Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

13.BÖLÜM

Âşk'ın yanına yakışan en güzel duygu; Güvendir. Sakın onu kırma, zirâ tamir edilmesi çok zordur...

Kuş gibi hafiflenen bedenime karşı, ruhum ağırlıklar altındaydı. Vücüdum az da olsa güven hisseden kolların arasında hapsolmuştu. En son ne zaman böyle hissetmiştim? Güven, öyle uzaktı ki bana, nasıl bir his olduğunu unutmuş gibiydim. Bitkin vücudum havalanırken yaklaşan araba sesleri uğuldayan kulaklarıma ulaştı.

Kollarım aşağı doğru sarkarken, Miraç'ın ılık nefesi yüzümden akıp gidiyordu. Emre gelmiş olmalıydı. Kaskatı bedeni hareket ederken, vücuduma saplanan acıyla istemsizce dudaklarımdan bir inleme kaçmıştı. Heryerim sızlıyordu.

"Arka kapıyı aç." İfadesiz sesiyle birine emir verirken bile kendi sert tavrını koruyordu. Bu Miraç'ın her zamanki hâliydi.

Sert ve acımasız bir Miraç.

Benimle birlikte arabaya binerek oturduğunda göz kapaklarımı hafifçe birbirinden ayırmaya çalıştım. Birbirine yapışmış gibiydiler sanki. Kısık bakışlarım Miraç'ın inip kalkan göğsünü izliyordu.

"Kendine ne yaptığının farkında mısın?" İletilen cümlenin bana yönelik olduğunun bile farkında değilken göz kapaklarımı ağır ağır kırptım. Tüm duygumu yitirmişim gibi boş bakışlarım onun üzerindeydi. Babam denilen adam ölmüştü. Bu da yetmezmiş gibi önümde bir cana kıyılmıştı. Bunun altından nasıl kalkabilirdim?

"Bu kadar saf olmamalıydın." Kıpraşan bedenininden başını salladığını anlarken tekrar sesini işittim.

"Lânet olsun. Bu kadar saf olmamalıydın!"

Gerçekten içindeki sinirinin yansıtmasının zamanı mıydı? Böyle bir durumda susması gerekmez mi? Belki de benim gerçekleri duymamın zamanı değildi. İşte bu en sinir olduğum şeydi. Miraç herkese rağmen, onca yaptıklarına rağmen bana asla yalan söylemedi. Etrafım yalanlarla çevriliyken onun gerçekleri söylemesi beni ona karşı çaresizleştiriyordu.

En önemlisi bu olsa da, yaptıklarını haklı çıkaramazdı. Onu affetmesem de kendisinin umrunda bile değildim. Onu affetmemi düşünmüyordu ki, daha fazlasını yapmayı düşünüyordu. Olacaktı da. Hissediyorum, Miraç bana bundan sonra daha da zarar verecekti. Az önce babam denilen adamın anlattıklarının hıncını benden çıkaracaktı biliyorum. Bir de üzerine onu suçlamıştım.

Bu olanlar bile bana çok fazla gelirken, daha fazlasına nasıl katlanacaktım hiç bilmiyorum.

Arabanın kapısı açılıp, tekrar kapanırken sis bulutu gibi üzerime çöken düşüncelerimi dağıtmıştı. Gözlerim bir an yaralı koluma kaydı. Kan olmuştu her yerim.

"Abi, ne oldu?"

"Eve sür Emre. Sonrada Doğan'ı ara gelsin." Derken belimdeki ve diz kapaklarımın altındaki elleri sıkılaştı. Bedenlerimiz birbirine yapışırken şuan bu durumun nasıl bir görüntü sunduğundan bihaberdim.

"Tamam." Dedi ve arabayı hareket ettirdi.

Ortamda beliren sessizlik kasvetli hava yaratmıştı. Miraç sinirli, Emre ise endişeliydi. Emre'nin endişesini anlayabiliyordum. Miraç'ın kötü bir şey yapmasından korkuyordu. Ama tek korkan o değildi. Benim de içimde yeşeren endişe, eve her yaklaşım da artıyordu. Miraç acımazdı ve bana bu hâlimde bile merhamet etmezdi. Ondan kaçmayı denemem yine başarısızca sonuçlandı.

"Çek elini." Dişlerinin arasından tıslarcasına konuştuğunda irkilerek onun koyu gözlerine baktım.

Daha sonrasında ise farkettiğim şey ile yutkunarak omuzunu sıkan parmaklarımı gevşettim ve elimi indirdim. Omuzuna uzun tırnaklarımı saplamıştım. Siyah gömleğinde beliren hafif kırışıkla gözlerimi kırpıştırdım. Fazla sıkmıştım belli ki. Korkumdan ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim. Bir yandan eve gider gitmez uyumak isterken, diğer yandan yol uzasın eve varmayalım diye içimden dilekler yağdırıyordum.

Gerginlikle göğsüm sık nefeslerimden dolayı inip kalkarken, gözlerimi onun koyu gözlerinden ayırıp yola çevirdim. Hâlâ kucağında durmam garipti. Aslında garip olan Miraç'tı.
Onun gariplikten öte dengesiz tavrı, beni de dengesizleştiriyordu.

Dakikalar sonra eve vardığımızda, Emre bahçede arabayı durdurdu ve inerek bize kapıyı açtı. Miraç kucağında ben ile birlikte inerek eve girdi ve hızlı adımlarını merdivene yöneltti.

Merdivenlerden çıkarak yatak odasına girdi ve yatağa oturur bir şekilde beni bıraktı. Kolları benden uzaklaşarak bedenimi serbest bıraktığında sırtımı yatak başlığına yasladım. İşte başlıyorduk. İçimde ki korkuya yenik düşerken, Miraç'tan gelecek bir atak bekliyordum ama sandığım gibi olmadığında şaşkınlık eşlik etti tüm duygularıma. Miraç, beni bıraktıktan hemen sonra hızlı adımlarla kapıya doğru ilerlediğinde kaşlarım çatılarak yaslandığım yerden doğruldum.

"Bir şey demeyecek misin?" Dediğimde hızlı adımları fren yapar gibi biran da durdu. Nereye gidiyordu? Az önce arabada kendini tutar gibi dudaklarını birbirine bastırırken, şimdi de öylece çekip gidecek miydi?

Arkası dönük bir hâlde öylece dururken gözlerim hareket eden ellerine kaydı. Parmaklarını açıp kapatıyordu, sırtı ise hızla inip kalkıyordu. Sakinleşmek ister gibiydi hareketleri.

Bedenini bana doğru çevirdiğinde, gözlerinde çakan şimşekler içime karışarak bedenimi titretti. Salağın tekiydim! Neden susup gitmesini izlemedim ki!? Kendi sonumu kazıyordum resmen!

Sağ elini kaldırarak işaret parmağını bana doğru sallarken alt dudağını sinirle ıssırıyordu. Başını sallayarak dudağını serbest bıraktı.

"Aptalın tekisin! Kurtulacaktın benden ha? Yokluğumu fırsat bilerek, çekip gidecektin burdan. Baban olacak o adam seni alacaktı benden!"

Bir an da odada volta atmaya başlayarak sesindeki sinirini lav ateşi gibi patlattı. Siniri öyle yüksekti ki, vücudum korkuyla yatakla bütünleşti. Bacaklarımı kendime doğru çekmiş sırtımı iyice yatak başlığına yaslamıştım.

"Oyunmuş her şey demek! Bile bile sattılar seni bana. Oyuncak gibi, bir kukla gibi oynattılar beni! Ama tüm bunların sorumlusu sensin! Senin yüzünden her şey tepetaklak oldu. Sen o şerefsiz adamla gitmeseydin onu yakalayacaktık. Onu yakalayıp tüm olayı döktürecektim piç herifin siktiğimin ağzından! Ama sen. Sen her şeyi mahfettin!"

Dolu gözlerimden damlayan yaşların ardından, dudaklarımın arasında ki hıçkırıklarıda serbest bıraktım. Söylediklerinde haklı olabilirdi ama ben böyle olacağını nereden bilebilirdim ki? Sadece buradan kurtulmak istemiştim. Ama onuda elime yüzüme bulaştırdım.

Volta atan adımları biranda durdu ve elini beline atarak silahını çıkardı. Buna karşılık daha çok yükselen ağlamama hiçbir tepki vermedi. Vermezdi zaten. Ne zaman benim ağlamam onu etkiledi ki? O duygusuz, bencil herifin tekiydi.

"Bu oyuna bir son vereceğim! Tüm oyunu bozacağım. İşte o zaman görsünler; Miraç Uluhan ile kumar oynamak neymiş!"

İri ve kemikli parmaklarına sardığı silahı kaldırarak bana doğrulttu. Göz yaşlarım sicim gibi boşalırken yanaklarımdan, hıçkırıklarım eşlik ediyordu ona. Buraya kadardı. Demek ki, benim kurtuluşum ancak ölümle son bulurdu. Bundan gocunmuyordum ama kalbimin sesi kulaklarımda atıyordu sanki. Bu korku muydu? Hayır, ölümden korkmamalıydım. Günlerdir istediğim bu değil miydi ki? Peki neden şimdi korkuyordum?

Hem belki hiç bilmediğim, görmediğim annem de orada beni bekliyordur. Belki bu dünya da tatmadığım huzuru orada tadacaktım.

"Oyun, bitti..."

Miraç'ın dudaklarından çıkan sözün ardından, benim de dudaklarımdan tek bir kelime firar etti.

"Yapma..." Dediğim an Miraç'ın haykırışı oda da yankılandı.

Ve onun sesine karışan silah sesleri.

Ellerim kulaklarımda, bacaklarım göğsüme dayalı ve gözlerim sımsıkı kapalı bir şekilde havaya açılan silah seslerinden arınmaya çalıştım. Onu durdurmuştum. Sadece tek kelimem onun yönünü çevirmeye yetmişti. Bu benim tüm gözyaşlarımı biranda keserken, oda da beliren sessizlik dikkatimi çekti. Neden sessizleşti her yer?

Ve en önemlisi; Miraç beni dinlemiş miydi?

Sımsıkı, biribirine geçirilen göz kapaklarımı yavaşça aralarken gördüğüm görüntüyle şaşkınlıktan dudaklarım da aralandı. Kullaklarıma bastırdığım ellerimi indirerek dizlerime sardım.

Miraç, tam karşımda sırtını duvara yaslamıştı ve yerde öylece oturuyordu. Gözleri avucu açık, titreyen ellerinde dursa da boşluğa bakar gibiydi. Onu ilk defa böyle görüyordum. Yüzünde ise, su gibi ter damlacıkları süzülüp gidiyordu.

Sanki... Sanki kocaman bir dağ, bir anda yıkılmıştı.

Az önce bana doğrulttuğu silah ise odanın bir köşesinde fırlatılmıştı. Gözlerim tekrar Miraç'a çevrildiğinde bedenime ok gibi saplanan şaşkınlıkla irislerim daha da büyüdü. Bu gece yaşadığım, duyduğum ve gördüklerim beni duvara vururcasına tökezletiyordu. Karşımda gördüğüm şey ise duygularımı darma dağın etti.

Miraç...

Miraç'ın o koyu gözlerinden damlayan ıslaklık kalbimi zehirledi. Bu nasıl oldu ki? Miraç ağlıyor muydu? Gözlerim beni yanıltıyor olamazdı değil mi? Hayır belki de ter damlasıdır o. Peki ya, gözlerinde ki kızarıklık?

O anda odaya giren adamlara titrek gözlerim kayarken, açık kalan dudaklarımı sımsıkı örttüm. Emre'nin odaya girdiğinde Miraç'ı gören gözleri tıpkı benim gibi irileşti. Onunla birlikte geçen gün beni depo gibi bir yere götüren adam da Miraç'a doğru hızlı adımlarla yürürken, Doğan şaşkınlığını atlatarak bana doğru hızlı adımlarla gelmişti.

Emre ve diğer adam, Miraç'ı kollarından tutarak kaldırdılar. Odadan çıkarmalarının ardından Doğan, benim yaralarımla ilgilenmeye başlamıştı. Zihnimin kuytu köşesinde yer eden Miraç haricinde, gelen sesler kulaklarımı uğuldatıyordu. Beynimde tek bir soru dönüp duruyordu.

Miraç'a ne olmuştu?

Doğan kolumla ilgilenirken gözüm ona doğru kaydı. Normal halinden uzak duran bakışları, ciddiyetiyle harmanlanırken pür dikkat omuzumda ki yarayla ilgileniyordu.

Birkaç dakika sonra yaranın etrafında ki kanı temizlemiş, vurduğu uyuşturucu iğnenin ardından tekrar dikiş atmıştı. Uyuşmuş olan kolumu sargı beziyle sararken, kurumuş dudaklarımı aralayarak aklımda ki soruyu dile getirdim.

"Miraç'ın nesi var?" Gözlerini odakladığı kolumdan bir an ayırsa da, tekrar sarmaya devam etti ancak sorumu yanıtsız bırakmayarak cevapladı.

"Piskoloji durumu iyi değil, öfke kotrol bozukluğu var onda." Derken düşünceli bir tavırla kaşları çatılmıştı.
"Gittikçe ilerliyor. Tedavi olması gerekirken, hastalığını red ediyor. Dengesiz tavırlar sergilemesinin nedeni de bu hastalık."

"Nasıl yani?" Dedim tam anlamayarak. Ne zamandan beri bu hastalığı var acaba?

"Yanisi şu; Gülerken bir anda ağlama duygusu basıyor vücudunu. Hiç birşeyi yokken sinirlenebilir, ufacık bir sözün tahammülünü göstermeden şiddete baş vurabilir. Bağırıp dururken duygu değişikliği yaşayarak, durgulaşabilir. Tıpkı az önce yaşananlar gibi. Ve hasta olduğunu kabul etmediği için tedaviyi de red ediyor."

Olan herşey bu yüzdendi demek. Bu gece bana silah doğrultacak kadar kriz geçirirken oturup ağlamıştı. Tüm hareketleri dengesizdi onun ama artık bunun nedenini biliyordum. Peki neden tedaviyi red ediyordu ki? Sadece bir defa bile olsun kendinden ödün veremez miydi? Neden bu kadar hırçın olmak zorundaydı?

"Zeliş, kendine bundan sonra daha çok dikkat etmen gerek. Hastalığı ilerliyor ve bu onun, karşı cinse zarar vermesine yol açabilir."

Derin bir yutkunma boğazımı yırtıp geçerken Miraç'ın bundan sonra yapacaklarını düşündüm. Korkmam gerekirken içimde hiçbir duygu yoktu. Aslında korkuyordum ama nedenini bilmeden de bir yanım ona güveniyordu. Az öncesinde olduğu gibi, beni öldürecekken, yapma dememle bir atak yaşamıştı ve beni öldürmekten vaz geçmişti.

"Peki..." Dedim aklımda ki soruyu yansıtma tereddütünü yaşarken.
"Kendine zarar verir mi?"
Bu benim ne kadar umrumdaydı ki? Neden bunu sormuştum sanki?

"Yaptığı hareketler, tavırlar ve konuşmalar kendi dışında gerçekleşir. Yani, yaptıklarının ve söylediklerinin farkına varmaz. Ve bu demek oluyor ki; kendine de zarar vermekten asla çekinmeyecektir."

Ve bu demek oluyor ki; ben ne kadar tehlikedeysem, kendi de aynı şekilde teklikede olacaktı. Büyük ironi olan şey ise; Tehlikenin kendisi olmasına rağmen, tehlike altında olan da o olacaktı...

*** 2 Hafta sonra ***

Elimde ki kumandanın kapatma düğmesine basarak televizyonu kapattım. Saate doğru kayan gözlerim gecenin biri olduğunu gördüğünde, kaşlarım çatıldı. Fazla dalmıştım demek televizyona.

Ayağa kalkarak yukarı odaya çıkmaya başladım. Odaya girdiğimde yatmadan önce duş almamın iyi geleceğini düşünerek banyoya girdim ve üzerimdekileri çıkararak suyun altına girdiğimde bedenim rahatlamıştı.

Miraç bu saatte eve gelmezdi. O yûzden daha da rahattım. Geçen iki haftada kolumdaki ve alnımdaki yara iyileşen tek şeydi.

O geceden diğer geceye kadar Miraç eve uğramamıştı. Eve geldiğinde ise tek yaptığı duş alıp yatmaktı. Gecenin ikisinde ya da üçünde anca eve geliyordu. Bu benim için daha iyidi. Gece ben uyuduktan sonra geliyor, sabah ise ben uyanmadan kalkıp gidiyordu. Bunu bir gece su almaya kalktığımda anlamıştım. Aşağıdan gelen tıkırtı seslerini duyarak solana indiğimde Miraç ile karşılaşmıştım.

Gözleri her zamanki koyuluğunu ve duygusuzluğunu koruyordu. Bakışlarını bir saniye bile sürmeden benden ayırmıştı ve yanımdan geçip gitmişti.

Bu diğer günler için de geçerliydi. Konuşmuyor, beni görmezden geliyordu. Sanki ben yok muşum gibi davranıyordu. İki hafta boyunca birbirine değen gözlerimiz, bir elin parmak sayısını geçmezdi.

Doğan'ın bana söylediklerinden sonra aklıma hep birilerine zarar vermesi geliyordu. Benden uzak durması başkasına vereceği zararı engellemezdi. Neden tedavi olmuyordu ki? Bir insan bu kadar inatçı, asabi, umursamaz olamazdı. Ona bencil derdim ancak öyle değildi. Bencil olsaydı kendini düşünerek tedavi olurdu. Ama değildi.

Düşüncelerime karışarak, başımdan aşağı akıp giden ılık suyu kapattım ve duştan çıkarak vücuduma beyaz kısa bornozu sardım. Saçlarımda ki suyu sıkarak giderdim ve banyodan çıktım.

Dolaba doğru ilerleyerek pijama ve tişört çıkarmaya başladım. O sırada Miraç'ın çamaşır bölümün dağılmış olduğunu gördüğümde, dolabın sürgülü kapısını daha çok açarak yönümü değiştirdim.

Eşyasına dokundum diye kızabilirdi belki ama dağınık duruyordu. Çoğu siyah renginde olan tişörtleri alarak yatağa bırakmaya başladım. Dolapta kalan birkaç parça tişörtü de alarak arkamı döndüğümde çıplak ayaklarıma değen bir şey hissettim.

Başımı eğerek baktığım da ise bir kağıt olduğunu gördüm. Ya da bir fotoğraf. Ellerimin arasında ki tişörtleri yatağa bıraktım ve dizlerimin üzerine çökerek yerdeki fotoğrafı parmaklarımın arasına aldım.

Arkası çevrili fotoğrafın ön yüzünü yavaşça çevirirken, aşağıdan bir patırtı sesi gelmişti. Sanki cam kırılmıştı. Hızla elimdeki fotoğrafla birlikte ayağa kalktım.

Gözlerim tedirgince kapıda dururken, o sesin nerden gelmiş olabileceğini düşündüm. Yine birileri eve girmedi değil mi? Hayır giremezdi.
Miraç o olaydan sonra korumaların çoğunu değiştirmişti ve sayılarını arttırmıştı.

Yavaş adımlarla odadan çıkarak karşıdaki merdivenleri inmeye başladım. Her bir adımımda içime korku girirken, kulağıma ilişen bir başka ses ile korkum yok olmuştu.

"Kahretsin!"

Merdivenleri inerek Miraç'ın mutfaktan gelen senine doğru ilerledim. Mutfağa girdiğimde ise yerde ki camları toplamaya çalışan bir adet Miraç ile karşılaştım. Bardak kırmış olmalıydı, ve neden erken geldi ki? Normalde bu saatte evde olmazdı.

Yutkunarak ona doğru ilerlerken, beni farketti. Başını kaldırıp, günler sonra koyu gözlerini bana dikti. Çatık kaşları her zamanki sinirli halini yansıtıyordu ve sanki sarhoş gibi bir hali vardı.

"Bırak ben hâllederim." Diyerek tam karşına diz çöktüm.

"O elinde ki ne?" Dediğinde gözlerim elime kaydı. Hâlâ elimde duran fotoğrafı gördüğümde anlamsızca kaşlarımı çattım.

"Bilmiyorum. Eşyalarını düzenliyordum, onların arasından-" diye söze başlarken, birden elimde duran henüz bakmaya fırsatım olmadığı fotoğrafı çekip aldı.

"Bir daha sakın eşyalarıma dokunma." Ürkütücü derecede sakin çıkan sesine karşı başımı olumlu yönde hızla salladım. Doğan'ın aklımda yankılanan sözleri bana Miraç'ı sinirlendirmememi sõylüyordu. Ne kadar sinirlenirse o kadar tehlike kusardı.

"Sadece kazakların dağınıktı." Gözlerimi ondan ayırarak yerde ki camları toplamaya başladım.

Avucuma biriktirmeye başladığım camları ayağa kalkarak tezgahın yanında duran çöp kutusuna attım. Arkamı döndüğümde ise Miraç'ın da ayağa kalkmış ve gözlerinin benim ûzerimde olduğunu gördüm.

O anda beynime saplanan gerçekle kendime içimden saydırırken, yanaklarıma ve boynuma kadar yayılan sıcaklıkla dudaklarımı birbirine bastırarak derince yutkundum. Bornozlu halimle Miraç'ın önünde duruyordum. Gerçekten aptaldım!

"İyi geceler." Fısıltılı sesim ona ulaştığından bihaberdim. Gözlerimi ûrkekçe ondan ayırdım ve hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm.

Mutfaktan çıkmak üzereyken bir anda bedenim soğuk duvara yapıştı. İrice açılan gözlerimle Miraç'a bakarken, bulunduğum duruma içimden bir küfür daha savurdum.

Miraç ve duvar arasında duran bedenim, derin nefesleri içine çekiyordu. Bir adım daha atarak aramızdaki boşluğu gidermesiyle gözlerimi yumdum ve başımı duvara yasladım.

* * *

Bölüm sonu...

Bölüm nasıldı????

Not: Yorum ve Votesiz geçme lütfen.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro