15-Geleneksel Un Savaşları
Gözlerim ister istemez dolmaya başlamıştı. Şuan rüya falan görüyor olmalıyım muhtemelen yoksa kabus mu demeliydim? Kafamı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Bu nasıl olabilirdi? Erkekler hep böyle miydi?
Daha, iki gün önce beni ne kadar sevdiğinden bahsetmişken beni aldatma olasılığına aklım almıyordu. Bakışlarımı Uğura çevirdiğimde donuk olan bakışlarımı fark etmiş olacak ki endişeli bir şekilde konuşmuştu.
"Su, iyi misin?"
Genelde pek adımla seslenmezdi bana Uğur ya, cadaloz ya da onun gibi gıcık edici şeyler söylerdi. Onu ilk defa bu kadar ciddi ve endişeli görmüştüm. Titreyen ellerimi durdurmaya çalışıyordum ama nafileydi telefonu Uğura uzatıp gözlerimi kapattığımda gözümden ister istemez bir yaş damlamıştı.
Hep böyle mi olacaktı? Mutluluk hep bana haramıydı?
"Şerefsiz!" diye kükreme sesi geldiğinde irkilmiştim.
Böyle yapması beni daha çok yıpratıyordu çünkü ben şuan sessizce ağlamak istiyordum. Belimden kavrayan iki el buna mani olmuştu. İstemsizce kafamı omzuna yaslayıp ağlamaya devam ettim.
Kim böyle bir mesaj atabilirdi ki?
Belki de Yiğit ve beni ayırmak isteyen birisi yapmıştı. Evet, evet yoksa Yiğit beni aldatamazdı. Aklımla kalbim ters düşüyordu yine. "Ağlama Su, kendisi kaybetti." Gözyaşlarımı silince bulanık gözlerle ona baktım.
Belki de doğrudur kendisi beni kaybetti. Yiğit beni gerçekten de aldatmıştır. Bu düşünceyle daha fazla ağlamaya başlamıştım. Bazı erkekler neden böyleydi. Neden bir kadınla yetinemiyorlardı?
"Sen güçlüsün, sen benim en tanıdığım en güçlü, azimli kızsın. Sakın bir başkası için üzülme. Hiç bir zaman değmez," konuşan Uğur'u dinlemeye koyuldum.
Ben güçlü biriydim.
İrem'in ağzından
Sinirle kapıyı çarpıp dışarıya çıktım. Eğlencelerini bozuyorsam daha fazla burada durmam gerekmiyordu. Kapının önünde ayakkabımın çözülen bağcıklarını bağladım. Beni sevmiyordur belki Su?
Bu düşünce kalbimin sızlamasına sebep olmuştu. Sadece sıkıldığım için eve gitmek istedim ama Su çok uzatıyordu. Apartmanın merdivenlerinden inerken ayaklarımı yere vura vura iniyordum. Sinirimi merdivenlerden çıkartıyordum. Merdivenlerden ayak sesi geldiğinde arkamdan gelen Alper'i gördüm. Daha da hızlandım. Apartmanın çıkışına vardığım da bana yetişmek üzereydi.
"İrem dur," diye bağırıyordu. Ben ise onu duymamazlıktan gelerek eve doğru yürümeye başladım. Bir anda önüme geçtiğinde korkmuştum. Omuzlarımdan tutarak beni durdurmuştu.
"Efendim Alper?" dedim. Ağzımdan az daha 'Efendim angut?' çıkacaktı. Sinirli olduğum zaman tek kalmayı tercih ederim.
"Nereye gidiyorsun bu saate?"
"Ebenin körüne! Sana ne acaba?"
Onu neden bu kadar ilgilendiriyordum ? Nereye gitsem bir yerlerden çıkıveriyordu.
"Prensip olarak bu saate bir kızı sokaklarda yalnız bırakmam, bana ters."
Bu ağır abi havalarını yemezler,bakışı atmıştım. Onu yemezsen cips ye diyen iç sesimi dinledim. Uzun zamandır ortalıklardan gözükmüyordu. Ben hep buradaydım sadece güzellik bakımı yapıyordum tabii sen anlamazsın! diyen iç sesimle kaşlarımı çattım. İç sesim bile bana laf sokuyordu. Helal olsun helal! Cevap vermediğim için Alper elini yüzüme doğru salladı.
"Yakışıklılığımdan donup kaldın mı ne oldu?" dediğinde kahkaha attım. Kahkaham sokakta yankılanınca ben bile birden ürperdim.
Zeytin gibi olan gözlerimi devirdim, "Sen çok komiksin ya!"
"Biliyorum,"
Al birini vur ötekini diye bir söz vardı. Atasözü mü bilmiyorum ama bunların hepsi de ego sıçıyordu abi!
"İrem, şuan gidemezsin. Su'yu bırakıp gidecek misin? Onu çok zor günler bekliyor."
Alper'in sözlerine dikkat kesilmiştim. İlk defa çok haklıydı. Ben şuan gidersem nasıl barışacaktık ki? Daha da önemlisi Yiğit meselesinde de yanında olmam lazım. O benim her zor günümde yanımdaydı benimde onun yanında olmam lazım.
"İlk defa haklısın be.." Mırıldanmıştım, duyduğundan bile emin değildim.
"Her zaman haklıydım sadece sen farkında değildin," dediğinde gülüp arkamı döndüm ve apartmanın merdivenlerinden koşarak çıktım. Ben bu değildim. Ben sevdiklerimin üzgün olduğu zaman yanındaydım. Su'yun oturduğu katta geldiğimde zile basmış. Elimi çekmiyordum. Saçları birbirine girmiş, gözleri şişmiş bir Su beklemiyordum.
Direk boynuma sarılmıştı. Bende ellerimi beline koydum. Göz yaşları omzuma düşerken, ne olduğunu sormayı kalbim hiç istemiyordu. Öğrenmiş miydi?
Karmaşık duygular içerisindeydim. Bir yandan öğrenmesini istiyordum çünkü bu onun en doğal hakkıydı. Diğer yandan da öğrenmesini istemiyordum. Çünkü öğrenince çok üzülecekti ve en yakın arkadaşımı hatta kardeşim üzecek olan şey beni de üzerdi. Yavaşça ellerimi belinden çekip gözlerine baktım.
Merak ve endişeli bir ses tonu ile Su'ya "Ne oldu?" diye sormuştum.
Gözleri kızarık olan Su bir süre yüzümü inceledikten sonra bitkin bir şekilde elinde ki telefonun ekranını bana gösterdi. Anında kaşlarımı çatıp "Şerefsiz!" diye bağırmadan duramamıştım.
Su'yu aldattığını kendi gözlerimle şahit olmama rağmen bu haberi tekrar duymak daha fazla öfkelendirmişti. Arkamda nefesini hissettiğim Alper'e dönüp sen niye hala buradasın bakışımı attım.
Kibirli kibirli bana "Su'yu merak ettim hem sana ne Su benimde arkadaşım,"
Diye küstahça bir cevap vermişti. Şuan Alper'e sinirliydim onu mu döveyim yoksa Su'ya üzülüp onunla mı ağlayayım? İkisi arasında büyük bir çelişki içerisindeydim ve bende ikinci seçeneği seçip Su'ya sarılıp ağlamayı tercih etmiştim. Mükemmel bir arkadaş olmak bunu gerektirirdi. Benim gibi olun!
Alper gözlerini devirip "Ağlamanız bittiyse içeri geçelim kızlar. Mağlum münasip bir yerlerim dondu. O sizden daha kıymetli haberiniz olsun!" demişti.
Berkay ikiye hoş geldiniz arkadaşlar! Yeni bir Berkay mı doğuyordu acaba?
Az da olsa Alper'e hak verip içeri girmeye karar verdik. Su'yun elini tutup botlarımı çıkardıktan sonra içeride ki salona geçtik. Salona girdiğimizde Uğur'un koltukta oturduğunu gördüm. Uğur, Su'yun aksine şaşkınlığından daha çok sinirli görünüyordu. Alper de peşimizden gelip Uğur'un yanına oturmuştu. Bende Su ile beraber karşı koltuğa oturmuş, Su'ya sarılıyordum. Sessiz geçen dakikalardan sonra sessizliği bozmak adına:
"Şimdi ne olacak?" diye bir soru yöneltmiştim.
Hiddet dolu bir sesle "Ne olacağı var mı? Gidip onun ağzını burnunu dağıtacağız Alper ile birlikte. Hatta Alper sen karışma ben bizzat gidip kendim ağzını burnunu dağıtacağım," dedi.
Ben ise tek kaşımı kaldırıp Uğur'a bakmıştım. "Neden bizzat sen gidip dövüyorsun onu? Su senin neyin oluyor ki?" İma dolu bakışlarımdan rahatsız olup yerinde kıvrandı bir süre.
Derin bir nefes alıp konuşmuştu. "Su, senin arkadaşınsa benimde arkadaşım," deyip konuyu kestirip atmak istiyordu.
Bu bakışlarından, konuşmalarından, ve tavırlarından belliydi. Kısacası her şeyi ile belli ediyordu. Ayrıca yanıldığı bir şey vardı. Su'yun benim arkadaşım değil kardeşim olduğunu unutmuştu. Kardeş olmak için kan bağı olması gerekmiyordu.
Bende dediklerine sinirlenip sinirli bir şekilde:
"Yalnız Su benim arkadaşım değil, kardeşim," dedim.
Hiç konuşmayan Su dediğimle gülümsemişti. Onun her zaman gülümsemesi için elimden gelen her şeyi yapardım. Yeter ki o gülen yüzü hiç solmasın. Bilmiş tavrıma karşılık Alper, "Sen çok biliyorsun cadı! Susta biraz fikir düşünelim."
Gözlerimi devirip susmaya karar vermiştim. Normal de şartlarda olsak asla susmaz, Alper'e laf yetiştirirdim. Su'yun bu halde olması canımı fena halde sıktığı için susmaya kararlıydım. Yine sessiz geçen dakikalardan sonra Einstenin beyinli olan ben 'Buldum' diyerek bağırmıştım.
Üçünün de gözlerini bana döndü.
"Sizi şapşallar Yiğit'e ne yapacağımızı buldum!" açıklama getirmekte olduğumu hissetmiştim kendimi.
Su kızarık gözlerle bana bakıp konuşmuştu. "Yiğit'e bir şey yapmayacağız çünkü ben kendi gözlerimle görmeden inanmayacağım böyle bir şeye," demişti.
Ona hayret dolu bakışlarım ile baktım. Nasıl hala olurda Yiğit'e inanmayı tercih ediyordu? Gerçi düşündüğümde bende böyle bir durumlar karşı karşıya gelsem bende herhalde böyle bir tepki verirdim.
Uğur sinirle yerinden kalkıp "Olur mu hiç öyle şey? Daha neyi öğreneceksin acaba salak mısın sen?" diye sinirle bağırdı.
Alper onu sakinleştirmek istercesine kolundan tutup koltuğa çekti.
Su gözlerini devirip Uğur'a bakmıştı. "Öncelikle salak sensin. Kendi gözlerimle görmek benim en büyük hakkım, belki biri iftira atıyor."
"Peki ne yapacağız?" diye sormuştum.
Gözlerini gözlerime dikip "Yiğit'i takip edeceğiz," deyince hepimiz ağzı açık bir şekilde ona bakakalmıştık.
Uğur yerinden kalkıp "Ne? Hayatta böyle bir şey yapmam." Yerine geri oturmuştu. Boyu kısa olsa kendini göstermek için kalkıyor derdim. Kısa da değil ki upuzun boyu var.
Bu çocuk niye sürekli ayağa kalkıp geri oturuyor yoksa spor mu yapıyorsun? Spora mı başladın evladım. Evladım deyince aklıma yaşlı nineler, dedeler geliyordu. Yap yap ben yaşlandım zaten sonra evde kalırsın seni almam diyen iç sesime 'Bende nerede bu zeki ablasına çekmiş şey' diyecektim ki geldin. Deliriyor muydum ben? Pepeenin prensesi kafayı yiyecekti.
Yalnız burada biri eksikti. Berkay! Berkay yoktu. Ben gittiğimde büyük ihtimal evden kovmuştu onu Su.
"Berkay nerede?"
"Sen gittikten sonra beni çıldırttı. Bende, evden kovdum onu,"
"Arasana şu gereksizi," dedi Uğur.
Tamam Berkay gereksiz biri olabilirdi ama o sonuçta benim arkadaşımdı. Benim arkadaşıma benden başka kimse mal diyemez!
Kankalık kuralı madde 1:
1. Kişiye kankasından ya da kankalarından başka kimse mal diyemez, diyen olursa susana kadar oklava sopası ile dövülür.
2. Kankan eğer bir kişiden nefret ediyor ya da sevmiyorsa sende ondan nefret edip sevmemen lazım. Bu kankalık kuralının altın kuralı olarak bilinir!
3. Kankanın eski sevgilisinin yeni sevgilisine çekirdek eşliğinde beraber sövülmek zorundadır. Eğer kankan beraber sövmeyi reddederse kabul edene kadar dövülme hakkına sahipsindir.
4. Kankanı sinirden deli etmeye köpek gibi süründürme hakkına sahipsin.
Masanın üzerinde duran telefonu eline aldı Su. Telefon kilidini hızlıca açarak rehberden Berkay'ın numarasına tıkladı. Telefonu kulağında götürüp bir o tarafa bir diğer tarafa yürüyordu. Stresten tırnaklarını yemeye başlamıştı bile. Genellikle çok sinirli ve ya stresli olduğu zaman tırnaklarını yerdi. zorunda kalırdım. Berkay sonunda telefonu açmış olacak ki "Berkay acilen buraya gelmelisin!" derken telefonu hoparlöre almıştı.
"Su gelemem,"
"Neden?" dediğinde kaşlarımı çattım.
"Eve fare girmiş, yerlere sıçmış gelemem." Dediğine göz devirdim.
Şimdi zamanı değildi bu şakaların. "Berkay ciddiyim ben!" diye bağırmıştı Su.
"Tünele giriyorum. Aradığınız Berkay'a şuanda ulaşamazsınız. Su'ya küs onu benim gibi yakışıklıyı evden kovmadan önce düşünecekti" deyip telefonu kapattığını dıt dıt seslerinden anlamıştık.
Suyun Ağızından
"Zaten işimiz düştü mü olmaz ama parti falan olsaydı ilk gelen o olurdu," deyip göz devirmişti İrem.
"Madem Berkay gelmiyor bu konuyu yarın konuşalım," dedim yarı sinirli yarı şaşkın yarı kırılmış bir sesle. Bütün duyguları barındırıyordum içimde,tamam Yiğite çok büyük bir aşık beslemiyordum. Aldığım haber beni yıkmamıştı sadece bir erkek nasıl olurda bu kadar düşebilir diye düşünüyordum.Düşünüyordum da bir türlü cevabını bulamıyordum. Madem sevmiyorsun,aklın başka karılarda-kızlarda neden benimle oyun oynuyorsun? Fazla sinirliydim ama biliyorum şimdi Yiğitin yanına gitsem sen beni aldatıyorsun başka kızlarla desem, o yine bir yolunu bulup zeytinyağı gibi üste çıkacaktı. ' Sen zaten bana hiçbir zaman güvenmedin' lafından tutta 'Kanıtın var mı ki beni böyle bir şeyle suçluyorsun' lafına kadar. Sahi, kanıt? Kanıt yoktu ki. Elimde bir kanıt olmadan onu suçlayamazdım zira her şüpheli suçu ispatlanana kadar masum sayılırdı.
"İyi madem bize bir çay yaparsınız artık," deyip sırıtarak ayaklarını uzattı Alper. Nereden geliyordu bu rahatlık?
"Oldu paşam ya başka isteğiniz?"
"Birde pasta yap bana İrem," Sırıtarak Irem'e baktı Alper.
Uğur,Alperin ensesine geçirdi İremle bense bön bön bakıyorduk."Ulan dingil arkadaşım, kız şuan üzgün,sen ne istiyorsun hala," Kız şuan üzgün dediğinde beni göstermişti Uğur.
"Ne var abicim ya, pasta yapsınlar. Tatlı yiyelim tatlı konuşalım işte,"Hizmetçin var heralde Alper? çok istiyorsan kalk kendi evinde kendin yap," dedim sesim hiddet dolu çıkmıştı.
"Kızarmışta benim atarlım," diyen Uğur'a tek kaşımı kaldırdım."Oo gençler benim falan ne oluyoruz," dedi İrem sesi neşeli çıkmıştı.
"Bunlar işi pişirmiş gel İrem gel biz gidelim,"
"Yok ya ben senle cennete bile gelmem. Ya da dur lan senin yüzünden cenetten mi olacağım ben? Seninle cennet dışında hiçbir yere gelmem," dil çıkardı İrem.
"O zaman bizde kendi cennetimizi yaparız güzelim," deyip sırıttı Alper.
"Bana bak sen benim arkadaşıma yavşayamazsın tamam mı? Sende benim atarlım falan deme yersin sümsüğü," aynı anda ikisine de yanımda ki yastıkları fırlattım.
Uğur,numaradan acımış gibi yaptı."Uf yaptın,gel öp şimdi,"
"Kaşınma Uğur,"Tişörtünü çıkartıp yanıma doğru ilerledi. Sırtını bana döndü.
"Kaşısana çok merak ettim," Alper küfür edip tişörtü Uğura fırlattı.
"Lan niye Irem'in yanında tişörtünü çıkartıyorsun gavat? İşiniz özelse söyleyin biz çıkarız,"Sanane be!" Dedi İrem ardından Uğura dönerek bağırmaya başladı.
" Ne yapıyorsun sen benim kankama valla sapık var diye bağırırım!"
"Yok kanka deme öyle kaşıyayım ben bunu," Tırnaklarımı sırtına geçirip sırtının aşağısına doğru indirdim. Uğurdan küfür ve tiz bir çığlık sesi çıktı. Hepimiz kahkalar atmıştı o kadın gibi çıkan çığlık sayesinde. Tabi bir kişi hariç! O kişiyi bulmak da çok zor olmasa gerek...
"Karı sesli Uğur!" deyip kahkaha attı İrem. Alper,İreme yastık attı.
"Gülme öyle,dikkatimi dağıtıyorsun,"
"Taktı bu da bana!" İremin Alpere şuan deli gibi orta parmağını çıkartmak istemesinden emindim kendini zor tutuyordu.Uğur sinirle kalkıp tişörtünü üstüne geçirdi.
"Bunun intikamı alınacak küçük fare,"Rüyanda," dedim.
"Atışmanız bittiyse bir şeyler yapsanız diyorum? İnsan misafirini aç bırakmaz ayıp ayıp," Oğluna kız beğenen kaynana bakışı atınca Alper, ister istemez kıkırdadım.
"Neyse kanka şu Suriye kaçkınlarına bir şeyler falan yapalım yazık anaları gezmekten aç bırakıyordur bunları." Dedi İrem.
"Kayınvaliden hakkında ne biçim konuşuyorsun İrem," dedi Alper.
"Alper,günlük yavşama kotanı aştın yeter ulan." dedi İrem. Kapı çalınca gözlerimi onlardan ayırıp kapıyı açmak için gittim. Gitmez olaydım,karşımda gözleri çalışmaktan kızarmış bir Uzay duruyordu.
"Sesiniz yine çok çıkmaya başladı," bıkmış bakışlar atıyordu.
"İmza toplatıp attıracağım en sonunda sizi bu apartmandan. Sen yetmiyormuşsun gibi birde promosyon olarak İrem yılışığını Berkay tipsizini görmek zorunda kalıyorum. Göz zevkim bozuluyor Berkayın sivilcelerini görünce."
"Sana da merhaba Uzay,kek yapacağız İremle girmez misin içeri? Beynine glikoz falan giderse sakinleşirsin belki,"
"Aman istemez istemez, siz iki beceriksizin yapacağı kekten ne hayır gelir Allah aşkına,"
"Öyle deme Uzay, lezzet akıyor bizim ellerimizden lezzet,"
"Ben sizin ellerinizi yıkadığınızdan bile şüpheliyim be ne lezzetti?"
O sırada yanımıza gelen İrem,Uzayın üstüne atlayıp sarıldı."Oo kanka naber!"
"Al işte sırnaşık. Şimdi sana sarılırsam ellerim falan laham kokar mı acaba?"
"Laham kokmaz,mükemmelik kokar," deyip kollarını gevşetti.
"Ee Uzay gelecek misin içeri? Hem biraz mola vermiş olursun," Uzay bakışlarını bana doğru çevirdi sanırım gelmek ile gelmemek arasında kararsızdı. Bizden sıkılmış olacak ki İrem, Uzayı içeri itekleyip kapıyı kapattı.
"Bu saatte gelen kim?" Bu otoriter ve meraklı ses Uğurdan başkasına ait olamazdı.
"Aynen abicim ya genç bir kızın evine bu saatte hangi münasebetsizler gelebilir ki?"
Diyen kişi çok farksızdı sanki. Kendisinin bu evde ne işi var hala merak ediyorum..
"Mesela sen Alper," dedi İrem iğneleyici bir ses tonunda.Uzay salona geçip Alper ve Uğuru süzdü.
"Kek yapmayacak mıydınız siz? Ondan geldim," diye açık sözlü Uzay'a baktım. Hem testkolik, hem aç, hemde geveze ama iyi bir çocuktu. Ne kadar beni sinir etse de seviyordum.
"Bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum," İrem'in sözleri ile Uzay, İrem'e döndürdü bakışlarını.
"Hevesli olduğumdan değil siz burada hala konuşmaya devam ediyorsunuz. Ben bu sürede 100 tane Biyoloji sorusu çözerdim be!" dediğinde İrem ile aynı anda ayağa kalkmıştık. Bu çocuk için bir saniye bile çok değerliydi.
Sanki Uzay komutan biz asker gibiydik. Elimizi başımıza götürüp asker selamı verdik.
"Emredersiniz komutanım," dediğinde gülmüştü Uzay.
Aman Allah'ım bu bir ilk. Uzay güldü. Lütfen şuraya bir tarih atalım.
Daha fazla konuşmaya gerek duymaksızın mutfağa geçtik. Kek malzemelerini arıyordum. Yumurta buradaydı. Bir kap çıkarıp içine yumurtaları kırdım. İrem'e bıraksam kabuklu kırabilirdi ve bu yüzden içerideki gereksizlere rezil olmayı hiç ama hiç istemezdim.
"Dolaptan yoğurt versene İrem," deyip dolabı işaret etmiştim. Homurdanarak 'sanki ben dolabın yerini bilmiyorum' demişti. İrem'i sinirlendirmeye bayılıyordum. Dolabı açıp yoğurtu ararken bende kaşıkla yumurtayı karıştırıyordum.
"Yoğurt nasıl bir şeydi ya?" diye bana döndüğünde gözlerimi istemsizce pörtlemiştim. Yoğurtun ne olduğunu ne demek bilmiyorsun? Bir de bana evde kaldı sen diyordun. Asıl seni kimse almaz kızım. Yanına gittim. Dolabın önünden onu ittirip kendim geçtim. Yoğurdu alıp buzdolabını kapattım. Yoğurtu da kaba döktükten sonra karıştırdım. Unu kaba dökecekken yüzüme atılan unlarla çığlık attım.
"İntikamım acı olacak!" deyip İrem'e un fırlattım.
Çığlığım sebebiyle Alper, Uğur ve Uzay aynı anda mutfağa giriş yapmışlardı. Etrafa baktıklarında ne kadar dağıldığını farketmiştim, fark etmemekte mümkün değildi zaten.
İrem elinde ki unları Alper, Uğur ve Uzay'ın üzerine fırlatana denk herşey daha sakindi.
"Hay sizin yapacağınız keki seveyim (!)" Uğur,sitem ile bağırıp Alperin ensesine yapıştırdı.
"Bunlar hep senin yüzünden puşt,sen istedin şu keki,"
"Ne bileyim lan ben böyle olacağını," Alper sinirle küfür ederken bir yandan da İremle bana un atıyordu. Ortalık savaş alanına dönmüştü. Herkes birbirine un atıp hem kahkalar atıyor hem de söyleniyordu.
Elime aldığım bir avuç un ile Uğur'un yanına koştum. Biçimli burunu ve dudakları arasına gelecek şekilde unu yüzüne doğru atmıştım. Attığım bölge sakal bölgesi olduğu için Uğur,altmış yaşında ki dedelere benzemişti.
"Zamparalık yapa yapa yaşlanmışsın be Uğur," deyip sırtına gelişi güzel bir tane patlattım. Sinirle bana doğru baktı un paketine doğru ilerleyip eline avuç dolusu un aldıktan sonra,sinsi sinsi bana doğru yaklaşmaya başladı.
"Gelmesene üstüme,hoşt köpek," gidebildiğim kadar geriye gidiyordum. Sırtım duvara değince mutfağın bu kadar küçük olduğuna lanet edip ne yapacağını bekledim. Avuç dolu unu saçlarıma sürüp alayla sırıttı.
"Huysuzluk yapa yapa yaşlanmışsın be küçük fare,"
Kaşlarım sinirle çatılmıştı aklıma İrem ve Berkayın saçıma yaptıkları şey gelince daha da sinirlendim. Bunların benim ipeksi saçımla alıp veremedikleri neydi?
Uğurdan bakışlarımı çekip etrafa baktığım da halıların,tezgahın,dolapların hepsinin un olduğunu gördüm. O ana kadar her şey normaldi taki ilkokulda aldığım birincilik belgeme un bulaştığını görene kadar, işte o an dananın kuyruğunun koptuğu yerdi. Saçımda ki unlar enseme dökülüp beni kaşındırıyordu bu da daha çok sinirlenmeme yol açmaktan başka bir şey sağlamıyordu.
Ses tellerimden özür dileyip ses tellerim kopacak raddeye gelene kadar çığlık attım. Benim çığlığım ile herkes haraket etmeyi bırakmış bana dönmüştü. Donma challengi yapsak bu kadar güzel yapamazdık heralde. Çığlığım ile apartmanın karşısında ki elektirik telleri üzerine konmuş kargaların bile uçtuğuna yemin edebilirdim.
Herkesin bir sabır noktası ve zaafları vardı. Benim zaafım ise,başarılarımdı onlara çok değer veriyordum. Aldığım bütün ödüller odamda asılıydı hepsini çerçeletirip asmış her günde temizliyordum.
"Ben duş alana kadar bu mutfak temizlenmemiş olursa,işte o zaman mutfak ponpasını en münasip yerlerinize .... umarım anlatabilmişimdir,"
Arkamdan birsürü homurtu sesleri gelmesine rağmen sinirle banyoya gittim.
Un olan etrafa baktım. Her şey una bulanmıştı. Biz de dahil. Su'yun banyoya gitmesine daha da sinir olmuştum. Burada beni bu ayı yogiler ile bırakmıştı. Berkay olsa neyse derdim de banane! Berk abimin burada olmasını ne kadar çok isterdim. Uzay ellerini birbirine vurmasıyla korkmuştum.
"Sizin kek yapamayacağınız biliyordum iki saati mi çaldınız ulan! O iki saate ben ne testler çözerdim." dediğinde gözlerimi devirmiştim.
"Bazen merak ediyorum o beynini oksijen gidiyor mu diye?" dedim ellerimi beline koyarak.
"Oksijenimi sizler tüketiyorsunuz. Siz burada boş işlerle uğraşırken ben uçan arabalar icat edip Uzay'a ev kuracağım,"
"Kendine nasıl ev kuruyursun?" diye iğrenç bir espri yapıp kahkaha attım. Evet iğrenç olduğunu kabul ediyordum. Berkay'ın yanında geze geze iğrenç espriler yapmaya başlamıştım. Uğur, Alper ve Uzay aynı anda bana komik değilsin bakışları atıyordu.
"Seninle uğraşana kadar Fizik dersi ile uğraşırım daha iyi ulan!" deyip mutfaktan çıktı ve bir beş saniye sonrada kapı çarpma sesi. Sanki babasının evi. Kapıyı kırdın ulan! Bir kapı ne kadar senin haberin var mı? Evde ki test kitaplarını satsan yine o kapının parası etmez.
"Kırdın ulan!" diye bağırdığımda çok geçmeden kapı çalmıştı. Uzay acaba dediklerini falan duyupta geri mi geldi ki? Yavaş adımlarla kapıya yöneldim. Kapıyı yavaşca aralayıp başımı çıkardım. Karşımda Uzay'ı görmeyi beklerken Berk abimi görmüştüm. Az önce keşke berk abi gelseydi diyordum keşke Allahtan başka bir şey isteseymişim.
Abimin üzerine atlayıp ona sıkıca sarıldım ama bir şeyi unutmuştum.. Üzerim unluydu ve şimdi abimin üzeride un olmuştu.
"Üzerime un bulaştırdın cadı," deyip belimdeki ellerini çekmişti.
"Böyle daha tatlısın abişim,"deyip sırıttım.
"Ben her halimle tatlıyım," dediğinde Berkay'ı özlediğimi anlamıştım. İlk defa işe yaramayan Berkay'ı özlemiştim. Burada olsaydı yakışıklıyım deseydin keşke...
"Öldün mü kaldın mı diye mer-" derken sözleri abimi gördüğünde kesilmişti Alper'in.
Alper'in biçimli kaşları çatılmıştı. Abime döndüğümde Alperden farksız değildi. Alt dudağımı ısırdım istemsizce. Abim Alper ve uğurdan hoşlanmıyordu.. Hoşlanması için kız olması lazımdı ama dimi? diyen iç sesimle göz devirdim.
"Bunun ne işi var burada!" dedi Berk abi. İşte şimdi sıçmıştık. "Şey abi..." tam bir şeyler uyduracaktım ki mutfaktan bir de Uğur çıkmıştı. "Aha bir tanesi yetmiyor gibi bir tanesi daha burada," deyip gözlerini devirdi. Haklı, bir genç kızın evinde bu saate ne işleri var?
Vallahi biraz daha burada kapının önünde durursak ölme ihtimalimiz var. Su'yun karşı komşusu bizi kıtır kıtır kesebilirdi. İçeri girsek bu sefer Berk abi bizi doğrar. "İçeri geçsek iyi olacak yoksa ölebilitiz" deyip Berk abimim elinden tutup içeri geçtik. Kapıyı kapattım. Üçümüzün üzerinde göz gezdirdi abim... "Hemen bu evden derhal gidiyorsunuz!" Berk abimin sözleriyle Uğur ve Alper birbirine baktı.
"Öyle mi?" demişti Uğur her zaman ki gıcık tavrıyla.
"Ya hemem gidersiniz ya da bu apartmanı ayağa kaldırırım."
Şuan bu diyaloğu ciddi bir ortamda yapmasaydık apartmanın ayağı mı vardı diyerek espri yapardım..
"Su, üzgün olmasaydı emin ol burada durmaya devam ederdim. Senin de olay çıkartman umrumda olmazdı," deyip kapıyı açtı ve çıktı. Arkasından Alper çıkarken göz kırpıp kapıyı kapattı... Gözlerimi devirdim bu çocuğu bazen ciddi anlamda yolmak istiyordum...
"Su'ya ne oldu?" dedi kaşlarını çatarken.
"Yiğit, Su' yu aldatıyor!" dediğimde Berk abi şaşkınlıkla 'Ne' demişti.
Şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra konuşmuştu.
"Yiğit bunu yapamaz. O Su' yu seviyordu."
Olayı kendi gözümle görmeseydim bende inanmazdım. O kadar iyi oynuyordu ki... Yılın en iyi yalancısı olarak tarihe bile geçerdi..
"Bak abi sende kendi ağzınla söyledin seviyordu. Demek ki hepimiz yanlış tanımışız onu.." dediğimde odanın kapısı açıldı ve Su'yu saçlarını kurularken gördüğümde istemsizce kıkırdadım.
Su, Berk abiyi görünce
"Oo Beko abi sen buralara gelir miydin?"
"Geliyormuşum demek ki Sucuk," deyip koltuğa oturdu
Su da koltuğa oturunca ayaklarımla yere vurarak bende oturdum.
Su saçlarını tararken üçümüzde sessizdik. Ortamın bu kadar sessiz olması hiçte hayra alâmet değil.. Kesin bir şeyler olacak hissediyorum. Zil sesiyle sessizlik bölünmüş,herkesin bakışı kapıya yönelmişti.
Su ayağa kalkarak kapıyı açmaya gitmişti.
Bir kaç dakika geçmesine rağmen, gelen giden yoktu. Endişelendiğim için yerimden kalkıp kapıya doğru ilerledim. Karşımda Yiğiti görünce olduğum yerde kalakalmıştım.
Bunun ne işi var burda?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro