''Baba hayatımda biri var...''
"Hoşbuldum da acaba bu saate kadar neredesiniz küçük hanım?"
Asel Barış'ın sitemini görmezden gelerek ona sımsıkı sarıldı. Başını göğsüne yaslayıp yavaş yavaş atan kalbinin sesini dinledi. Duyduğu ritim ona çok yavaş gelmişti.
Kaşlarını çatarak başını kaldırdı. "Sen beni sevmiyor musun?"
Barış koynuna sığınan kadınının birden böyle bir tepki vermesine şaşırmıştı. "O nasıl laf öyle bal gözlüm. Sevgi aşk az kalır sana hissettiklerimin yanında."
Asel biraz olsun bu sözlerle yumuşamıştı ama tatmin olmamıştı. "O zaman kalbin neden benim yanımdayken yavaş atıyor?" Barış'ın bir elini alarak kendi kalbinin üzerine koydu. "Bir de benimkine bak sanki arkamdan atlı kovalıyor."
Barış Aselin'in derdini anlayınca gülümsedi. Demek takıldığı şey bu küçük ayrıntıydı. Ama avuçlarının altında hissettiği minik ve bir o kadar hızlı ritimle de mutlu olmuştu. Yanında bu kadar heyecanlandığını bilmiyordu.
Asel'in yüzünü avuçları arasına alıp alnını öptü. Bir süre öyle kaldı. "Bedenlerimiz aşka farkı reaksiyonlar veriyor o kadar. Benim ki atmayı unutuyor seninki ise heyecandan ne yapacağını şaşırıyor."
Asel şimdi biraz tatmin olmuştu işte. Alnında hissettiği öpücük ise onu zaten sakinleştirmişti. "Mmm tamam o zaman."
Sonra aklına bir şey gelmiş gibi birden kapıya koşarak kapısını kilitledi.
"Sen ciddiydin gerçekten. Barış babam seni burada görürse önce seni sonra beni dünyadan siler."
Barış hafif bir kahkaha attı. "Ciddiydim tabi. Hem bir şey olmaz Emre amcam aşıklara kıyamaz."
Asel başını iki yana salladı. "Babam sadece annemle kendi aşkına kıyamaz Barış."
"Bir daha söylesene."
Asel anlamayan gözlerle baktı. "Adımı."
"Ee Barış."
Barış dedikten sonra dudaklarından güzel bir öpücük çaldı. "Bir daha söyle."
"Barış." Bir daha öptü
Asel kıkırdadı. "Tamam yeter bu kadar üstümü değiştirmem lazım."
Barış odaya girdiğinden beri Asel'i ilk kez baştan aşağı inceledi. Çok dekolteli değil ama mini bir elbiseydi. Biçimli bacakları ben buradayım diyordu.
"Benim yanımdayken böyle şeyleri giymeni daha çok tercih ederim. Ya da boşver giymemeni tercih ederim."
Asel aynı geçen gün ki gibi göğsüne hafif bir şaplak attı. "Edepsiz! Çok ayıp."
Barış Asel'i belinden tutup bedenine yasladı. "Ayıp nerede ve nasıl olur göstereyim mi? Hem kıyafetten de kurtulmuş olursun." Yavaş yavaş belini okşuyordu.
Asel de ağzı açık Barış'ı seyrediyordu. "Barıııış!"
Barış ismini duyması ile tekrar öptü Asel'i. "Efendim sevgilim."
Asel istemeye istemeye de olsa Barış'ın kollarından sıyrıldı. "Üstümü değiştirip geliyorum."
Asel üstünü değiştirdikten sonra odaya geri döndü. Barış yatağını açıp çoktan içine girmiş telefonuna bakıyordu.
Asel de Barış'ın yanına yorganın altına girdi.
Asel gelince Barış telefonunu kapatıp kenara koydu sevdiği kadını kollarının arasına aldı.
"Gerçekten burada mı kalacaksın?"
Başını kaldırıp kendine masumca bu soruyu soran sevgilisinin saçına önce bir öpücük kondurdu."Kalmayayım mı?"
"Yani kal da sabah?" Dedi soran gözlerle.
"Ne olacak canım, sabah erkenden size kahvaltıya geldim işte. Hem bu yatak neden iki kişilik?"
Asel kıkırdadı "Böyle daha rahat diye."
"Olmaz böyle çok büyük bu yatak. Küçük olmalı ki daha daha koyun koyuna yatalım."
"Valla edepsizsin."
"Tamam hadi uyuyalım. Çok uykusuzum."
Bu aralarında geçen son konuşma olmuştu.
Ertesi sabah Selin uyandığında boş odayla karşılaştı. Barış yanında yoktu ve saate baktığında baya öğlen olmuştu. Bu aralar inanılmaz fazla uyuyordu, işlerine bile eskisi kadar bakamıyordu.
Yataktan kalkıp elini yüzünü yıkadı. Midesi birden bulanmaya başlamıştı ama yüzüne serptiği soğuk su onu biraz olsun rahatlatmıştı. Bu aralar midesi çok bulanıyordu. Asel aklına gelenle hemen eline telefonu alıp takvime girmeye çalıştı. Ama ellerinin titremesine engel olamıyordu. Şuan bu hiç olmaması gereken bir ayrıntıydı.
"Hayır hayır şimdi değil, Lütfen!"
Takvimine baktığında daha iki günü olduğunu gördü ama bu yine de onu rahatlatmaya yetmedi. Son zamanlar da fazla bulantıları, çabuk yorulması hepsi birer belirtiydi. Ama Asel bunları regl öncesi sendromuna yormak istedi. Tahmin ettiği şeyin olması için daha çok erkendi.
Hazır değildi. Ve ilaçların da bi işe yaraması gerekirdi.
Üstünü başını giydikten sonra biraz olsun sakinleşerek aşağı indi.
Saat öğlene yakın olduğu için herkesin kahvaltısını çoktan ettiğini düşünmüştü ama kahvaltı sofrası daha yeni kuruluyordu.
"Ah sonunda. Kızım bu aralar fazla mı uyuyorsun bize mi öyle geliyor."
Babasının yanına gidip yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. "Dün gece geç geldim baba ondandır. Siz de hala çıkmadınız."
"Barış sabahın köründe gelip amcacım bugün kahvaltı edip evde pinekleyelim deyince kıramadım biliyorsun hiç sevmem uzun kahvaltıyı."
Emre'nin ima ile söylediğine gülmekle yetindi. Ama şuan ortada ne annesi ne de Barış vardı.
"Peki annemle Barış nerede?"
"Annen Sıla ile sabah sporunda elli yaşından sonra spora başlamaya karar verdiler. Barış da mutfakta kızlarla bir şeyler hazırlıyor."
Asel tekrar babasını öperek kalktı. "Ben bir Barış'a bakayım."
Mutfağa girdiğinde Barış'ı kollarını sıvamış yumurta çırparken gördü. Yemekten sorumlu iki genç kız belli etmemeye çalışarak Barış'ın bu haline bıyık altından gülüyorlardı. Selin'in içeri girdiğini gördüklerinde toparlandılar.
"Buyrun Selin Hanım bir şey mi istediniz?"
"Yok bakmaya geldim öyle."
Barış Selin'i fark edince gülümsedi. "Günaydın uykucu."
"Günaydın. Erkencisin." Dedi ima dolu bakışlarıyla.
"Aslında geceden gelmek istedim de."
Aselin üstü kapalı konuşuyordu ama mutfaktaki kızlar gerçeği biliyordu. Çünkü sabah odadan çıkarken yakalanmıştı bunun üzerine kızlardan bu sırrı saklamalarını istemiş Barış eve yeni gelmiş gibi davranmışlardı. Ama bu küçük ayrıntıyı Asel bilirse muhtemelen endişelenip kalp krizi geçirebilirdi.
Kızlar Barış'ın bu cümlesi ile sessizce gülüp yaptıkları işe odaklandılar. Onlar salona geçtiğin de Barış Aselin'i sıkıştırdı. "Babanla bugün konuş."
Aselin'in bütün bedenini bir korku kapladı. Geçiştirmeye çalışıyordu hep ama artık zamanı yaklaşmıştı. Kendisi de babasından gizli bir şeyler yapmak elbette istemezdi ama utanıyordu da. Hangi genç kız babasına ben çocukluk arkadaşıma aşığım diyebilirdi ki.
Barış Aselin'in gölge düşmüş gözlerini görünce endişelendi. Babasına anlatmak istemiyor muydu ki?
"Söylemek istemiyor musun ?"
Asel onun yanlış anlamasına izin vermek istemiyordu. "Hayır hayır istiyorum, tamam konuşacağım annem yokken daha sağlıklı olur."
Barış işte bunun sebebini anlamamıştı. "Neden ki?"
Asel gözlerini kaçırdı. "Annem aramızda bir şeyler olduğunu tahmin ediyor ve sana güvenmiyor."
Bunun sebebini az çok anlıyordu Barış. Esra teyzesinin ona güvenmemesinin başlıca nedenlerinden biri kendiydi çünkü. Zamanında yaptığı hatalar bir yerlerden çıkacaktı.
Aselin'in üzgün gözlerini görmek istemiyordu. Saçlarını okşadı. "Anneni bana bırak olur mu? Esra teyzenin benimle konuşmasına ihtiyacı var."
Asel onu onayladıktan sonra birlikte kahvaltı etmişlerdi. Hatta bir ara Savaş'a fotoğraf çekip yollamışlar onu kıskançlıktan çatlamışlardı.
Üçünün bir arada olduğu ve onun olmadığı bir kahvaltı sofrası onu memnun ederdi ama aynı zamanda kıskandırırdı.
Kahvaltıdan sonra Barış, Aselin'e bol şans dileyerek evden ayrıldı.
Aselin olası bir kalp krizini önlemek için sade Türk kahvesi yaparak babasının yanına gitti.
Babası güzel kızını gördüğünde ona gülümseyerek tepsideki kahveyi aldı.
"Bunu neye borçluyuz küçük hanım?"
"Baba kız keyif yapmayalım mı babacım. Hazır annemde yok."
Asel büyük bir gerginlikle konuştu bir yandan da kendine sakin ol diye telkinler veriyordu.
"Öyle olsun bakalım." Havadan sudan sohbet ederken kahveler bitmiş zaman da yaklaşmıştı.
Asel babasının dikkatini çekmek için boğazını temizledi.
"Babacım. Sana bir şey söylemek istiyorum."
Emre elbette kızının yumurtlayacağı bir şey olduğunu biliyordu ve bunun için kendisini hazır hissetmesini bekledi.
"Evet kızım seni dinliyorum." Dedi anlayışla.
Aselin nereden başlayacağını bilmiyordu. Ah keşke prova yapsaydım diye düşündü. Pat diye söylenmezdi e nereden başlayacaktı?
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
Bir ayağını stresten sallıyor bir yandan da tırnaklarıyla uğraşıyordu. "Baba hayatımda biri var."
Evet ilk aşama tamamlandı. Babasının yüzüne tepkilerine bakıyordu. Ama hiçbir şey anlayamıyordu.
Emre elbette bir gün böyle bir şey bekliyordu sonuçta kocaman kızı vardı ama yine de erken değil miydi? Aselin daha küçüktü.
Zorlukla olsa yutkundu. "Kim?"
Evet şimdi ipin kopacağı yere gelmiştik. Asel saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Baba bir anda oldu yani daha önce böyle bir şey gerçekten yoktu. Arkandan iş çevirmedim yemin ederim."
Emre sinirlenmeye başladı.
"Aselinciğim söyler misin?"
Hah babası ismini de tam söylemişti işte şimdi görecekti gününü.
Gözlerini kapatıp belki de son kelimesini söyledi. Eh en azından son sözü sevdiği adam olacaktı.
"Barış."
Emre duyduğu isimle şaşırmış mı yoksa bunu bekliyor muydu karar verememişti ama bildiği bir şey vardı ki eğer aralarında bir şey yaşanacaksa bunu daha önce öğrenmeyi bekliyordu. Kızını Barış'a emanet edebilir miydi bilmiyordu, ama şuan yanlış bir şey söyleyerek de kızını üzmek istemiyordu. Hele ki karşısında ona endişeli gözlerle bakan kızını kırmak gibi bir niyeti asla yoktu.
''Aşık mısın ona?''
Buna ne denirdi ki şimdi? İki ucu boklu değnek. Hayır dese cevap doğru değil -hem demezler mi madem aşık değilsin niye yürek yiyip babanın karşısına geldin- evet dese utanıyordu.
Başını hafifçe aşağı yukarı salladı.
Tabiki aşık diye düşündü Emre. Aşık olmasa karşına gelir mi küçük kızın. Hayatında ilk defa bu şekilde görüyordu kızını. Korkak, endişeli ama bir o kadar da umutlu.
''Savaş şerefsizi biliyor mu?'' diye sordu alacağı cevabın hayır olmasını umarak.
Asel sesini çıkaramadığı için başını iki yana salladı.
''Peki annen?''
''Yani tahmin ediyor ama bilmiyor ilk sana söylemek istedim.''
Emre bunu sevmişti. En azından bu da bir şeydi. Kız babası olarak bunu en son öğrenmesi hoş olmayabilirdi. Oturduğu yerden yavaşça kalktı ve kapıya yöneldi.
Asel babasının ne yaptığını çözemiyordu şuan bir şeyler oluyordu ama babası neden hala bir şey dememişti?
''Bir şey söylemeyecek misin?''diye sordu tereddütle.
Emre sabahtan beri olan ifadesiz yüzüne tezat kızına güven verircesine baktı. ''Önce konuşmam gereken biri var.''
Asel onun neyi kastettiğini anlamıştı. Gidip Barış ile konuşacaktı. Umarım sonu kötü bitmez diye düşündü. Eline telefonu alarak en azından Barış'a bunu haber vermeyi düşünüyordu ki babasının sesi ile telefon yerle buluştu.
''O çocuğa haber vermeyeceksin!''
Son sözü bu olmuştu evden çıkıp gitmişti babası. Ofladı. Daha sabah Barışcımken şimdi o çocuk olmuştu işte. Ah kesin babası da önlerinde bir engel olacaktı.
Yok yok olmazdı Asel babasına güveniyordu. Babası aşktan anlayan adamdı.
İnşallah (!)
Akşama kadar orada öylece oturup beklemişti. Ne annesi gelmişti eve ne de babası. Barış desen bir kez bile bırak aramayı mesaj bile atmamıştı, ki bu onun için bir mucizeydi. Savaş ve Sıla'dan zaten bir haber beklemiyordu.
En son karar Sılay'ı aramaya karar verdi. Eğer abisi ölmüşse bunu bilirdi.
Titreyen elleri ile Sılay'ı aradı. İçinden dualar ediyordu.
''Efendim Aselinciğim.''
Direk konuya girdi. ''Abinden haberin var mı?''
''Iı hayır yok olmalı mı?'' diye konuştu kararsız bir şekilde Sılay.
''Bugün babama her şeyi anlattım ve tam beş saattir kimse ortada yok.''
''Hiçbir fikrim yok güzelim. Ben Güney ile birlikteyim.''
Aselin son şansının da avuçlarının arasından kayıp gittiğini gördü.
Yarım saat sonra çalan kapı ile yerinden ok gibi fırladı. Kapının koluna uzanırken nefes almayı unutmuştu.
Kapıyı açtığında annesi ve babasını sarmaş dolaş görünce kaşlarını çattı. ''Barış nerede?''
Emre kaşlarını çattı. ''Hoşbuldum kızım. Barış'ın bekçisi miyiz biz?'' Karısına döndü. ''Bak görüyor musun ilk günden Barış nerede?!''
Asel kendine gelerek annesiyle babasını içeri aldı. ''Onu kasttetmedim baba, sadece yaşıyor mu onu merak ettim.''
Emre omuz silkti. ''Bilmem yarın şirkette öğrenirsin. Ben karımla uyumaya gidiyorum sende odana.''
Annesi hiçbir şey söylememişti ama bakışları çokta hayırlı değildi. İkisi yukarı çıkarken Aselin de çoktan telefonuna sarıldı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro