17. bölüm
Ayağa kalktığında Behrem' de doğruldu ve, " Ben toplarım sen otur." dedi. Yan gözle masada oturanlara baktığında Melike dışında diğerleri tahmin ettiği gibi gülüyordu.
Sonuçta kocaman adamın böyle düşmeyle zarar görmeyeceğini biliyorlardı.
Pantolonunun diz kısımları yeşile bulanmıştı. Çimen lekesi adeta çocukluk yıllarına geri döndüğünü hissettirmişti.
Oturmak istemiyordu. Batırdığı işi temizlemek istiyordu. O yüzden, " Sen otur asıl, ben toplayacağım." dedi. Birnevi Sarper ve Cevdet' tende kaçıyordu.
" Birlikte toplayalım o zaman." dediğinde Melike Behrem' e, " Bende yardım edeyim abla." dedi. Gereği yoktu ve Behrem, " Yok canım hiç kalkma." diyerek kendisi ile aynı düşündüğünü dile getirdi.
Birlikte tepsinin içine fincan parçalarını toplamaya başladıkları sırada telefon sesi yükseldi. Sarper telefonunu çıkararak bir küfür mırıldandığında Behrem ise acıyla inledi.
Parmağını kesmişti.
Anlamıştı ki bu kan kötü şeylerin haberciliğini üstlenmişti...
~~~~~~
Behrem' in anlatımından devam
~~~~~~
Parmağından süzülen kana bakarken bedeni Sarper' in mırıldandığı küfür ile gerildi. Arayan kişiyi merak etmiyordu. Arayan kişiden sadece korkuyordu.
Sarper, " Efendim abi." diyerek telefonu açtı. Sesindeki rahatlık şaşırmasına yol açmıştı. Başını kaldırıp yüzüne baktığında mimiklerinde rahatlık duygusuna dair ufacık bir belirti bile göremedi. Sesinin aksine yüzü stresliydi ve eli ile masanın üzerindeki örtü ile oynuyordu. Pot kıracak korkusu ile içinin dolu olduğunu hissedebiliyordu.
Telefonun karşı tarafından Sarp' ın dedikleri ile Sarper' in kaşları çatıldı. " Emin misin abi? " diye sordu. Neyden emin miydi? Nerede yaşadıklarını bulmuş olabilir miydi? Ayağa kalkarken bacaklarının titrediğini hissetti. Alın bölgeside boncuk boncuk terlemişti. Ama bu sıcaktan değil duyduğu endişedendi.
" Tamam abi en geç bir saate oradayım. Birlikte gideriz benide bekle." diyerek kısa bir süre sonra telefonu kapaması ile Akay, " Ne oldu Sarper?" diye sordu.
Oda en az kendisi kadar gerilmişti.
Sarper' in ise son söylediği sözlerden önce yüzünde bir rahatlama belirmişti ve şimdide gülümsüyordu. Bu meraklanmasına sebep olmuştu. Ne oluyordu? Bu duygu değişimi iyiye mi yoksa kötüye mi işaretti, karar veremiyordu. Yaşadığı korku zihnini işlevsiz hale getiriyordu.
" Abim kalbime indirecekti. Nerede olduğunuzu bulduğuna dair o kadar emin konuştu ki stresten ölecektim." dedi ve ayağa kalktı.
Cevdet kaşlarını çattı." Sadede gelsene koçum. Öğrenmiş mi öğrenmemiş mi?" diyerek olan biteni bir an önce dile getirmesini vurguladı. Şuan herkes Sarper' in diyeceklerine odaklanmıştı.
Sarper gülümsemesini genişleterek, " Tabiki öğrenememiş. Buradan o kadar uzak bir semti söyledi ki gülmemek için kendimi zor tuttum." dedi. Ahh Sarper' in olaylara bakış açısı oldukça garipti. Böyle bir konuda nasıl bu denli gülme isteği ile dolu olabilirdi.
Akay' ın, " Birde bu saf hali ile işlerin başına geçip herkesi kendine köpek etmek istiyor. " diyerek söylenmesi ile bir kez daha neden her şeyi Sarp' a bırakmak istemediğini anladı.
Cevdet, " Geçse kendi köpek olacak haberinde değil. İnsanların lafları ile hareket edip gücünü kötüye kullanacak. Kendi ile birlikte tüm ailesini bitirecek." dediğinde Sarper' de tüm bu söylenenleri başı ile onayladı. " O yüzden liderliği onlara bırakamazsın abi." dedi.
Akay, " Ne kadar babamın izinden gitmek istemiyor olsamda insanların iyiliği için bırakmayacağım." dedi. Bu durumdan hiç hoşnut olmadığını bir kez daha sesine yansıtmıştı. Mimikleri ise zorunluluğuna tercüman olmuş ve hissettiğini karşısındakilere aktarmıştı.
" O insanlardan biride benim abi. Valla beni hayallerimden alıkoyayım deme. Öldüğümde bile peşini bırakmam. Zebani olur tepene çökerim." dedi. Bunları söylerken sesi muziplik içeriyordu ve Akay' ın yüzünü güldürmek için bu sözleri söylediği anlaşılıyordu.
Akay' ın dudakları yana doğru kıvrıldığında Sarper, " Hah şöyle ya, yüzün gülsün." dedi. Sanki kuzen değilde kardeşlerdi. O denli samimilerdi.
" Neyse ben kaçtım. Abimle gidip sizi bulmalıyım." derken Akay'a göz kırptı.
Aslında Sarper pot kıracak biri değildi lakin her insan gibi paniğe kapılıp endişelendiği zamanlar oluyordu. Her zaman rahat tavrını koruyamıyordu. Arayan kişiyi gördüğü an gerilmişti ve konuşmanın başlarında bu gerginliği katbekat artmıştı.
Bunun nedeninide Sarper' in yanlarında olmasına bağlıyordu. Abisi kimin tarafında olduğunu öğrenirde işler kötüye giderse diye korkuyordu.
Birde üzerine yerlerini öğrendiğini söyleyince yaşadığı korku dolu tedirginliği tahmin edebiliyordu.
Akay, " Bul bakalım." derken eski haline dönmüştü. Yüzü gülüyordu ve sesi oldukça güzel geliyordu. Keyifli hali baş gösterdiğinde ses tonu daha bir etkileyici çıkıyordu.
Şuan kendisi ise Akay' ın yüzüne aptal aşıklar gibi bakıyordu.
Sarper arka kapıdan eve girerek gözden kaybolduğunda Akay kendisine doğru döndü. Gözlerini ayırmadan Akay' ın dudağına bakmaya devam ediyordu.
Yay misali kıvrılı gül kurusu rengindeki dudakları sanki hipnoz etkisi yaratıyordu. Öperek oraya hayat verme isteği ile içi bir hoş oluyordu.
Bu sırada Akay kendisine yaklaşmıştı.
Elini beline doladığında hipnozdan çıkmışçasına hafiften başını iki yana salladı. Kendine gelmişti.
Akay' ın yüzüne oturan keyif barındıran gülümsemesi ise sırıtışa dönüşmüştü. Nereye baktığını anlamış mıydı? Ahh tabiki anlamıştı. Bu adam saf değildi ya. Kaçamak bakışta atmamıştı. Dümdüz odaklanarak dudağına bakmıştı ve sanki baktıkça içi erimişti.
" Bende seni öpmek istiyorum." dediğinde utançtan bedeni yanmaya başladı lakin bu yangının sebebi sadece utanması değildi. Akay' ında kendisi ile aynı isteği paylaşmadıydı. Onunda öpmek için can atmasıydı.
Cevdet boğazını temizleyerek, " Melike sen beni odama götür hele. Çok yordu beni bu sandalye. Az yatıp dinleneyim." dediğinde utanç duygusu daha ağır bastı ve Akay' dan uzaklaşmak için geriye adım attı. Ama Akay bu yakınlığı bozmak istemediğini kendisine doğru adım atarak vurguladı ve belindeki kolu dahada sıklaştırdı.
Melike," Bence de canım. Yatıp dinlenmelisin." diyerek ayaklandığında yan gözle onlara doğru baktı. Yüzleri gülüyordu. Yanlız kalmaları için dinlenmeyi bahane ettiklerini biliyordu. Bu yüzden dahada utanıyordu.
Yinede bir yanı gittikleri için mutluluk duyuyordu. Akay ile yalnız kalma düşüncesi yine içini bir hoş ediyordu.
Melike Cevdet' in koluna girdi. Yavaş yavaş ilerleyerek eve girdiklerinde Akay bakışlarını kendisine çevirdi. " Nerede kalmıştık?"dedi.
Afallamıştı. Böyle bir soruyu beklemiyordu. " Bi - bilmem." dedi. Ne diyebilirdi ki?
Bu cevabı ile Akay boşta duran elinide beline sararak bedenlerini tamamen birbirine dayadığın da ayakları yerden kesilmişti. Akay aralarındaki boy farkını sıfırlamış ve güçlü kolları arasına hapsettiği bedenini havaya kaldırmıştı. Şuan yüzleri aynı hizadaydı. Akay alınlarını birleştirerek bakışlarını dudaklarına kaydırdı. Bu hareketi ile kalbi dahada seyrini şaşırmıştı ve göğsü Akay' ın göğsü ile bütün halinde olduğu için iki bedende sarsılmıştı. Ama bir şeyi fark ediyordu. Bu sarsıntıyı sadece kendisi sağlamıyordu. Tıpkı kendisinin kalbi gibi Akay' ında kalbi düzensiz atıyordu. Bu yakınlıktan oda fazlasıyla etkileniyordu ve bunu saklayamıyordu.
" Bence ikimizde biliyoruz." diye dudaklarının üzerine fısıldadı. Ilık nefesi sanki nüfus ettiği yerleri tatlı tatlı yakıyordu. Sesindeki tını ise artık keyif değil istek barındırıyordu.
Akay, ' Biliyoruz.' demesine dahi zaman tanımadan dudakları ile dudaklarını örttüğünde gözleri kapandı. İçindeki isteğe meydan okuduğunu anlıyordu. Nazik bir biçimde öpüyordu ve ısırmaktan kaçınıyordu. Belini saran kollar dahada sıklaşıyordu. Dişleri ise dudağını kavradığı an geri bırakıyordu.
Kendide içindeki isteği dizginliyordu. Eğer ki tamamını yansıtarak öperse sonrasında çok ama çok utanacağını biliyordu. O yüzden Akay' ın meydan okumasını yarıda bölmek yerine nazikçe öpüşlerine eşlik ediyordu. Sanki her öpüşü ile bir kuş misali kanat çırpıyordu ve hissettiği duygular ile sonsuza dek uçmak istiyordu. Öyle çok etkileniyordu. Sevdiği adamın dudakları sanki dudaklarına can suyu oluyordu. İlk defa hissettiği duygular ile sanki yüreğinden başlayarak her bir hücresi yeşeriyordu. Zihnide bu etkileşim ile işlevini yitiriyordu. Şuan sanki sadece Akay ve kendisi vardı. Diğer her şeye zihni kapalıydı. Cıvıl cıvıl öten kuş sesleri ile birlikte diğer tüm sesleri işitemiyordu.
Akay geri çekildiğinde kapalı olan gözlerini açıp yüzüne bakamadı. Utanmıyordu lakin gözlerinin içine bakarsa utanacağını tahmin edebiliyordu.
" Behrem." dediğinde, " Efendim." diyerek karşılık verdi. Ahh bu adamın sesi sanki en güzel melodiydi ve böyle adını zikretmeye devam ederse bu sefer dudaklarına yapışacak olan kendisiydi.
Bedenini yere bırakarak kollarını ayırdığında bir anda boşluğa düşerek gözlerini araladı ve Akay' ın gülümseyen yüzüne baktı.
" Yine yaptı yapacağını bizim oğlan." diyerek bakışları ile masanın üzerindeki bebek telsizini işaret ettiğinde Akay' ın etkisinden yeni çıkmıştı. Tüm diğer seslere zihni ile birlikte kulaklarıda açılmıştı. Akgün uyanmıştı ve ağlıyordu. Bu ağlayışı uykusunu tam alamadığı için olmalıydı. Normalinden kısa sürede uyanmıştı.
Bakışlarını bebek telsizinden ayırdı ve Akay' a doğru bakmadan eve doğru yürümeye başladı. Yüzüne baktıkça utanıyordu. Bu zamana kadar utandığından daha fazla utanıyordu.
Bir buçuk yıl öncesine kadar evli bir kadın olmasına rağmen ilk defa bir adamı arzuluyordu. Eski kocasına karşı böyle istek dolu olmamış, olamamıştı. Düşünüyordu da sanki her dokunuşu ile bedeni an can acıtıcı işkence ile karşı karşıya kalmıştı. Zorunluluk üzerine kurulan bu evlilikte iki beden arasındaki ilişkilerde zorunluydu. Tarık' a karşı öpme isteği duymayı bırak yüzüne bakma isteği dahi duymamıştı. O yüzden bu tür duygular utanmasına neden oluyordu.
İlk defa bir adamı istiyor oluşu kasıklarda tatlı bir esinti yaratıyordu. Kalbi düzenini yitiriyor, nefesi kesiliyordu. İçindeki arsız kadın gün yüzüne çıkıyor daha fazlasını istiyordu.
Bunu biliyor olmak ise tehlike çanlarını çalıyor ve içindeki arsız tarafa dur demesi gerektiğini biliyordu. Yinede durdurmak istemiyordu ama oğulları her defasında imdadına yetişiyordu.
Odaya girdiğinde Akgün' ün ağlamasına son vererek tekrardan uykuya daldığını gördü. Zaten ağlamasının nedeni tahmin etmişti. Kısa bir süre geçmesine rağmen tekrar uyuması ise düşüncesini tamamen doğruluyordu. Uzanarak üzerini örttü ve başına uyandırmayacak düzeyde bir öpücük kondurarak geri çekildi.
Akay ardından gelmemiş bahçede kalmayı tercih etmişti. Aslında bu iyi bir şeydi ama nedense yüreğinde üzüntü belirmişti. İçten içe yüzündeki gülümseme ile ardından gelmesini beklemişti.
Yatağa doğru ilerledi. Sırt üstü uzandığı da beyaz tavana bakışlarını dikti.
Bu, bir anda beliren yeni hayatı onu nerelere sürükleyecekti bilmiyordu lakin yanında Akay' ı , kucağında Akgün' ü olduğu sürece nereye giderse gitsin kendisine cennet olacağını biliyordu...
~~~~~~~~
Akay' ın anlatımından devam
~~~~~~~~~
Behrem' in içeri girmesinin ardından sandalyeyi çekerek oturdu ve direklerini bacaklarına dayayarak elleri ile yüzünü avuçladı. Hâlâ Behrem' in üzerinde bıraktığı etkiden çıkamamıştı. Bedeni durgun bir öpüşmeyle bile alev alev yanmıştı. Daha fazlasını istemiş, kolları arasındaki kadını delicesine arzulamıştı.
Bu yaşına kadar birçok kadınla birlikte olmuş, bundan beş yıl önceside evlenerek bir kadına sadık olmuştu lakin bu başkaydı, bambaşkaydı. Hissediyordu. Sanki her bir zerresi Behrem için yanıp tutuşuyordu.
Düşünüyordu. Neden eski eşide dahil olmak üzere hayatına giren diğer tüm kadınlara karşı böyle hissetmediğini, hissedemediğini düşünüyordu.
Aslında hâlâ düzensiz ve hızlı atan kalbi cevabı veriyordu. Ellerini yüzünden ayırdı ve sırtını dikleştirdi. Elinin birini göğsüne koyduğunda kalbi avucunun içinde atıyordu ve her atışında, ' Sen bu kadına deliler gibi aşıksın Akay.' diye bağırıyordu. Bu yüreğini sarıp sarmalayan şeyin sadece aşktan ibaret olduğunu düşünmüyordu. Farkında olmadan aşk olarak başlayan duygunun sevgiye dönüştüğünü hissediyordu.
Elini kalbinin üzerine biraz daha bastırdı. " Ben bu kadını seviyorum." diye fısıldadı. Sevdiğini Behrem' ede söylemişti fakat ilk defa bu denli kuvvetli duygular içerisindeydi. Önceki zikredişi aşkın getirisiyken şimdiki ise sevgisinin kesinliğiydi.
Dudaklarına oturan tebessümü hissetti. Ayağa kalkarken göğsünde dayalı olan elini çekmedi. Avucunun içinde atan kalbi biraz daha dinledi. " İlk aşkım, ilk sevdam olan bu kadını ölesiye seviyorum ben." dedi.
Bunu Behrem' ede söylemek istiyordu. Kalbinin üzerindeki elini çekti ve eve doğru birkaç adım atmıştı ki Cevdet kapıda belirdi. Elinde sigara paketi ile yanına doğru gelirken, " Biraz erkek erkeğe muhabbet edelim ha ne dersin?" dedi.
Ne kadar, ' Çekil şuradan, Sevdiğim kadına gideceğim. Ona olan aşkımı, sevgimi dile getireceğim.' demek istesede dışından sadece, " Olur." dedi ve kalktığı sandalyeyi masaya yaklaştırarak geri oturdu.
Cevdet' te ağır adımlarla gelerek karşısına oturduğunda sigara paketini uzattı ve, " İçer misin?" dedi. Ölen eşi Akgün' e hamile kaldığında sigara içmeyi bırakmıştı ve ondan sonra ne kadar canı istese dahi bir fırt olsun içmemişti. Bundan sonrada içmeyecekti. Oğlunun zehir solumasına vesile olmayacaktı.
" Yok, içmeyeceğim." dedi ve geriye yaslandı. Cevdet sigara paketini geri çekti. İçinden bir tane alarak masaya bıraktı. Yaktığında uzunca bir soluk çekti ve dumanı üflerken konuşarak, " Sen Behrem' e abayı yakmışsın." dedi.
Bildiği bir şeyi söylüyor oluşundan dolayı gülümsedi. Demek ki sevgisi dışada yansıyordu ve bakışları, mimikleri, hareketleri içindeki güçlü duyguya tercüman oluyordu. " Yaktım valla." dedi.
Cevdet' le yakın arkadaş gibi oldukları zamanı özlediğini fark etti. Ailesini kaybettikten sonra işlerin başına geçmiş ve oturup iki kelam laf dahi edememişlerdi. İlişkileri sadece iş üzerine olan konuşmalar, sorunlar ile sınırlı kalmıştı.
" Belli oluyor, ilk defa seni böyle görüyorum. Gözlerinin içi parlıyor şerefsizim." dediğinde Cevdet' inde yüzü gülüyordu. Eski samimiyet ve yakınlıklarını kaybetmemiş olmaları kendisini fazlasıyla mutlu ediyordu.
Cevdet' inde aynı şekilde hissettiğini fark edebiliyordu.
Kendisi gibi yüzündeki gülümseme genişliyordu.
Sigarasından bir fırt daha çekti. Dumanı dışa üfledikten sonra, " Düğün ne zaman peki, ona göre altını hazırlayacağım." dedi.
Behrem ile evlenmeyi elbette ki çok istiyordu lakin bunun için doğru zaman olmadığını biliyordu. Sevdiği kadını beyazlar içinde göreceği gün unutulmaz olsun istiyordu. Ondan öncede güzel bir evlenme teklifi ile rızasını almak istiyordu. Sonuçta aralarındaki ilişki tek taraflı olmadığı gibi tek başına hiçbir şeye karar veremezdi. Behrem' de evliliği isteyip istemediğinde kendinden emin olmalıydı ve kesin bir dille 'Evet.' yada ' hayır.' diyerek isteyip istemediğini belli etmeliydi.
Kendisi bugün itibari ile sevdiği kadınla ömrünün geri kalanını geçirmek istediğine tamamıyla emindi.
" Hele bir şu liderlik savaşı son bulsun, ondan sonra evlenme teklifi ederek ilk adımı atacağım." diyerek az önceki sorusuna yanıt verdi.
Cevdet, " Aslanım evlenme teklifine ne gerek var, Yürü kız evleniyoruz de, Sonrada kolundan tuttuğun gibi nikah dairesine götür, nikahı bas, olsun bitsin." dedi. Biten sigarasını söndürürken ise yaptığı şeyden böbürlenerek, " Şahsen ben öyle yaptım. Tabii Melike' nin bana yanık olduğunun farkındaydım." dedi.
Sözlerini bitirdiğinde Melike varlığını belli ederek, " Hah şuna bak! Kim kime yanıktı acaba. Birde yaptığını başkalarına örnek gösteriyor." dedi. İkiside Melike ' ye baktığında yolu yarılamıştı. Yanlarına varmasına en fazla yedi sekiz adım kadar vardı. Sözleri ile Cevdet' e karşılık vermese yanlarına geldiğinde anca farkında olurlardı.
Cevdet, " Neden öyle diyorsun? Bizimde en mutlu günümüzde o gün." dedi. Karısının söylediklerinden bozulmuşa benziyordu.
Melike, " Aksini iddia eden olmadı zaten Cevdet bey ama Akay abinin aklını karıştırma. Her kadın evlenme teklifi edilmesini ister. İsteyip istemediğinin sorulmasını ister." dediğinde düşüncelerinde yanılmadığını anladı. Zamanı gelince Behrem' e evlenme teklifi eşliğinde sormalıydı.
Ömrünü kendisi ile birleştirmek isteyip istemediğini sormalıydı.
" Hem olayları tam terside anlatma, bana yanık olan sendin." dedi. Bir eli karnında kocasının yanına oturdu. Kaşları çatıktı ve Cevdet' e bakıyordu.
" Ahh tamam, tamam bendim, kızma hemen." derken karısının karnını tutan elinin üzerine elini koydu. Bu yaptığı ile Melike yumuşamış ve çatılan kaşları normal halini almıştı.
Bir evladı vardı lakin Allah nasip ederse bir evladı daha olsun istiyordu. Behrem' in hamile kalarak o tarifi olmayan duyguyu tatmasını istiyordu. Kendide sevdiği kadının karnı günden güne şişerek içinde bebekleri büyürken nazını, tribini çekmek istiyordu.
Akgün' lerine bir kardeş gelsin istiyordu.
Aileleri dahada büyüsün istiyordu.
Karşısındaki tatlı çifti izlerken yüzünün güldüğünü hissediyordu. Dudakları farkında olmadan yay misali kıvrılmıştı ve izlediği görüntü ile zihninde canlanan düşünceler yüreğine mutluluk duygusunu uğurlamıştı.
Hayali bile bu denli mutlu ediyorken gerçekleştiğine ne denli mutlu olacağını tahmin dahi edemiyordu.
Ayağa kalktı. Kısacık bir süre ayrı kalmak bile sevdiği kadını, evladını özlemesine yetmiş, artmıştı.
Cevdet, " Nereye?" diye sorduğunda Melike kendisinden önce davrandı ve kolunu cimcirirken, " Sanane Cevdet, adamın kendi evi, istediği yere gider." dedi. Cevdet kolunu tutarak acıyla inlediği sırada Melike ise kendisine baktı ve dudaklarını kımıldatarak, " Git, git." dedi. Yüzünde ise anladığına dair bir gülümseme vardı. Bu kadın cidden sadece sevdiği kadına değil kendisinede çok güzel bir arkadaş olacaktı.
Odaya geldiğinde kapıyı yavaşça açarak içeri girmişti ki gördüğü görüntü karşısında dona kaldı. Behrem iç çamaşırları ile karşısındaydı...
~~~~~~~~~~~~~
Yeni bölüm ile karşınızdayım.❤️
Ben azcık uzun bir süre ayrı kalmamıza rağmen sizi çok özledim.❤️
Böyle bir Behrem' den bir Akay' dan anlatmayı ikisinin bakış açısını anlatmayı dahada bir sevdim.❤️
Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur.❤️
12 bin olmamızı beklemeden yayımladım.
Açıkçası misal son bölümü 500 kişi okurken 100 kişinin bile oy vermemesi çok üzücü. Yorumların ise en fazla 15 kişi tarafından olması.🤦
Yazarınız olarak varlığınızı hissetmek istiyorum.🤦
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro