10.Tuhaf Gün
Umarım beğenerek okuduğunuz bir bölüm olur.
İyi okumalar poncikler! Yorumlarınızı bekliyorum.
Multi: Karakterler
Su'yun ağzından
Bu saate kim gelebilir ki?
Çalan kapı ile oturduğum koltuktan kalkarak yavaş adımlarla kapıya doğru gidiyordum. Kapının önüne ulaştığımda kapının kulpuna elimi atarak kapıyı hızlıca açtım. Karşımda Uzayı görmeyi beklemiyordum. Bende ne kadar çok şeyi beklemiyordum. Bu hayat bana kesin oyun oynuyor. Sınavlar hiç beklemediğim yerden geliyordu.
Sınav dedin de aklıma Berkay'ın brownisi kadar sevdiği benim ise bir o kadar sevmediğim ders matematik geldi aklıma.
Uzay ile bakışıyorduk. O bana ben ona bakıyordum. Uzay benim karşı komşum. Kendisi tam bir enistein geleceğin enisteinı. Ders çalışırdı hadi ama kim ders çalışmadan iyi bir yerlere gidecekti ki?
"Ne oldu Uzay yoksa yine mi ders çalışamadın elektrikler mi kesik? Elektrik kesik olsa bizde de kesik olurdu lan yoksa su mu kesik ben nasıl kesik olacağım. O değil de su ile dersin ne alakası var?" dedim.
O kadar hızlı konuşmuştum ki kendimi bir an makine sandım. O değil de makina deyince evde ki çamaşır makinesi bozulmuştu. Konumuz bu değil simdi o değil de ben niye çok düşünüyorum. Hadi düşünüyorum da neden saçma salak şeyler düşünüyorum. Benim beynim yandı ama benim beynim odun değil ki yansın? Uzay ise bana 'Senin annenle babanı görsem onlara bu çocuğu doğurmak nereden aklınıza geldi' diye soru soracak bir tip vardı.
"Evinden çok ses geliyor hani bazen gelmiyor da şimdi geliyor. Ve ben o güzel matematikteki hipotenüslü soruları çözemiyorum."
O az önce güzel mi dedi hah! Ama onların tabii ki de ilişkilerini bozmayacağım. Sevenler ayrılmaz ama egihtler ayrılır. Bilirsiniz hani?
"Ya kusura bakma Uzaycığım yine Berkay ve İrem bende." İrem'in yanına belirmesiyle ona baktım.
"İyi insan lafın üzerine gelir mi desem? Yoksa iti an çomağı hazırla mı desem? Bilemedim." İrem ise bana ilk önce bana her zaman ki gibi çirkin o pis bakışlarını yolladıktan sonra Uzay'a döndü.
"Naber Uzay kanki?" dediğinde ona baktım. Hayırdır yani ortam falan mı olmuş ta benim haberim yok. Çok ama çok ayıp.
"Nedir bu sende ki genişlik?" Kahkaha attım.
Ov Uzay vurdu gol oldu. Evet sayın seyirciler şuanda Uzay önde gidiyordu. Uzay boşluk olan hava da ki olan değil. İsim olan Uzay. İrem'e baktığımda ise rengarenk renk değiştiren bukalemun gibi olmuştu.
"Aşk olsun kanka ne genişliğimi gördün?" deyip Uzayın ensesine şaplak attı. Al işte bu kız harbi manyak ve Uzayında dediği gibi geniş.
Kendi kendime gülmemin üzerine İrem ve Uzay aralarında ki konuşmayı bırakmış benim neye güldüğüme bir cevap ararmışcasına bana bakıyorlardı.
"Bu evde bir tane olgun ve mantıklı insan yaşamıyor mu?" deyip gözlüğünü düzeltti Uzay.
Berkay ağzı salça sosu olmuş bir şekilde geğirerek yanımıza geldi.
"Biri benim özelliklerimi mi zikretti?" İrem hemen söze atlamıştı.
"Hayır Berkay kimse hayvan ve beyinsiz demedi. Yani senin özelliklerin zikredilmedi." İrem iyi laf koymuştu Berkay'a.
Berkay İrem'in ağız şekillerini taklit edip dalga geçmeye çalıştı.
Uzay sinirle burnundan soluyup hızlı bir şekilde konuşmaya başladı.
"Sizin gereksiz gürültünüz yüzünden ben ders çalışamıyorum YGS'ye kaç gün kaldı haberiniz var mı!? 365 gün 22 saat 15 dakika! "
"Ohoo, daha 365 günümüz var rahat olun millet." deyip dalga geçti Berkay bu Uzayı daha da sinir etmişti.
"Sen milletin çöplerini toplarken bende ışınlanmayı bulacağım bir bilim adamı olarak!"
"Bu baby face yüzümle ben mi çöpçü olacağım? hadi oradan bu yakışıklıyı gören mankenler intihar ediyor ben niye şu çocuk kadar yakışıklı değilim diye."
İrem ile beraber gülmeye başlamıştık ki karşı komşunun kapı sesi geldi ardından kendisi göründü kapıda.
Şeyhime teyze!
Aksi huysuz.
58 Yaşında.
Necati amca ile evli.
Hiç çocuğu yok.
Yarışmaya Gündoğdu apartmanından katılıyor.
Tek hobisinin gençleri dövmek olduğunu söyleyen Şeyhime teyze dedikodu ve huysuzluk yapmayı çok seviyor.
Şeyhime teyze kapıya çıktı. Sinirli bakışlarını bize gönderdikten sonra ayağında ki 40 numaralı terlikleri bizim kafamıza doğru atmaktan çekinmedi.
"Eğilin gardaşlarım mermi yağıyor." Diyen Berkay'ın sesiyle birlikte Uzay ben ve İrem'in üstüne atlayıp çığlık atmaya başladı. Sırtımın yere değmesi üzerine acı dolu bağırdım.
"Sizin kalıbınıza tüküreyim birde erkek olacaksınız!" dedim sinirle.
"Ulan Allah bize 3. Dünya savaşını göstermesin bir çift terlikten bu kadar korkuyorlarsa bombaları görseler altlarına sıçarlar herhalde." Bu sefer konuşan İrem olmuştu.
Berkay hızlıca kapıyı kapatıp nefes nefese kalmış bir şekilde kapıya yaslandı. Uzay ise üstümüzden kalkıp kıyafetlerini ve yamulan gözlüklerini düzelttikten sonra hiçbir şey demeden kapıyı açıp yukarı evine çıktı. Vestiyerin üzerinde kalan bir şişe suyu eline alan İrem, Uzay'ın arkasından su döküp.
"Yine gel kanki." Diye bağırdı.
Yerden doğrulup İrem'in yakasından çekiştirip içeri soktum.
"Siz bir daha bana gelmeyin bir tanecik hafta sonum var huzurlu yaşayabileceğim onda bile rahat bırakmıyorsunuz hep aksiyon hep aksiyon."
"Tamam o zaman pazar günüde gelmeyeyim matematiğe de kendin çalışırsın artık hipotenüslerle rüyanda sörf falan yaparsın. "
Hızlıca Berkay'a doğru koşup sarıldım.
"Ben senin için mi dedim canım kankacım. Dünya yakışıklısı kızların peşinden koştuğu yakışıklı. İrem gelmesin İrem."
İrem gözlerini kısıp bize bakıyordu. Sinirlendiğinde veya bir seylerden şüphelendiğin de böyle yapardı hep. Birini halletsem diğeri trip atardı ben kimseye trip atamazken İrem bana bir kez trip attığında 10 gün boyuncu sürerdi bu trip ve bana gına geliyordu şu triplerden.
"Demek şimdi öyle oldu Su. Yakında Tarih yazılısı olduğunda gelme ama yanıma."
Al işte tehditleri çok büyüktü. Biri matematik biri tarih boru değil yani. İrem'i de aramıza çektim. Biri Matematik ile diğeri ise Tarih ile tehdit ediyordu. Siz görürsünüz en büyük koz bende.
"Büyük tehdit ha İrem, yakında İngilizce ve Dil Anlatım yazılısı var unutmayalım lütfen?"
Siz kimi tehdit ediyorsunuz? Hayırdır gülüm? Karşınızda İngilizce'de birinci olan ablanız duruyor. Demek istedim ama şimdi Uzay bir yerlerden çıkar diye korkmuyor değildim. Çocuk hepimizden çalışkan yani hakkını yemeyelim. Yemek değil o yüzden.
"Bu daha da büyük tehdit Dil Anlatım bir de baraj dersi şanslı görl." dediğinde dişlerimi göstererek güldüm.
En kolay ders benim için İngilizce ve Dil anlatımdı. Diğerlerini az buçuk yapıyordum. Matematik ve Fiziğe gelince hiç çalışmak istemiyordum. İnsan sevmediği derse çalışmak istemiyor. Örnek ben gibi. Her şeyden kendime bir örnek çıkarabiliyordum. Yaşasın şanslı kız. Onlardan ayırıp sırıttım. Elimle kapıyı gösterdim.
"Buyurun yol sizin " deyip sırıttım. Berkay ve İrem çantasını alıp kapıya doğru ilerlediler.
"O zaman yarın görüşürüz at binmeye gideceğiz."
Hah! Ben bunu unutmuştum bir de bu eksikti sanki.
"Tamamdır şimdi dinlenmem lazım hadi gidin." deyip onları evden sürükleyerek çıkarmadım tabii ki de.
Kapıyı vurmalarını duymama numarası yaparak şarkı söylüyordum. Şeyhime teyzenin bağırışması geldiğinde kapıya koşup kafamı azıcık kapıdan çıkarıp onları izliyordum. Berkay'ı ve İrem'i yakalamıştı. Sessizce gülmeden edemedim. Şuan kendimi filmlerde ki ajanlardan farksız hissetmiyordum.
Şeyhime teyze tekrar bağırdı. Acaba Şeyhime ismini çok mu düşündüler yoksa başka isim mi bulamadılar. Bunu bir gün Şeyhime teyzeye soracaktım. Tabii ki o terlikleri kafamda olmazsa.
"Hazır mısınız?" dedi Şeyhime teyze.
Berkay " Neye teyzeciğim?" dediğinde
"Balayına" deyip kahkaha attığında gözlerimi pörtlettim. Tövbesteyşın! Ardından devam edince derin bir nefes aldım.
"Şaka şaka dayak yemeye ve bana teyze deme şu 41 numaralı terliği anlının ortasında görmek istemiyorsan?"
Berkay İrem'e doğru döndü.
"Anlamıyorum bu yaşlıların teyze kelimesiyle ne alıp veremedikleri ne!"
"Sensin yaşlı" deyip elinde ki terliği kung fu yapar gibi Berkay'a fırlattı. Tam isabet anlından. Berkay anlını tutup bağırdı.
"Yandım anam yandım!"
"Bak şeyime teyze yapma şöyle sana pepee şarkılarımı söylerim sende bizi affet ve eve gidelim bizi bırak tamamı?" diye hıp hızlı bir şekilde konuştu.
"Aman sen söyleme Allah bir çene vermiş gerisini koy vermiş." deyip anırdı.
Berkay'ın söyledikleriyle bende anırdım.
Hepsinin bakışları beni bulunca Şeyhime teyze elindeki terliği bana fırlattığını görünce hemen kapıyı kapattım. Kapı dibine çöküp hızlıca nefes alıp verdikten sonra yerimden doğruldum bir daha terlik tehlikesini göze alamayacağımdan dolayı üstümü değiştirip yatmaya hazırlandım. Yarın baya yorucu bir gün olacaktı yatmadan önce kapının deliğine baktığımda kimse gözükmüyordu. Gitmiş olmalıydılar. Kapıyı kilitleyip odama geçtim. Telefonumu elime alıp mesajları kontrol ettim Yiğitten mesaj geldiğini görünce kocaman gülümsemiştim.
"Yarın görüşürüz prenses çok özledim seni ve al yanaklarını."
"Bende seni." Yazıp utanan maymun göndermiştim. Telefonu yastığın altına koyup gözlerimi kapattım kendimi uykunun kollarına bırakmıştım .
Sabah yüzüme çarpan güneş ışıkları ile homurdanıp yatakta dönmeye başladım. Yaklaşık olarak on dakika boyunca bu şekilde yatakta tepindikten sonra uykumun kaçtığını anladım ve yataktan doğruldum mağrur gözlerle etrafı süzüyordum.
Telefonumu elime alıp gelen mesajlara baktım kimse mesaj atmamıştı saatte baktığım da 08:00 'ı gösteriyordu. Uykucu pislikler! şuan İrem rüyasında dandanakan savaşını Berkay ise Katty Upton göğsünü görüyordur. Ya Yiğit! acaba oda mı Katty Upton göğüsü görüyordu!? Alnını karışlarım onun!
Somurtarak terliklerimi ayağıma geçirip mutfağa gittim. Buzdolabıyla iki saat bakıştıktan sonra geri kapattım. Ulan şu buzdolabıyla bakıştığım zaman dilimi kadar ders çalışsaydım şuan profosördüm.
Sanırım kahvaltı yapmayacaktım. Canım istemiyordu.. İrem olsaydı şimdi çoktan zeytinleri çekirdek niyetine yemişti ama o hâlâ uykuda! Ya onlar mal ya ben.
Gözlerimi kendi kendime devirip ayaklarımı yere süre süre banyoya gittim aynada ki yansımamla tövbe bismillah oldum. Hayır yani ben anlamıyorum ben kızsam diğerleri ne? diğerleri kızsa ben neyim? her gün kendime bu soruları soruyorum...
Soğuk suyu yüzüme çarpıp azda olsa kendime geldim. Dişlerimi fırçaladıktan sonra banyodan çıkmıştım. Yapacak bir şey bulamadığımdan dolayı evde işsiz işsiz dolaşıyordum.
Sıkıntıdan patlamak üzere olduğumu anlayınca daha fazla dayanamayarak odama gidip üstümü değiştirdim madem onlar uyanmıyordu o zaman ben uyandırırdım. Su uyandırma hizmetleri emirlerine amadeler!
Üstümü giyindikten sonra seri adımlarla çantamı aldım. Ayakkabılarımı giyip kapıyı kapattım converslerimle ses çıkarta çıkarta merdivenlerden iniyordum Şeyhime teyze görse beni topa tutacaktı neyse ki ona yakalanmamayı başarmıştım dışarı çıktığım da tenime değen hafif rüzgarla titredim ellerimi birbirine sürtüp ısıtmaya çalıştım. Daha erken olduğu için henüz güneş yoktu.
Hızlıca Berkayların evine doğru yürüdüm Berkayların evi İremlere göre daha yakındı. Sonunda eve geldiğimde Berkayların zilini üst üstte çalmaya başladım sonunda penceren yazmasını gelişi güzel kafasına bağlamış uykulu gözlerle bana bakan Berkay'ın annesi çıktı yorgunlukla beni süzüp bağırdı.
"Hayırdır kızım daha kargalar bokunu sıçmamış senin ne işin var burada?"
Dediklerine her ne kadar gülesim gelse de kendimi tuttum ve güleç bir yüzle konuşmaya başladım.
"Şey teyzeciğim biz Berkay İrem ve ben olarak at binmeye gidecektikte ondan geldim."
"Bizim Berkay hâlâ uykuda be kızım hadi gel içeri gel gel. Soğuk dışarısı."
diye beni ikaz ettikten sonra kapıyı açıp Berkayların katına çıktım geldiğimde kapı açık Selma teyze beni kapıda bekliyordu gülümseyip içeri girdim.
"Sen istersen Berkay'ı uyandır yavrum pek uyanacağını da sanmam ya neyse. Sen yine de dene bir şansını ben yatmaya gidiyorum bir daha da kargalar bokunu sıçmadan uyanmayın," deyip homurdanarak odasına gitti Selma teyze. Uykulu olduğundan tuhaf yürüyordu kendime engel olamayıp kısık sesle bir iki kıkırdadıktan sonra Berkay'ın odasına doğru gittim.
İçeri girmemle horlayarak yerde yatan bir Berkay ile karşılaşmayı beklemiyordum. Aslına bakarsan normal insanlar gibi uymadığını az çok tahmin ediyordum ama şuan ki pozisyonu o kadar tuhaf ve komikti ki..
Bedenin yarısı yatakta yarısı yerde. Üstünü yarısı örtülü yarısı açık. Benim niye hiç normal bir arkadaşım yok lan?
Kötü kız gülüşümü yapıp odadan çıktığım mutfağa doğru gidip dolapta ki donmuş eti çıkartıp elime aldıktan sonra tekrar Berkay'ın odasına tabiri caiz daldım.
Berkay'ın açık olan sırtına aniden buz gibi daha çözülmemiş eti bastırınca gözlerini açtı,ardından 10 saniye sonrada Berkay'ın çığlığı... ve pencerede ki kargaların uçması..
Hani Selma teyze daha kargalar bokunu sıçmadı demişti ya az önce, sanırım artık kargalar Berkay'ın sesiyle bokunu sıçmış bulundular.
Kahkaha atarak Berkay'a bakıyordum. Şuan ki durumu o kadar komikti ki, gözlerini kısıp bana baktı Berkay.
"Uyan artık uykucu, bak saat 9:00 oldu sen hala uyuyorsun." dedim şirince.
"Tabii yatacağım Su! Bugün hafta sonu yatmak ve dinlenmek için var. Ben bugünün gelmesi için kaç kere dua ediyorum sen biliyor musun?"
Gözlerimi devirip Berkay'ın krem rengi dolabına doğru yöneldim seçtiğim gömlek ve pantolonu Berkay'ın suratına fırlatıp bu durumdan zevk alıyormuşcasına sırıttım.
"5 dakikan var çabuk hazırlan sonrada pepee manyağına gideceğiz."
Dedikten sonra kapıyı açıp çıktım ve salona yöneldim. Telefonu elime alıp Yiğit'in son görülmesine baktım ben yattıktan sonra gecenin 3'ünde tekrar online olmuştu (!) Bir insan neden gecenin 3'ünde online olur ki?! Kimle konuşuyor bu çocuk! Ya çok acil bir mesaj geldi ya da kızlarla konuşuyor. ikinci Seçenek aklıma gelince üzüldüğümü hissettim. Umarım arkadaşının bacağı falan kopmuştur da ondan girmiştir whattshap'a (!)
Telefonu kapatacakken gelen mesaja baktım. Uğur atmıştı.
"Profil fotoğrafın güzelmiş." Yazıp çapkın emoji göndermis haspam!
"Bende aynı şeyi senin için söylemek isterdim ama maalesef fotoğrafta bir öküzden başka bir şey göremiyorum." yazıp göndermiştim.
Siz şimdi merak ediyorsunuzdur Uğur'un numarası bende, benim numaram onda ne arıyor diye. Her şey bir sonbahar sabahı başlamıştı o sabah hava çok güzeldi her şey'in güzel olacağına bir işaretti. Şaka şaka Berkaydan iştemişler Berkay da yağ yakmak için vermiş tabii ondan sonra benden bir güzel dayak yedi. Bende numara yabancı çıkmasın diye Uğur'u kaydettim.
Ben böyle düşüne dalmışken Uğurdan çoktan mesaj gelmişti mesajı açıp okumaya başladım.
"Çarpılırsın cadaloz."
Peh! kim cadaloz? Ben mi? Hiç sanmıyorum!
Sinirle akla gelen bütün kötü sözleri sıralayıp telefonu kapattım. Berkay da hazırlanıp gelmişti bu süre zarfında. Bana hala kötü kötü bakıyordu...
"O atlarla senin üstünden geçeceğim Su! Şu yakışıklıya bir yakışıklı uykusu uyutturmadın."
Ensesine vurup kapıya doğru yöneldim. Lacivert converselerimi giyip kapıdan çıktım. Berkay ise deri bir ceket ve ayakkabısını giyip yanıma geldi. Kapıyı kapatıp merdivenlerden inmeye başladık. İremin evine nerden baksan 10 dakika yürüyecektik. Sonunda dışarı çıktığımızda Berkay söylenmeye başladı.
"Bu yakışıklıya bir kahvaltı hazırlarsın artık. "
"Param yok kanka ben fakirim." deyip dudaklarımı büktüm.
"Zaten kıyafete gelince paran var ama söz konusu kankansa hep fakirsin." gözlerini kısmıştı.
Kahkaha atıp ensesine vurdum. Yol boyunca başka bir konuşmamız olmamıştı. Sanırım trip atıyordu ama alırım ben onun gönlünü. Sonunda Iremlerin evine vardığımızda utana sıkıla zili çaldım. Ne de olsa İrem'in babası bizim tarih hocamızdı. Kapı anında açılmıştı Berkayla birlikte İremlerin zilini çaldığımızda pepee şarkılarından bir melodi duymamla gözlerimi devirdim. Yuh ama artık! Kapıyı İrem'in kardeşi Enes açmıştı.
Enes ilk önce bize baktı ardından koltuğun üzerine zıplayıp eline tabletini aldı.
"Kırmızı halı var mı?" diyen berkaya döndüm. "Neden ki?" diyerek meraklı bakışlarımı ona gönderdim.
"Kırmızı halısız geçemiyorum güzelim," deyip yanağımdan makas aldı ve içeri girdi. Göz devirdim. Bu çocuk mal yani yüzden yüz eminim.
Enes'e bakarak "Ablan nerede?" dediğimde "Odasında," deyip bakışlarını tekrar tabletine döndürdü.
İrem'in odasına geçerken tablete baktığımda motor oyunu oynadığını görmüştüm. Ah! Şu çocuklar. Bizde az oynamamıştık küçükken elbise giydirme, makyaj oyunu ve yemek yapma oyunu.
Berkay ise Enes'i iterek yanına geçti. İrem'in odasının kapısını hafif bir şekilde açıp İrem'e baktım. Aynanın karşısına geçmiş konuşuyordu aynayla. Gülmemek için dudaklarımı bastırdım. Ve onu dikkatlice baktım.
"Ah pis şey!"
"Sensin pis şey!" deyip aynaya vurdu.
"Ben mi pisim seni yolarım yılan bacaklı kız şey!" diyerek saçlarını çekiştiriyordu.
"Hareketlerimi tekrarlama!"
Ne kadar da şey demeyi seven bir kız..
Benim hiç normal arkadaşım var mıydı? diye düşünmeye başladım. Ama yoktu.. Hepsi mi anormal olur abi! Acilen kendime düzgün kankalar bulmam lazım. İrem aynadan kapıya bakınca beni gördü ve hemen eski haline döndü.
"Daha yeni geldiğini söyle lütfen!" dedi.
"Maleseff her hareketini gördüm.."
"Tabii ki kimseye söylemiyor." deyip "Hadi gidelim?" deyip önden çıktı ve arkasından bende odadan çıktım.
Salona geldiğimde Berkay'ın üzerine Enes binmiş. Atcılık oynuyorlardı.
"Dıkıdık dıkıdık dee " diye bağırıp oradan oraya koşturuyordu. İrem ile kahkahalarımız odayı inletirken hemen Enes'i üzerinden iterek ayağa kalktı.
"Evet kankiler gidiyoruz dimi?" deyip kapıya yöneldi ve evden çıktı. Az önce ki hali o kadar komikti ki.. Keşke kameraya alsaydım. Bakar bakar gülerdik.
Enes'e annesi ve babası uyurken yaramazlık yapmamasını söyledikten sonra kapıya yöneldim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirirken İrem'de ayağına spor ayakkabısını giyiyordu. Ayakkabısını giydikten sonra evin kapısını kapatarak dışarıya çıktık. İrem'lerin bahçesine baktığımda çok güzel görünüyordu. Hayranlıkla bakarkan kolumdan tutup beni bahçeden çıkartmaya başladı.
"Sonra kesişirsin benim güzel bahçemle! Benim gibi güzel olan bahçemle!" derken onu dinliyordum. Saçlarını savurmasıyla saçları ağzıma gireceği için hemen çekildim.
Berkay ise telefonla konuşuyordu. Bizi görünce konuştuğu kişinin yüzüne kapatmıştı. Kesin bu hödük bir şeyler çeviriyordu. Ne zaman çevirmemişti ki zaten. Hep beraber durağa doğru yürümeye başladık. Tam durağa varacakken yanımıza siyah renkte bir arabanın gelmesi ve bu arabanın Yiğit'in arabası olmasıyla gülümsedim. Sevinçle ellerimi birbirine vurdum. Çünkü otobüse binmek benim için ölümdü. Arabanın ön kapısını açtım Yiğit'in yanına binmek için. Benden önce davranıp ön koltuğa yerleşmişti.
"Çok sağol kankacığım. Anlıyorum bu yakışıklının elleri pis olmasın yorulmasın diye kapıyı açtın. Haklısın bende böyle bir yakışıklı olsa bende açardım yani." dediğinde sinirle ayaklarımı yere vurdum.
"Ha bir de sana zahmet olmazsa kapıyı da kapat!" dediğinde kapıyı hızlıca çarparak kapattım.
Yiğit'in söylenmesine kulak vermemeye karar verip arkaya İrem'in yanına yerleştim.
"Bir şey mi dedin Yiğit?" dedim.
"Yok hayır." dediğinde gülümsedim. "Bende öyle düşünmüştüm."
"Bende bu yakışıklının ne kadar çok sevildiğini düşünüyordum az önce de gördüm." dediğinde tıslaya tıslaya gülüp telefonuma gömüldüm. Keşke mezar olsa dimi?
Kulaklığımı kulağıma yerleştirdim. Ve müziklerden bir müzik seçerek dinlemeye başladım.
*****
Geldiğimiz yere yaklaşınca etrafa iyice baktım. Kaybolursak falan gitmemiz kolay olurdu. Bir kaç tane de fotoğraf çekmiştim. Yaklaşık bir saat sonra arabanın durmasıyla etrafa baktım. Çitlerin etrafında koşuşan atlara gülümseyerek baktım. Kulağımdaki kulaklığı çıkarıp arabadan indim. Derin bir nefes almıştım. Böyle yerlere bayılıyordum. Havanın güzel olması da ayrı güzeldi. Atlardan birinin yanına heyecanla gidip acaba hangisine binsem diye karar vermeye başlamıştım.
Gözüme açık kahverengi tonlarında bir at görmemle gülümseyip onun yanına gitmiştim. Başında duran çocuğa baktığımda en fazla bizim yaşlarımız da falandı. Kumral saçlarıyla ona çok yakışıyordu. Uzun boyu ve güzel yüz hatlarıyla çekici gözüküyordu. Şu araba çekicileri olanlardan değil.. Yanlış anlaşılmasın..
"Atın ismi nedir acaba?" diye kibar bir ifadeyle sordum.
"Su güzeli" dediğinde 'Ne oluyor lan?' demek istesem de çenemi kapattım.
"Anlamadım?" dediğimde "İsmi Su güzeli yani," dedi.
Gülümseyerek "Pardon adım Su olunca," dedim.
Elini uzattığında "Bende Arel tanıştığımıza memnun oldum." dedi. İsmi çok güzeldi.
Bende elini sıkarken "Bende," dediğimde yanımıza sinirden soluyan bir Yiğit gelmesiyle sıçmış bulunuyorduk.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro