Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

37.BÖLÜM


MERHABAAAA:D

Okul başlamadan bölüm atayim diye hızla yazmaya başladım ancak kısa da olsa sizinle paylaşayim dedim. Normalde daha uzun gelecekti ancak okul açılana kadar yetiştiremezdim. Ben de yazdığım kadar paylaşayım güzel okuyucularım okusun dedim.
İyi etmiş miyim ;D

Neyse hadii Keyifli okumalar dilerim ♥♥♥ Bol yorum yapmayı unutmayınnnnn♥♥♥

***

Kesilen Son; Kaderinin ön görüşü.
Sen ise hayatının romanını okuyorsun..

Garip olan döngünün içinde kulaçlanan zihnimin cızırtılı sesleri sessiz odada ruhumu isyana sokuyordu. Yatak odada yüzüğü zinciriyle birlikte boynuma takmanın ardından, tekrar oturma odasına dönmüştüm. Boynuma taktığımı görmesine rağmen tek kelime etmeyen adam dakikalardır sessizdi. Yanımda oturuyor oluşu ve düşünceli ifadeyle tavanı seyretmesi huzursuzlanmama neden oldu.

Onda bir şey vardı. Onu rahatsız edecek bir düşünceye karşın, durgunluğunu yansıtan bedeni benim canımı yaktı. Anlatmasını istesem anlatır mıydı acaba? Buzul hisleri ve kendini içine kapatışı bana hiç yardımcı olmuyordu. Canını fazlasıyla sıkan bir şey vardı ve Miraç duygularını çok iyi gizlese de, şu an ki durumu fazlasıyla göze batıyordu.

"Neyin var?"diye sordum daha fazla dayanamadan. Beni duymadığını varsayacağım an da ağır ağır başını çevirerek bana baktı. Konuşmasını bekledim bir süre. Beklentiyle o derin kara gözlerine bakarken, onun anlamsız duygular içeren bakışları beni esir aldı.

"Miraç?" Dedim bir şeyler söylemesini beklerken. Derin bir iç çekerek başını koltuktan ayırdı ve hafifçe iki yana salladı. Eve geldiğinden beri bir tuhaflık seziyordum ancak durum şimdi kesinleşmişti.

"Yok bir şey. Önemsiz."dedi durgun bir sesle.

Daha sonra oturduğu yerde kıpırdanarak koltuğa uzanması ve dizlerime başını yaslaması bir oldu. Yutkunarak derin bir nefes aldım ve bu ânı garipsemeyi aklımdan def ettim. Onun bu anlık yakınlaşmalarına alışmam gerekiyordu. Her defasında böyle kalbim yerinden çıkacak derecede atarsa, kalp krizi geçirmem an meselesiydi.

Düşünmemeye çalışarak rahat tavrımı sergilemeye koyuldum. Bu her ne kadar zor olsa da...

Miraç'ın canını sıkan ne olduğunu bilmesem de üzerine gidip soru sormak istemedim. O böyleydi işte. Anlatmak isterse anlatırdı. İstemezse onu zorlamam hiç iyi olmaz, aksine ters tepebilirdi. Bu yüzden zamana bırakmayı tercih ettim ve bir süre açık kalan televizyona boş boş baktım. Televizyonun sesi kısık olsa da az biraz duyulması ortamdaki gergin havayı dağıtıyordu. Ya da ben öyle hissediyordum.

"Çok garip," diye mırıldandım bir süre sonra. Zihnimi kurcalayan düşünce, kendine farklı bir anı bulmuştu. Gözlerim, adım adım oturma odanın her karışında anıları depreşire depreştire dolanıyordu.

Oda, televizyondan gelen hafif mırıltılar haricinde sessizdi ve ben sessizliği şu sıralar pek sevemedim. Miraç ile fırsatı varken sohbet etmek istiyordum ve bunu değerlendirdim. Bana baktığını hissedebiliyordum ancak bu kez ona bakmadan konuşmaya devam ettim.

"Bu eve ilk girdiğin günü hatırlıyor musun?.. Emre ve Ragip ile birlikte evimi basmıştınız. Daha sonradan olanları düşünmek bile istemiyorum."

Gözlerimi ona çevirdiğimde beni izliyor oluşunu görmek tarifi belirsiz hislere boğdu. Yaşarken beni öldüren adam, şimdi ölürken beni diriltiyor gibiydi. Evet, belki de doğru tanım buydu. Bakışlarıyla bile bunu başarması ise beni bazen delirtmiyor değil. Ondan bu kadar kolay etkilenmek hiç adil değildi.

"Eğer istiyorsan buradan taşınabilirsin." Dizlerime yaslanmış başının üzerine kolunu atarak alnına yasladığında eli karnıma hafif çarptı. Benim ellerim ise iki yanımda, boşluktaydı.

"Sorun bu evden taşınmak değil, bunu sen de biliyorsun." Mırıltım üzerine huysuz bir tavırla alnına yasladığı kolunu çekti ve eliyle alnını ovalamaya başladı.

"Amacın ne senin?"dedi öfkelendiğini belirten bir sesle. Gözlerini kapattı birbirine bastırırcasına, aynı zamanda alnını ovalıyordu.
"Eğer amacın beni sinirlendirmekse, başarıyorsun."

"Bir amacım yok." Sesim istemsizce soğuk çıktı. Benim amacım sohbet etmekken, onun sinirlenmesinin nedenini anlayamadım. Hem başka eve neden taşınacağım ki? Başka eve geçince eski acılar unutulur muydu?

Miraç sesimin soğukluğunu farketmiş olacak ki, elini alnından çekerek beklemediğim bir hızla doğruldu. Bir elini dizlerimin diğer tarafına yaslayarak bana doğru yaklaşırken, koyulaşmış gözleri gözlerimden ayrılmadı.

"S*ktiğimin pezevengi yüzünden oyuna gelerek canını yakmış olabilirim."diye fısıldadı dişlerinin arasından. Gözleri kısıldığında, zihninde dönen duygudan yoksun çarkların sesleri ruhuma bulaştı. Ruhum amansız bir kasırgaya tutulurken, santimler ötemdeki Miraç'ın yüzü soluksuz kalmamı sağladı.

"Ama pişmanlığım içimi ateşe bulandırırken," sertçe yutkunduğunu gördüğümde kısık ve boğuk sesini tekrar duyurdu. "Bir de sözlerinle sen yakma güzelim..."

Konuşamadım. Sözlerimin onun canını yaktığını bilmiyordum. Ve zaten amacım o değildi. Onun canını yakmak benim içimi acıtırdı. İkimiz de yeterince acılara bulanmışken tazelemek anlamsız ve yersizdi. Miraç'ın bana tekrar tekrar güzelim kelimesini kullanması ise, yine bir ferahlanma hissi uyandırmıştı kalbimin tam orta yerinde. Geri çekilerek koltuğa uzandı ve tekrar başını dizlerime yasladı.

"Amacım canını yakmak değildi." Söylediğim cümleme karşın iki saniyede tüm duyguları mezara gömmüşcesine, "Başımı ovalar mısın?"dedi ricadan çok umursamaz bir sesle. Konuyu çevirmek için bunu istediğini farketsem de uzatmadım.

Kolunun biri koltukta diğeri ise karnının üzerinde dururken, gözlerini kapatmasıyla birlikte ellerim alnına doğru yöneldi. Dizlerimde yatan adamın aylar önce olan yabancılığı ve şimdi ki konumu zihnimi karmaşık bir duyguya sokuyordu. Düşünceler arasına daldığımda parmak uçlarım Miraç'ın alnına değdi. Bir yandan onunla olan geçmişimizi düşünüyordum ve ne kadar değiştiğini gözlemleyerek onu, eski tavırlarıyla kıyaslıyordum. Ona dokunmama bile ters tepkiler veren adam, şimdi dizimde uzanıyordu.

Parmak uçlarım alnına dökülen saçları geriye doğru atarken her bir tel, tenimden kayıp gidiyordu. Yumuşacıktı saçları. Ellerimi saçlarına daldırasım geliyordu bazen ve bu istek beni fazlasıyla zorluyordu. Onun sessizliğinden faydalanarak ellerimi biraz daha rahat hareket ettirdim. Bir yandan alnına düşen saçlarını geriye atıyor, diğer yandan ise alnına mâsaj yapıyordum. Ufak ufak, okşarcasına parmaklarımı şakaklarına doğru yönlendirdikten sonra tekrar alnına yerleştiriyordum.

"Uykun var mı?"diye sorduğumda, "Biraz." diye mırıldandı.

"Kenan amca ile konuşuyor musunuz?" Açıkçası ona soru sormak ve onun hiç uzatmadan cevaplaması hoşuma gidiyordu. Ve Miraç durgunken, sorduğum sorulara karşın beni terslemek yerine sakince cevaplar veriyordu. Her ne kadar kısa cevaplar olsa da yine de bununla yetiniyordum. Kaşları çatıldı bir an düşünceyle.

"Hayır."dedi huysuz belirtileri verircesine homurdanarak. Merak ettiğim bir şey daha vardı ancak bunu sorup sormamakla kararsız kaldım. Gözlerim yüzünün her bir karışında ağır ağır dolaşırken yutkundum.

"Peki... Baban?" Çenesi kasıldı. Dişlerini sıktığını farkettiğimde ellerim kısa bir an şakalarında duraksadı. Onu sinirlendirmiştim sanırım. Ama bu siniri kime yönelik olduğu tartışılırdı.

"Araştırıyorum." Net ve kesin cevabının ardından gözlerini aralayarak bana baktı. "Dayım bana yalan söylememiş olsaydı, onu çoktan bulurdum. Onu da, kardeşimi de."

Söyledikleriyle birlikte duraksarken, anlamsızca kaşlarım çatıldı. Kardeşinin kayıp olduğunu daha önceden biliyordu zaten ve onu arıyordu diye biliyordum. Ya da benim bilmediğim farklı şeyler vardı.

"Kardeşin?"diye sordum anlamaz bir ifadeyle.

"Dayım olacak adamın dediğine göre babam, biz kaçırıldıktan bir süre sonra Meral'i bulup almış ve gitmişler. O zamandan beri ikisi de yok."

Zihnimde tarttığım cümlelerin anlamları beynimi kuşattığında şaşkınlıkla kalakaldım. Miraç duygudan yoksun boş bir ifadeyle bana bakarken, onun karşısında verdiğim tepkiden utandım. Gözlerimi kırpıştırdım ve ne söyleyeceğimi bilemeyerek dudaklarımı araladım ancak bir şey diyemeden tekrar kapattım. Böyle bir şey çok acımasızcaydı. Miraç küçük yaşta, o adamın elinde acı çekerken babasının kaçar gibi kardeşini alıp gitmesi çok garipti. Hem de çok.

"Dayımın söylediklerine artık inanmıyorum."diye mırıldandı verdiğim tepkilere karşı. "Kimseye güvenmiyorum. Bu işi kendi yöntemimle halledeceğim. Bulacağım onları."

"Kenan amca... Neden şimdiden sonra yalan söylesin ki? Veya neden bunca zaman sana yalan söyledi?" Başımı iki yana sallayarak karışan zihnimin dağılmasını sağladım. Derin bir nefes alarak duraksayan ellerimi tekrar hareket ettirdim yavaşça.

Sorduğum soruya ise yanıt vermemesini görmezden geldim. Canı yanıyordu bu koca adamın. Babası ve kız kardeşi ortada yoktu. Ve gerçek olduğu belirsiz bir döngü vardı hayatının merkezinde. Ya gerçekten babası, kız kardeşini alarak çekip gitmişse ve Miraç çocuk yaşta karanlığa teslim edilmişse? Bunu düşünmek bile o kadar acı dolu ki. Kim bilir Miraç şimdi içinde neler biriktiriyordu.

Bu adam gerçekten çok güçlüydü.

Anlamadığım diğer konu ise Kenan amca neden bunca zaman Miraç'a yalan söyledi? O zamanlarda kendi de küçük kızını kaybetmiş olmalıydı ve bunun acıyla böyle bir yalan uydurmuş olabilir diye düşündüm bir an. Hem daha sonrasında kendi oğlu bile Kenan amcayı terk etmişti. Her şey öyle karışıktı ki tüm bu olanları yakalayamıyordum artık.

"Kenan amcanın oğlu, onu terk etti demiştin."diye konuştum düşünceli bir ifadeyle.

"Selim..." Sesinden akan durgunluğun sebebini çok merak etsem de sözlerini kesmek istemediğimden onu dinlemeyi tercih ettim.

"Ben bulunduğum zamanlarda bana çok yardımcı olmuştu. Henüz onsekiz bile değildim. O benden büyüktü ve çok asiydi. Kendi bildiğiyle yaşayan biri, kimsenin sözünü dinlemezdi..." 'Tıpkı senin gibi...' dedim içimden. Miraç binde bir böyle uzun kelimeler kurardı. Selim denilen kişiden bahsetmesi ise duygusuzluğunu kırar gibi oldu.

"Selim onsekizine girdiği gün dayımla büyük bir tartışma yaşadılar. Zaten bahane arıyordu çekip gitmek için. O geceden sonrada kısa bir not bırakarak çekip gitti yurtdışına. Yılda, bir veya iki kez annesinin yanına gelir sadece. Onu görür ve sonra yurtdışına, işinin başına döner."

Anlattıklarından çok, onun uzun uzun konuşması yüzümde bir gülümseme oluşturdu. Miraç'ın bakışları dudaklarıma düştüğünde soluğum kesilir gibi oldu bir an. Onun derin bakışlarının esiri olmak bana zararlıydı.

'Bakma öyle be adam. Ölümüm olacak en son bu kara gözlerin...'

"Tartışmalarının sebebi neydi peki?" Dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsememi bozdum. Aksi halde Miraç'ın koyu gözlerine esir olacaktım.

"Ömür."diye mırıldandı kısık ve boğuk bir sesle. Gözlerini dudaklarımdan ayırmış, kahve gözlerime tutuşturmuştu. Derin hisler taşıyan o bakışlardan ipucu bulamayan zihnim boş bir çaba içindeydi. "Kız kardeşi yani."

Kız kardeşi mi? Ama neden kız kardeşi yüzünden tartıştılar ki? Anlamadığımdan ötürü dudaklarımı aralayarak tam konuşacakken, gelen tıkırtı sesiyle duraksayarak ikimizde kapı yönüne başımızı çevirdik. Ah Dilâ!

"Aaa. Ben... Şey..." Elinde içi boş su bardağıyla, kapı eşiğinde şaşkınlıkla bana ve koltukta uzanarak dizlerime başını yaslayan Miraç'a bakıyordu.
"Su... Evet su alacaktım da, sesler duyunca televizyon açık kaldı sandım. Neyse, siz devam edin. Rahatsız etmeyim..." Daha ben cevap veremeden odadan çıkıp gitmesiyle şaşkınlıkla ve utançla kalakaldım. Ah Dila ah! Yine yapmıştı yapacağını!
'Siz devam edin.' nedir ya?! Ama bende senden bunun hıncını çıkarmaz mıyım?!

"Bizi farklı bir şey yaparken basmadı. Bu kadar kızarmana gerek yok."

Lanet olsun! Kulaklarıma kadar tenimi yakan bir ateş vücudumda dolandı adeta. Dila ile bir olan Miraç'ın kurduğu cümle ile yerin dibine girme reddesine ulaşıyordum. Sol elimi gergince enseme atarak kaşımaya başladım. Miraç ise neyse ki benimle çok uğraşmadan dizlerimin üzerinden başını çekerek uzandığı koltukta doğruldu.

"Uykum var benim, uyuyacağım."diye mırıldandı bana bakmadan. Daha sonradan koltuğun diğer köşesine yönelerek ceketine uzandı ve iç cebinden bir ilaç kutusu çıkardı. İlacı alarak ayağa kalktığında ben de kalktım ve onun mutfağa doğru ilerleyen bedenini takip ettim.

"Ne ilacı o?" Mutfağa girdiğimizde dayanamadan sorduğum soruya karşın, kısa bir an donuk bakışlarını üzerime sabitledi.

"Sakinleştirici."dedi boş bir bakış atmanın ardından mutfak dolablarına yönelerek.

"Sakinleştirici mi?" Şaşkınlıkla Miraç'a bakarken, onun beni umursamadan dolaptan bir bardak çıkararak su doldurması ve ardından ilaç kutusundan çıkardığı ilacı içmesi saniyeler sürdü. Bardağı tekrar tezgaha yerleştirerek elindeki ilaçlarla birlikte bana doğru döndü ve benim, hâlâ ona şaşkınlıkla baktığımı gördüğünde boştaki eliyle alnını sıvazladı.

"Evet."diye homurdanarak elini alnından indirdi ve bana bakarak kaşlarını çattı. "Sayende ilaçlarla tedavi oluyorum."

Kurduğu sitem dolu cümlenin ardından yanımdan geçerek mutfaktan çıktığında, donup kalan bedenimin ruhuma olan yardım çığlıkları kulaklarımı uğuldattı. Öyle ki, o çığlıklar uçtan uca feryattan ibaretti. Miraç'ın tedavi olduğunu, hele ki benim yüzümden ilaçlara muhtaç kaldığını bilmiyordum.

Zihnimin Miraç'a olan yargıları devam ederken, kalbimin ortasında yeşeren hırcın tomurcuklar arsızca sırıtıyordu. Miraç tedavi oluyordu. Benim sayemde. Benim için...

Bu öyle anlatılmaz bir histi ki, tercümesi imkansızdı belki de.

Kendime geldiğimde saliselere nispeten dakikalar sürünüp geçmişti. Mutfaktan çıkarak oturma odasına girdim ancak Miraç orada değildi. Oturma odasından çıktım ve kendi odama girdiğimde Miraç'ı her zamanki gibi üstü çıplak yatakta uyuyorken buldum. Ancak az önce yatağa girdiği için, hemen uykuya dalmadığını biliyordum.

Üzerine çektiği ince yorgan beline kadar örtülüydü ve yüz üstü uzanmıştı. Soymuş olduğu pantolonu ve tişörtü ise yerde, yatağın ayaklığı dibindeydi. O tekli yatağa nasıl sığacağımızı bilmiyordum ancak ikimizin de dün gece aynı koltukta uyuduğumuzu düşününce, bu çok da zor olacağa benzemiyordu. Yine de çekinmiyor değildim ama kendi aklımla koltukta uyumaya karar verirsem Miraç'ın sinirleneceğini bildiğimden çekinmeyi geri geri püskürtmeyi denedim.

Giysi dolabıma doğru ilerleyerek ince askılı, beyaz bir tişört ve siyah kalın taydımı elime aldım. Odadan çıkarak koridordaki ortak kullanılan banyoya girdim ve kapıyı kapatarak üzerimdekileri çıkardım. Getirdiğim kıyafetleri giymemin ardından tekrar odaya döndüm. Zor olan kısıma gelmiştik işte. Eğer gece vakitte o yataktan düşecek olursam, Miraç'ı sinir çığlığımla uyandırmayı zihnime not ettim, ama onu sergileyecek cesareti nereden bulacağımı henüz bilemiyordum.

Işığı kapatarak, gece lambasını açtım ve loş lacivert tonlarıyla aydınlanan odada yatağa doğru ilerledim. Boş kalan azıcık kısıma yavaşça ve dikkatlice yerleştim. Koca cüssesiyle tüm yatağı kaplıyordu beyefendi. Yorganın altına girdiğimde zorla da olsa yan dönerek iyice yerimi ayarlamaya çalışırken bacaklarım onun bacağına değdi. Buna karşın kızacağını sanıyorken onun, uzandığı yerde kıpırdayarak bana doğru dönmesiyle yatak biraz daha genişledi. Bana doğru döndüğünü ise saçlarıma çarpan ılık soluğundan anlamıştım.

Ona sırtım dönüktü ve yatağın ucunda uzanıyordum neredeyse. Genişleyen yatağın ortadaki boşluğu sırtımı karıncalandırdı. Yutkunarak gözlerimi kapatıyorken, Miraç'ın elini karnıma dolaması ve yatakta beni kendine doğru çekmesiyle, bir an soluğum kesildi. Sıcacık göğsü sırtıma değiyor ve bedenimi ateşe bulandırıyordu.

"Uzak kalma."diye mırıldandı yavaşça. Ilık nefesi saçlarımdan ense köküme kadar ulaşıyorken, hiç olmadığı kadar normal gelen sesiyle birlikte kasılmış bedenim rahatlıkla gevşedi. Ben onun ufacık yakınlaşmasıyla bu kadar etkileniyorken, onun tek bir sözüyle nasıl da böyle ferahlıyordum?

"Tedavi olduğunu bilmiyordum..." Fısıltıyla çıkan sesimi duyduğundan şüphelendim. Karnıma sardığı eliyle beni biraz daha kendine çekerken, diğer kolunu da başımın altından geçirdi. Başımı kaldırarak ona yardımcı olmama rağmen ona doğru dönmedim. Böylesi daha iyidi.

"İyi geliyor mu peki?" diye sordum suskunluğundan rahatsız olarak. O ilaçların etkisi ne dereceli olduğunu bilmek istiyordum.

"Bazen, beynim uyuşuyor sanki." Onun da sesi fısıltılıydı, ancak sağ kulağımın arkasından gelen sesine karşın tenime değen dudakları beni dünyadan soyutlayacak gibiydi. Zaman dursun istedim ilk defa. Şimdi, bu saatte, bu saniyede zaman dursun. Ben hep bu güven hissine boğan kollar arasında kalayım istedim.

"Çok uyku yapıyor. Uyuduğum zamanlar kendime gelmekte zorlanıyorum..."

"Ne zaman başladın? Tedavi olmamakta kararlıydın, yanlış hatırlamıyorsam."

Birkaç saniye sustu. Cevap vermeyeceğini düşüneceğim sırada derince soluduğunu farkettim. Daha sonrasında kulağımın altına kondurduğu derin öpücüğünün ardından, boğuk bir sesle mırıldandı.

"Sen intihar ettikten sonra..."

***

BÖLÜM SONU...

Nasıldı bakalım yorumları alayım ;)

Şimdiden sõyleyim bölüm gecikebilir ama elbet gelecektir :") Beklemekte kalın....

♥♥♥♥ÇOK SEVİLİYORSUNUZ♥♥♥♥

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro