Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

BİR ADIM ÖTE AŞK CEREN💞SEYHAN 38. BÖLÜM


Keyifli Okumalar 💖

Yanındaki sevdiklerine tek tek sarılan Ceren, kalben rahatlamıştı. Gözlerindeki buğu hafiflediğinde, onu takip eden takım elbiseli adamların da orada olduğunu fark etti. Festival'deki o anlar, gözünün önünden film şeridi gibi akarken, kalbindeki rahatlık yerini tekrar korkuya bıraktı. O adamlar diplerine kadar girmişlerdi. Demek ki, istedikleri sadece onun arabası değildi. Kendisine, ailesine ve sevdiği erkeğe zarar vereceklerdi. Bu düşünceyle dehşete düştü. Gözleri bir an kararır gibi oldu, başı fena halde dönmeye başladı. Kalp atışları hızlanırken nefesi kesildi. Gözlerini kapayıp en yakınında olan amcasının koluna sıkıca tutundu. Amcasının endişeli sesi, anlamsız bir uğultu gibi doluyordu kulaklarına. Neden sonra yüzüne serpilen suyla kendine gelebildi.

"Onlar buradalar... Onlar buradalar..." Farkında olmadan sayıkladığı bu sözler bir anda durdu.

Kulağındaki uğultu perdesinin kalkmasıyla, amcasının sesini algılayabildi. "Çok şükür kendine geliyor. Biraz su içirelim."

Dudakları arasına yayılan bir yudum su, iyi hissettirmişti. Kalp atışları yavaşlarken sıkıca yumduğu gözlerini araladı. Bulanıklık hafiflediğinde, yanı başında olan babası ve sevdiceğini seçebildi.

"İyi misin kızım?" Babasının güven ve huzur veren sesiyle hafifçe doğruldu. Amcasının omuzuna uzandığını yeni fark ediyordu. "İyiyim babacığım." Sesi hâlâ titriyordu. Görüş alanına giren sevdiceğiyle göz göze geldi. Endişeli gözleri, sorgularcasına ona bakıyordu.

"O adamlar kimler Ceren?"

Arkada duran iki adamı işaret etti. "Festivaldeki takım elbiseli adamlar."

Seyhan, durumu şimdi anlamıştı. Gördüğü kadarıyla kızın ailesi de aynı şekilde olup biteni anlamışlardı.

"Burhan, Ergün buraya gelir misiniz lütfen."

Korumalar, seslenmesiyle hemen yanlarına geldiler. Ceren ise titreyerek onun koluna sarıldı. Bu adamları nasıl tanıdığını anlamaya çalışıyordu. Bundan sebep kafası iyice karışmış görünüyordu.

"Onlardan korkmana gerek yok. Onlar senin korumaların."

"Korumalarım mı? Ama ben onları tanımıyorum. Hem onlar neden takım elbiseli?"

Babası söze girerek, açıklama yaptı. "Kızım nişan boyunca etrafta olacakları için ortama uygun giyinmeleri gerekiyordu. Bundan dolayı takım elbiseliler."

Korumalar da durumu kavramış görünüyorlardı. Aralarından biri genç kıza biraz yaklaştı.

"Ceren Hanım sizi korkuttuysak arkadaşım ve kendim adıma özür dilerim. Bilginiz var sanıyorduk. Yoksa sizin korumanız olduğumuzu söylerdik. Sizi korkutan şeyin ne olduğunu anlamadığımız gibi, bizden kaçtığınızı da düşünemedik."

Ceren, bu açıklamalı özür karşısında sadece kibarca başını salladı. Yaşadığı tüm bu olay, demek bir yanlış anlamadan ibaretti. Onu ağır etkileyen travmalar sonucu oluşan bir yanlış anlama. Kendini hiç iyi hissetmiyordu. Ağlamaklı bakışlarını sevdiceğine çevirdi. "Beni odama götürebilir misin lütfen?"

Odasına geçtiklerinde, yaşadıklarının etkisiyle, gözleri yaşlarla buğulandı. Odada kim var kim yok anlayamadı bile.

Sadece koluna sıkıca sarıldığı sevdiceğini ve en yakınında olan babasını görebiliyordu.

"Babacığım ben bilmiyordum. Bütün bunlar bir yanlış anlamadan ibaretmiş, çok üzgünüm."

"Tamam kızım şimdi bunu düşünme. Hadi bir duş al, kendine gelirsin. Sonra da kızlarla hazırlanırsınız. Konuklar henüz gelmeye başladılar. Nişan birazdan başlar. Oğuz'u bu güzel gününde yalnız bırakmak istemezsin değil mi?"

Başını iki yana salladı, sonra yavaşça nişanlısının kolunu bıraktı.

"Teşekkür ederim, yanımda olduğunuz için. Şimdi müsaadenizle biraz dinlenmek, sonra da hazırlanmak istiyorum."

Erkekler odadan çıkarken Melek ve Ceyda, heyecanla içeri daldılar. Onların merakını dindirmek için olayı kısaca özetledi. Kendinden çok utanıyordu.

Kuzeni ona şefkatle sarıldı. "Çok şükür iyisin ya, gerisi önemli değil papatyam."

Ceyda da aklına gelenlerle hislenerek ona sarıldı. "Canım üzülme ve kendini de suçlama. Ben de olsam aynı şeyi düşünürdüm. Festivalin travmasını atlatmam kolay olmadı."

Boğazını temizleyen Melek, kızların dikkatini üstüne çekti. Sonra da ciddi bir otoriterlikle görev dağılımı yaptı.

"Kızlar, bu düşük moddan çabucak çıkalım. Ceren hadi duşa sen. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenirsin. Ceyda sen de elbiseni hemen giyin. Makyajını tamamlayalım."

Oturduğu yerden hızla kalkan Ceyda, esas duruşa geçti. Akabinde elini alnına koyarak asker selamı verdi.

"Emredersiniz komutanım!"

"Hadi oradan! Ne komutanı. 'Generalim' diyeceksin."

"Esefle pardon, Generalim."

"Hah şöyle, aferin. Şimdi marş marş elbise dolabına!"

Maksatları Ceren'i bir nebze de olsa güldürmekti. Ve genç kızın kahkahasıyla bunu başardıklarını anladılar.

*_*

Duş almak Ceren'e iyi gelmişti. Kaskatı kesilen bedeni yumuşamış, yaşadığı stresi az da olsa atmıştı.

Dolaptan çıkardığı elbisesini, Ceyda'nın yardımıyla üzerine geçirdi. Saçlarını kuruturken Melek ablası, odaya neşeyle girdi.

"Ben geldim kızlar, size yemek de getirdim."

Yemeğin kokusu odayı doldurduğunda, üçünün de aç olan mideleri guruldadı. Hep birlikte, odadaki küçük masaya kurdukları, yemeğin başına oturdular. Kah sohbet ederek kah kahkahalar atarak lezzetli yemeği nasıl yediklerini anlamadılar. Ortalığı bir çırpıda toparladıktan sonra Ceren, elindeki imkanlarla saçına şekil vermeye girişti.

"Dur, dokunma saçlarına!"

Melek'in çığlık atarcasına çıkışması üzerine anlık korkuyla yerinde hopladı. Damağını kaldırdıktan sonra, halihazırda yanında olan su şişesini açıp bir yudum içti.

"Korkuttun beni ablacığım. Hayırdır, ne oldu?"

Melek, ne cevap vereceğini düşünürken kapı çaldı.

"Hah geldi."

Gözleri neşeyle parlayan kuzeni, kapıya koşarak giderken, tek kaşı kalkık merakla kapıya odaklandı. "Gelen kimdi acaba?" Ah şu kuzeni! Yine kendince bir planlar içerisinde olduğu belliydi. Bu işin içinden ne çıkacaktı? Allah bilirdi.

İçeri hiç tanımadığı genç bir kadın girdi. Elinde bavula benzer büyük deri bir çanta, belinde ise asılı olan malzeme kemeri vardı. Onun kuaför olduğunu hemen anladı.

Elindeki çantayı uygun bir kenara bırakan kuaför kadın, ona merakla sordu.

"Ceren Hanım siz misiniz?

"Evet, benim."

Kadın samimi bir sıcaklıkla elini uzattı. "Ben gelinin saçından ve makyajından sorumluyum. Adım Mine. Nişanlınız, sizin saçınız ve makyajınızla da ilgilenmem için rica etti."

Genç kızın şaşkın bakışlarına karşılık, kuaför kadın içtenlikle gülümsedi. "Sanırım güzel bir sürpriz oldu."

"Evet, öyle oldu."

"Çok şanslısınız. Çok da güzelsiniz."

Bu tatlı iltifata mahcupça gülümseyerek teşekkür etti. Mine, genç kızın oturması için odadaki tek sandalyeyi çekti. "Buyrun Ceren Hanım, bir an önce başlayalım sizi nişana yetiştirelim."

Hazır olan Melek ve Ceyda, salona inmek yerine onu beklemeyi tercih ettiler. İşinin ehli olan Mine'nin hünerli elleriyle, Ceren'in saçı ile makyajının tamamlanması çok sürmedi. Ortaya çıkan sonuç ise hepsini memnun etti.

Genç kızın ardından kuaför, Ceyda'nın ve Melek'in de makyajlarının ve saçlarının üstünden hafifçe geçerek düzeltme yaptı. İşi bittiğinde, kızların da onunla beraber gelin odasına gitmeleri gerektiğini söyledi. Sonra da eşyalarını toparlayıp odadan çıktı. Kızlar da onun hemen ardından çıktılar. Hep birlikte alt kata indiler ve gelin odasına geçtiler.

Ceren'i gören Aslı, samimi bir sıcaklıkla ona sarıldı. "Hoş geldin Cerenciğim. Durumları biliyorum. Nişana katılabilmene çok sevindim."

"Sen de ailemize hoş geldin tatlı yengeciğim. Ben de nişana katılabildiğim için çok mutluyum. Biliyorsun ki, Oğuz kuzenden öte abim gibidir. Onun bu özel gününde bulunmasaydım çok üzülürdüm. İkinize de mutluluklar dilerim. Allah tamamına erdirsin."

Aslı, mutlulukla teşekkür ederken kapı tıklandı. Damat gelini almaya gelmişti.

Kızlar da hareketlendi. Gelinle ve damatla birlikte salona geçeceklerdi çünkü.

Oğuz, onu karşılayan kız kardeşi ve kuzenlerine hayranlıkla bakıyordu. "Kızlar çok şıksınız."

"Teşekkür ederiz." Aynı anda cevap veren üç kıza gülümsedi. Asıl görmek istediği, kızların arkasında saklı kalmıştı. Müstakbel nişanlısına doğru hareketlenirken kuzeni Melek tarafından durduruldu.

"Hop, nereye kuzen?"

Oğuz, onun sevimli şekilde sırıtarak uzattığı avucunu gördüğünde, durumu çaktı. "Kuzen, bu gelenek düğünde olmuyor muydu yahu?" Bu arada cebinden çıkardığı parayı Melek'in avucuna koydu. Gelinin yolu açılmış, nihayetinde Aslı'sına kavuşmuştu.

Kızlar kendi aralarında kıkırdayarak gelin odasından çıktıktan sonra Mete ve Seyhan ile karşılaştılar. Takım elbiseleri içinde oldukça şık ve yakışıklı görünüyorlardı.

"Harika görünüyorsunuz kızlar. Bu geceki ışıltınız gözlerimi kamaştırdı."

Mete'nin şakayla karışık bir samimiyetle ettiği bu iltifata, Melek hemen lafı yapıştırdı. "Her zamanki halimiz. Mete abi, bu gece kavalyem olmanı istemeyeceğim kısmetini kapatmak istemiyorum çünkü."

Mete, kahkaha atarken asıl gözleri kamaşan Seyhan, nişanlısını hayranlıkla süzüyordu. Mor rengin hiç kimseye bu kadar yakışamayacağını düşünüyordu. Aslında asıl güzelliğin elbisede yahut renginde olmadığını, onu taşıyanda olduğunu çok daha iyi biliyordu ve bunu da inkâr etmiyordu. Nişanlısı, her haliyle güzel ve zarifti. Özellikle nahif ve kibar karakteri, güzelliğini daha da perçinliyordu. Gözlerine yansıyan duygularıyla elini ona uzattı.

Ceren, gözlerini nişanlısının koyu gözlerinden ayırmadan, elini onun avuçları arasına zarifçe bıraktı. Yüreğindeki yoğun duygular, tıpkı papatya tarlasındaki gibi kendi gözlerinden onun gözlerine yansımış gibiydi. Duygularını daha fazla belli etmemek adına hemen atıldı.

"Salona geçelim mi?"

Seyhan, olur anlamında kibarca bir baş hareketi yaptı.

El ele salona geçtiklerinde, Ceren'in dikkatini ilk çeken dekorasyon oldu. Çok şık süslenmiş masalar, göz yormayan açık bir renkteydi. Oturanların rahat edeceği şekilde, birbirlerine ne yakın ne de uzak mesafelerde dizilmişlerdi. En çok doluluk piste yakın masalardaydı. Ve bu insanların çoğunluğu akrabalarıydı. Nehiroğlu ailesi, çok köklü ve büyük bir aileydi. Buradakiler ise en yakın akrabalardan oluşan küçük bir kısmıydı. Çekirdek ailesinin oturduğu masayı, Elif yengesinin gülümseyerek el sallamasıyla fark etmişti. "Bizimkiler oradalar."

Çocukça bir heyecanla, ailesinin masasına doğru onu çekiştiren nişanlısına gülümsedi Seyhan. Genç kızın bu halini oldukça tatlı bulmuştu. Masaya ulaştıklarında kısa bir selamlaşmanın ardından sıra oturma düzenine geldi. Elif halası oturmaları için yanındaki boş sandalyeyi neşeyle çekti fakat sonra ne yaptığını anlayınca neşesi kaçtı. Kocasıyla yeğenini yan yana oturtamazdı. Aynı nedenle Ceren'in de gülümsemesi soldu.

"Yengeciğim biz diğer tarafa geçelim." Kırık bir sesle konuşan nişanlısı, masanın diğer boş tarafını işaret ediyordu.

Gayet normal bir sesle itiraz etti. "Hayır. Burası iyi." Mahir'in yanındaki boş sandalyeyi kibarca çekip nişanlısını oturttu, sonra da yan sandalyeye kendisi geçti. Mahir'den uzak bir köşeye geçmeyi çok isterdi; lakin nişanlısının solgun gözleri buna engel oluyordu. Zaten bugün yeterince ağır şeyler yaşamıştı. Onu, çok sevdiği amcasından uzak tutarak üzmek istemiyordu. Eski neşesine kavuşan nişanlısına, her şey yolunda dercesine hafifçe gülümsedi. Onun da rahat etmesini istiyordu çünkü.

Mahir de Seyhan'ın bu jestine karşılık, Elif ile yer değiştirdi. Hem kızına yakın hem de damadına biraz daha uzak olacaktı.

Oturma düzeni tam sağlanmışken Bahar'ın neşe dolu sesiyle tekrar ayaklandılar. "Sürpriz! Biz geldik."

Kısa bir selamlaşma faslının ardından Seyhan, Alper'e döndü. "Bu gece gelemezsiniz sanıyordum."

"Çok yorucu bir nöbetti. Bu yorgunlukla araba süremezdim. Bahar, okul arkadaşının bu mutlu gününe katılmayı çok istiyordu. Sağ olsunlar Yiğit ve Seyran bizim için yolu uzattılar. Beraber geldik. Dönüşte de sizinle gideriz."

Arkadaşına cevap veremeden gelin ve damat, alkışlar eşliğinde, salona giriş yaptılar. Pistin ortasına konan ufak bir nişan masasına doğru ilerlediler. Aile büyükleri de masaya gelmişlerdi. Yüzükleri takacak olan Seyit dedeye konuşma yapması için mikrofon verildi. Seyit dede konuşmasına rahmetli erkek kardeşinden, yani Oğuz'un dedesinden, söz ederek başladı. Salondaki herkes hisli gözlerle onu izliyor ve dinliyordu. Konuşmasını sonlandırırken Oğuz'u torunu olarak benimsediğini ve sevdiğini, onunla gurur duyduğunu belirtmeyi de ihmal etmedi. En nihayetinde, Oğuz'un bir ömür boyu mutlu olmasını gönülden diledi ve evliliğe ilk adım olan nişan yüzüklerini takıp kurdelayı kesti. Taze nişanlı gençler aile büyüklerinin ellerini saygıyla öptükten sonra, gecenin ilk dansı için romantik bir müzik çalmaya başladı. Hızlı bir organizeyle pistten kaldırılan masanın yerinde, gecenin çifti dans etmeye başlamıştı. Gözlerinde ise safi bir mutluluk vardı.

Nehiroğlu masasına yeni dahil olan çiftlerle birlikte oturma düzeni çoktan sağlanmıştı. Bu kez Mahir, damadından ve kızından oldukça uzaklaşmıştı. Bu durumdan hoşlanmasa da şimdilik yapacak bir şeyi yoktu.

Ceren, bunu fark edemeyecek kadar koyu bir sohbete odaklıydı. Konuşulan anılarda; Melek, Seyran, Bahar, Oğuz, Mete, Alper ve nişanlısı Seyhan'ın aynı dönemde okuduklarını öğrenmişti. Çok güzel bir arkadaş grubu oluşturmuşlar ve çok da anı biriktirmişlerdi. Tıpkı kendi okul arkadaşları: Selim, Şule, Berke, Toygar ve Ceyda gibi. Onlarla aynı dönemde okuduğu için kendisi de çok şanslıydı. Aslında daha geniş bir arkadaş grubu vardı. Ve onlarla okul dışında da çok güzel anılar biriktireceğini biliyordu.

*_*

Nişan aile arası olduğu için çok eğlenceli geçiyordu. Damadın iş arkadaşları pistteydi. Müziğin sonlanmasıyla Ulaş, sevdiği kadının elini aşkla tuttu ve oturdukları yere doğru yönlendirdi. Masaları, Nehiroğlu ailesinin diğer üyelerinin tam karşısındaydı. Ceren'in onlara gülümseyerek el salladığını gördüklerinde, aynı şekilde karşılık verdiler.

Ulaş, genç kızın bugün yaşadıklarından haberdardı. Onun yaşadığı tüm travmaların sebebinin kendi babası ve dayıları olduğunu bilmek, içten içe onu sarsıyor ve öfkelendiriyordu.

Bütün bunları, Mahir'in canını yakmak için yaptıklarını biliyordu. Fakat bunun için, neden hedef olarak özellikle Ceren'i seçtiklerini bilmiyordu. Babasına ve dayılarına bunu sorsa da aldığı cevaplardan bir türlü tatmin olmuyordu. Bunu araştırmaya başlamıştı bile. Esas cevabı, ancak kendi başına bulursa genç kızı koruyabilirdi. Hoş, artık genç kızı ailesi dışında koruyan bir başkası daha vardı. Seyhan Denizer! Ceren'in, Seyhan'ın yanında güvende olacağını biliyordu. Bu konuda oldukça içi rahattı.

Babası ve amcası da, bu mert ve gözü kara Avukat'ı, en az kendisi kadar, iyi tanıyorlardı. Genç kızın bu Avukatla evlenmesi tüm planlarını suya düşürecekti. Bu durumdan hiç memnun değillerdi. Fakat onların aksine kendisi, bu evliliğe en çok sevinenlerden biriydi. İki çiftin de ömür boyu mutlu olmalarını içtenlikle diliyordu.

*_*

Tüm sevdikleriyle bir arada olan Ceren, çok keyifliydi. Nişan, onun için harika geçiyordu. Çoğunlukla sevdiceğiyle dans ediyor, onun yakınlığından ve ilgisinden dolayı mutluluk duyuyordu. Birkaç saat önce yaşadıkları ise aklının ucuna bile gelmiyordu. Güven ve huzurla oturduğu yerden Melek'in dürtmesiyle kalktı. Kızlarla birlikte makyaj tazelemeye lavaboya gitti.

Nişanlısının güvende hissetmesi için elinden geleni yapan Seyhan, onun yanından neredeyse hiç ayrılmamıştı. Ceren'in birkaç dakika önce kızlarla lavaboya gitmesiyle, o da telefonuyla korumaları arayıp durumdan haberdar etti. Şimdi ise; lavabodan gelen kızların arasında nişanlısını göremedi. Yanında oturan kız kardeşine doğru hafifçe eğilerek sordu.

"Ceren nerede?"

"Bir arkadaşıyla karşılaştı. Birazdan gelir abi."

Bir süre daha bekledikten sonra ayaklandı. Koruma ordusu etraftaydı. Ceren'in de çok sıkı korunduğunu biliyordu. Onun güvenliğinden oldukça emindi lakin merak ettiği başka bir detay vardı.

Salondan çıkar çıkmaz genç kızı gördü. Orta boylu, uzun saçlı, değişik bir tiple konuşuyordu. Hatta konuşmaktan ziyade, ona tatlı bir neşeyle gülüyordu. Aralarındaki samimiyetten yakın bir akrabası olduğunu anladı. Yine de içten içe hissettiği o sinir bozucu duygunun açığa çıkmasına engel olamıyordu. Bu duygunun adını ise çok iyi biliyordu. Kıskançlık.

Kaşları çatık şekilde ikilinin yanına ilerlerken gördükleriyle dişlerini sıktı. Yeni keşfettiği bu duygu, onun sakinliğini korumasını zorlaştırıyordu. Hatta şu an nişanlısının saçlarına dokunan bu adamın eline neler yapabileceğini kestiremiyordu bile.

Hiçbir şeyden habersiz olan genç kız, görünenin aksine, babasının kuzeni olan adamla ve onun telefondaki eşiyle masum bir sohbet içindeydi.

"Saçlarını uzatmana çok sevindim Ceren. Çok yakışmış."

"Teşekkür ederim yengeciğim. Doğum ne zaman?" diye sorarken, aniden belini saran güçlü kolla hafifçe geriye çekildi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken nişanlısının tok, erkeksi sesini duydu.

"Kızlarla gelmeyince seni merak ettim."

Seyhan, serinkanlı karakteri olduğu için şükrediyordu. Bu sayede kontrolünü kolayca sağlayabilmiş, duygularını hem sesinde hem de gözlerinde perdeleyebilmişti.

Karşısındaki adamın sorgulayan bakışlarına karşılık, kolunu nişanlısının ince beline doladı. Onu sahiplenircesine kendine doğru daha da çekti.

Yanındaki sevdiklerine tek tek sarılan Ceren, kalben rahatlamıştı. Gözlerindeki buğu hafiflediğinde, onu takip eden takım elbiseli adamların da orada olduğunu fark etti. Festival'daki o anlar, gözünün önünden film şeridi gibi akarken, kalbindeki rahatlık yerini tekrar korkuya bıraktı. O adamlar diplerine kadar girmişlerdi. Demek ki, istedikleri sadece onun arabası değildi. Kendisine, ailesine ve sevdiği erkeğe zarar vereceklerdi. Bu düşünceyle dehşete düştü. Gözleri bir an kararır gibi oldu, başı fena halde dönmeye başladı. Kalp atışları hızlanırken nefesi kesildi. Gözlerini kapayıp en yakınında olan amcasının koluna sıkıca tutundu. Amcasının endişeli sesi, anlamsız bir uğultu gibi doluyordu kulaklarına. Neden sonra yüzüne serpilen suyla kendine gelebildi.

"Onlar buradalar... Onlar buradalar..." Farkında olmadan sayıkladığı bu sözler bir anda durdu.

Kulağındaki uğultu perdesinin kalkmasıyla, amcasının sesini algılayabildi. "Çok şükür kendine geliyor. Biraz su içirelim."

Dudakları arasına yayılan bir yudum su, iyi hissettirmişti. Kalp atışları yavaşlarken sıkıca yumduğu gözlerini araladı. Bulanıklık hafiflediğinde, yanı başında olan babası ve sevdiceğini seçebildi.

"İyi misin kızım?" Babasının güven ve huzur veren sesiyle hafifçe doğruldu. Amcasının omuzuna uzandığını yeni fark ediyordu. "İyiyim babacığım." Sesi hâlâ titriyordu. Görüş alanına giren sevdiceğiyle göz göze geldi. Endişeli gözleri, sorgularcasına ona bakıyordu.

"O adamlar kimler Ceren?"

Arkada duran iki adamı işaret etti. "Festivaldeki takım elbiseli adamlar."

Seyhan, durumu şimdi anlamıştı. Gördüğü kadarıyla kızın ailesi de aynı şekilde olup biteni anlamışlardı.

"Burhan, Ergün buraya gelir misiniz lütfen."

Korumalar, seslenmesiyle hemen yanlarına geldiler. Ceren ise titreyerek onun koluna sarıldı. Bu adamları nasıl tanıdığını anlamaya çalışıyordu. Bundan sebep kafası iyice karışmış görünüyordu.

"Onlardan korkmana gerek yok. Onlar senin korumaların."

"Korumalarım mı? Ama ben onları tanımıyorum. Hem onlar neden takım elbiseli?"

Babası söze girerek, açıklama yaptı. "Kızım nişan boyunca etrafta olacakları için ortama uygun giyinmeleri gerekiyordu. Bundan dolayı takım elbiseliler."

Korumalar da durumu kavramış görünüyorlardı. Aralarından biri genç kıza biraz yaklaştı.

"Ceren Hanım sizi korkuttuysak arkadaşım ve kendim adıma özür dilerim. Bilginiz var sanıyorduk. Yoksa sizin korumanız olduğumuzu söylerdik. Sizi korkutan şeyin ne olduğunu anlamadığımız gibi, bizden kaçtığınızı da düşünemedik."

Ceren, bu açıklamalı özür karşısında sadece kibarca başını salladı. Yaşadığı tüm bu olay, demek bir yanlış anlamadan ibaretti. Onu ağır etkileyen travmalar sonucu oluşan bir yanlış anlama. Kendini hiç iyi hissetmiyordu. Ağlamaklı bakışlarını sevdiceğine çevirdi. "Beni odama götürebilir misin lütfen?"

Odasına geçtiklerinde, yaşadıklarının etkisiyle, gözleri yaşlarla buğulandı. Odada kim var kim yok anlayamadı bile.

Sadece koluna sıkıca sarıldığı sevdiceğini ve en yakınında olan babasını görebiliyordu.

"Babacığım ben bilmiyordum. Bütün bunlar bir yanlış anlamadan ibaretmiş, çok üzgünüm."

"Tamam kızım şimdi bunu düşünme. Hadi bir duş al, kendine gelirsin. Sonra da kızlarla hazırlanırsınız. Konuklar henüz gelmeye başladılar. Nişan birazdan başlar. Oğuz'u bu güzel gününde yalnız bırakmak istemezsin değil mi?"

Başını iki yana salladı, sonra yavaşça nişanlısının kolunu bıraktı.

"Teşekkür ederim, yanımda olduğunuz için. Şimdi müsaadenizle biraz dinlenmek, sonra da hazırlanmak istiyorum."

Erkekler odadan çıkarken Melek ve Ceyda, heyecanla içeri daldılar. Onların merakını dindirmek için olayı kısaca özetledi. Kendinden çok utanıyordu.

Kuzeni ona şefkatle sarıldı. "Çok şükür iyisin ya, gerisi önemli değil papatyam."

Ceyda da aklına gelenlerle hislenerek ona sarıldı. "Canım üzülme ve kendini de suçlama. Ben de olsam aynı şeyi düşünürdüm. Festivalin travmasını atlatmam kolay olmadı."

Boğazını temizleyen Melek, kızların dikkatini üstüne çekti. Sonra da ciddi bir otoriterlikle görev dağılımı yaptı.

"Kızlar, bu düşük moddan çabucak çıkalım. Ceren hadi duşa sen. Bir şeye ihtiyacın olursa seslenirsin. Ceyda sen de elbiseni hemen giyin. Makyajını tamamlayalım."

Oturduğu yerden hızla kalkan Ceyda, esas duruşa geçti. Akabinde elini alnına koyarak asker selamı verdi.

"Emredersiniz komutanım!"

"Hadi oradan! Ne komutanı. 'Generalim' diyeceksin."

"Esefle pardon, Generalim."

"Hah şöyle, aferin. Şimdi marş marş elbise dolabına!"

Maksatları Ceren'i bir nebze de olsa güldürmekti. Ve genç kızın kahkahasıyla bunu başardıklarını anladılar.

*_*

Duş almak Ceren'e iyi gelmişti. Kaskatı kesilen bedeni yumuşamış, yaşadığı stresi az da olsa atmıştı.

Dolaptan çıkardığı elbisesini, Ceyda'nın yardımıyla üzerine geçirdi. Saçlarını kuruturken Melek ablası, odaya neşeyle girdi.

"Ben geldim kızlar, size yemek de getirdim."

Yemeğin kokusu odayı doldurduğunda, üçünün de aç olan mideleri guruldadı. Hep birlikte, odadaki küçük masaya kurdukları, yemeğin başına oturdular. Kah sohbet ederek kah kahkahalar atarak lezzetli yemeği nasıl yediklerini anlamadılar. Ortalığı bir çırpıda toparladıktan sonra Ceren, elindeki imkanlarla saçına şekil vermeye girişti.

"Dur, dokunma saçlarına!"

Melek'in çığlık atarcasına çıkışması üzerine anlık korkuyla yerinde hopladı. Damağını kaldırdıktan sonra, halihazırda yanında olan su şişesini açıp bir yudum içti.

"Korkuttun beni ablacığım. Hayırdır, ne oldu?"

Melek, ne cevap vereceğini düşünürken kapı çaldı.

"Hah geldi."

Gözleri neşeyle parlayan kuzeni, kapıya koşarak giderken, tek kaşı kalkık merakla kapıya odaklandı. "Gelen kimdi acaba?" Ah şu kuzeni! Yine kendince bir planlar içerisinde olduğu belliydi. Bu işin içinden ne çıkacaktı? Allah bilirdi.

İçeri hiç tanımadığı genç bir kadın girdi. Elinde bavula benzer büyük deri bir çanta, belinde ise asılı olan malzeme kemeri vardı. Onun kuaför olduğunu hemen anladı.

Elindeki çantayı uygun bir kenara bırakan kuaför kadın, ona merakla sordu.

"Ceren Hanım siz misiniz?

"Evet, benim."

Kadın samimi bir sıcaklıkla elini uzattı. "Ben gelinin saçından ve makyajından sorumluyum. Adım Mine. Nişanlınız, sizin saçınız ve makyajınızla da ilgilenmem için rica etti."

Genç kızın şaşkın bakışlarına karşılık, kuaför kadın içtenlikle gülümsedi. "Sanırım güzel bir sürpriz oldu."

"Evet, öyle oldu."

"Çok şanslısınız. Çok da güzelsiniz."

Bu tatlı iltifata mahcupça gülümseyerek teşekkür etti. Mine, genç kızın oturması için odadaki tek sandalyeyi çekti. "Buyrun Ceren Hanım, bir an önce başlayalım sizi nişana yetiştirelim."

Hazır olan Melek ve Ceyda, salona inmek yerine onu beklemeyi tercih ettiler. İşinin ehli olan Mine'nin hünerli elleriyle, Ceren'in saçı ile makyajının tamamlanması çok sürmedi. Ortaya çıkan sonuç ise hepsini memnun etti.

Genç kızın ardından kuaför, Ceyda'nın ve Melek'in de makyajlarının ve saçlarının üstünden hafifçe geçerek düzeltme yaptı. İşi bittiğinde, kızların da onunla beraber gelin odasına gitmeleri gerektiğini söyledi. Sonra da eşyalarını toparlayıp odadan çıktı. Kızlar da onun hemen ardından çıktılar. Hep birlikte alt kata indiler ve gelin odasına geçtiler.

Ceren'i gören Aslı, samimi bir sıcaklıkla ona sarıldı. "Hoş geldin Cerenciğim. Durumları biliyorum. Nişana katılabilmene çok sevindim."

"Sen de ailemize hoş geldin tatlı yengeciğim. Ben de nişana katılabildiğim için çok mutluyum. Biliyorsun ki, Oğuz kuzenden öte abim gibidir. Onun bu özel gününde bulunmasaydım çok üzülürdüm. İkinize de mutluluklar dilerim. Allah tamamına erdirsin."

Aslı, mutlulukla teşekkür ederken kapı tıklandı. Damat gelini almaya gelmişti.

Kızlar da hareketlendi. Gelinle ve damatla birlikte salona geçeceklerdi çünkü.

Oğuz, onu karşılayan kız kardeşi ve kuzenlerine hayranlıkla bakıyordu. "Kızlar çok şıksınız."

"Teşekkür ederiz." Aynı anda cevap veren üç kıza gülümsedi. Asıl görmek istediği, kızların arkasında saklı kalmıştı. Müstakbel nişanlısına doğru hareketlenirken kuzeni Melek tarafından durduruldu.

"Hop, nereye kuzen?"

Oğuz, onun sevimli şekilde sırıtarak uzattığı avucunu gördüğünde, durumu çaktı. "Kuzen, bu gelenek düğünde olmuyor muydu yahu?" Bu arada cebinden çıkardığı parayı Melek'in avucuna koydu. Gelinin yolu açılmış, nihayetinde Aslı'sına kavuşmuştu.

Kızlar kendi aralarında kıkırdayarak gelin odasından çıktıktan sonra Mete ve Seyhan ile karşılaştılar. Takım elbiseleri içinde oldukça şık ve yakışıklı görünüyorlardı.

"Harika görünüyorsunuz kızlar. Bu geceki ışıltınız gözlerimi kamaştırdı."

Mete'nin şakayla karışık bir samimiyetle ettiği bu iltifata, Melek hemen lafı yapıştırdı. "Her zamanki halimiz. Mete abi, bu gece kavalyem olmanı istemeyeceğim kısmetini kapatmak istemiyorum çünkü."

Mete, kahkaha atarken asıl gözleri kamaşan Seyhan, nişanlısını hayranlıkla süzüyordu. Mor rengin hiç kimseye bu kadar yakışamayacağını düşünüyordu. Aslında asıl güzelliğin elbisede yahut renginde olmadığını, onu taşıyanda olduğunu çok daha iyi biliyordu ve bunu da inkâr etmiyordu. Nişanlısı, her haliyle güzel ve zarifti. Özellikle nahif ve kibar karakteri, güzelliğini daha da perçinliyordu. Gözlerine yansıyan duygularıyla elini ona uzattı.

Ceren, gözlerini nişanlısının koyu gözlerinden ayırmadan, elini onun avuçları arasına zarifçe bıraktı. Yüreğindeki yoğun duygular, tıpkı papatya tarlasındaki gibi kendi gözlerinden onun gözlerine yansımış gibiydi. Duygularını daha fazla belli etmemek adına hemen atıldı.

"Salona geçelim mi?"

Seyhan, olur anlamında kibarca bir baş hareketi yaptı.

El ele salona geçtiklerinde, Ceren'in dikkatini ilk çeken dekorasyon oldu. Çok şık süslenmiş masalar, göz yormayan açık bir renkteydi. Oturanların rahat edeceği şekilde, birbirlerine ne yakın ne de uzak mesafelerde dizilmişlerdi. En çok doluluk piste yakın masalardaydı. Ve bu insanların çoğunluğu akrabalarıydı. Nehiroğlu ailesi, çok köklü ve büyük bir aileydi. Buradakiler ise en yakın akrabalardan oluşan küçük bir kısmıydı. Çekirdek ailesinin oturduğu masayı, Elif yengesinin gülümseyerek el sallamasıyla fark etmişti. "Bizimkiler oradalar."

Çocukça bir heyecanla, ailesinin masasına doğru onu çekiştiren nişanlısına gülümsedi Seyhan. Genç kızın bu halini oldukça tatlı bulmuştu. Masaya ulaştıklarında kısa bir selamlaşmanın ardından sıra oturma düzenine geldi. Elif halası oturmaları için yanındaki boş sandalyeyi neşeyle çekti fakat sonra ne yaptığını anlayınca neşesi kaçtı. Kocasıyla yeğenini yan yana oturtamazdı. Aynı nedenle Ceren'in de gülümsemesi soldu.

"Yengeciğim biz diğer tarafa geçelim." Kırık bir sesle konuşan nişanlısı, masanın diğer boş tarafını işaret ediyordu.

Gayet normal bir sesle itiraz etti. "Hayır. Burası iyi." Mahir'in yanındaki boş sandalyeyi kibarca çekip nişanlısını oturttu, sonra da yan sandalyeye kendisi geçti. Mahir'den uzak bir köşeye geçmeyi çok isterdi; lakin nişanlısının solgun gözleri buna engel oluyordu. Zaten bugün yeterince ağır şeyler yaşamıştı. Onu, çok sevdiği amcasından uzak tutarak üzmek istemiyordu. Eski neşesine kavuşan nişanlısına, her şey yolunda dercesine hafifçe gülümsedi. Onun da rahat etmesini istiyordu çünkü.

Mahir de Seyhan'ın bu jestine karşılık, Elif ile yer değiştirdi. Hem kızına yakın hem de damadına biraz daha uzak olacaktı.

Oturma düzeni tam sağlanmışken Bahar'ın neşe dolu sesiyle tekrar ayaklandılar. "Sürpriz! Biz geldik."

Kısa bir selamlaşma faslının ardından Seyhan, Alper'e döndü. "Bu gece gelemezsiniz sanıyordum."

"Çok yorucu bir nöbetti. Bu yorgunlukla araba süremezdim. Bahar, okul arkadaşının bu mutlu gününe katılmayı çok istiyordu. Sağ olsunlar Yiğit ve Seyran bizim için yolu uzattılar. Beraber geldik. Dönüşte de sizinle gideriz."

Arkadaşına cevap veremeden gelin ve damat, alkışlar eşliğinde, salona giriş yaptılar. Pistin ortasına konan ufak bir nişan masasına doğru ilerlediler. Aile büyükleri de masaya gelmişlerdi. Yüzükleri takacak olan Seyit dedeye konuşma yapması için mikrofon verildi. Seyit dede konuşmasına rahmetli erkek kardeşinden, yani Oğuz'un dedesinden, söz ederek başladı. Salondaki herkes hisli gözlerle onu izliyor ve dinliyordu. Konuşmasını sonlandırırken Oğuz'u torunu olarak benimsediğini ve sevdiğini, onunla gurur duyduğunu belirtmeyi de ihmal etmedi. En nihayetinde, Oğuz'un bir ömür boyu mutlu olmasını gönülden diledi ve evliliğe ilk adım olan nişan yüzüklerini takıp kurdelayı kesti. Taze nişanlı gençler aile büyüklerinin ellerini saygıyla öptükten sonra, gecenin ilk dansı için romantik bir müzik çalmaya başladı. Hızlı bir organizeyle pistten kaldırılan masanın yerinde, gecenin çifti dans etmeye başlamıştı. Gözlerinde ise safi bir mutluluk vardı.

Nehiroğlu masasına yeni dahil olan çiftlerle birlikte oturma düzeni çoktan sağlanmıştı. Bu kez Mahir, damadından ve kızından oldukça uzaklaşmıştı. Bu durumdan hoşlanmasa da şimdilik yapacak bir şeyi yoktu.

Ceren, bunu fark edemeyecek kadar koyu bir sohbete odaklıydı. Konuşulan anılarda; Melek, Seyran, Bahar, Oğuz, Mete, Alper ve nişanlısı Seyhan'ın aynı dönemde okuduklarını öğrenmişti. Çok güzel bir arkadaş grubu oluşturmuşlar ve çok da anı biriktirmişlerdi. Tıpkı kendi okul arkadaşları: Selim, Şule, Berke, Toygar ve Ceyda gibi. Onlarla aynı dönemde okuduğu için kendisi de çok şanslıydı. Aslında daha geniş bir arkadaş grubu vardı. Ve onlarla okul dışında da çok güzel anılar biriktireceğini biliyordu.

*_*

Nişan aile arası olduğu için çok eğlenceli geçiyordu. Damadın iş arkadaşları pistteydi. Müziğin sonlanmasıyla Ulaş, sevdiği kadının elini aşkla tuttu ve oturdukları yere doğru yönlendirdi. Masaları, Nehiroğlu ailesinin diğer üyelerinin tam karşısındaydı. Ceren'in onlara gülümseyerek el salladığını gördüklerinde, aynı şekilde karşılık verdiler.

Ulaş, genç kızın bugün yaşadıklarından haberdardı. Onun yaşadığı tüm travmaların sebebinin kendi babası ve dayıları olduğunu bilmek, içten içe onu sarsıyor ve öfkelendiriyordu.

Bütün bunları, Mahir'in canını yakmak için yaptıklarını biliyordu. Fakat bunun için, neden hedef olarak özellikle Ceren'i seçtiklerini bilmiyordu. Babasına ve dayılarına bunu sorsa da aldığı cevaplardan bir türlü tatmin olmuyordu. Bunu araştırmaya başlamıştı bile. Esas cevabı, ancak kendi başına bulursa genç kızı koruyabilirdi. Hoş, artık genç kızı ailesi dışında koruyan bir başkası daha vardı. Seyhan Denizer! Ceren'in, Seyhan'ın yanında güvende olacağını biliyordu. Bu konuda oldukça içi rahattı.

Babası ve amcası da, bu mert ve gözü kara Avukat'ı, en az kendisi kadar, iyi tanıyorlardı. Genç kızın bu Avukatla evlenmesi tüm planlarını suya düşürecekti. Bu durumdan hiç memnun değillerdi. Fakat onların aksine kendisi, bu evliliğe en çok sevinenlerden biriydi. İki çiftin de ömür boyu mutlu olmalarını içtenlikle diliyordu.

*_*

Tüm sevdikleriyle bir arada olan Ceren, çok keyifliydi. Nişan, onun için harika geçiyordu. Çoğunlukla sevdiceğiyle dans ediyor, onun yakınlığından ve ilgisinden dolayı mutluluk duyuyordu. Birkaç saat önce yaşadıkları ise aklının ucuna bile gelmiyordu. Güven ve huzurla oturduğu yerden Melek'in dürtmesiyle kalktı. Kızlarla birlikte makyaj tazelemeye lavaboya gitti.

Nişanlısının güvende hissetmesi için elinden geleni yapan Seyhan, onun yanından neredeyse hiç ayrılmamıştı. Ceren'in birkaç dakika önce kızlarla lavaboya gitmesiyle, o da telefonuyla korumaları arayıp durumdan haberdar etti. Şimdi ise; lavabodan gelen kızların arasında nişanlısını göremedi. Yanında oturan kız kardeşine doğru hafifçe eğilerek sordu.

"Ceren nerede?"

"Bir arkadaşıyla karşılaştı. Birazdan gelir abi."

Bir süre daha bekledikten sonra ayaklandı. Koruma ordusu etraftaydı. Ceren'in de çok sıkı korunduğunu biliyordu. Onun güvenliğinden oldukça emindi lakin merak ettiği başka bir detay vardı.

Salondan çıkar çıkmaz genç kızı gördü. Orta boylu, uzun saçlı, değişik bir tiple konuşuyordu. Hatta konuşmaktan ziyade, ona tatlı bir neşeyle gülüyordu. Aralarındaki samimiyetten yakın bir akrabası olduğunu anladı. Yine de içten içe hissettiği o sinir bozucu duygunun açığa çıkmasına engel olamıyordu. Bu duygunun adını ise çok iyi biliyordu. Kıskançlık.

Kaşları çatık şekilde ikilinin yanına ilerlerken gördükleriyle dişlerini sıktı. Yeni keşfettiği bu duygu, onun sakinliğini korumasını zorlaştırıyordu. Hatta şu an nişanlısının saçlarına dokunan bu adamın eline neler yapabileceğini kestiremiyordu bile.

Hiçbir şeyden habersiz olan genç kız, görünenin aksine, babasının kuzeni olan adamla ve onun telefondaki eşiyle masum bir sohbet içindeydi.

"Saçlarını uzatmana çok sevindim Ceren. Çok yakışmış."

"Teşekkür ederim yengeciğim. Doğum ne zaman?" diye sorarken, aniden belini saran güçlü kolla hafifçe geriye çekildi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken nişanlısının tok, erkeksi sesini duydu.

"Kızlarla gelmeyince seni merak ettim."

Seyhan, serinkanlı karakteri olduğu için şükrediyordu. Bu sayede kontrolünü kolayca sağlayabilmiş, duygularını hem sesinde hem de gözlerinde perdeleyebilmişti.

Karşısındaki adamın sorgulayan bakışlarına karşılık, kolunu nişanlısının ince beline doladı. Onu sahiplenircesine kendine doğru daha da çekti.

Ceren, bir anlık şaşkınlık yaşasa da belli etmedi. Gülümsemeye devam etti. Nişanlısının, onu koruma amaçlı böyle davrandığını düşünüyordu çünkü. Onun bedenindeki yoğun gerginliği, hapsolduğu tek kolu arasında hissedebiliyordu. Sevdiceği, bu adamı, dış görünüşünün garipliğinden dolayı olumsuz biri sanmış olmalıydı. Aslında ortada onun gerilmesini gerektirecek tehlikeli bir durum yoktu. Güvende olduğunu anlatmak için bakışlarını ona kaldırdı. Fakat nişanlısı ile karşısındaki adam arasında olan sessiz diyalogdan konunun çok daha farklı olduğunu anladı. 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro