Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

0.3


"Aklım almıyor, nasıl ceza alabilirsin? Sanki daha önce hiç içmedin." Sorgular bir şekilde agrasifce kitabı sertçe rafa koyduğum için etraftan birkaç 'shh' sesi ve olumsuz bakış kazandıktan sonra yalandan özür dileyip bana uyarıcı bakışlar atan sevgilime döndüm.

"Sessiz ol! Bu cezamdan da ceza alırsam bu kitabı götüme sokarım."

Şaka olduğunu umduğum tehditi ile daha sessiz olmaya çalışarak kalın ciltli kitabı aldım. "Daha önce hiç vazoyu devirip annemin halısına kusmamıştım da o yüzden." Yüzümü tiksinti ile buruşturdum. O anı hayal bile etmek istemiyordum, birisi kusarken saçlarını bile zor tutacak bir insandım. Kusmuk lafını geçirmek bile ağzıma acı ve iğrenç bir tat gelmesi için yeterli bir sebepti.

"Annen de en sıkıcı ve bitmez cezayı vermiş sana."

"Değil mi ama, sen olmasaydın bu kitaplarımı yerleştirmek iki günümü alırdı." Dudaklarım üzerine öpücük kondurduğunda ona gülümseyerek önemli olmadığını belirtmeye çalıştım. Halası bu kitap dükkanının sahibiydi, oldukça büyük bir dükkandı ve çoğu kişi gelip burada kitap seçerek okuyabiliyordu. Bu yüzden daha sessiz olmaya çalışıyorduk ama benim öfleyip pöflemelerim insanları rahatsız ediyordu. Açıkçası umrumda değildi çünkü kitaplar gerçekten ağır ve fazlaydı.

"İşimiz bittikten sonra pediküre gidelim, benden beyaz ojeli fotoğraf istedi, geçen gün yazan amca."

"Profil resmini gördüm gerçekten amcaydı. Uzun bıyıklarını parmak uçlarına sürttüğünü düşünsene." June kusuyormuş gibi yaparak elini ağzına götürdüğünde sessizce gülmeye çalıştım. "Şu lanet dersin parasını da toplayayım sonra hepsini engelleyeceğim."

"Ha bir de o kırmızı elbiseyi alacaksın değil mi?"

"Aynen, bebeğim." Bana göz kırptığında onun gibi göz kırparak önümdeki rafa dizdiğim son kitabı da yerleştirdim. Ellerimi bir birine çırpıp derin bir nefes alırken June'un sesi beni böldü. "Rahatlama. Daha arka raftakı kitapları da ansiklopedik sıraya göre dizeceğiz." Söylediği şeyle yorgunca inleyip alnımı tahta rafa yasladım. Neredeyse üç saattir burdaydım ve bu lanet kitaplar bitmek bilmiyordu. İş çabuk bitsin ve June ile gezmeye gidebilelim diye elimden geldiğince işleri hızlandırmaya çalışıyordum ama kollarım bile raflara uzanmaktan acımıştı.

"Çok sıkıldım, June." Bir bebek kadar masum çıkan sesim ve gözlerimle ona baktım. Yüzündeki ifade yumşarken aniden yaramaz bir sırıtışa dönüşmeye başladı.

"Sıkıldın mı sen?" Elindeki kitabı rafa bırakıp yanıma adımladığında başımı olumlu anlamda salladım. "O zaman..." Lafını uzatıp elini elbisemin açık yakasına uzatarak köprücük kemiğimden göğüsüme kadar parmağıyla bir yol çizdi.

"İyi bir sevgili olup senin sıkıntını gidereceğim."

"Hmm." Gözlerine aynı yaramazlıkla baktığımda az önce ki ruh halimden çıkarak aniden canlanmıştım. "Ee o zaman iyi bir sevgili ol bakalım." Onu taklit edererek altında ima yatan sesimle konuştuğumda başını olumlu anlamda sallamıştı. Kafasını arkaya çevirip etrafı kolaçan ettikten sonra elimden tutarak beni raflar arasında içeri doğru yölendirdi. Adımlarım heyecanla onu takip etmeye başlamıştı sadece ve beni yönlendirmesine izin vermiştim.

Arkadakı bir rafın önünde sonunda durduğumuzda dudaklarındakı o baştan çıkarıcı gülümseme ile bedenimi raf ile kendi arasına almıştı. Dudakları dudaklarımla buluştuğunda elini kalçama atarak beni daha çok kendine çekmesi içimdeki isteği ateşlemişti. Dudaklarımız büyük bir tutkuyla iç içe geçerken kalçamı avuçladığında dudaklarına doğru kıkırdayarak ellerimi yanaklarından boynuna sürükledim.

Dudaklarından aldığım vişneli parlatıcının tadı dillerimizi buluşturmam için bir teşvik haline gelmişti. Dili yumuşak dudaklarından daha çok öncülük ettiğinde bacağını yukarı kaldırıp dizini bacak arama bastırması ile aralık dudaklarım arasından minik bir inilti fırlamıştı. Bu hoşuna gitmiş olacak ki haraketini yeniden tektarladığında tişörtü üzerinden göğüslerini sıktığımda aynı an da ikimiz de sessizce inlemiştik.

"Tam burada tadına bakmak isterdim."

Kulağıma fısıldadığı edepsiz cümle bedenimde daha çok kıpırtıya yol açarken boynumdakı yüzünü kıvrayıp yeniden dudaklarımızı birleştirdim.

"Özür dilerim bölüyorum ama."

Duyduğumuz sesle hızlıca birbirimizden ayrıldığımızda karşımızda gülümseyerek duran Jungkook'u görmemle kaşlarım çatıldı. Elinin birisini yukarı kaldırıp daha geniş gülümseyerek "Selam, Lalisa" Dedi kesinlikle sevimsiz bulduğum bir şekilde.

Göz devirerek hafifçe yukarı çıkmış elbisemin eteğini düzeltirken gözleri bacaklarıma inmiş tavrımı umursamadığını göstermişti.

"Nasılsın Jungkook?"

June kendini toparlayıp içten gülümsemesi ile ona karşılık verirken gözleri sonunda benden uzaklaşmayı başarmıştı. "İyiyim. Siz de oldukça iyi gözüküyordunuz." Az önceki anı kastederek dudağındakı gevşek gülümsemesi gözlerimi kısmamı sağlamıştı.

"Sen bizi mi izledin?" Şüpheci tavrım ile alayla gülerek başını olumsuz anlamda salladı.

"Öncelikle bir sapık değilim, bunu oldukça iyi bilirsin." Topu üzerime attığında derin bir nefes aldım. "İkincisi şu an burada tek çalışan sizsiniz ve benim yardıma ihtiyacım var. Yoksa asla sizi bölecek değildim. Bilirsin Lisa seksin her türünü kalpten desteklerim." Bana göz kırparak önden yürüdüğünde arkasından sinirli bakışlarımla onu takip ettim.

"Neden bu kadar imacı konuşuyor?"

"İnan bana her zamanki hali. Klasik Jungkook işte." Başımı olumsuz anlamda sallayıp arkasından yürümeye başladığımızda bize istediği bir kaç kitabın ismini vermişti. June burada bazı günler çalıştığı için Jungkook ile ilgilenerek aynı zamanda sohbet ediyorlardı. Arkalarında yürüyerek sessizce ikisini takip ediyor ve bakışlarımı üzerlerinde gezdiriyordum.

Daha çok Jungkook üzerinde.

Koluna bir sürü yeni dövme yaptırmıştı, çoğusunun anlamı olduğunu bile düşünmüyordum. Gözüne güzel gelen bir şeyler varsa yaptırırdı ve yaptırdığı dövmelerin ona yakışmama gibi bir ihtimali yoktu. Boyu da kesinlikle uzamıştı, eskiden benden bu kadar uzun değildi. Öpüşürken başımı birazcık yukarı kaldırmam yeterdi, herneyse! Beynimden geçmemesi gereken saçma bir detay daha.

Neden eski sevgilinle geçmiş öpüşmeni aklına aniden getirirdin ki?

Kesinlikle işsizlikten.

"İngilizce bu kadar iyi konuşman şaşırtıcı, aksanın bile var." June hayretle övgüsünü söylemekten çekinmemişti. "Orta okuldan itibaren hep burada yaşadım bu yüzden ingilizce kendi dilime çevrildi artık. İki yıllık koreye dönmüştüm, üniversite aynı zamanda iş tecrübesi falan." Eline aldığı kitabı sayfalayıp sonra arkasına döndürüp baktıktan sonra yerine yerleştirirken aynı zamanda konuşuyordu.

Jungkook ile ben lise zamanımda tanışmıştık. Ben Amerikada doğup büyümüştüm Jungkook'un aksine. Babam Tayland'dan iş için Amerikaya geldiğinde annemle tanışmıştı ve sonra ise burada annemle birlikte yaşamını kurmuştu. Yarı Tayland'lıydım ama sadece tatilllerde birkaç defa gitmiştim babamın memleketine.

Kolumu rafa yaslayıp sıkıntı ile nefesimi burnumdan verdim ve etrafa bakındım.

Acıkmıştım.

"Burada mısın artık?"

"Yaz boyunca evet sonrasına bakacağım."

Harika bütün yaz boyunca düşük çenesini çekmek zorundaydım. Tüm yaz boyunca beni bilmiş bir şekilde gıcık edecekti. Bir insan hiç mi değişmezdi? Sevgili olduğumuz zaman bile gevşek bir şekilde konuşarak sinirlerimi zıplatırdı. Sonra da kızgın halimim ne kadar tatlı olduğu hakkında zırvalardı.

Bu nostalji sevdam neydi bilmiyordum ama etrafımda olduğunda aklıma geçmişten anılar getiriyordu.

"Yirmi bir yaşındasın, üniversite bitti demek. Keşke biz de bu bir yılı hızlıca geçip üniversite defterin kapatabilsek. İnan okulda beni yatırıp sikiyorlar sanki, o kadar başımı ağrıtıyor." June söylediği şeyle gülerek ardından eklemişti. "Sikseler doğrusu bu kadar söylenmem bile." Söylediği şey ikimizin de kıkırdamasını sağlarken başını arkaya çevirip kısık ama büyük gözleri ile bana doğru baktı.

Aklına bir şey gelmiş gibi kitaplarını kucaklarken konuştu. "Cuma günü Bayan Manoban beni yemeğe davet etti, şu çilekli turtandan da yaparsın değil mi?"

"Annem neden seni yemeğe çağırdı?" Yüzümü buruşturduğunda kitaplarını tek eli ile tutarak geçen gün yaptığı gibi parmağını kaşlarımın arasına bastırdı. "Kırıştırma yüzünü, güzelim. Turtamı da unutma. Görüşürüz." Elini geri çekip June'a da teşekkür ederek vedalaştıktan sonra arkasını dönerek sallana sallana gitmişti.

"Gerçekten annen neden davet etti ki?" June işine geri dönerek konuştuğunda gözden kayboluncaya kadar Jungkook'u izleyip ardından önümdeki rafa adımladım. "Muhtemelen Bayan Jean'i de davet etmiştir, eskiden çay saatlerine ve akşam yemeklerine birbirimize giderdik."

"Anladım. Hadi çabuk işimizi bitirip yemeğe gidelim." June teşvik edici sesi ile konuştuğunda başımı sallayıp kitapları dizmeye devam etmiştim.

Ama adı üstünde 'eskidendi', ne gerek vardı şimdi buna?

~~~

Bu hikayeyi yazmayı sevdiğim için taslağımda birkaç hazır bölüm bile var. Eğer yeni bölüm hemen isterseniz yorum yaparak bunu gösterebilirsiniz.

Lisa

Jungkook

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro