Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

11.Tombul Göt

Merhaba arkadaşlar umarım iyisinizdir. Geç bölüm attığım için özür dilerim. Sınav haftasına dek gelince sınavlarım biter bitmez hemen devamını getirdim. Bu bölümde Alper, Uğur yok. Daha çok Berkay, İrem ve Su'yun eğlenceleri.. Şimdiden hepinize iyi okumalar. Bol bol satır arası yorumlarınızı bekliyorum poncikler.

Buraya okuduğunuz saati ve tarihi yazın hipotenüscülerim.

Bende elini sıkarken "Bende," dediğimde yanımıza sinirden soluyan bir Yiğit gelmesiyle sıçmış bulunuyorduk.

Elimi yavaşça elinden çekmiştim. Şuan basılmış bulunuyorduk. Kaşlarını havaya kaldırmış bize bakıyordu. Ah o gözleri yok mu? Çok güzel. Kaşları havadayken ne kadar da güzel görünüyordu. Allah özene bözene yaratmış. Ne var yani şuan o çocukla yani Arel ile yanlışlıkla tanıştık. Evet kesinlikle yanlışlıkla.

"Ne oluyor güzelim?" diye soru sorduğunda gülümseyerek, "At seçiyorum ve bu benim çok hoşuma gitti," dedim.

Benim elimden tutup İrem ve Berkay'ın yanına doğru götürüyordu.

"Karpuz seçer gibi mi at seçiyorsun?" dediğinde ona baktım.

Şuan espri mi yapmıştı çözemedim. Berkay'a baktığımda sanki kurbanlık seçer gibi ata vurmuştu. At ise kişnemişti bu hareketine. Yazık lan! Hayvancağıza vurulur mu?

"Bu atı çok sevdim bana kişnedi de," dediğinde söylediği cümleyle laf sokmaya hazırlanıyordum. Hazır cevaplığımı severdim. Ya da çok bilmişliğimi.

"İşte ikiniz de at gibi olunca, tabii bu hayvancağıza at demeyi istemem çünkü o çok tatlı ama sen değilsin," dedim.

İrem ile Yiğit gülmeye başladığında bende gülmüştüm. Berkay ise bu sefer alınmayıp oda güldü. Salonda gülse olmaz mı?..

Arkasını bize dönüp at ile ilgileniyordu. Koşarak arkasına atladım. Bu hareketi benden bekliyormuş gibi koşmaya başladı. Bu çocuğu seviyordu. Çocukluktan beri tanışıyorduk. Çünkü Berkay'ın annesi Selma teyze ve benim annem çocukluk arkadaşı. Daha da hızlanınca çığlık attım. Arkama baktığımda ise İrem bizi izlerken Yiğit ise İrem'den biraz uzaklaşmış telefonla konuşuyordu.

Hayırdır kiminle konuşuyor acaba? Tabii ki merak etmiyordum.

Çok merak ediyordum.

Çünkü ben kıskanç biriyim. Hadi ama kim kıskanç değildi ki. Berkay'ın ilerde ki taşa ayağı takılınca kendimizi yerde bulduk. Kafamı tutarken ne zaman geldiğini anlamadığım Yiğit yere oturmuş beni kendine çekmişti.

"İyi misin?" dediğinde kafamı salladım.

"Bende iyiyim. Bu yakışıklı hep iyi olmalı benim gibi yakışıklılara bu dünyanın ihtiyacı çok." deyip toz olan üzerini çırptı ayağa kalkarak.

İrem ise bize bakıyordu. Öküz insan der 'İyi misiniz?' falan diye. Bokun kurusun Emi! Tuvalette beklersin on saat umarım diye saymaya başladım içimden.

**

Gergin dakikalardan sonra nihayet rahat bir nefes alabilmiştim. Seçtiğim ata bakıp gülümsedim. Su güzeli.. Çiftlik sahibinin gösterdiği şekilde daha adını henüz bilmediğim atın üzerinde ki demir şeye attım bir ayağımı vücudumdan da destek alıp sonunda atın üstüne binmiştim. İlk defa ata bindiğimden dolayı heyecan ve korku karışımı duyguları içimde barındırıyordum. Yere bakmamaya çalıştım at ani bir hareket yapınca refleks olarak sarılmıştım ata. Sakinleştirmek için yavaşça okşadım tüylerini. Sakinleştiğini anladığım zaman ise çoktan tutmuştum iplerini. Berkay ve İrem'in ne halde olduğunu görmek için etrafıma bakındım.

İrem attan ürkmüş olacak ki binmemeye karar vermişti Arel ise onu ikna etmeye çalışıyor gibiydi gülümsemem Berkayı görmem ile kat kat artmış yerini kahkalara bırakmıştı at Berkayı kovalıyordu üç görevlide atın peşinden koşuyordu.

"Su, gör kankanı gör kızların peşimden koşması yetmiyormuş gibi artık atlarda cazibeme dayanamayıp peşimden koşuyor. "

Zar zor kontrol ettiği nefesi de kesilmişti Berkay'ın en sonunda kendini atmıştı bile yerlere.

Görevliler atı yakaladıktan sonra sürükleye sürükleye içeri götürdüler. At bile Berkay'ı görüp sinirlenmişti. Oysa ki at kafası olan Berkay ile atın iyi anlaşması gerekmez miydi?

Kendi düşüncelerime gülmüştüm fark etmeden bir elin omzuma dokunması ile irkildim. Arkamı döndüğümde Yiğit'i görmem ile yüzümdeki korku tekrar gülümsemeye dönmüştü.

"Benim korkusuz sevgilim ata binmeyi de mi başarmış?" Yanağımdan makas alıp sırıttı Yiğit.

" İyi anlaştık biz oda water bende water." yaptığım iğrenç espri ile dikkatle yüz ifadesine bakmıştım Yiğit'in.

Yüzünü buruşturup bana baktı. "Berkay ile takılmayı yasaklıyorum sana Su." Yalandan kızgın bakışlarının ardından ikimizde kahkaha atmıştık. Görevlinin artık sürseniz bakışı ile yavaşça ipleri kavradım ata yön vermek istercesine. At hareket edince heyecan ve sevinçle bağırmıştım.

"Ay Yiğit bu hareket ediyor!"

"Çok normal sevgilim canlılar hareket eder."

Gözlerimi kısıp ona bakmıştım üç gramlık biyoloji bilgisi ile bana laf sokmuştu terbiyesiz!

Gelen ses ile etrafıma bakmıştım Arel, İrem'i atın üzerine oturmasını sağlamıştı belinden kavrayıp. İrem ise ciyak ciyak bağırıyordu korkudan. Atın durmasını sağlayıp İrem'i izliyordum bıyık altından gülerek. Telefonum yanımda olsa onu çeker sosyal medyaya atardım!

"Ya korkuyorum ben! Böcekler hariç bütün hayvanlardan korkarım ki ben zaten."

Arel, İrem'e şaşkın bakışlarını yollayıp sakin bir şekilde konuştu.

"Normal kızların böceklerden korkması gerekmez mi?"

"Normal olmadığımı anlaman gerekirdi Arayak."

"Arayak?" dedi anlamsız bakışlar ile İrem'e bakan Arel.

"Arel - Arayak "

Arel yaptığı kötü espriye gülüp konuşmaya devam etti.

"Bende ata ilk bindiğimde çok korkmuştum ama bindikten sonra büyütülecek bir şeyin olmadığını anladım eğer çok korkuyorsan bu seferlik beraber sürebiliriz."

İrem başını sallayınca Arel ata binip atın iplerini tutmuştu İrem'de ellerini beline bağlamıştı Arsel'in. Atlarını sonunda sürmeye başladıklarında gülümseyip bende yoluma devam ettim. Yanımdan atıyla geçen Berkay'a baktım.

"Hadi bakalım Tombul götlüm yaparsın sen geçersin sen şu Water çirkinini." Kaşlarımı kaldırmıştım.

"Tombul göt mü? Atına koya koya bu ismimi koydun Berkay?"

"Tabii kızım ne sandın. Baksana şu atın götüne tombul tombul. Götünü mıncırdığımın atı."

"Geri zekalı sanırım Yiğit'i dinleyip seninle takılmayı bırakmalıyım."

"Ne! Yiğit enişte benimle takılmaman gerektiğini mi söyledi!?"

Başımla onayladım usulca. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Berkay omuzlarını dikleştirip böbürlenerek konuşmaya başladı.

"Ben zaten sevmedim o çocuğu. Çocukta sapık tipi var valla. Yokluktan benim kalçalarıma bile bakarken yakaladım! Ama ona da hak vermiyor değilim benim gibi seksi bir vücuda erkekler bile bakar."

Atlarıyla beraber yanımıza gelen Yiğit ve İremle beraber tuttuğum kahkalarımı serbest bırakmıştım. Deli gibi gülüyordum Yiğit, Berkay'ı duymuş olacak ki ters ters bakıyordu.

O değilde ben niye bugün bu kadar gülüyorum? Çok gülen çok ağlarmış.

Pazartesi günü'de matematik sınavım var. Eyvah! Kesin o gün ağlayacağım acilen gülmeyi bırakmalıyım.

İç sesim beni tüm uyuzluğuyla dürtüklemişti kesin çok güldüğün için ağlayacaksın yoksa matematiği çok iyi ya senin. Gülsen de gülmesen de kalacaksın o sınavdan deyip iç ses kötü kahkahalar atıyordu.

Tövbe Yarabbim iç sesim bile bir anormal ama hak verdim de değil iç sese. Başımı iki yana sallayıp gerçek dünyaya dönmeyi başarmıştım.

"Ne yapayım lan ben senin kalçalarını mankenlerin kalçası varken?" Sinirle solumuştu yiğit.

"Anlayamadım!?" Bağırarak Yiğit'e bakmıştım.

İrem atını benim yanıma getirip kulağıma fısıldadı.

"Dur ben anlatayım yarım akıllı kankam! Enişte manken kıçlarını seviyor işte neyini anlayamadın?" İrem'in kafasına vurup göz devirdim. Öksürerek Yiğit'e bakıyordum.

"Ben demiştim bu çocuk sapık diye! Bence Uğurla sevgili olmalısın Sucuk."

"Anlayamadım!?" Bu sefer Yiğit burnundan soluyarak bağırmıştı. İrem ise bıkkın bir şekilde atını Yiğit'in olduğu tarafa sürerek kulağına fısıldadı daha doğrusu kulağına fısıldadığını sanıyordu buradan ben bile duymuştum ne dediğini.

"Siz de bugün amma kıt beyinli çıktınız ha. Berkay diyor ki Uğurla sevgili olsun Su! "

Yiğit,İrem'e aldırmayıp benden bir cevap bekliyordu. Arel ise İrem'e gülüyordu.

"Berkay ve saçmalıkları işte! Sen cevap ver bakayım manken götüne mi bakıyorsun sen!? "

****

Hepimiz yorgunca kendimizi kanepelere atmıştık. Yol boyunca Yiğit'e trip atmam İrem'in üç kere attan düşeceği sırada Arel'in onu yakalaması Berkay'ın iki kere götünü zor kurtarmasından başka bir şey olmamıştı. Ha birde Arel, İrem'in telefon numarasını istemişti benden. Her ne kadar bana çok kızacağını bilsem de vermiştim numarasını. İyi bir kanka olarak tabii ki vermeliydim! Saplıktan geberecek diye korkuyorum artık. On yedi yaşında ki birinin hiç mi sevgilisi olmaz? Yok yapmıyor hanımefendi. Ona göre ilk sevgili çok özelmişte bilmem neymiş. Beklemeye devam ederse en sonda beyaz atlı prensiyle değil beyaz tüylü kedisiyle evlenecek. Benim haklı düşüncelerimi her zaman ki gibi İrem ve Berkay denyoları bölmüştü.

Evimde iki tane koltuk vardı. Birinde ben uzandığıma göre geriye bir tane koltuk kalıyordu ve bizde üç kişiyiz yani bir kişi ayakta kalacak!

Matematiğimin çok iyi olduğunu söylemiş miydim?

Kavga etmelerinin sebebi ise o koltuğa kimin yatması gerektiğiydi.

Edebiyatımın da çok iyi olduğunu söylemiş miydim?

İrem, Berkay'ın ayaklarından tutmuş yere çekmeye çalışıyordu ki burnuna gelen çorap kokusu ile İrem kendini yere atmış derin derin nefes alıyordu.

"Su kanka, ambulans çağır. Çabuk ölüyorum! İtfaiyeyi de çağır gelip Berkay'ın ayakların da ki bu pis kokuyu su dökerek temizlesinler! Daha sonra ise polis çağır bir kişiyi daha çorap kokusuyla öldürmeden tutuklasınlar bu katili!"

Bu kadar hızlı konuşmasına mı yoksa bu kadar çok cümleyi bir araya getirmesine mi şaşırsam bilemedim bende şaşırmamaya karar verdim çünkü zeki olmak böyle bir şey.

"Sen kurban ol benim ayak kokuma bitli bu ayaklar emek kokuyor emek sabah erkenden kalkıp işte çalışıyorum ben senin gibi fosur fosur uyumuyorum! "

"İyi de sen çalışmıyorsun ki geri zekalı. "

"Diziler de hep öyle diyorlar. Bozmasan olmaz değil mi?"

Göz devirip ayağa kalktım. "İkinizde kalkın hadi saat akşam 5 oldu neredeyse. Biraz matematiğe çalışalım yoksa ben sınıfta kalacağım."

Berkay havalı havalı kalkıp yürümeye başladı birkaç adım sonra durup eliyle İrem ve bana takip edin beni işareti yaptı ardından kendini cool yaptığını zanneden ses tonuyla konuştu.

"Beni takip edin hanımlar."

İrem, Berkay'ın kıçına ayağıyla tekme attı sonrası ise cümbür cemaat.

Yaklaşık 30 dakikalık bir kargaşanın ardından nihayet üçümüzde masaya oturmuş matematik konularına bakıyorduk. Ne yazık ki içlerinde matematiği en düşük olan benim ve şaşırtıcıdır ki aramızda en iyi notu alan da Berkay.

"Evet yakışıklı arkadaşlarım, ilk konumuz üçgenlerde hipotenüsü bulmak! "

Yüzümü buruşturmuştum niye en iğrenç konudan başlıyorduk ki? İrem'e baktığımda onunda aynı durumda olduğunu gördüm.

"Hipotenüsün formülünü söyleyin bakalım!" İdealist bir öğretmen ses tonuyla konuşmuştu kıvırtık Sude.

"Üçgenin alanı bölü karenin çapı!" Diye mantıksız bir formül söylemişti İrem.

"Allah'ım sen bana sabır ver. Benim gibi yakışıklı şu mallarla uğraşacak kadar ne büyük günah işlemiş olabilir ki? "

"Örtmenim!" Berkayı sinir etmek için ilkokul çocuğu rolü oynuyordu İrem. Zeki ben hemen anladım!

"Buyur, beyinsiz çocuğum? "

"Sivilcelerini böyle patlamayı nereden öğrendin ? "

Berkay, İrem'in üstüne atlamış saçlarını çekiştirmeye başlamasıyla gözlerimi devirdim. İrem ise Berkay'ın kafasını ısırınca olayın daha fazla büyümemesi için bağırdım.

"Oturun lan yerinize, Hipotenüsün formülü

a kare + b kare = c kare!"

Berkay ve İrem ayağa kalkıp beni alkışlamaya başladılar şakşakçı olmak bunu gerektirirdi çünkü. Ters ters baktığımda geri yerlerine oturdular daha doğrusu sandalyeye sindiler korkularından.

"Basit aslında sadece formülü uygulayacaksın o kadar gelin bir kaç soru çözelim ne kadar basit olduğunu anlayacaksınız."

Berkay kitaptan seçtiği birkaç soruyu işaretledi ve birinden başladı. Çözümü kağıda yazıp durdu yaklaşık beş dakikalık bir uğraş sonucunda çözümü bulamayacağını anlayınca hafif öksürdü.

"Böyle soru çıkmaz sınavda," deyip seçtiği başka bir soruya geçti. Onu da çözmeye çalıştı nihayet cevabı bulduğunda havalı havalı konuşmaya başladı.

"Gördünüz mü bu kadar basit."

"Ben anlamadım cevap anahtarından kontrol edelim," demişti İrem.

"Boşuna bakma ben çözdüm işte cevap A."

"Yine de bir bakalım," deyip kitabın arkasını çevirdim cevap anahtarını açtım soruya baktığımda doğru cevabın D olduğunu göstermesiyle Berkay'a vurdum.

"Hani A şıkkıydı? D gösteriyor!"

Oflayarak ensesini kaşıdı Berkay, hiç istifini bozmadan konuştu.

"Cevap anahtarı yanlıştır başka soru çözelim."

Sabrım git gite tükeniyor ve zaman ilerledikçe strese giriyordum. Bir tane daha soru seçti Berkay. Sonuç ise soruyla 10 dakika bakışmamız oldu.

"Soru hatalı soru." Bozulduğunu belli etmemeye çalışıyordu Berkay.

Sinirle bağırıp saçlarımı çekiştirdim öfkemi kontrol etmeye çalışıyordum. Aklıma yatan planla derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

"İrem git Uzayı çağır bize gelsin anlaşıldı ona ihtiyacımız var."

"Peh, ne güzel çözüyordum ben." Ensesine bir tane geçirdim İremse çoktan evden çıkıp Uzayların kapısına dayanmıştı.

İrem'in Ağızından

Merdivenleri ikişer ikişer çıkıyordum ne çok merdiven vardı ulan. Sonunda Uzayların katına vardığımda nefes nefese kalmıştım. Düzensiz nefesimle kapıyı hızlıca çaldım yaklaşık bir dakika sonra kapı açıldı karşıma bir elinde kalemi gözleri kıpkırmızı Uzay çıkmıştı her zaman ki aksi ses tonuyla bana yine mi sen? derecesinde bakıyordu.

"Ne istiyorsun dengesiz? "

"Uzay kanki naber? "

Göz devirdi kapıyı tam suratıma kapatacakken ayağımı kapıya koyup kapının kapanmasını engellemiştim. Ya sabır çektiğine emindim daha da sinirlenmiş bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Hayatımdan üç dakika çaldın ben üç dakika da üç tane matematik sorusu ya da altı tane biyoloji sorusu çözebilirdim! Daha da vaktimi çalmadan ve senin kafanı kopartmadan ne istiyorsun söyle," dedi sinirli bir o kadar da huysuzlukla.

Öksürüp cümleme nasıl başlayacağımı düşündüm kelimeleri kafamda toparlayınca Uzaya bakıp konuştum.

"Bizim pazartesi matematik sınavımız varda acaba bize ders anlatabilir misin?"

Kahkahası kulağımda uğulduyordu.

"Peki bunda benim çıkarım ne olacak?"

"Bizim gibi mütüşük insanlarla vakit geçirmek?"

Kapıyı suratıma sertçe kapattı bu sefer ayağım bile onu engelleyememişti. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

"Babam ve annem tarih hocası sana bedava özel ders verebilirler birkaç saatliğine."

Kapıyı açıp gülümseyerek montunu giydi ayakkabılarını da giydikten sonra kapıyı kapattı.

"Altı üstü bir kat ineceğiz neden montunu giydin ki? " diye sormaktan alıkoyamamıştım kendimi.

"Üşürsem nöronlarımın eksilmesinden korkuyorum ondan. Sen anlamazsın gerçi nasıl olsa dediğim şey sende yok."

Göz devirmiştim resmen bana aptal demişti! Ben aptal değildim sadece az çalışıyordum çalışmak bana göre değildi.

Suların katına geldiğimizde Su kapı açık bizi bekliyordu içeri girip Suyun odasına doğru yürüdük Berkay dönen sandalyede oturmuş dönüyordu. Berkay'a aldırmadan herkes yerlerine oturdu. Uzayı ortamıza oturmuştuk Berkay her ne kadar kendisinin de çözebileceğini söylese de kimse ona aldırış dahi etmemişti. Uzay kitaba şöyle bir göz gezdirdi ardından derin bir nefes alıp bize baktı.

"Size salak dediğim için üzgünüm size salak dersem salak olanlara hakaret olur. Bu kadar basit konu için mi çağırdınız beni? Bende bir şey sandım."

"Dedim ben çağırmayalım ben anlatırım diye ama beni dinleyen kim?"

"Berkay sana trake solunumu yaptırtmadan sus bence," dedi Su.

Uzay elini saçlarına daldırıp hafifçe kaşıdıktan sonra kalemi eline aldı konuşmaya başladı.

"Bakın şimdi sizin anlayacağınız dilden anlatayım. Hipotenüs bir aşk üçgeni olsun, aşk üçgenine ulaşmak için üçgenin çevresinden geçmeliyiz değil mi? Bunun için de tek tek a'nın karesini b'nin karesini c'nin karesini hesaplamak yerine a ve b'nin karesini hesaplamamız yeterli çünkü a ve b nin karesi hipotenüs yani c'nin karesini veriyor."

"Kısacası aşk eşittir hipotenüs! " diye bağırmıştı Berkay.

Uzay şok geçirmiş bir şekilde Berkay'a baktı.

"Sanırım yarın öleceğim ilk defa Berkay doğru bir şey söyledi, " dedi mırıldanarak sanırım içinden konuştuğunu sanıyordu.

Uzay cidden çok güzel özetlemişti konuyu ama tek bir yanlış vardı hipotenüsü bulmak aşkı bulmaktan daha kolaydı. Böyle düşününce en zor hipotenüs sorusunu bile çözebileceğimin farkına vardım. Uzay hipotenüsün kurallarını yazdıktan sonra soru çözmeye başlamıştık aynı soruyu Berkay ben ve Su ayrı kağıtlarda çözüyor hepimiz bulduğunda ise Uzay kimin doğruysa söylüyordu. Böylelikle iş zevkli bir hal alıyordu. Berkay çözemediği soru olunca soru yanlış deyip mızıkçılık yapıyordu. Su ve ben ise gayet iyi takır takır çözüyorduk. Uzay zafer gülümsemesini bize gönderip ayağa kalktı.

"Vay be sizin gibi kıt beyinlilere bile bir şeyler öğrettiysem dahiyim cidden."

Su ve ben ona aldırmadan sevinç birazda minnet borcu ile Uzayın üstüne atlayıp sarılmıştık. Çocuk nefes alamaz hale gelmişti. Sinirle söylenerek bizi ittirdi ve derin derin nefes aldı.

"Oksijensizlikten ötürü beş nöronum öldü! bana borçlusun. Hayır şimdi desem kendi nöronlarınızı bana verin üçünüz kafa kafa verseniz en fazla 4.5 nöron çıkar! O yüzden çekilin önümden Uzay gidiyor bebekler."

Hızlı adımlarla evden çıkmıştı bile Uzay biz daha olayın şokunu atlatmadan.

Uzay evden çıktıktan sonra hepimiz kendimizi koltuğa atmış uzanıyorduk.

"Ne kadar yorulmuşum be," deyip gözlerimi kapatmıştım sonrası derin bir uyku.

Su'yun ağızından (Pazartesi sabahı)

Çalan telefonumu meşgule attım. Yatakta diğer tarafa dönüp yastağa sarıldım. Israrla çalan telefonu elime alıp arayan kişiye bakmadan açtım.

"Alo?" dedim uykulu olan ses tonumla.

"Sen hala uyuyor musun? Bak geç kalacaksın sonra matematik sınavına giremezsin," diyen İrem'e girmesem de olur demek geliyordu içimden.

"Saat daha erken ya geç kalmam ben merak etme," deyip telefonu yüzüne kapattığımda telefonun ekrandaki saati görmemle gözlerim yerinden fırlayacaktı.

Ne demek yirmi dakika var zile ben ki pazartesi sabahı yirmi dakika bir saate yine hazırlanamazdım. Yattığım yataktan hızla kalkarak yatağı düzenlememeye karar vererek gardolabımın önüne geçtim. Dolabın kapaklarını açarak okul formamı üzerime geçirdim. Saçlarımı tarayıp sıkı bir at kuyruğu yaptım. Yüzüme eyeliner ve rimel sürmüştüm. Çantama attım telefonumu ve anahtarlığımı. Hızlıca ayakkabılarımı giyerek evden çıktım. Okula doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Saate baktığımda son beş dakika kaldığını görmemle koşmaya başladım. Böyle gidersek matematik sınavına giremeyecek herkesten geç başlayacaktım. Okula koşarak merdivenleri çıktım ikişerli üçerli. Sınıftan içeri girdiğimde tırnaklarıyla oynayan bir İrem gördüm. Kızlara kendi yeteneğini göstermeye çalışan bir Berkay görünüyordu. İrem'in beni görmesiyle yerinden kalktı.

"Nerede kaldın ya geç kalacaksın sandım," dediğinde sırama çantamı koydum.

"Bende geç kalacağımı sanıyordum, son anda " dedim zil sesini duyduğum da.

Arkamdan biri dürtükleyince arkama dönerek beni dürtükleyen Uğur'a baktım.

"Eğer matematikte yapamadığın soru olursa söyle ben sana cevabını veririm."

"Sen ilk önce kendin yapmaya çalışta sonra bana kal," deyip göz kırpıp önüme dönmüştüm. Berkay sırasına yerleşip hocaları beklemeye başlamıştı.

Hocaların zil sesi ile sınıfa girip sınavları başlatmaları bir olmuştu. Sınav kağıdını dağıttıklarında içimden tüm bildiğim duaları okumaya başlamıştım. Sınav kağıdına baktığımda A grubu yazısını gördüğümde hah bir bu eksikti demeyi ihmal etmemiştim. Hoca bilerek A-B grubu yapmıştı. Haydi bismillah diyerek çözmeye başladım. Sınav sorularına baktığımda Uzay'ın çözdüklerini sorulara benzerdi. Takır takır çözerken üç sorumdan emin olamamıştım. Yaklaşık yirmi dakika sonra sınavımı bitirmiştim. Daha kimse bitirmemişken ayağa kalkarak hocaya sınav kağıdını uzattım. Sınıftan çıkarken arkamdan Uğur da çıkmıştı.

İrem'in ağzından

Şunun formülü neydi ya? Sınava gelince unutmak çok kötüdür. Bir de çok çalışmışsak.. Çoğu soruyu yapmış çoğu soruyu yapamamıştım. Yanımda ki Su ayaklanınca ona bakışlarımı döndürmüştüm. Hocaya sınav kağıdını verdi ve sınıftan çıkmıştı. Ve ben kağıdımla yine tek başıma kalmıştım. Son soruyu yapamayacağımı anlayarak kağıdı hocaya verip sınıftan çıktım. Koridorda görmeyi bekleyen Su'yu görmeyi beklerken Su'yu görememiştim. Tuvalette olacağını düşündüm. Tuvalete doğru ilerlerken koridoru döndüğümde birine çarpmamla ikimizde biraz geriye savrulmuştu. Çarpıştığımız kişiye baktığımda şaşırmakla kalmayıp ağzım aralanmıştı...


****

Bir bölümün sonuna daha geldik..

Acaba İrem kiminle çarpıştı?

Bölüm hakkında fikirlerinizi bekliyorum. İyi yada kötü fikirler.

Facebook grubu- Aşk Eşittir Hipotenüs

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro