0.6
"Değiş şu şarkıyı!" Rue bağırarak ön koltukta oturan Jungkook'un saçını çektiğinde "Ahh!" Diye acı dolu bir inilti çıkarmıştı. Arkaya dönüp Rue'nun üzerine elindeki şişeden su sıçratmaya başlaması ile arabada çığlıklar yükselmişti.
"Jungkook ben de ıslanıyorum." June çığlıkları arasında isyan ederken aynı zamanda gülüyordu.
"Anlıyorum. Kızlar üzerinde böyle bir etkim var."
Yaptığı zevzek şaka ben dışında June ve Rue'yu güldürmeyi başarmıştı. Aynı memnuniyyetsiz surat ifademle olayları izlerken benim dışımda herkesin keyfinin yerinde olduğu açıktı. Arabayı süren James olayı sonlandırmak için Jungkook'un elindeki şişeyi alıp kafasına 'pat' sesi çıkacak şekilde birkaç defa vurmuş ve radyodakı şarkıyı değiştirmişti.
Sıkkınlıkla nefesimi dudaklarım arasından verip başımı cama çevirerek dışarıyı seyretmeye başladım. June da ortalığın durulması ile başını omzuma yaslayıp Rue ile bir şeyler hakkında konuşuyordu. James ve Jungkook ise ön koltukta arabanın modeli hakkında birkaç anlamadığım şeyler tartışıyorlardı.
Birkaç saniyelik gözlerim Jungkook üzerine dönmüştü onun hararetle konuşmasını izlerken. Aniden gözlerini dikiz aynasından benim üzerime çevirdiğinde gözlerimizin buluşması ile bakışlarımı hızlıca kaçırdım. Çenemi elime yaslayıp gözlerimi kendi tarafımdakı cama diktim hala bana bakmasını umursamadan.
Açıkçası şu an bu arabanın içerisinde olmaktan ve ya bu grup ile tatile gitmekten hiç mutlu değildim. Zaten Jungkook'un da geleceğini duyduğum an istemediğimi söyleyip geçiştirmeye çalışsam bile Rue'nun yavru köpek bakışları ve doğum günü sömrüleri yüzünden gelmek zorunda kalmıştım. James gelince Jungkook da gelmişti, Rue ile James arasında da yeni doğmaya başlayan bir etkileşim vardı. Bu yüzden James mutlaka gelecekti ve yanında da bir arkadaşını getirecekti. June ise Jungkook ile iyi anlaşıyordu, arabadakı benim dışımdakı herkes iyi anlaşıyordu zaten onunla.
Aslında bundan birkaç gün önce ki telefon konuşması yaşanmamış olsaydı ben de muhtemelen iyi anlaşırdım ama artık bunun için geçti.
Kanıma dokunmuştu tamam mı!
O yerin bizim için bir önemi vardı, orayı birbirimize özel tutmuştuk. Ben hala saygı ile yanaşmıştım ve oraya kimseyi sokmamıştım ama o beni arayıp arsızca oraya kız götüreceğini söylüyordu. Bu Jungkook ile ilgili değildi, bu bizim geçmişimize saygısı ile ilgiliydi ve dolaylı yoldan bana.
Ve bana saygısı olmayan birisi ile daha fazla arkadaş olmak istemiyordum.
"Benzinliğe geldik. Tuvaleti olanlar ve markete girecekler işlerini halletsin."
James arabayı durdurarak arkaya dönüp bize bakarken konuşmuştu ardından sadece Rue üzerine dönmüştü bakışları. "Birlikte markete gidelim mi? İstersen sen tuvalete girdiğinde kapı önünde de bekleyebilirim."
June ile aynı an da bir birimize bakıp "Aww." Diye ses çıkarmıştık. James'i ikimiz de daha önce bu kadar tatlı ve şapşal bir şekilde görmemiştik.
"Sifonu da çekecek misin?"
Jungkook alay ettiğinde gözlerim otomatik olarak devrilmişti.
"Gerekirse çeker." June öne atladığında Jungkook elini ağzına götürerek kusma haraketi yapmıştı.
Rue yeniden Jungkook'un saçını çekerken tartışarak arabadan inmişlerdi. June da ineceği sırada benim haraketlenmediğimi görüp merakla bana doğru döndü. "İnmiyor musun sen?"
"Hayır. Sen marketten kafana göre bir şeyler alırsan."
"Tamam." Dudaklarım üzerine küçük bir öpücük bırakıp arabadan indiğinde önüme düşen saçlarımın arasından elimi geçirip derin bir nefes aldım. Arabanın camını aşağı indirip koltukta geriye yaslanarak alt dudağımı kemirmeye başladım.
En kısa zamanda otele varmak ve Jungkook saçma kahkahalarını duymamak istiyordum. Yaptıkları gözüme batıyordu ve anlayamıyordum, nasıl bu kadar düşüncesiz ola bilirdi?
Fazla kafama takmıyordum ama gözümün önündeki keyifli hallerini izlemek kesinlikle sinir bozucuydu.
Hala aklım almıyordu, nasıl bu kadar çabuk unuturdu? Sanki o havuzun içerisinde yaşananlar yaşanmamış, söylenenler söylenmemiş ve sözler verilmemiş gibi.
Arabanın kapısı açılması ile June'un geldiğini düşünüp başımı çevirmiştim ama karşılaştığım yüz beni sinirden domatese benzeten kişiye aitti. Yüzündeki gülümseme ile kucağındakı aburcuburları benim kucağıma boşaltması ile kaşlarım çatıldı.
"Sour patch, minik oreo'lar ve takis. En sevdiklerinin hepsini aldım."
Gururlu bir şekilde yüzündeki aptal gülümsemesini sergilerken düz ifadem ile yüzüne baktım, ardından kucağımdakıları onun üzerine bıraktım.
"İstemiyorum." Söylediğim şeyle kaşları çatılırken anlamaz bir şekilde yüzüme baktı. "Ama bunlar senin en sevdiklerin?"
"Artık değil." Verdiğim keskin cevap daha çok kafasını karıştırmış gibi jelibon paketini eline alıp baktı. Başımı yeniden cama çevirerek onunla olan iletişimimi sonlandırmışken yeniden konuşması ile bıkkın bir nefes verdim dudaklarım arasından.
"Daha geçen gün koca sour patch kasesini bitirirken gördüm seni. Nasıl sevmiyor olabilirsin?"
"Neden umrunda?" Bir hışımla ona doğru dönerek sorduğum soru dengesini bozmuş gibi yüzüme baktı. Konu 'sour patch' değildi ama bunu bile anlamamıştı. Bu durum ise daha çok beni kızdırıyordu, şu siktiğimin kapalı havuzuna kafasını anlayana kadar sokmak istiyordum.
"Sadece sana bir şeyler almak istemiştim. Neden bu kadar kızdın?" Kaşları bu sefer sinirle çatıldığında aburcuburları poşete hızlıca doldurmaya başlamıştı. "Bu kadar surat asacaksan tatile gelmeseydin." Söylediği son şeyle kapıyı çarparak arabadan inmişti.
Arkasından ağzım açık bir şekilde bakarken kalmıştım. Hem suçluydu, hem de güçlüydü. Ama tipik ukala Jungkook işte, başka ne beklenebilirdi ki ondan. Asla kendine dönüp bakmazdı, sorunun kendinde olduğunu aklına bile getirmezdi. Yüzsüz bir şekilde bana kızmış üzerine beni azarlayıp arabadan inmişti.
Ama onun yüzünden bu tatili bozmayacaktım. Sevdiğim arkadaşım ve güzel sevgilim yanımdaydı. Keyfimi bir aptal yüzünden kaçıracak değildim.
Ne sikim yaparsa yapsın onun dışında herkes ile iyi olacak ve kendi eğlenceme bakacaktım.
Belki de böylelikle sorunun kendisi olduğunu anlardı.
~~~
Lisa
Jungkook
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro