1.1
Yorumlarınızı bu bölüm için sabırsızlıkla bekliyorum.
İyi okumalar♥️
~~~
"Doğum günün kutlu olsun, minik kurabiyem." Rue'nun boynuna sarılıp öperken bir çok sevimlilikten kusturacak ifadeler kullanmıştım. Çünkü birazcık sarhoş olabilirdim ve arkadaşımın doğum günü olması bana anlamsız bir coşku veriyordu.
"Hediyeni ver artık!" Arkamda olan Jungkook bıkkınca konuştuğunda başımı hızlıca geriye çevirdim. Susması için öldürücü bir bakış attığımda düz yüz ifadesi ile bana karşılık vermişti. Elindeki kağıt parçasını sabırsızca sallıyordu bana bakarken.
"Hadi, bebeğim. Ver artık gerçekten." Yanımdakı June da gülümseyerek kolumu sıvazladığında Rue'nun eline hediye paketimi tutuşturmuştum.
"Hadi aç!" Yerimde zıplarken heyecanla Rue beni ikiletmeden paketi açmıştı. "Bu çok güzel, çok teşekkür ederim." Elindeki kırmızı elbiseye gözlerinden kalpler çıkarcasına bakması ve sevinçle cıyaklaması göğüsümü kabartmıştı.
"Ben seçtim."
Saçlarımı gururla geriye atarken arkamdan duyduğum sesle gözlerim irice açıldı. "Ne?!" Sinirli gözlerimi Jungkook'un üzerine kilitlerken benim aksime eğlenerek gülümsüyordu.
"Yalan söylüyor, Rue. Yemin ederim ben seçtim. O sadece araba kullandı ve soyunmam için elbisenin fermuarını açtı."
"Ne yaptı?" James şok içerisinde öne atılıp sorduğunda "Fermuarı açtı işte." Diye tekrar ettim.
"Neden seni soyuyor o?" June şaşkınca sorarken kaşları da hafifçe çatılmıştı, Rue da aynı şaşkınlıkla bir arkaya bir bana bakıyordu. Arkamda duyduğum kıs kıs gülme sesleri ile de Jungkook kafasını geriye atmış gülüyordu.
Sarhoşluğun verdiği aptallık yüzünden olayı birkaç saniye sonra idrak edebilmiştim. Gözlerim irice açılırken ellerimi yukarı kaldırıp panik içerisinde kafamı olumsuzca salladım. "Öyle değil, fermuar sıkışınca açmaya yardım etti. Soymak amaçlı değil. Hem o beni neden soy-"
Cümleleri hızlıca ardı ardına dizip açıklama yapmaya çalışırken omzuma sarılan el beni geri çekmişti. "Tamam, sevişmediğimizi anladılar. Sus artık!"
Öne geçip Rue'ya oldukça basit hediyesini verirken yüzümü buruşturup sırtına vurmuştum ama dönüp bakmamıştı bile.
"Bebeğim bence sen ne içtiysen daha fazla ondan içme." June koluma girerek beni yönlendirirken danseden insanlar arasından geçip kendi masamıza oturmuştuk. Masada gördüğüm renkli içkiler ile dolu shot bardakları ile yüzümde büyük bir gülümseme oluşması aynı zamanda olmuştu. Elimi uzatıp hızlıca iki tanesini kafama dikerken June üçüncü de beni durdurmuştu.
"Yavaş ol, Lisa."
"Bu az önce içme dediğin içkiler." Hıçkırarak konuşup ardından sanki çok komikmiş gibi güldüğümde June elini alnına vurmuştu. Bu haline bakıp daha çok gülerken masada duran içkiyi ona uzattım. "Sen de iç, böyle tek başına sarhoş olmak eğlenceli değil." Dudak büzerek ona daha yakın oturdum. Kafasını kaldırıp gözlerime ardından büzdüğüm dudaklarıma bakarken üzerlerine ıslak bir öpücük kondurmuştu.
"Tamam o zaman sarhoş olalım ikimiz de."
Ardından masadakı ve masaya yeni gelen içkileri içmiştik, etrafımızdakı kimseyi umursamadan Rue ile birlikte çılgınlarca dansetmiştik. İki saat bu şekilde geçtikten sonra Rue ve James birbirine sıkıca sarılmış romantik bir şekilde dansederken, June lavoboya gidip uzunca çıkmayacağını söylemişti. Ben de yalnız oturmak yerine dışarı çıkmıştım ve sigarasını denize bakarak içen Jungkook'u görmüştüm.
Paytak adımlarım ile ona ulaştığımda onun gibi kayalıklara yaslandım. Yanına geldiğimi görüp sigarasını içerken birkaç kez gözünü kırpıştırmış ve ben olduğumu anlayıp sonra sigarasından uzunca bir duman daha almıştı.
Sanırım o da biraz sarhoştu.
"Bana yok mu?"
Elimi uzattığımda "Hayır." Dedi. Kaşlarım çatılırken bu cevabını beğenmemiştim. Elimi hızlıca uzatıp dudakları arasındakı sigarayı alarak kendi dudaklarım arasına aldım. Beni izleyen çatık kaşlarına aldırmadan dumanı içime çekerek havaya üflerken gülümsemiştim. Hava belki biraz beni ayıltmıştı ama hala oldukça sarhoştum.
"Sen sigara içmezsin, Lisa." Bedeni önümde durduğunda kelimeleri oldukça yavaş bir şekilde söylemişti. Bana bakan gözlerine karşılık vermek için kafamı kaldırdığımda dövmeli parmakları dudaklarıma uzandı. Sigarayı nazikçe alarak yeniden kenarında demir parçası olan dudakları ile buluşturdu.
"Normalde içmem ama şu an normal değilim."
"Ben de normal değilim ama kendim gibi davranıyorum. Aynısını sana da tavsiye ederim."
Ardından dudakları arasındakı dumanı kafasını yukarı kaldırarak karanlık gökyüzüne doğru bıraktı. Birkaç saç tutamı alnına düşmüş ve öne doğru uzanan pembemsi dudakları büzülmüştü. Hala aramızdakı bir adım mesafe ile önümde durmaya devam ederken bu manzaraya karşı yutkunurken kendimi buldum.
İşte benim gözlerimi üzerinden alamadığım kadar parlak eski erkek arkadaşım.
"Neden çiçeklerimiz soldu?"
Dudaklarım arasından neden söylediğimi bilmediğim kelimeler ona anlamsız gelmişce beni tekrar etti. "Çiçeklerimiz?"
"Evet, ikimizin ektiği. Arka bahçemizdeki."
Yeniden gözlerimizi buluştururken alaycı bir şekilde gülümsedi. "Metafor falan mı yapıyorsun yoksa gerçek çiçeklerden mi bahsediyorsun?"
"Bilmem, her ikisi." Omuz silktiğimde sigarasını yere atarak ayakkabısının ucu ile hala yanan kısmı ezdi. Kafasını aşağı eğmiş yaptığını izlerken başımı hafifçe yana doğru yatırmıştım ona bakarken.
Neden böyle bir soru sordum bilmiyordum, aniden aklımda belirmişti. Ayrılmamızdan birkaç ay önce benim evimin arka bahçesine çiçekler ekmiştik ama çabuk solmuşlardı. Bunu sorarken metafor yapmamıştım belki ama konuyu o aklıma sokmuştu.
"Sen sulamayı bıraktın, Lisa."
Ellerini ceplerine daldırıp birbirine bastırdığı dudakları ile hafifçe omuz silkti. Yanağımın iç kısmını ısırarak aldığım kesik nefesimle gözlerimizi birleştirmesini izledim.
"Benim sulamama da izin vermedin."
Gülümsedi ama gözlerinde gördüğüm ifade minik bir hüzünden kırıntı gibiydi. Belki biraz boşvermişlik ve küçük bir kağıt kesiği. Aynen bunu görüyordum gözlerinin içerisine bakarken. Artık önemi yok gibiydi ama bir zamanlar o 'kağıt kesiği' belki de derin sayılabilecek bir yaraydı.
"Kuraklık gelmişti."
"Evet sen getirmiştin."
Kafasını olumlu anlamda sallayarak konuştuğunda gözlerimi onun gözlerinden kıyıya dalgalarını vuran denize çevirdim. Nereden açmıştım bu konuyu? Aptaldım işte. Durmadan geçmişi deşiyordum, üstelik bunu yapan bendim hep. Neden yaptığımı da anlamıyordum zaten.
"Hadi içeri gidip sana bir içki daha içirelim de gece kusmuğunda boğul."
Aniden açtığı konu ile ortamdakı bütün havayı ustaca değiştirmiş ve yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. "İğrençsin, çok iğrençsin."
"Senin bu kusmuk nefretin çok başka bir boyut." Gülerek rüzgardan dolayı uçuşan saçlarını geriye doğru yatırdı. "Şimdi ben burada kusarak yere yığılsam bana yardım etmez misin?"
"Hayır." Net olarak verdiğim cevap ile sahte bir şekilde alt dudağını sarkıttı. Elini kalbine yerleştirdi ve bir bebek gibi ağlamaklı ifade takındı koyu kahvarengi gözlerini kısarak. Üstelik bunları yaparken ne kadar tatlı gözüktüğünden haberi yoktu bile.
"Ama sen kusarken ben zamanında başında dikilip saçlarını tutmuştum. Zalimsin, Lisa."
"Kişisel algılama. Kimseye yardım edemem, çok iğrenç." Zihnimde canlandırırken bile ağzıma kötü bir tat gelmişti.
"Ben kimse miyim?" Dudaklarını ıslatıp o muzhip ve hafif hayıflanır ifadesini yüzüne yerleştirmişti. "Ben de gece sen kusmuğunla boğulurken yardımcı olmam. Öyle olsun." Omuz silkip kollarını göğsünde birleştirdiğinde yüzünde oyuncu bir ifade vardı.
Gülerek ona doğru bir adım attım. "Kusmuk temizlemeye bu kadar hevesliysen, gel ağzının içerisine kusacağım."
Söylediğim şey ile küçük burnunu kırıştırarak yüzündeki tiksinti dolu ifade ile ellerini omuzlarıma yerleştirmişti. Ona daha fazla yaklaşamamam için beni kendinden uzak tutmaya çalışıyordu ama ben kahkahalarım arasında ellerini itmeye çalışarak başımı ona doğru uzatıyordum. Başını geriye doğru atarak o da benim gibi gülmeye başladığında eğlenerek kolunu kendimden uzaklaştırmayı başarmıştım. Ardından kollarımı yukarı doğru uzatarak boynunun etrafını sardım.
Aniden oluşan yakınlığımız ile beni itekleyişleri durduğunda yüzlerimiz karşı karşıya kaldı. Başını aşağı eğmiş gözlerimin içerisine bakarken boynu etrafına sarmış olduğum kolum üzerine elini koymuştu. Ben ise gözlerini es geçerek öpülesi olan dudaklarına baktım.
Ve ne yaptığımı bir saniye bile düşünmeden öne atılarak dudaklarımızı birleştirdim.
Daha onu öpmeye başlamadan, dudağınının kenarındakı piercing'in dudaklarıma serin dokunuşunu hissedemeden kolumdan tutarak beni kendinden uzaklaştırması bir oldu.
"Sarhoşsun, Lisa."
Derin bir nefes alarak başını geriye çekip yüzlerimiz arasında mesafe koymaya çalıştı. "Ne olmuş? Sen de sarhoşsun." Hala dudaklarına bakarken omuz silkerek konuştum. Şu an çok fazla düşünmek istemiyordum ve onu öpmek istiyordum. Basit bir öpücük işte, uzatmaya gerek yoktu.
"Ha yani birbirimizden faydalanalım diyorsun?" Alaycı sesi ile konuşurken dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Ama ben bu esnada gözlerinde o saniyelik yaramaz pırıltıyı yakalamıştım.
"Her ne boksa işte." Dedikten sonra ellerimi boynunun kenarlarını yerleştirip yüzünü kendime çekerek yeniden dudaklarımızı birleştirdim.
Gözlerim kendiliğinden kapanırken yumuşak dudaklarına kavuşmanın verdiği hissle birlikte gülümsedim. Dudaklarımı aralayıp tam da arzu ettiğim gibi alt dudağını ve tabii ki soğuk demir parçasını kavramıştım. İstediğim gibi çekiştirerek öpmekten çekinmeden aynısını üst dudağı için tekrarladığımda hala ondan bir karşılık almamıştım. Sadece öylece dikileceğini sanarken dilimi dışarı çıkarıp piercing'i etrafında yuvarlamamla aralanan dudakları bir olmuştu.
Dudaklarımı tek hamlesi ile kavrayıp üzerime doğru adımlar atarak bedenimi büyük kaya parçası ile arasına aldı. Sırtım kayaya yaslıyken, onun da elleri bedenimin iki yanında kayaya yaslamış ve dudaklarıma daha büyük bir açlıkla yüklenmişti.
Dillerimiz çok geçmeden birbiri ile buluşurken anında yakaladığımız uyum ile boynundakı ellerimi daha çok sıkılaştırdım. Alt dudağımı çekiştirerek dilini dilimin etrafına sürttüğünde ensesindeki saçlarını kavramıştım. Yeniden piercing olan alt dudağına saldırıda bulunduğumda bana izin vererek dudaklarını daha çok açtı.
Dudaklarını adeta nefes alma isteği durmadan her saniye daha çok sömürüyordum ve o da bana aynı tutku ile karşılığını veriyordu. Minik bir ısırık ile çekiştirirken uzun saçlarını da geriye çekiştirmemi umursamadan öpmeye devam etti.
Orada kaç dakika nefessizce öpüştüğümüzü bilmiyordum ama birbirimizden kopmaya niyetimiz yokmuş gibiydi. Dudakları her defa yeniden aralandığında onu yeniden ve yeniden iştahla öpüyordum. Dudaklarının dudaklarım üzerindeki varlığı jöle kıvamına gelmiş beynimin daha çok akmasını sağlarken, karnımdakı kasılma hissi ile daha fazlasını istiyordum her saniye.
"Lisa?"
Duyduğum tanıdık ses ile jöle kıvamına gelen beynim aniden sertleşirken, gözlerim de aynı hızla açılmış ve Jungkook'u geriye itmiştim. Hazırlıksız yakalandığı için bedeni birkaç adım gerilerken bu arada kaya parçası ile arasından çıkmayı başardım.
"Burdayız, June." Elimi kız arkadaşıma doğru salladığımda etrafa bağırmayı kesip beni farketti ve kuma bata çıka yürüyerek yanımıza ulaştı.
"Ne yapıyorsunuz burada?" İçkiden dolayı kapanmaya yüz tutmuş gözleri ile sorarken çok da umrunda olduğunu sanmıyordum. Başımı arkaya çevirip Jungkook'u kontrol ettiğimde elinin birisini kaya üzerine yaslamış, diğer eli ile de öpüşmekten şişmiş alt dudağı ile oynadığını gördüm.
"Jungkook kusacağını falan söylüyordu, temiz hava alıyorduk." Söylediğim yalan Jungkook'un muzhipçe sessiz bir şekilde gülmesine sebep olurken alt dudağımı dişleyerek June'a doğru döndüm. Ayakta durmaya hali yok gibiydi ve söylediğim şeyi pek dinlememişti bile.
"Beni yatağa götür, çok uykum var." Mızmızlanarak konuştuğunda doğrusu onu yatağa götürecek güç bende de yoktu. Hala çok sarhoştum ve az önce yaptığım eylem hakkında kendime sövmemiş olmamam da bunun göstergesiydi zaten.
"Ben size yardım ederim." Jungkook bizi süzerken ikimizin de işe yaramaz olduğunu anlayıp ortamıza geçmişti. En azından bizden daha sağlam ve ayık durduğunu söylemeliydim. June ve ben onun kadar içkiye dayanıklı değildik, üstelik saatlerce dansettikten sonra aniden pilimizin bitmesi normaldi.
"Koluma girin, hanımlar." Uzattığı kolları ile ikimizde uysal bir şekilde isteğini yerine getirmiştik. "Yaslanmaktan çekinmeyin." Dediğinde anında kaslı koluna yapıştım. Tüm bedenimi onun yönlendirmesine bırakırken başıma yeni yeni girmeye başlamış ağrı ile artık kesinlikle yatağıma ihtiyacım olduğunu anlamıştım.
Jungkook ikimizin de düşmesine izin vermeden otele geri götürmüş ve odamıza çıkarmıştı. Bu yol boyunca June, Jungkook'a bir şeyler hakkında çokça zırvalamıştı ama Jungkook hepsini teselli eder sesi ile geçiştirmişti. Odaya girdiğimizde ayakkabılarımızı centilmen bir şekilde rahat etmemiz için çıkardıktan sonra bedenlerimizi dikkatli bir şekilde yatağa yatırdı.
June anında bana sarılırken Jungkook üzerimizi beyaz çarşaf ile örtmüştü. Geri çekilip gideceği sırada June'un aniden elinden tutması ile bedeni yeniden bize doğru dönmek zorunda kaldı.
"Bizimle birlikte yat." June onu yatağa doğru çekiştirdiğinde kararsız bakan gözleri benimle buluşmuştu.
Sessizce onu izlerken dişlerim arasındakı alt dudağımı kemiriyordum. Bedenim garip bir his ile dolmuştu, özellikle bana bakarken onun yutkunuşunı gördükten sonra. Ardından kafasını hafifçe iki yana sallayıp gözlerini üzerimden çekti.
"Bu sanırım iyi bir fikir değil, June." Elini nazikçe June'un ısrarcı parmakları arasından çıkardığında "Size iyi geceler." Diyerek yanan ışığı kapattı ve odayı terketti.
Arkasından çok fazla düşünmeme izin vermeden ben de sevgilimin kolları arasında kendimi uykuya bıraktım.
~~~
Olaylar karıştı...
Lisa
Jungkook
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro