. Elmacık kemikleri ise yüzüne öpülesi bir cazibe katıyordu.
Anneleride bu güzelliğe sahip olan kızı oğullarına almak için yarışırdı. Tabii yıllar öncesinde kalmıştı. Şimdi ise kusurlu bir kadın olarak anılıyor olmalıydı. Küçümseniyor olmalıydı.
Otuzlu yaşlarının başında evliliği sonlandığı için dilden dile dolaşıyor olmalıydı.
" Eskiden öyleydi." diye mırıldandı ve dolan gözlerini saklamak istercesine bakışlarını kaçırdı. Elleri üzerindeki elbiseyi kavramıştı. Elleri yumruk halini almıştı. Elbise parmakları arasında hissettiği acıyla birlikte sıkışıp kalmıştı.
" Hâlâ öylesin. Hâlâ insanı büyüleyen bir güzelliğe sahipsin." sözlerini işttiğinde, " Değilim." dedi. Sanki üzerine atılan bu kusur bir çamur misali önce zihnine sonra ise yüreğine yapışmış, etkisinden çıkamayacağı kadar çamura bulanmıştı.
Elinin üzerinde hissettiği el ile bedenine yayılan sıcaklığı hissetti. Adamın eli öyle sıcaktıki içindeki buz kütlelerini birer birer eritiyordu ve bedeni yangın yerine dönüyordu. Buz kütleleri buharlaşıp yok oluyordu.
" Hele gözlerin..." dedi ve elinin üzerindeki eli çekti. Çenesini nazikçe kavrayarak yukarıya kaldırdı. Kendi yüzüne doğru çevirdiğinde ise gözlerinin içine bakarak, " Bize hayat veren toprak gibi..." dedi. Öyleydi, gözleri Akay ve oğlunun aksine kahverengiydi.
Hayat verdiğini düşünecek kadar etkili olduğunu ise yüreğini ayaklandıran adamdan duymak nefes kesiciydi.
Yine kalbi düzensizdi. Bedeni ise alevler içindeydi.
Hissediyordu.
Aşk bulaşıcı bir hastalık gibiydi. Yüreğinden başlayarak tüm benliğini ele geçirirdi. Mantık işlevini yitirir duygular ile hareket edilirdi. Yolun sonunu görmemene rağmen korkusuzca ilerlemeye devam edilirdi.
Yinede kendine gelmeli ve içinde bulunduğu bu duruma bir son vermeliydi.
Çenesinde duran eli kavradı ve sıkıca tutarak aşağı indirdiğinde, " Yapma böyle Akay." dedi. Sesi güçsüzdü. Ne kadar sonunu bilmeden ilerliyor olsada yüreğinde hissettiği korku beynini kemiriyordu. Durması gerektiğini söylüyordu. Kendisini dahada kaptırırsa birdaha birleşemeyecek kadar parçalara ayrılacağını yüreğini acıta acıta belli ediyordu.
Elbet birgün bu ailenin bir parçası olmaktan çıkacağını hatırlatıp duruyordu.
Akay kendisinden aldığı bu tepki ile kendine gelircesine elini çekti ve anlatmaya devam ederek, " Evimizde neredeyse on yılı aşkındır baş hizmetli olarak çalışan Huriye hanım sizin köyden Behrem. Zaten tanıyorsundur, ikinci annen gibiymiş." dedi. Evet, tanıyordu. Çocukken hep onun kızı ile oyunlar oynuyor, evlerinden çıkmıyordu.
Neredeyse kendi evinden çok onların evinde zaman geçiriyordu.
" Tanıyorum." dedi ve devam etmesini beklerken zihninde canlanan anılarını bir kenara itti.
" Onun sayesinde seni tanıdım. Başından geçenleri bir bir anlattıktan sonra ne kadar güzel bir anne olacağına canı gönülden kefil oldu. " dedi. Bu sözler yüreğini sızlatmıştı. İçinden, ' Ahh Huriye sultan.' dedi. Onları köyden ayrıldığından bu yana bir kez olsun görmemişti. Numarası değiştiği için ise arayıp irtibata geçememişti.
Bir şeyi anlayamıyordu. Son bir yılı aşkındır köye gitmiyordu fakat bunun öncesinde köye geldiklerini hiç görmemişti. Geriye kalan dokuz yıl onlarla iletişim kuramadan geçmişti. O zaman nasıl başından geçenlerden haberdar olabilmişti.
" Nasıl?" dedi ve yatakta yan oturarak bedenini Akay' a doğru çevirdiğinde, " Nasıl benim yaşadıklarımdan haberdar olmuş." dedi. Merak içerisindeydi.
" Sana kefil olmadan önce senelik iznini alarak köye gitmişti. O zaman her şeyi köylüden öğrenmiş." dedi. Şimdi söyledikleri mantık kazanıyordu ve taşlar bir bir yerine oturuyordu.
" Ama onlardan çok küçüklüğün beni etkiledi." sözleri ile devamını getirmesini bekledi. Nasıl küçüklüğü Akay' ı etkilemiş olabilirdi. Sadece diğer çocuklar gibi oyun delisiydi.
" Daha küçücük çocukken bile bebeklere düşkünmüşsün. 'Büyüyünce bir sürü bebek yapacağım, hepsinin annesi olacağım,' diye bağıra bağıra ortalıklarda dolanıyormuşsun." dedi. Akay gülmemek için kendini zor tutuyordu. Dudağını kemirmesinden anlayabiliyordu.
Kendide anıları film şeridi gibi zihninde canlandıkça içten bir şekilde gülümsüyordu. Ne kadar komik bir çocukluğunun olduğuna bir kez daha şahitlik ediyordu.
" O yüzden bebeğime anne ol istedim. Onu anne sevgisine boğ istedim." dediğinde, " Teşekkür ederim." dedi.
Bakışları ise beşikte mışıl mışıl uyuyan bebeğe kaydı. Minnet doluydu. Kendisine annelik duygusunu yaşatan adama tarif edemeyeceği bir boyutta minnet doluydu.
" Bana bu duyguyu yaşattığın için minnettarım." dedi. Gözleri dolmaya başlamıştı. Ağlamamalıydı. Gerçekler bir bir ortaya çıkarken ağlayamazdı. Derin bir nefes alıp verdi.
Akay' ın, " Asıl ben minnettarım Behrem. Evladımı evladın bilerek kucakladığın için." sözleri ile dayanamadı ve gözyaşları yanaklarına doğru yol aldı. Bugün tam bir sulu göz olmuş, gözyaşları akıp durmuştu.
Usulca ağlıyordu. Gözyaşları sanki içine akıyordu. Varlığını Akay' a hissettirmiyordu. Zaten başını çevirdiği içinde görüş alanında yer almıyordu.
İlla bir evlada anne olmak için onu doğurmak gerekmiyordu. Sadece annelik içgüdüsü ile kucaklayıp tüm sevgisiyle sarıp sarmalamak gerekiyordu. Olması gerekende buydu. Doğurmak ile hiçbir şey bitmiyordu. Aslında her şey tamda ondan sonra başlıyordu. Tüm güzel duygular ile o evladı büyütmek gerekiyordu. İyi bir ebeveyn olmak saygılı ve duyarlı bir evlat olması için elinden geleni yapmaktan geçiyordu.
Akay' ın," Kaderimiz bir." sözleri üzerine başını çeviremezken sözlerine devam etmesini bekledi. Bir yandan ise Akay' a hissettirmeden gözyaşlarını silmeye çalıştı. Elleri ile gözlerini yavaşça ovdu.
" Ailelerimizin isteği üzerine evlendik." sözleri ile şaşırmıştı. Bu denli benzer bir kaderi yaşadıkları içindi bu şaşkınlığı...
Akay gibi bir adamın sevdiği bir kadınla evlendiğini düşünmüştü. Hayatına girdiğinden bu yana kendisi gibi ailesinin isteğine boyun eğerek evlendiği aklının ucundan dahi geçmemişti.
" Tek fark, ben karıma aşkla bağlanarak evlenmiş olmasam da değer verdim. Onu gözümden sakındım." dedi. Tam tersi beklenemezdi zaten. Bunu hissetmişti. Akay' ın sevmese dahi karşısındakine saygı duyduğu hâl ve hareketlerinden belli oluyordu. Bu zamana kadar kendisini incitecek tek söz söylememiş yada davranışta bulunmamıştı. Aksine oldukça nazik ve anlayışlı davranmıştı. Buna mesaj ve aramaları kanıt olarak gösterilebilirdi. Bugünkü davranışlarıda aynı şekildeydi. Kanıt niteliğindeydi.
" Ama o Tarık denen şerefsiz sana eziyet etti. Kusurunu sana yükledi." dedi. Bu sözler üzerine bakışları Akay' ın bakışları ile birleşmişti. Az önce duyduğunun doğruluğunu tartıyordu. Gözleri Akay' ın gözlerine dahada dikkat kesiliyordu.
Gözleri hissettiği öfkeden dolayı birer ateş parçasıydı ve baktığı yeri yakıyordu. Kendiside bu sayede sözlerinin doğru olduğunu anlıyordu.
Öfkeden çenesi seğiriyordu. Kaşları ise gittikçe dahada çatılıyordu. Bir anda ayağa kalktı ve kendisine dönerek, " Salona geçelim, yoksa öfkeme hakim olamayacağım. Akgün' ü uyandıracağım." dedi. Haklıydı, odadan çıkmazlarsa Akgün uykusunu tam alamadan uyanacaktı. Başı ile dediğini onaylarken ayağa kalktı ve Akay' ın ardından odadan çıktı.
Salona geçtiklerinde Akay koltuklardan birine oturmak yerine cama doğru ilerlediğinde, " O puşt evlenmeden önce bile çocuğu olmayacağını biliyormuş." dedi. Sesi fazlası ile yükselmişti. İnsanı ürkütecek cinstendi. Duyduklarını idrak edemiyordu. Sanki kafası bir kovandı ve arılar durmaksızın uğulduyordu.
" Buna rağmen sana eziyet etmekten geri durmamış, onun yerine tüm suçu sana yıkıp kendini temize çıkarmış." dedi. Daha fazla ayakta duramayacaktı. Bacakları bedenini taşıyamayacak durumdaydı. Koltuğa oturdu ve sırtını geriye yasladı. Bu duydukları çok ağırdı. Bir insan bunu nasıl yapabilirdi,aklı almıyordu. Gündüzleri nasıl rahat nefes alabiliyordu. Geceleri nasıl rahat uyuyabiliyordu. Vicdan denen şeyin Tarık' ta olmadığına bir kez daha kanaat getiriyordu.
" Sen bunları nereden biliyorsun?" diye sorarken bakışlarını Akay' dan ayırmıyordu. Bu denli öfkeli oluşu ise kafasını karıştırıyordu. Yoksa Akay'da kendisine karşı duygular mı besliyordu. Aslında beslediğini hissediyordu lakin yinede yaptıklarını sorguluyor, Akay' ın duygularına bağlıyordu.
Kesin bir dille, " Araştırdım." dedi ve yanına doğru gelirken ise sözlerine devam ederek, "Gerçekleri öğrendiğimde ise onu öldürmemek için zor durdum." dedi. Elleri gömleğin yakasına gitti. Birkaç düşmeyi açarak yaka kısmını genişletti. Daha sonra ise tam karşısına oturduğunda ellerini dizlerine dayadı. Tüm bunları yaparken gözleri kendisinin gözlerinden ayrılmamıştı. Terlediği için açık kahve saçları alnına yapışmıştı. Hava zaten sıcaktı birde üzerine hissettiği yakıcı öfke onu bu denli sıcağa mahkum kılmıştı.
" Birdaha karşına çıkarsa onu öldürmekten beter edeceğimi söyledim. Tüm gerçekleri ortaya çıkarıp köye rezil rüsva edeceğimi ve köylü onu sözleri ile taşlarken seninle birlikte büyük bir zevkle izleyeceğimi söyledim." dedi. Sesindeki öfke gittikçe azalmak yerine dahada artıyordu hissediyordu.
" Son birkaç aydır ortadan kaybolmasını bu şekilde sağladım. Elbet daha kısa yollarda vardı fakat hakettiği buydu. Korkusunda boğulacak ve gün geçtikçe bu korkusu delirmesine yol açacaktı." dedi. Düşününce en iyisini yaptığını biliyordu. Yinede bu nedenden dolayı acı çekeceğini bilmek içten içe yüreğini sızlatıyordu. Tarık bencilin teki olmasına rağmen kendisi bu durumda bile bencillik edemiyordu.
Bu yüzden içten içe kendine kızıyordu. Vicdanı olmayan bir adama karşı vicdanına yenildiği için kendine öfke duyuyordu.
Çocuğu olmadığı gerekçesi ile kendisine eziyet eden adama karşı duygusuz olamamak içini kemiriyordu. Bu yüzden birde ailesini kaybetmiş olmak hissettiği acıyı iki kat artırıyordu.
Onları bir hiç uğruna kaybetmiş olmak yüreğini delip geçiyordu.
Tarık aslında o korkuyu yaşamayı en başından beri hak ediyordu. Kendisine kusurunu yüklemeden daha öncesi...
Kendini kusurlu görerek içten içe hissettiği öfkeyi etrafındakilere kusmaya başladığından beri hak ediyordu.
Beline uzanan açık kahve saçlarını bileğindeki toka ile tepeden topladı. Aynı Akay gibi hissettiği duygular ile bedeni yanmış, terlemeye başlamıştı.Dakikalardır sadece Akay konuşuyor, kendisi ise tek kelime dahi etmeden onu dinliyordu. Zihnini kaplayan düşünceler ile dili mühürleniyordu. Yüreği ise bu mühürü kalıcı kılıyordu.
" Behrem..." dedikten sonra Akay' ın ayağa kalkması ile suskunluğuna bir son verdi ve, " Efendim." dedi. Bir yandanda Akay' a bakışları ile eşlik etti. Gelip yanına oturmuştu. Aralarında hiç boşluk yoktu.
" Ağlama." dedi. Sesinde öfke değil burukluk sezmişti. Bu haline dayanamıyor gibiydi. Bakışlarında ki alevde yok olup gitmişti. O ana kadar ağladığının farkında bile değildi. Yüreği yine dolup taşmış ve kendinden habersiz dışa vurmuştu.
Akay yanaklarını kavradığında bedenine ürperti yayıldı. Sanki o ana kadar boşluktaydı ve Akay sayesinde o boşluktan çekilip alınmıştı.
Baş parmakları ile yaşları silerken, "Su gibi akan gözyaşlarının vanası olsa keşke, kapadığım da birdaha hiç akmasa." dediğinde gülmeden edemedi.
Bu nasıl bir benzetmeydi. Romantiklikte level atlamış gibiydi. Gözlerini çeşmeye benzetmişti." Çeşme mi sanki buda vanası olacak." dedi. Böyle tepki vermesi Akay' ıda gülümsetmişti.
Gülümseyişleri birbiri ile harmanlanıyor, bakışları ise birbirinden ayrılmıyordu.
Tam o sırada aralarına giren bir şey oldu. Akay' ın telefonu çaldı. Melodisinden anlamıştı. Akay ellerini yanaklarından çekti ve cebindeki telefonu aldı. Kimin aradığına baktığında yüzü ile birlikte tüm bedeni gerildi. Kaşları çatılırken huzursuzca, " Ne diye arıyor bu şimdi." diye kendi kendine söylendi. Ufak çaplı bir küfür mırıldanırken ayağa kalktı ve telefonu açtığında oldukça sert bir ses tonu ile, " Alo." dedi...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yeni bölüm ile karşınızdayım. Tüm gerçekler birer birer ortaya çıkmaya başlıyor.😍
Birdahaki bölümdede geçekleri öğrenmeye devam edeceğiz.❤️
Sizce nasıl ilerliyor? Hoşunuza gidiyor mu😍
Açıkçası ben Bu çifti fazlasıyla benimsemeye başladım. 🥰
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro