14. bölüm
" Tamam Sarper kapat. Yarım saate orada olacağım. Sakın pot kırma. Senlede düşmanız. Ona göre olacaklar karşısında sakın yanlış bir hamlede bulunma!" dedikten birkaç saniye sonra telefonu kapadı.
" Ahh delireceğim. " derken üzerindeki önlüğü hızlıca çıkardı ve sinirle yere attı.
' Ne oldu?' diye sormaya korkuyordu. O yüzden tek kelime edemiyordu. Akgün ise mamasını içtiği için bağırışlara aldırış etmiyor, keyifle karnını doyuruyordu.
Korku dolu gözler ile Akay' a bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. İçindeki korku gözyaşları ile dışa vuruyordu. Kendisi için değil ama sevdiği adam ve bu minik can için endişeleniyordu.
Akay gözlerini kapadı ve derin bir nefes alıp vererek hissettiği öfkeyi azaltmaya çalıştı. Gözlerini geri açtığında kendisine doğru yaklaştı ve içinde bulundukları duruma açıklık getirerek şu sözleri söyledi...
~~~~~~~~~
" Sarp Cevdet' i depolardan birinde kıstırmış, ağzından laf almak için dövüyormuş. " dedi. Cevdet Akay' ın sağ koluydu ve neredeyse aynı yaşlarda oldukları dış görünüşlerinden anlaşılıyordu. Akay Cevdet' e değer veriyordu. Gözlerindeki öfke yanında birde endişe duygusunu barındırıyordu.
" Tek kelime dahi etmeyeceği için ancak oradan ölüsü çıkar." dediğinde elleri ayakları dahada titremeye başlamıştı.
Anlamıyordu. Cevdet çoğunlukla hep evin dışında nöbet tutan adamların başında dikiliyordu. Nasıl depolardan birinde kapana kısılmıştı.
" Cevdet nasıl yakalanmış ki? " diye sordu. Bu sırada Akay kendisine dahada yaklaşmıştı.
" Birkaç halletmesi gereken iş vardı. O yüzden sabah erkenden gitmişti."cevabını aldı. Akay sözleri bittiğinde yanağını kavramıştı. Gözyaşlarını silerken, " Ağlama güzelim." dedi. Ne kadar içinden ağlamaması gerektiğini söylesede gözyaşlarını durduramıyordu. Tanıdığı insanların ölmesinden endişe duyuyordu ve Cevdet' te o kişilerin içinde yer alıyordu. Ne kadar onu tam tanımıyor olsada sevdiği adamın değer verdiği biri olması yetiyordu.
" Çok geç kalmadan Cevdet' ide alıp geleceğim. Sen hangi yemek üzerine kapışacağımıza karar ver." diyerek tebessüm etmesi ile kendide tebessüm etti.
Elini yanağından çekerken sözlerine devam ederek, " Ama yinede en iyi yaptığın yemeği seçtin diye çok umutlanma, kazanan ben olacağım." dedi. Göz kırpmayıda unutmadı. Ağlıyor oluşundan ne denli endişeye düştüğünü, korktuğunu görebiliyordu. Rahatlatmak adına böyle kritik zamanda bile yüzünü güldürmeyi amaçlıyordu.
Aklı kendisinde kalmasın diye tebessümünü genişletti. Gülümserken, " Çokta emin olma Akay bey, öyle bir yemek seçeceğim ki kaybetmekten başka şansın olmayacak." dedi. Gülümsemek ne kadar zor olsada Akay' ı düşünerek hareket etmeliydi. Ağlayarak evden yolcu ederse zihni burada takılı kalır, Cevdet' i eve sağ salim getirme planları ters tepebilirdi.
" Hadi bir an önce git." dedi. Az önce mamasındaki biberonu bitiren ve ellerini önündeki masaya vuran oğullarını kucağına aldı. Karnı doyduğu için oldukça keyifliydi.
Akay ise kendisi gibi tek lokma etmemişti. Daha yiyemeden her şey sanki boğazlarına dizilmişti.
Aç karnına yollamak istemiyordu lakin tek lokmanın boğazından geçmeyeceğini biliyordu.
Masadaki çoğuyan omlete baktı ve iyi olduğunu dahada vurgulamak için, " Yarın sabah tekrar omlet yapacaksın, sıcakken daha lezzetli." dedi.
Akay, " Yeter ki iste, ben sana her sabah yaparım." karşılığını verdikten sonra mutfaktan çıktı. Kendide kucağında Akgün ile ardından ilerledi. Şuan iki tarafta içinde kol gezen kötü duyguları yüzlerine oturttukları sahte gülümseme ile gizliyordu ve hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu.
Kapıyı açtı. Evden çıkmadan önce kendilerine doğru döndü ve kesin bir dille, " Ben gelene kadar tanıdığın olsa dahi kimseyi içeri alma." dedi. Zaten kimsenin geleceğini düşünmüyordu. Yinede içi rahat olsun diye, " Tamam, tamam merak etme, parola söylemediğin sürece seni bile içeri almam." dedi. Parola yoktu. Aklına ilk geleni dışa vurmuştu ve ortaya bu şekilde bir şey çıkmıştı.
Akay şaşırarak, " Parola mı? Ne ara parola koyduk." dediğinde o an aklına gelen tek kelime aileydi.
" Biz üçümüz neyiz?" diye sordu. Cevabını bilemez ise uzatmayacaktı ve aklındaki kelimeyi dışa vuracaktı.
Akay'ın hafiften kaşları çatıldı. Yüzü düşünür bir hâl almıştı. Dudaklarına oturan tebessümden sorunun cevabını bulduğunu anladı.
" Şuan sana şaka yapmak için türlü türlü farklı cevaplar verirdim ama zamanım yok o yüzden parola güzel bir aile." dedi.
Bu parolayı daha çok sevmişti.
" Doğru bildin. Güzel bir aile demediğin sürece sende bu evden içeri giremezsin." dedi. Bu sözler üzerine Akay'ın dudaklarına oturan tebessüm genişlemişti. "O zaman bu evden her daim içeri gireceğim." dedikten sonra evden çıktı.
Arabaya doğru ilerlerken ardına baktı ve, " Kendinize çok dikkat edin." diyerek son sözlerinide kendilerine uğurladı.
" Ederiz, sende et."karşılığını verdiğinde Akay arabasına binmiş ve çalıştırdığı gibi gitmişti.
Büyük ihtimalle giderken evin etrafındaki adamlarada haber verir, eve kimseyi yaklaştırmamalarını tembihlerdi. Ama yinede aralarındaki bu mutluluk dolu konuşma ikisine de iyi gelmişti...
Akay' ın anlatımından devam
Evden uzaklaşırken içi bir nebze olsun rahatlamıştı. Behrem' in yüzündeki gülümsemenin kendisininki gibi sahte olduğunu sezebiliyordu lakin son konuşmalarından dolayı ikisininde yüzünde oluşan gülümsemenin gerçek ve bir o kadarda içten olduğunu biliyordu.
Parola olarak adlandırdıkları şeyin gerçekliği ile mutluluk duygusunu iliklerine kadar tadıyordu.Başlangıçları ne kadar garip olsada 'güzel bir aile' kavramına uyuyorlardı.
Behrem' e ilk gördüğü an vurulmuştu ve bu vurgundan yüreği ile birlikte zihnide nasibini almıştı. Ne kadar onu sadece evladını emanet edeceği bir kadın olarak görmek istesede bunu başaramamıştı.
Behrem'in yüzündeki şaşkınlık ile oğlunu ilk defa kollarına aldığı o an aklından bir türlü çıkmamıştı. İkisinin güzelliği ile gözleri kamaşmıştı. Behrem' in yüzüne baktıkça ise kalbinin ritmi artmıştı. Bu görüntü zihninden bir türlü silinmemiş, hatırladıkça yüreği ayaklanmıştı.
Ottuzlarının ortalarında olmasına rağmen bu denli coşkun duyguları hissetmek afallamasına yol açmıştı.
Oğlunu korumak için çıktığı bu yolda seyrini şaşırmış, soluğu çok gecikmeden onların yanında almıştı.
Telefonunun çalması ile düşüncelerinden sıyrıldı ve vites topuzunun üzerinde duran elini cebine götürdü. Kimin aradığına baktığında hemen telefonu açtı.
" Söyle Sarper." dedi. İçinden ise Sarp' a sövüyordu.
" Abi Cevdet daha fazla dayanamayacak, çok kötü durumda." dediğinde sinirle, " O Sarp' ı sikeceğim." dedi. Normal zamanda küfür eden biri değildi ama böyle kahpelikler karşısında diline hakim olamıyordu.
" Abi ben napayım? Dur yapma diyerek önlemeye çalışsam bir şeyleri anlayabilirler." dediğinde, " Sen karışma, bir köşede sakin kalmaya çalış." dedi.
Sarper' in kendini açığa çıkarması hiç iyi sonuçlar doğurmazdı. Bundan sonraki planladan haberdar olamazdı ve şansı yaver gitmezse sevdiği insanları koruyamazdı. Kendisi onlardan güçlü konumdaydı lakin ailesine, ölen eşine olanlar aklına geldiğinde kendini güçsüz hissediyordu. Zamanında onları koruyamadığı için içten içe kendini suçluyordu.
Sarper, " Tamam abi,sen ne zaman burada olursun." dediğinde, " Birazdan orada olacağım." dedi. En fazla beş dakikalık yolu kalmıştı. Bundan sonra değer verdiği kişileri kaybetmeye niyeti yoktu. En ufak bir detayı bile atlamayacaktı ve zamanında onları kurtaracaktı. Telefonu kapattı ve gaza bastı...
Bulundukları depoya geldiğinde arabadan hızlıca indi. Gelirken adam getirmemesinin sebebi depoda zaten epey fazla adamının bulunmasıydı. Silahlar çekilmişti. Sarp' ın adamları kendisinin adamları ile karşı karşıyaydı.
Kendide arabadan inmeden önce silahını beline sıkıştırmıştı. Gerekmediği sürece yanında dahi taşımadığı silah yine yerini almıştı. Adamlarından birkaçı önünü ve yanlarını kaplamıştı.
Anlayamıyordu. Cevdet nasıl oluyorda onların eline düşüyordu. Nasıl kendini kollayamıyordu.
Cevdet' i en az on yıldır tanıyordu. Silah ve dövüş konusunda eğitimliydi. Kendisi ile ne kadar dıştan öyle görünmüyor olsada arkadaş gibiydi. Birçok kez baş başa içki içmişler, zaman geçirmişlerdi.
Zaman zaman dertlerini birbirlerine anlatmışlar, omuz omuza vermişlerdi.
Deponun kapısı açıktı. İçeri girdiği gibi dizlerinin üzerine çökmüş, yüzü gözü kanlar içinde olan Cevdet ile karşı karşıya kaldı. Sanki içinden bir parça kopmuştu. O kadar kötü durumdaydı ki bakmak dahi yüreğine acı veriyordu.
Sarp, " Söylesene lan! Neredeler." diyerek bir yumruk daha attığında," Buradayım! " diye bağırdı ve yanlarına doğru ilerlemeye devam ederken, " O elini kökünden koparmamı istemiyorsan birdaha aynı hatayı yapma." dedi.
Cevdet' in yüzü gözü şişti. Gözlerini açabildiği kadar açtı. Başından ve kaşından akan kanlar görmesini engelliyordu. Zorlanmasından anlayabiliyordu.
" Akay..." dediğinde, " Geldim aslanım." dedi. Tek arkadaşım dediği kişiyi kurda kuşa yem edecek eğildi. Helede böyle şerefsiz olanlarına yem edecek hiç değildi.
Sarp gevşek bir tavır ile, " Ooo beyimiz teşrif etmişler." dediğinde içinden sabır diledi. Bir zamanlar çocukluk yıllarını beraber geçirdiği kuzeninin bu denli kahpe olabileceği aklının ucundan dahi geçmemişti. Tabii bu durum yaklaşık bir yıl öncesine kadardı. Sarp' ta babası gibi vicdan yoksunu şerefsizin tekiydi. Para ve güce tapan kesimdendi. O yüzden tapılan olmak için bu denli çirkinleşmişlerdi.
Anlıyordu ki amcası artık tüm yetkiyi Sarp' a devretmişti. Çünkü karşı karşıya kaldığı isim ve kişi sadece Sarp' tı.
Sarper' in anlatmasına görede evdeki durumda bu yöndeydi. Sarp planlama yapıyor ve harekete geçiriyordu.
" Akay abi bizi kurtar." sözlerini işittiğinde şaşkınlık ile başını sesin geldiği yöne çevirdi. Kendisine ters düşen tarafta kaldığı için Cevdet' in eşi Melike' yi görememişti. Gözleri ağlamaktan kızarmış ve şişmişti. Başına ise kolunu kavrayan Sarp' ın adamı tarafından silah doğrultulmuştu.
Melike neredeyse yedi aylık hamileydi. Bir eli karnındaydı ve korku dolu gözler ile kendisine bakıyordu.
Şimdi anlamıştı. Cevdet karısı ile tehdit edildiği için Sarp' a karşı koyamamıştı.
Bedenini saran öfke adeta katbekat artmıştı. Sarp' ı öldürme isteği dahada bir zihnini etki altına almıştı.
Sinirle, " Sen canına mı susadın lan şerefsiz! " diye bağırdı.Birkaç adım atarak Sarp' la aralarındaki mesafeyi kapadı.
Sarp keyifle sırıtarak, " En başından gelip elindekileri paşa paşa bana verseydin bunlar olmazdı." dediğinde daha fazla dayanamadı ve belindeki silahı çekip aldı.
Başına doğrulttuğunda Sarp' ın yüzündeki keyif barındıran sırıtışı yok olmuştu. Sarp akıllı gibi görünürdü lakin aklını tam anlamıyla kullanamazdı.
O kadar yakınına gelmiş olmasına rağmen fırsatı varken silahını kendisinden önce davranıp doğrultmamıştı. Hatta üzerinde silah dahi barındırdığından şüpheliydi.
" Şimdi sen paşa paşa ölmek istemiyorsan buradan siktir ol git!" dedi. Sarper' in önünde abisini döve döve haşat etmek istemiyordu. Helede gözleri önünde öldürerek kendi yaşadığı acıyı bir başkasına yaşatmak istemiyordu.
Amcası ve Sarp gibi olmak istemiyordu.
Allah' ın verdiği canı almak kendisine düşmediği gibi ölüm dışında birçok can alıcı seçeneğin olduğunu biliyordu.
Sarp' ı ölümden beter edecek şey ise şuan sahip olduğu gücü ve parayı kaybedip dımdızlak, beş kuruş parasız ortada kalması olacaktı.
Bundan sonra onu o konuma getirmek için elinden geleni yapacaktı. Nefes alsa dahi ölüden farkı olmayana kadarda durmayacaktı.
" Beni öldüremezsin!" diyerek dikleştiğinde, " Denemeye ne dersin?" dedi. Emniyet mandalını indirdi. Parmağını tekrar tetiğin üzerine koyduğunda, " Hafif dokunmama bakar." dedi.
Sarp korkmuyor gibi görünmeye çalışıyordu lakin gözleri onu ele veriyordu. Adeta ölümle burun buruna kaldığını hissediyor oluşu ile bakışları buradan kaçıp gitmek için can atıyordu.
Cevdet' in, " Öldür aslanım." diyerek içtikleri zamanki gibi yakınlıkla kendisini onaylaması ile gülümsedi. Aslında 'öldür.' demiyordu alttan alttan, ' Gözünü korkutmaya devam et.' diyordu.
Bu sırada Melike ise sessiz sessiz ağlıyordu. Ara ara hafiften iç çekişleri kendilerine kadar ulaşıyordu.
Sarp daha fazla namlunun ucunda duramadı ve, " Şimdi gidiyorum ama tekrar karşı karşıya geleceğiz Akay! İşte o zaman namlunun ucunda sen olacaksın." dedi. Gider ayak bile ' Senden korkmuyorum.' demeye çalışıyordu ve bu durum kendisini sadece güldürüyordu.
" Öyle olsun bakalım." dedi ve kaçar adım Sarp' ın birkaç adamıyla birlikte depodan çıkışını izledi. Bu sırada silahını indirmemiş, onlar çıkıp gidene kadar Sarp' ı hedef almaya devam etmişti.
Melike yanındaki adamında gitmesi ile, " Cevdet!" diye bağırarak yerde iki büklüm duran kocasının yanına geldi. Karnını tutarak dizlerinin üzerine çöktüğünde, " Şu haline bak, çok acıyor mu?" dedi.
Ağlıyordu. İç çekişleri durmuyordu. Hamile olduğu için hormonal olarak duyguları katbekat daha yoğun yaşıyor oluşu, kendini dahada harap etmesine neden oluyordu.
Cevdet, " İyiyim Melike'm, iyiyim." dedi ve karısının yardımı ile ayağa kalkmaya yeltendi. Ama fena hırpalandığı için karısının yardımı yeterli kalmadı. Tekrar dizlerinin üzerine yere kapaklandı.
Silahını beline sıkıştırarak hızlı adımlarla gidip Cevdet' in kolunu omzuna attı. Ona dayanak görevi gördüğünde ayağa kaldırdı.
" Tüm ağırlığını bana ver." dediğinde Cevdet kendini zorlamayı bıraktı ve kendisine yaslandı.
İçten içe kendine kızıyordu. Kendi sevdiklerini düşünürken yanında yer alan kişilerin sevdiklerini korumayı akıl edemediği için deliye dönüyordu.
Cevdet' in karısını, doğmamış çocuğunu nasıl göz ardı edebildiğine şaşırıyordu.
Depodan çıktıkları sıra, " Özür dilerim aslanım." dedi. Bu duruma gelmelerindeki tek suçlu kendisiydi. İhmalkâr davrandığı için başlarına bunlar gelmişti.
En çokta mahçup hissettiği kişi Cevdet' in eşiydi. Suçluluk duygusundan yüzüne dahi bakamıyordu. Hamile bir kadına böyle bir travma yaşatmıştı. Kim bilir karnındaki bebek onun yaşadığı korku ve endişe ile ne kadar etkilenmişti.
" Olur mu Akay bey. Benim görevim sizi korumak, sizin bizi korumanız değil." demesi ile suçluluk duygusu adeta yüreğine dayanılmaz bir baskı uyguladı.
Böyle sözler söylemeye devam ederse dayanamayacaktı ve içindeki sıkıntı gözyaşları ile dışa vuracaktı. Koskoca adam yanında insan olmasını umursamadan ağlayacaktı.
Arabanın arka kapısını açtı. Cevdet' i oturttuğunda karısıda arabanın diğer tarafına dolanmıştı. Kapıyı kapadı. Ön kapıyı açıp sürücü koltuğundaki yerini aldığında Melike' de arabaya binmiş, Cevdet' in yanına oturarak kocasının başını omzuna yaslamıştı. Eli ile ise sıkı sıkıya kocasının elini kavramıştı.
Dikiz aynasından bakışlarını ayırdı ve arabayı çalıştırdı. Bir karar almıştı. Bu sıkıntılı dönem son bulana kadar Cevdet' le eşini yanından ayırmayacaktı. Onları evinde ağırlayacaktı...
~~~~~~~~~~~
Eve geldiklerinde arabadan hızlıca indi ve Cevdet' in kapısını açarak yine kolunu omzuna attı. Yoldayken arkadaşı olan doktoruda aramıştı. En geç on beş - yirmi dakikaya gelmiş olurdu.
Cevdet kendisine dayanarak eve doğru adımlarını zorlukla atıyordu. Ara ara acı dolu inilti dudakları arasından kaçıyordu. Hissettiği acıyı eşine yansıtmamak için kendini sıkıyordu. Bunu kasılan bedeninden anlıyordu. Dışa yansıtmamak için büyük çaba sarf ediyordu.
Kapıya ulaştıklarında Melike' ye, "Zile basar mısın?" dedi. Anahtar Cevdet' in dayandığı tarafta kalmıştı. Kolunu Cevdet' in bedeninden çekerse bacakları dirençsiz olduğu için yere düşebilirdi.
Melike zile bastığında kapının ardından gelen ayak sesleri ile Behrem' in hazırolda beklediğini anladı. Birkaç saniye sonrası kapıyı açmıştı ve dehşete düşmüş gözler ile Cevdet'e bakakalmıştı.
Kucağında etrafına bakınan Akgün' ü ise kendisini gördüğünde yüzünde adeta güller açmıştı. Babası olduğunu biliyordu ve gördüğünde mutlu oluyordu. Birkaç ay öncesi çıkan üst ön iki dişini gösterecek şekilde gülümsüyordu ve kucağına gelmek istediği için kollarını uzatarak bedenini itiyordu.
Behrem kendine gelircesine hafiften başını salladığında kenara çekildi. Tek kelime dahi edememişti. Yaşadığı şaşkınlığı tahmin edebiliyordu. Cevdet' i bu şekilde gördüğü için ne denli korktuğunu hissedebiliyordu.
Çünkü sevdiği kadının bakışları korku ile parlıyordu. Dudakları ise gördüğü andan itibaren aralanmış bir şekilde kalıyordu.
İçeri geçtiklerinde salona doğru ilerledi. Cevdet' i bir an önce koltuğa yatırmalıydı. Ardından Behrem ve Melike' de geliyordu.
Cevdet' i yavaşça koltuğa yatırdığında Behrem' e dönerek, " Birazdan doktor gelecek." dedi. Biraz olsun rahatlamasını istemişti. Öyle endişeliydi ki susmasına rağmen bakışları ile konuşuyordu.
Melike, " Teşekkür ederiz Akay abi. Zahmet verdik sanada." dediğinde asıl mahçup olan kendisiydi. O yüzden, " Böyle sözler etme Melike, her daim başımın üzerinde yeriniz var." dedi.
Melike fazlasıyla çekingen biriydi. Ellerini önünde birleştirmiş parmakları ile oynuyor, bakışları ise kocasından ayrılmıyordu.
Tekli koltuğu Cevdet' in yanına doğru çekti ve, " Geç otur kocanın yanına." dedi. Konuşurken oldukça yumuşaktı ve dudaklarında tebessüm vardı. Melike' nin sözlerini sert algılamasını istemiyordu. Onu korkutarak karnındaki bebeği etkilemek ise hiç istemiyordu.
Zaten kadınlara katı davranmak doğasında yoktu. Otuz dört yıllık hayatı boyunca bir kez olsun bir kadına bağırmamıştı.
Melike dediğini ikiletmeden koltuğa geçip oturduğunda Behrem' e doğru yaklaştı. Gözlerini Cevdet' ten ayıramıyordu. Önüne geçerek Cevdet' le arasına girdiğinde, " Akgün' ü alıp mutfağa geç istersen." dedi. Oğullarının bu durumdan etkilenmesini istemiyordu. Ne kadar küçük olsada az önce korkmamış olsada Cevdet' in bu halini gördükçe korkabilirdi.
" Hem birazdan Melike' yide yanına yollarım." dedi. Kadın kadına zaman geçirmeleri ikisinede iyi gelebilirdi.
Melike Behrem' in yanında daha rahat olabilirdi.
Behrem, " Tamam." diyerek dediğini onayladığında kapıda çalmıştı. Doktor gelmiş olmalıydı. Behrem' le birlikte salondan çıktı.
" Doktor geldi.Sen mutfağa geç."dedi. Bu sefer başı ile onaylamış ve mutfağa doğru adımlarını atmıştı.
Kendide gidip kapıyı açtı.
Arkadaşına, " Hoş geldin Ali." dedi. Durumu zaten telefonla konuştuklarında anlatmıştı. Ali ona göre hazırlıklı gelmişti. Cevdet' in kaşı patlamış, başı yarılmıştı.Burnu' da şiş vaziyetteydi ama kırılıp kırılmadığı belli değildi. Yüzü dışında bedeninde herhangi bir hasar yok gibi görünüyordu ama yinede Ali' nin kontrol etmesinde fayda vardı.
Ali, " Hoş bulduk dostum." diyerek içeri girdi. Ali ile lise yıllarından bu yana arkadaşlardı ve bağları hiç kopmamıştı. Bir sıkıntı olduğunda ailecek Ali' nin çalıştığı hastaneye gitmişler, bir kahvesini içip muhabbet etmeden hastaneden ayrılmamışlardı. Ölen eşinin doğum yaptığı günde Ali' nin çalıştığı hastanede bulunmuşlardı ve zehirlendiğinde Ali' nin yanındaydı. O günden sonra arkadaşına can borcu vardı.
Cevdet' in yanına geçtiklerinde Ali hemen yanına eğilerek yüzünü incelemeye başladı.
Kendisi ise yanı başında oturan Melike' ye doğru döndü. " Melike istersen Behrem' in yanına geç, mutfakta oturuyor." dedi.
Aslında Ali Cevdet' in kaşına dikiş atarken Melike' nin izlemesini istemiyordu. Acı dolu inleyişlerini duyarak kötü etkilensin istemiyordu.
Ali' de yan gözle Melike' ye baktığında dediğini onaylayarak, " Evet mutfağa geçseniz iyi olur, işimi yaparken yanımda birinin olmasından hoşlanmıyorum." dedi. Aslında bu sözleri yanlarından ayrılmasını sağlamak için söylemişti, biliyordu. Bakışları şiş karnına odaklanıyordu.
Melike ayağa kalkarak, " Peki." dedi ve eğik başı ile salonun çıkışına yöneldi. Ne kadar kocasının yanında kalmak istiyor olsada bu onun için iyi değildi. O yüzden Behrem' in yanına gittiğinden dolayı içi rahatlamıştı.
Ali' de Melike odadan çıktıktan sonra Cevdet' e döndü ve büyük bir dikkatle işini yapmaya koyuldu...
~~~~~~~~~~~~
Akşam
~~~~~~~~~~~~~
Akşam olmuş, kendi odasını Cevdet ile Melike' ye vermişti. Az öncede Cevdet' i yatağa taşımış ve dinlenmeleri için oyalanmadan odayı terk etmişti. Nede olsa biri yaralı diğeri ise hamileydi. İkiside bugün olanlardan dolayı güçten kuvvetten düşmüştü. Bir an önce uyumaları ikisi içinde en iyisiydi.
Behrem' de Akgün' ü uyutmak için odasına geçmişti. İlk önce yanlarına uğrayacak daha sonra ise salona geçip yatacaktı.
Sessizce odaya girdi. Behrem Akgün' ü beşiğe yatırmış sallıyor, ' ee ee ee' diye mırıldanıyordu. Zaten oğullarıda pek dayanamayacağa benziyordu. Gözleri gitgide kapanıyordu.
Yavaşça Behrem' in arkasına geçti ve kolları ile belini sararak ellerini göbeğinin üzerinde birbirine kenetledi. Çenesini ise omzuna yaslayarak, " Birazdan tamamen uykuya dalacak." dedi. Bakışları Akgün' deydi.
Behrem, " Hıhıı." diyerek dediğini onayladığında dahada sıkı sıkıya sarmaladı. Bu kadının yanında olmak kendisini fazlasıyla rahatlatıyordu.
Kokusu ise adeta kendinden geçmesine yol açıyordu. Başını boynuna doğru çevirdi ve kokusunu uzunca içine çekti. Tenine öpücükleri ile dokunmak istiyordu. Dudaklarını boynuna bastırdı ve ard arda birkaç kez öptükten sonra geri çekildi.
Bir an önce odayı terk etmeliydi. Yoksa salona gitme fikrinden vazgeçecek, odada kalmak için diretecekti.
" İyi geceler hatunum." dedi. Bu sırada Akgün tamamen uyumuş, Behrem sallayışlarına son vermişti.
Odadan çıkmak için ilerlediği sırada Behrem elini kavradı ve, " Gitme." dedi.
Şaşırarak arkasını döndüğünde Behrem' in kendinden emin yüz ifadesini sezdi. Gerçekten yanında kalmasını istiyordu. Gözleri kararlı bir şekilde parlıyordu.
Şuan o kadar mutluydu ki küçük bir çocuk gibi havaya zıplaya zıplaya sevincini belli etmek istiyordu.
Gülümsedi ve gitmeyeceğini belli ederek kapıyı kapadı. Bu sırada Behrem' in elinide sıkı sıkıya kavramıştı. Zaten ışık kapalıydı. Gece lambası yanıktı ve içeride loş bir ortam vardı.
El ele yatağa ilerlediklerinde sevdiği kadınla aynı yatağı paylaşacağı için heyecanlıydı. Birlikte uyuyup uyanmanın hayalini kurup durmuştu. Şimdi ise bu hayali gerçekleşiyordu.
Yatağa uzandı. Behrem' de yanı başına uzandığında kendisi gibi Behrem' de heyecanlıydı. Bakışlarını tavana dikmiş, kendisine doğru bakamıyordu ve dudakları hafiften titriyordu. Aynı şekilde narin elleride bu titreyişe ayak uyduruyordu. Kendi tarafındaki eli bacağına temas ediyordu. Bu titreme ile bedeni onun heyecanına tanıklık ediyordu.
Bedenini yan çevirerek sevdiği kadını izlemeye başladı. Öyle güzeldi ki gözlerini alamıyordu ve kendini uçsuz bucaksız bir hayalin içinde buluyordu. Güzel duygular sanki sevdiği kadının çehresinde toplanıyordu.
Tüm dış etkenlerle bağlantısı kesiliyordu. Behrem' den başkasını gözü görmüyor, zihni her şeye kendini kapıyordu.
Gülümsedi. " Her şeyi unutuyorum, her sana baktığımda..." dedi.
Bu sözleri ile Behrem tavanı izlemeye bir son vermiş ve bedenini yan döndürerek gözleri ile gözlerini birleştirmişti.
Sözlerine devam etti. " Sanki bugün yaşananlar hiç olmamış gibi hissediyorum. Huzura kavuşuyorum." dedi. Söylediklerinde öyle içten öyle samimiydi ki Behrem' de bunu hissetmişti. Gülümsedi ve kendisine doğru yaklaştı.İyice sokulduğunda kolları ile sevdiği kadını sardı.
Behrem yakınlaşma sırasında bakışlarını bakışlarından ayırmamış, dudaklarındaki gülümsemeyi bir an olsun azaltmamıştı. Uzanarak dudağına masum bir öpücük bıraktığında, " Bende her sana baktığımda huzurla doluyorum ve güzel duyguların esiri oluyorum." dedi. Sonra ise yüzüyle birlikte yüreğini dahada güldürecek şu sözleri söyledi ;
" Sanki benim servetim yüzünde saklı..."
❤️❤️❤️❤️❤️❤️❤️
Valla kısçelerim upuzun bir bölüm ile hemen bir sonraki gün karşınıza geldim.
Oy ve yorumlarınızı esirgrmezseniz çok mutlu olurum.
Birde heyecanlı bitirmedim diye yorum yapmazsanız valla küserim.
Bu bölüm böyle bitsin istedim.❤️
Umarım Akay' ın anlatımından okumak keyif vermiştir.❤️
Eğer ki beğendiyseniz dile getirirseniz mutlu olurum. Hem sizce ara ara Akay' ın anlatımından olsun mu?
Ben güzel olur diye düşündüm.
Bazı kısımları Akay' ın gözünden okumak daha keyif verici olur gibi duruyor.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro