Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

20. bölüm

" Çok acelecisin yeğenim, önce bir küçük olarak halimi hatırımı sorsaydın." dediğinde, " Biz o faslı çoktan geçtik." dedi. Bu sırada sesi sertleşmişti. Yaptığı kahpeliklerden sonra iyi yada kötü olması zerre umurunda değildi. Ölse dahi umurunda değildi.
Ailesinin katilini nasıl önemseyebilirdi.
Birde hâlâ oğlunu hedef almış birine nasıl hâl hatır sorabilirdi.
Zaten normal bir muhabbet için aramadığını telefonu açtığı an belli etmişti.

" Doğru diyorsun, biz artık son kozlarımızı oynuyoruz." dediğinde sessiz kaldı. Eğer ki cevap verirse aralarındaki gerilim artabilir, konuşmanın gidişatı farklı yönlere sapabilirdi.

" Kendi oğlumu bile bana düşman ettiğine göre sende benim gibi bu savaşın son bulması için can atıyorsun." diyerek sözlerine devam ettiğinde kesin bir dille, " Evet." dedi. Bu sırada salona girmiş ve oradanda bahçeye çıkmıştı.

" O zaman sevgili yeni gelinimin yerini bulmam sandığından daha kısa sürecek emin ol." dediğinde ne denli gerilsede belli etmedi. Sakinliğini korumaya özen göstererek, " Elinden geleni ardına koyma." dedi.

Amcası böyle bir karşılık beklemiyor olduğunu sinirli çıkan sesi ile, " Hodri meydan." dediğinde kendide sesini yine normal tutarak, " Hodri meydan." dedi.

Bu tavrı hem amcasının dahada bilenmesine yol açmış hemde korku tohumlarını zihnine salmıştı.

Çünkü düşündüğünün aksine karşısında baş etmesi zor biri olduğunun daha yeni farkına varmıştı...

~~~~~~~~

Akay' ın anlatımından devam ediyoruz daha sonra Behrem' e geçeceğiz.❤️

Amcası ile telefon konuşmasının üzerinden neredeyse yarım saat geçmiş, yaşadığı sıkıntı tüm bedenine yayılmıştı. Yüreği başta olmak üzere her bir zerresi kötü duygulardan nasibini almıştı.

Bakışları Cevdet' in masada bıraktığı sigara paketinde takılı kalıp duruyor, kendini frenlemesi gerektiği için bakışlarını başka noktalara sabitliyordu. Bu yaptığı uzun süre etkili olmuyordu. Birkaç saniye sonrası tekrar sigara paketine dönüyordu.

Biraz olsun rahatlamak için sigaradan medet umduğu için içten içe kendine kızıyordu. O dumanı ciğerlerine kadar çektikçe sakinleyeceğini hissettikçe eli havaya kalkıyor, paketi alamadan geri iniyordu.

" Off Off." derken elleri ile yüzünü avuçladı. Daha sonra ise yüzünden saçlarına doğru yol aldı. Parmakları saç diplerine kadar indiğinde sıkı sıkıya kavradı. Geriye doğru yasladığında başını kaldırarak gökyüzüne baktı.

Ne yapacaktı. Yüreğine, kayan bir yıldızın verdiği umut gibi doğan sevdiği kadın ve oğlu için ne yapacaktı.
Elbette ki onlarıda yurtdışına gönderme düşüncesi zihninde yer edinmiş ve detaylıca düşünerek kusursuz bir plan çizmişti. Ama sevdikleri gözünün önünde olmadıkça hiçbir şeyden emin değildi. Ailesini ve ilk eşini kaybettikten sonra kime güvenebilirdi ki. Hemde katilleri kendi canı kanından insanlar iken elin adamlarına, insanlarına nasıl güvenenilirdi.

O güveni veren birçok adamı, çalışanı, dostu vardı. Yinede düşündükçe deli oluyordu. Behremi ve Akgünü Sarper' e benzemiyordu. Sarper yurtdışında yıllarını geçirmiş biri olarak deneyimliydi. Ama sevdiği kadın ve oğlu bu konuda hiç mi hiç deneyimli değildi. Behrem köyde doğup büyümüş ve yaşadıkları şehir dışına çıkmamıştı. Hatta şehrin bu semtinden başka semtlere gerekmedikçe ayak basmamıştı.
Oğlu ise daha bir yaşına yeni basmıştı. Daha dünyada olanlardan bir haber hayata karşı adımlar atıyordu ve ne zaman düşeceğini bilmiyordu.

Onları yurtdışına gönderme düşüncesi bu gerçekler ile bir toz bulutu gibi gelip geçici kalıyor, bir anda kayboluyordu.
Ne olursa olsun onları yanından ayırmak istemiyordu.
Uzakta başlarına bir şey gelecek olsa zamanında yetişemez, burada olduğu gibi müdahale edemezdi.

" Ne yapacağım ben!" diye kendi kendine söylendi. Şuan bir yıldızın kaymasını öyle çok isterdi ki. O yıldızın sağlayacağı umut kırıntılarına tutunarak yüreğinden geçeni dilemek isterdi.
Böyle bir mirasın asırlardır hiç olmamasını ve nesilden nesile aktarılmamasını dilerdi. Kendi mesleğine devam edip güzel bir yaşam sürmeyi dilerdi. Dahada önemlisi normal bir yaşam sürmeyi dilerdi.
Sevdiği kadınla bir mağazada yada cafede şans eseri karşılaşarak tanışmayı dilerdi.
Biricik oğlu ise yine hayatta olsun isterdi ama düşününce bu istekleri biraz bencilceydi.
Nede olsa ailesinin isteği üzerine de olsa başından bir evlilik geçmişti ve kendisine güzeller güzeli bir evlat vermişti. Birde daha yirmili yaşlarında iken hem evliliği hemde anneliği üstlenmişti. Bununla da kalmamış doğum sonrası kocasının akrabaları tarafından hayatına son verilmişti.
Gaye' ye bir eş bir anne olarak çok değer vermişti. Onu kaybettiğinde daha acısını yaşayamadan evladına kol kanat germiş ve amcasının yaptıkları ile uğraş içine girmişti.
Kendisine üzülmesi için zaman bile verilmemişti.
Yeni hayatlara, kişilere kapılarını aralamış ve onları sahiplenmişti.

Duyduğu ayak sesleri ile bakışlarını gökyüzünden çekti. Gelen kişi Behrem' di. Yüzünün her bir köşesine yayılmış endişesi ile birlikte adımlarına devam etmekteydi." Arayan kimdi Akay?" diye sorarken yanına kadar gelmişti.

" Amcamdı." dedi ve Behrem' i kolundan tuttuğu gibi kendine çekti. Kucağına oturmasını sağladığında, " Ne olur başka bir şey sorma." dedi. Şuan tek istediği sevdiği kadının kokusu ile sakinleşmekti.
Kolları arasına narin bedenini hapsettiğinde saçları arasına burnunu gömdü. Ard arda ciğerlerine kadar çektiğinde rahatladığını hissetti. Her içine çekişinde biraz daha bedeninin salındığına şahitlik etmişti.
Behrem' de sıkıntısını anlamıştı ve biraz daha sokularak tek kelime sormamıştı.

Sevdiği kadının kokusu neredeyse iki yıl öncesi bıraktığı sigaradan daha fazla etki etmiş, iliklerine kadar işlemişti.

" Sen böyle güzel koktukça ben yüreğime düşen tüm kötü duygulardan arınacağım ve başka hiçbir şeyden medet ummayacağım." diye mırıldandı. Bu mırıldanışı ile Behrem başını yasladığı göğsünden kaldırarak yüzüne bakmıştı. Bakışları tamda gözlerinin içine odaklanmıştı.

" Yanında yeşermeye devam ettikçe sana böyle güzel kokacağım." dedi ve uzanarak yanağına bir buse kondurdu. Sevdiği kadının dudakları adeta yüreğine can suyu olmuştu.

" Bende seni yanımdan ayırmayacağım. Senin kokun ile bir ömür hayat bulacağım." dedikten sonra uzanarak sevdiği kadını alnından öptü. Bu kadın gönlüne en güzel eşti.

Behrem kolları arasına sokulduğunda bu sokulmanın diğerlerinden farklı olduğunu hissetti. Akşam vakti olduğu için hava serinlemişti. Behrem' de üzerindeki ince elbiseden dolayı tir tir titremişti.

" İçeri geçelim üşüteceksin." dedi. Behrem bu sözler üzerine kucağından kalkmaya yeltendiğinde ise beline sarılı olan kolunu dahada sıklaştırdı. Ayağa kalkmasını engellediğinde, " Ama kucağımdan kalkmanı istememiştim." dedi. Bu sözleri söylerken yüzünde bir gülümseme belirmişti.
Küçük bir çocuk gibi yaramazlık yapmadan duramıyordu. Sevdiği kadına karşı çocuklaşıyor ve daha bir yaşında olan oğlundan farkı kalmıyordu.

Diğer elini bacaklarına doğru atarak sevdiği kadını sıkı sıkıya kavradığında ayağa kalktı. Behrem' in aynı gülümseme ile, " Ne yapıyorsun Akay bir gören olacak." demesine, " Gören görsün." dedi. Sesi normalinden yüksekti.

Eve doğru ilerlerken sözlerine devam etti ve aynı ses tonu ile, " Gönlümün sultanını taşırken kimseye hesap verecek değilim ya." dedi. Duygularını gizlemek gibi bir uğraş içine girmiyordu. Sevdiği kadının yüzünü sevgisini hissettire hissettire gülümsetmek istiyordu. Çünkü Behrem sevilmeyi fazlasıyla hak ediyordu.

Son sözleri üzerine Behrem utanarak başını eğdi ve gizlenmek istercesine göğsüne yasladı. Bu kadının her hareketi büyülenmesine yol açıyordu. Böyle zamanlarda utanması bile yüreğinde çok büyük etki yaratıyordu.
Yüzündeki gülümseme dahada genişliyordu.

Eve girdiklerinde Behrem' in ne denli hafif olduğunu düşünüyordu. Sanki kucağında oğlunu taşıyormuş gibi hissediyordu. " Bundan sonra sen Akgün' ün karnını doyururken bende senin karnını doyuracağım." dedi.

Behrem şaşkın yüzünü kaldırarak, " O niye?" diye sorduğunda odaya varmışlardı. İçeri girerken sesini kısık tuttu ve, " Çünkü çok hafifsin, baksana kuş kadarsın." dedi. Bu sözleri söylerken bir yandan ise sevdiği kadını kucağında hoplattı.
Behrem'de ellerini boynuna dolamış ve düşmekten korkmuşçasına yüzüne bakarken, " Akay..." demişti. Sesini ayarlayamamış ve oğullarının uyanmasına sebebiyet vermişti.

Zaten zamansız uyumuş ve tüm gece onları uyutmayacağının sinyallerini çoktan vermişti. Saatlerce aralıksız uyumuş olması ise bu durumu kesinleştirmişti.

Oğulları ağlamak yerine yatakta emekleme pozisyonuna geçerek gözlerini kendilerine diktiğinde ikiside gülümsedi. Behrem, " Oğlum eğer baban beni kucağından indirirse seni kucağıma alabileceğim." dedi. Sanki denilenleri anlamış gibi Akgün' de kendileri gibi gülümsediğinde sevdiği kadını kucağından indirdi.
" Aynı babası gibi olacak, güzel kadınlara karşı gülümsemesini saklamayacak." dedi. Bu sefer Behrem' den önce davranmış ve oğlunu kendisine benzeterek dahada gülümsemesini sağlamıştı.

Behrem, "Hmm yani benden başka kadınlarada gülümsedin." derken oğullarını kucağına aldığında dudakları biraz daha yana doğru kıvrıldı. Tüm dişleri birer birer ortadaydı.
Behrem' i ilk başta dediğine gülmüş olsada sonrasında kıskanmıştı ve hafiften kaşları çatılırken yüzündeki gülümseme yerini ciddi yüz hatlarına bırakmıştı.

Onlara doğru yaklaşarak bakışlarını sevdiği kadının bakışlarından ayırmadan, " Benim gözümde gönlümde bir tek seni güzel olarak görüyor hatunum. O yüzden senden başkasına gülümsemem ne mümkün." dedi.

Bu sözler üzerine Behrem tekrar gülümsemesini dudaklarına yerleştirdi ve," Madem öyle o zaman bir öpücüğü hak ettin." dedi. Oğlu kucağında olduğundan Behrem uzanıp öpemeyeceği için eğildi ve gözlerini kapatarak öpmesini bekledi.
İşe tatlılık katmak için ise dudaklarını büzerek öne doğru uzattı.
Bu yaptığı ile Behrem kıkırdamıştı.
Kendide yaptığına içten içe gülüyor, nasıl böyle bir adama dönüştüğüne şaşırıyordu.

Yanağında hissettiği temas ile şaşkınlığa uğrarken gözlerini açtı. Hem yanağı ıslanmış hemde oğulları ön dişleri ile etini kıstırmıştı.
Behrem ise daha fazla dayanamamış ve kahkahasını salmıştı.
Kendi ise yanağında hissettiği acı ile hafiften inlerken oğlunu Behrem' in kolları arasından alarak kucaklamıştı.
O an hak ettiği öpücüğün sevdiği kadın tarafından değilde oğlu tarafından olduğunu anlamıştı.

Oğulları çenesini dişlemeye devam ederken, " Oğlumuzun kaşıyacağa ihtiyacı var." dedi. Behrem ise kıkır kıkır gülümsemesi ile başını olumlu anlamda sallayarak dediğine cevap vermişti.

Akgün' ü çenesinden ayırdığında yüzüne baktı. Tükürükleri ağzından taşmış, çenesinden aşağı doğru akmıştı. Yüzü ise yaptığının verdiği mutluluk ile parıldamış, sayılı dişlerini gösterek sesli bir şekilde gülümsemesini anne ve babasının duyacağı şekilde salmıştı.

Bir oğullarına bir sevdiği kadına baktı. Yüzlerine oturan gülümseme ile gözleri kamaştı. Yüreğini kaplayan kişilerin mutluluğu ile yüreği dahada bir coştuğunda " Çok şanslı bir adamım." diye mırıldandı...

~~~~~~~~~~~~~~
Behrem' in anlatımından devam


~ 5 gün sonra~

Behrem sevdiği adamın kolları arasında yeni bir güne daha başlamanın verdiği mutluluk ile gözlerini açtı. Uyurken Akay' ın yüzünü izlemekten kendini alıkoyamıyordu. Her sabah en az on onbeş dakika kadar bu şekilde oyalanıyor, kımıldamadan yüzüne oturan masumluğu doyasıya izliyordu.

Bu sabahta aynı olacağını umarken oğullarının ağlaması ile sevdiği adamın kolları arasından yavaşça çıktı. Akay kendisinden değilde Akgün' lerinin ağlamasından dolayı rahatsızdı. Kulaklarına dolan ses ile kaşları çatılmış, yüzünde hoşnutsuz bir hâl ortaya çıkmıştı.
Yorgun olduğu için uyuduğu uyku fazlasıyla yetersiz kalmıştı. O yüzden bu denli tepki göstermiş ve yüzünün her bir zerresine yayılmıştı. Yastığı başının altından alarak yüzüne bastırdığı sırada boğuk çıkan sesi ile, " Ne olur biraz daha uyuyayım." dedi.
Bu sırada kendisi ise oğullarını kucağına almış ve odanın çıkışına doğru adımlamıştı.
Gülümsedi ve, " Uyu koca bebeğim." dedi. Daha sonra ise odadan çıkarak mutfağa doğru ilerledi. Gece erken uyandığı için Akgün' ün karnı uyandığı gibi acıkmış olmalıydı. Büyük ihtimallede uyandığı gibi ağlamasının nedeni de midesi boş olduğundandı.

Mutfağa girdiği gibi oğlunu mama sandalyesine bıraktı ve tezgaha doğru ilerleyerek mamasını hızlıca hazırladı. Bu sırada Akgün ara ara mızmızlanmış ve numaradan ağlayarak kucağına alması için kollarını uzatmıştı.

Bu sırada Akay dahil olmak üzere Cevdet yada Melike' den çıt çıkmamıştı. Masanın üzerindeki bulunan limon desenli saate baktığında saatin epey erken olduğunun farkına vardı. Saat daha yedi yoktu ve her biri kafa yorgunluğu ile yataktan kalkamayacak durumdaydı. Hele Melike hamileliğin verdiği ağırlık ile iki kat daha yorgundu. Seksizinci ayının neredeyse bitimindeydi.

Akay ve Cevdet ise bir köşeye çekiliyor ve gündüz gece demeden kusursuz planları üzerinde yoğunlaşıyorlardı. Amcası denen adamın her yapacağı hamleyi önceden tahmin ederek hazırlıklı olmaya çalışıyorlardı.
Ufacık bir ayrıntıyı bile atlamak istemiyorlardı.

En büyük avantajları ise Sarper' in kendisine sadık olan çalışanları ile iş birliği içerisinde olmasıydı. Bu sayede evde olup bitenden haberdar oluyorlardı. Hatta bir gün öncesi çalışanlardan biri market alışverişine çıkmış ve bu sırada makarna paketinin arkasına yapıştırılan dinleme cihazını sorunsuz bir şekilde almıştı.
Şimdi ise sadece onu Soner BIÇAKÇI ' nın çalışma odasına yerleştirmesi kalmıştı.
Gününün çoğunu orada geçiriyor ve görüşmelerini o odada yapıyordu.

Duyacakları her bir söz kendileri için hayati değer taşıyordu lakin Akay ve Cevdet kendilerini bu işlerden uzak tutuyor, her gün Melike ve Cevdet' in kaldığı odaya kapanarak planları üzerinde odaklanıyorlardı. Bir şeyleri gizli yürüttüklerini anlayabiliyordu fakat tek kelime dahi edemiyordu. Akay' ın omuzlarında ki ağırlığı çoğaltmak istemiyordu. Yaşadığı stresi sıkıntıyı görebiliyordu. O yüzden düşüncesizce davranarak merakını dindirirken Akay' ı dahada sıkıntıya sokmak istemiyordu.

Oğlunu kucağına almış mamasını içiriyor, bir yandan ise camdan dışarısını izliyordu. Havanın güzelliği uçuşan kuşların cıvıltısı ile gözler önüne seriliyordu.

Melike' nin mutfağa girerek, " Günaydın Behrem abla." demesi ile başını o yöne çevirdi ve, " Günaydın canım." diyerek karşılık verdi.

Melike sandalyeyi çekerek oturduğunda, " Yine beni odadan attılar." dedi. Mutfağa girdiğinde yüzüne oturan gülümsemesi solmuş, kendi gibi gizli kapaklı işlerden rahatsızlık duyduğunu yüzünün aldığı hâl ile dışa yansıtmıştı.

" Kim bilir neler planlıyorlar." dedi. Akıl erdiremiyordu. Çünkü Akay ve Cevdet' in beyni zehir gibi çalışıyordu. Birde ikisinin fikirleri birleşince insan ne yapacaklarını hiç mi hiç kestiremiyordu.
Zaten tek kelime dahi etmedikleri için bir varsayımda da bulunamıyorlardı.
Melike ile anca kara kara düşünüyorlar,bir sonuca varamadan zihinlerini kaplayan asılsız düşünceleri bir kenara itip vakit öldürüyorlardı.

Oğlu mamasını bitirdiğinde biberonu tezgaha bıraktı. Daha sonra ise mama sandalyesine oturtarak Melike' ye, " Canım sen Akgün' le ilgilen, ben birazdan geleceğim." dedi. Melike nereye gittiğini anladığı için, " Tamam abla." diye karşılık verdi.

Mutfaktan çıkarak koridorda ilerlemeye başladı. Bir yandan ise dağınık olan saçlarını tepeden at kuyruğu yaptı. Hâlâ pijamaları ile olduğunu hatırlayarak ilk önce odasına saptı. Üzerini değiştirdikten sonra yan odaya geçecek ve Akay ile Cevdet' e ne içeceğini soracaktı. Bu olay beş gündür kısır döngü gibi her sabah tekrarlamıştı. Sabah uyandıkları gibi kahvaltı yapamıyorlar ve uykularını açmak için sadece bir şeyler içiyorlardı.

Üzerine siyah bir tayt ve basenlerini örten düz, petrol mavisi bir tişört giydikten sonra odadan çıktı. Hafiften saçı dağılmıştı. Yüzüne düşen ince saç tutamlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

Kapının önüne geldiğinde birkaç kez tıklattı ve kapının kulbunu kavrayarak aşağı kaydırdı ama yine aynı sonuç ile karşı karşıyaydı. Kapıyı açamamıştı. Yine kahverengi zemin ile bakışmıştı.
İçeri girmemeleri için kapıyı kilitli tutuyorlardı ve gerekmedikçe odadan çıkmadıkları gibi kapıyıda açmıyorlardı.

" Akay kapıyı açar mısın?" diye söylendi ve birkaç adım geri çekildi. Ayak sesleri yaklaşıyordu. Kollarını önünde birleştirdi. Kapı açıldığında ise kaşlarını çatarak, " Ne içersiniz beyefendi?" dedi.

Bu sırada içeriden gelen ses ile bakışları Akay' dan çekilerek içeri sabitlendi. Cevdet önündeki bilgisayardan gelen konuşmalara dikkat kesilmişti. Sanırım Sarper' in irtibata geçtiği çalışanı dinleme cihazını sorunsuz bir şekilde yerleştirmişti. Çünkü işittiği seslerden anladığı üzere konuşanlardan biri Akay' ın amcasıydı.
Ne konuştuklarını anlamak için kulak kabartmıştı ki Akay kapıyı kapatarak bu girşimini olumsuz kıldı.

Bir anda yanağından öperek, " Çay içeceğiz hayatım." demesi ile bakışlarını Akay' ın yüzüne çıkardı. Dudaklarına oturan gülümsemesi birnevi içinde kol gezen kötü duyguların üzerini örten bir araçtı.
İçten olmayan gülümsemesine karşılık ifadesiz kaldı ve, " Tamam." dedikten sonra arkasını dönerek koridorda ilerlemeye başladı. Akay' da vakit kaybetmeden tekrar odaya dalmıştı.

Bedeni yine korku ile sarıp sarmalanmıştı. Soner BIÇAKÇI' nın sesini dahi duymak elinin ayağının titremesine yol açmıştı.
Mutfağa girdiğinde dudakları yana doğru kıvrıldı. İçinde hüküm süren korkuyu gün yüzüne çıkararak Melike' ninde korkmasını sağlayamazdı. Hamile bir kadına bunu yapamazdı. Karnındaki bebeğinde o korkuya maruz kalmasına neden olamazdı.

" Çay içecekmiş bizim beyler." derken tezgaha doğru giderek üst dolaba uzandı. İçinden çaydanlığı alarak kapaklarını geri kapadı.
Melike, " Sen otur ben yaparım abla." diyerek ayaklandığında numaradan kaşlarını çattı, " Otur oturduğun yere." diyerek kızdı.
Her sabah aynı tartışma yaşanıyordu ve Melike sanki galip gelebilecekmiş gibi çay veyahutta kahveyi yapmak için yelteniyordu.

" Tamam, tamam." diyerek oturduğu sırada Akgün ağlamaya başlamıştı. Melike mama sandalyesini kendisine doğru döndürerek Akgün' le oyun oynamaya başlamıştı. Minik ellerini tutmuş bir o yana bir bu yana sallıyor ağlamasını dindirmek için sevecen sesler çıkarıyordu.
Önüne dönerek çayı hazırladı ve ocağı yakarak çaydanlığı demlenmesi için bıraktı. Çay bardaklarınıda hazırladıktan sonra Melike' nin karşısındaki sandalyeye oturdu ve onların oyun oynayışlarını yüzündeki tebessüm ile izlemeye başladı...

Yaklaşık yirmi dakika sonrası çay demlenmiş, bardaklardaki yerini almıştı. Tepsiyi sıkı sıkıya kavradı ve mutfaktan çıktı. Koridorda temkinli adımlarla ilerleyerek bir damla olsun dökmeden kapının önüne kadar varmıştı ki bir anda kapının açılması ile yerinden sıçradı. Çaylar bardaklardan taşarak tepsiye kadar akmıştı.

Akay önde olmak üzere Cevdet' le birlikte odadan bir hışımla çıkmışlardı.
Akay çayın döküldüğünü görerek, " İyi misin Behrem?" diye sorduğunda, " İyiyim de ne bu acele?" diye sordu.

Cevdet öne atladı ve, " Sarper geliyormuş, yarım saat sonra havaalanında olacakmış, Onu almaya gidiyoruz." diyerek sorusunu yanıtladı.
Buda nereden çıkmıştı. Fransa' ya daha gideli bir hafta bile olmamış iken geri dönmeside neyin nesiydi. Daha hiçbir şey halledilmemişti.

" Neden geri dönüyor?" diye sorduğunda bu sefer Akay öne atıldı ve, " Behrem gitmemiz lazım, sonra açıklarız." dedi ve yanından geçerek çıkış kapısına doğru ilerledi. Cevdet' te kendisine kısa bir bakış attıktan sonra Akay' ın ardından ilerlemişti. Cevdet' in bakışlarından bir gariplik sezmişti lakin üzerinde durarak sorgulayacak zaman değildi.

Kendide arkalarından ilerlerken Melike  kucağında Akgün ile mutfağın kapısında belirdi ve, " Neler oluyor?" dedi. Cevdet karısına, " Bir şey yok güzelim, sadece  ufak bir işimiz çıktı." diyerek yanıt verdi. Hamile karısının paniklemesini yada kötü duygular eşliğinde kendisini beklemesini istemiyordu. O yüzden böyle ılıman bir yanıtla gerçeğin üzerini örtüyordu. Cevdet' in karısına olan düşkünlüğü gözünden kaçmıyordu. Bu çiftin çok güzel birer anne baba olacağını hissediyordu. Cevdet karısının üzerine titrediği gibi evladınında üzerine titreyecekti, biliyordu.
Karısını başından öptükten sonra, " Hadi sen geç içeri, geçe kalmadan gelmiş oluruz." dediğinde Melike, " Tamam." dedi ve yüzündeki gülümseme ile tekrar mutfağa geçti.

Kendisi ise bu sırada Cevdet' in yanından geçerek kapıya ulaşmıştı. Akay ceketini üzerine geçirdikten sonra ayakkabılarını portmantodan almıştı. Bu sırada bakışları kendisinin bakışlarından ayrılmamıştı. Akay' da garip bakıyordu. Sanki kötü şeyler vardı ve gizlemek için çabalıyorlardı.
Ayakkabıları yere koydu lakin giymedi. Onun yerine kendisine doğru ilerledi ve, " Behrem' im, benim güzeller güzeli hatunum." dedi. Uzanarak ellerini kavradı ve sıkı sıkıya tutarken, " Seni çok seviyorum." dedi. " Bende seni çok seviyorum." diyerek karşılık verdiğinde Akay dahada yaklaştı ve alnından öptü. Birkaç saniye kadar dudaklarını teninden ayırmadı. Derince bir nefes çekti. Sanki kokusunu ciğerlerinde depolamıştı.

Geri çekildiğinde tekrar gözlerinin içine baktı ve, " Ben geri dönene kadar oğlumla kendinize çok iyi bakın olur mu?" dediğinde başını olumlu anlamda salladı. Bu sırada gözünden bir damla yaş akmıştı. Hissediyordu ve hissetikleri ile korkuyordu. Hemde çok korkuyordu. Sanki bu bir vedaya benziyordu. Gitme demek istiyordu ama Akay' ı kararından döndüremeyeceğini biliyordu. Yinede denemek istiyordu.

" Neden sen gidiyorsun ki? Adamların gidip Sarper' i havaalanından alsa olmuyor mu?" dedi. Akay bir şeyleri anladığını sezmişti. Ellerini ayırdı ve yere eğilerek ayakkabılarını giyerken kesin bir dille, " Olmaz." dedi.
Bu ani değişimindede bir şeyler gizliydi. Sanki sözlerinden etkilenmekten korkuyordu ve çareyi kaçmakta buluyordu.

Cevdet' te gelerek ayakkabılarını giydiğinde, " Yenge Melike bir şeyler aşerirse adamlara söyleyin, gidip alırlar." dedi. Olumlu anlamda başını sallarken, " Tamam söylerim." dedi.

Akay, " Oğlumuzu benim yerime öp." dediğinde sesi titremişti. Sanki o an yüreğinde bir şeyler yerle bir edilmişti.
Yüreğinde hissettiği acı gözyaşı olarak yanaklarına doğru süzüldüğünde, " Sen geldiğinde bol bol öpersin." dedi.

Akay başını eğerken, " Tamam." dedi ve ardına dönerek arabaya doğru ilerledi.
Darmadağın bir vaziyetteydi. Az önce gördüğünün gerçek olup olmadığına zihni karar vermeye çalışıyordu. Akay başını eğerken gizlemeye çalıştığı şeyde başarılı olamamıştı. Gözyaşları çoktan almıştı ve başını eğmekte geç kalmıştı.

Kendine gelircesine başını salladı ve arabaya binen Akay ve Cevdet' in ardından arabaya doğru koşmaya başladı. Bu sırada araba çalışmış ve gitmeye başlamıştı.

" Akay ne olursun gitme." diye haykırdı. Hissettiğinde yanılmıyordu. Bu gerçekten bir vedaydı.
Araba ileride duraksadı. Gitmekten vazgeçmiş olmalı diye düşünerek koşmaya devam etmişti ki araba tekrar gitmeye başladı. Gözden kaybolduğunda ise daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üzerine çökerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Sanki yüreğinin yarısı Akay' la birlikte gözden kaybolmuştu ve bir yanı koca bir boşluktu...

~~~~~~~~~~
3 saat sonra
~~~~~~~~~~~

Melike Akgün' ü kucağında uyuttuktan sonra gidip beşiğine yatırmıştı. Daha sonra ise elindeki su bardağı ile tekrar salona gelerek karşısına oturmuştu.
Bardağı orta sehpaya bıraktığında kendi gibi Melike' de ağlamaklıydı.  Kendisinin gözyaşları Akay' ın gidişinden sonra bir türlü son bulmamıştı. Aktıkça akmıştı.

" Veda etti bana Melike." dedi. Bu sırada elleri saçlarına gitmiş, sıkıntı ile geriye doğru toplarken burnunu çekmişti. Burnunu sildiği peçeteler iki yanında birikmişti.
Temiz bir peçete alarak tekrar burnunu sildiğinde Melike, " Ablam geri gelecek bak gör, saatler sonra bu kadar ağladığın  için güleceksin. Çünkü Akay abi yine yanı başında olacak." dediğinde, başını olumsuz anlamda salladı. Öyle olmayacaktı, biliyordu. Yüreği geri gelmeyeceğini söyleyip duruyordu. Sanki nefes alması bile zaman geçtikçe dahada zorlaşıyor, yüreğindeki acı katlanılmaz bir hâl alıyordu.

" Aaa ama olumsuz düşünürsen olmaz ki, olumlu düşünmelisin, kendine geri gelecek demelisin." dediğinde bir umut, " Umarım öyle olur." dedi. Sesi bile inancını yitirmişti. Fısıltıdan daha düşük seviyedeydi.

" Biraz su iç." diyerek bardağı işaret etmesi ile uzanarak bardağı aldı. Melike' yide fazlasıyla üzüyordu farkındaydı lakin kendine engel olamıyordu. Yüreğindeki acı gözyaşı olarak dışa vuruyordu. İç çekişleri son bulmuyordu.

Bardağı dudaklarına götürdüğü sırada odayı telefon sesi doldurdu. Bu Melike'nin telefonuydu. Koltuktan yardım alarak ayağa kalkmaya yeltendiğinde, " Sen otur ben getiririm." dedi. Bir hışımla ayağa kalktı ve yemek masasına doğru ilerledi. Telefon masanın üzerindeydi.
Telefonu alarak ekrana baktı. Arayan kişiyi gördüğünde Melike' ye götürmeden aramayı yanıtladı.
Kulağına götürdüğü gibi, " Alo Cevdet." dedi. Şuan yaptığı densizliği düşünecek durumda değildi. Tek istediği sevdiği adamın sesini işitmekti.

" Yenge." dediğinde, " Telefonu Akay' a ver Cevdet." dedi. Bir yandan ise az önce kalktığı koltuğa doğru ilerledi. Melike ise kendisine bakıyor ve yüzündeki tebessüm ile destek olmak istiyordu. Telefonu açtığı için rahatsızlık duymadığı ise sergilediği tavır ile belli oluyordu.

" Yenge veremem." dediğinde, " Neden?" dedi. İstem dışı sesi yükselmişti. Deliye dönmüş gibiydi. Ne diye telefonu Akay' a vermek yerine oyalanıyordu, anlam veremiyordu.

" Yenge..." dedikten sonra suskunluk hakim olduğunda, " Söyle Cevdet." dedi. Cevdet' in sesindeki donukluğun ardında yatan duyguları sezmişti ve hiçte hayra alamet değildi.

" Ye-  yenge başımız sağolsun. Akay abimi kaybettik." dediğinde yüreğinde hissettiği ağrı dayanılmaz bir hâl aldı. Telefon avucu arasından kayıp düşerken diğer elini göğsüne dayadı.
Bu bir şaka olmalıydı.
"

Hayır, hayır, hayır. " derken ayağa kalktı. Birazdan kapı açılacak ve içeri sevdiği adam girecekti. Oğlunun babası girecekti." Ben geldim." diyecek ve oğluyla birlikte kendisini tüm sevgisi ile sahiplenecekti.

Birkaç adım atmıştı ki gözleri karardı ve bacakları bedenini taşıyamadı. Yere düşerken tek düşündüğü sevdiği adamın ölüm haberinin gerçek olamayacak kadar ani oluşuydu...

~~~~~~~~~~~

Upuzun bir yeni bölüm ile karşınızdayım.

Sizce neler oluyor?

Benim yüreğim yazarken onların acısı ile harmanlandı. 😔😔

Umarım sizinde etkilendiğiniz bir bölüm olmuştur. ❤️

Sizleri seviyorum ve bu bayram bölümü olduğu için şimdiden bayramınızı kutluyorum.❤️❤️❤️❤️

Bayram şekeri tadında oy ve yorumlarınızıda bekliyorum.❤️

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro