Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

8

Şelalenin zayıf kükremesini hâlâ duyabiliyordu, bu yüzden yer altı nehrinin nereden aktığını tahmin edebiliyordu. Çalışma mağarasından ana salona giden tüneli hayal etti ve altlarındaki yontulmamış kayalarda bir harita haline getirdi.

"Burası," diye seslendi Tsunami' ye, yere inerken. "Kayanın kapattığı çıkış altımızda bir yerlerde olmalı. Yani dışarıya çıkan tünel bu yoldan gidiyor olmalı - " Kil bakmak için döndü.

"Dağ geçidi," dedi Tsunami. Kısa bir yarık kayaları kesip geçmişti. Aşağıya baktıklarında bir akarsunun çakıllı zeminle kumlu çamurun üzerinden aktığını görebiliyorlardı. "Giriş aşağılarda bir yerlerde olmalı."

Kil geçidin zeminine atladı ve düşüşünü yavaşlatmak için kanatlarını açık tuttu. Yere indiğinde çamur pençelerinin arasında ezildi. Bir öfke dalgasının üzerinden geçtiğini hissetti. Burada çamur, güneş ışığı ve sıcak, temiz hava vardı, ki mağaralarına çok yakındı burası. Neden gardiyanlar onları hiç dışarı çıkarmamıştı? Bu dağ geçidine küçük geziler bile hayatı daha farklı yapardı.

Kil, bunun güvenlik için olduğunu söyleyeceklerini biliyordu. Uzaktaki GökKanatlar onları fark etmesin diye onları dışarı çıkarmadıklarını söyleyeceklerdi.

Ama Kil bunun gerçek sebebinin, gardiyanların ona ve arkadaşlarına güvenmemeleri olduğunu düşünüyordu. Uçup gitmeyecekleri konusunda da, zekice davranıp ilgiyi üzerlerine çekmeyecekleri konusunda onlara güvenmiyorlardı.

Pençeleriyle çamurda keskin çizgiler çekti. Ejderlere güvenilir olmaları için hiçbir şans verilmemişti. Belki Kil bunu hak etmemişti, yumurtadan çıkarken diğerlerine saldırdığı için. Belki gardiyanlar içindeki bir şeyin her an delirip yine saldırıya geçeceğini düşünmüşlerdi. Ama bunca yıldır Güneşli, Şeref, Yıldızuçuşu ve Tsunami' yi karanlığın içinde tutmaları için herhangi bir sebep yoktu.

Tsunami yanına atladı ve ilerideki yosunlu kara sürüsüne doğru başını salladı.

"İlk önce şurayı kontrol edelim." Akarsuda yürürken çamuru ezdiler ve su sıçrattılar.

Kil önlerindeki çamurun içinde bir şey fark etti. O daha fazla ilerlemesin diye kanatlarını açtı ve Tsunami' yi durdurdu.

"Bak!" dedi. "Ejderha izleri!"

Taze ejderha izleri nehir kenarına basılmıştı, aralarında bir kuyruğun derin bir çizgisi de vardı. Sanki ejderha göğe çekilmiş gibi aniden yok oluyorlardı.

Kil dikkatlice bir ayağını ize koydu. Ayağı, diğer ejderhanın pençe izinden dolayı küçücük kalmıştı.

"Eğer bu bizim mağaramızdan geliyorsa," dedi Tsunami. "Ve eminim ki geliyordur - o zaman Kerkenez' inki olmalı."

"Nereden biliyorsun?" diye sordu Kil.

Tsunami kendi ayağını izlerden birinin yanına koydu. "Pençelerin arasında perde yok," dedi. "Yani bu bir DenizKanat değil. Dün gelen Yarıngören' inki olamayacak kadar tazeler. Ve dört ayağı da görebilirsin, yani Kumtepesi de değil."

"Oh," dedi Kil, bir aptal gibi hissediyordu. "Tabii ki."

"İzler ayrılıyor, fakat geri dönmüyor," dedi Tsunami, sesi heyecanla yükseldi. "Belki bu sabah bize bakmak için dışarı çıkmıştı. Eğer hâlâ uzaktaysa, bu diğerlerini kurtarmamız için çok iyi bir fırsat." O, nehir kıyısında koşmaya başladı, izleri başladığı yerden takip ediyordu. "Hadi Kil, acele et!"

Kil arkasından koştu. İzler onları koca kayalardan oluşan bir yığına yönlendirdi. Koca kayalara tırmandıklarında, geçidin yanında ilerleyen kara bir tünel gördüler. Doğru açıdan bakmadığınız sürece, tünel neredeyse tamamen gizlenmişti.

"İşte burada," Tsunami fısıldadı.

"Neden izlerini daha iyi bir şekilde saklamamış ki?" diye sordu Kil. Endişelenmişti. "Ya bu bir tuzaksa?"

"Değil," dedi Tsunami kendine güvenerek. "Kerkenez diğerleri için geri döneceğimizi bilmiyor. Eğer o bizden biri olsaydı, kaçıp gider ve ikinci kez düşünmeden herkesi arkada bırakırdı."

Bu Kil' e doğru delmişti. Kerkenez hiç ejderhaların sözlerini tutacağını veya diğer ejderhaları önemseyeceğine hiç inanmazdı.

"Bizi bulmak için acele ediyordu, hepsi bu," diye belirtti Tsunami. Kil gergince göğe baktı. Eğer Kerkenez temkinli olmakla uğraşmamışsa, o cidden kaçanlara çok öfkelenmiş olmalıydı.

Tsunami tünele doğru eğildi ve Kil yanına kayarak indi. Şimdi ateş çıkarabilecek kadar sıcaktı, bu yüzden önlerindeki tünele göz atabilmeleri için hafif bir ateş bulutu üfledi. Tsunami' nin pulları parlamaya başlayınca yavaş yavaş ileriye ilerlediler.

Tünel önce sağa, sonra sola doğru keskin bir dönüş yaptı, sonra birkaç adım boyunca aşağıya indi. Ama tünel düzleştiğinde, ejderler başka bir köşeden döndüler ve bitmiş tüneli gördüler. Tünel kocaman, gri bir kayayla sonlanıyordu.

Kil' in kalbi göğsünde sertçe çarpıyordu. Gerçekten bulmuşlardı.

Tutulduğu yere dışarıdan bakıyordu.

Tsunami arka ayakları üzerine kalktı ve pençelerini duvara sürtmeye başladı. "Kayayı oynatacak bir şey ara," dedi.

Kil duvarın onun olduğu tarafına doğru da ateş üfledi. Sıradan düz bir duvar gibi duruyordu, sadece duvardan tavana doğru ilerleyen birkaç çatlak vardı. Pençelerini çatlaklara doğru sürttü. Acı verici bir şekilde pençelerinin karıncalanması dışında hiçbir şey olmadı.

Kayanın etrafını koklamaya çalıştı, sonra onu itti ama diğer tarafta olduğundan daha çok hareket etmedi.

"Umarım Yıldızuçuşu iyidir," dedi, karnındaki batan hissi iterek. "Umarım kayayı buradan açabiliriz."

"Açabiliriz," dedi Tsunami vahşice. "Burada kaldıraç gibi bir şey olmalı..." O birkaç adım geriledi ve kayanın tepesine şöyle bir göz atarak.

"Ya da sihir," dedi Kil. "Belki de sihirli bir kelime vardır? Veya bizim sahip olmadığımız bir tılsım?"

Tsunami kaşlarını çatarak bir dakika boyunca koca kayaya baktı, sonra başını salladı. "Bunu büyülemek için animus olan bir ejderhaya ihtiyaçları var ve daha önce var olup olmadıklarını kim bilebilir ki?"

Kil' in sihir ve animus ejderhalar hakkındaki dersten hatırladığı tek şey, nesneler üzerinde güç sahibi olmalarıydı. O, bunun sebebinin Yıldızuçuşu' nun bütün bir günü burnu havada bir şekilde GeceKanatlar' ın herhangi bir efsanevi animus ejderhadan daha güçlü olduğu konusunda ısrar etmesiydi.

"Eğer o kadar güçlü ve muhteşemseler niye GeceKanatlar kimsenin kendilerini bulamayacakları başka bir gizemli yerde yaşamıyorlar?" Kil sormuştu.

"Basit," demişti Yıldızuçuşu kibirlice. "Sebebi hepimizin bu özel güçleri olması ve sıradan ejderhaların kendilerini kalitesiz hissetmelerini hissetmiyoruz." Öyle olsalar bile, yüz ifadesi başka bir şey dedi.

Kil homurdandı. "Ne gibi özel güçler?" diye sormuştu.

"Biliyorsun," Yıldızuçuşu rahatsız olmuşcasına cevap vermişti. "Telepati? Özsezi? Görünmezlik? Merhaba? Dünyadan Kil' e?"

"Sizin görünmezliğiniz yok ki," Kil onunla tartışmıştı. "Demek istediğim, sen siyah bir ejderhasın ve gölgelerde görülmesi zorsun o kadar. Bu bir güç değil. Eğer bir çamur göletinde yatsaydım bende görünmez olurdum."

"Şey, pekala," Yıldızuçuşu demek zorunda kalmıştı. "Biz gecenin karanlığında, herhangi bir yerden çıkabiliriz! Sanki göz üzerine inmişçesine saldırırız!" Ejder, kanatlarını görkemlice açmıştı.

"Yine de güç değil," demişti Kil. "Sadece sizin korkutucu olmanız."

"Bu korkutucu değil!" diye bağırmıştı Yıldızuçuşu sesini yükselterek. "Bu muhteşem ve heybetli!" Sonra dumuş ve derin bir nefes almıştı. "Ayrıca, gelecekten görüntüler görebilen tek kişiler de biziz."

"Eh, GeceKanatlar bulutlardan inene kadar, bütün sahip olduklarımız söylentiler ve her anlama gelebilecek saçma sapan bir kehanet." Sonra Kil burnunu çıkıntının kenarından indirip Yıldızuçuşu' na baktı. "Demek istediğim, senin çok zeki olmak dışında herhangi bir özel zihin okuma yeteneğin yok."

"Şey, eninde sonunda güçlerimi alacağım," demişti Yıldızuçuşu gücenmişçesine. "Belki bu, biz GeceKanatlar' ın büyüdükçe geliştirdiği bir şeydir. Senin çalışıyor olman gerekiyordu, benimle dalga geçiyor olman değil!"

"Dalga geçmiyordum," diye itiraz etti Kil. Yıldızuçuşu' nu çalışmaktan alıkoymak için çalıştığı doğruydu. Ama tabii bu çalışması hiçbir zaman uzun sürmezdi.

Şimdi Kil kayanın altındaki zemini pençeledi. Yıldızuçuşu' nu aslında özlemişti. Özlemekten çok, onun için endişelenmişti. Acaba Kerkenez Kil' i, Tsunami' yi veya Şeref' i bulamayınca nasıl bir tepki vermişti? O, Yıldızuçuşu' nu veya Güneşli' yi incitmemişti, değil mi?

Aniden pençeleri bir şeye takıldı. ÇamurKanat kendini zemine doğru düzleştirdi ve kayanın altına baktı. Uzun, sağlam bir çubuk koca kayanın altına, kayayı yerinde tutabilmek için sıkıştırılmıştı.

"Burada," diye fısıldadı Tsunami' ye. Kil pençelerini çubuğun etrafına sardı ve çekmeye çalıştı. Birkaç seferden sonra çubuğun sadece iki yana hareket ettiğini, fakat çıkmadığını fark etti. Çubuğu yanlamasına kaydırmayı denedi ve kaya yuvarlanmaya başladı. Kil hemen durdu ve Tsunami' ye baktı.

"Ya Ağlar ve Kumtepesi bizim için bekliyorsa?" diye sordu.

"Bizi durduramazlar, en azından beşimizi durduramazlar - tabii hepimiz dövüşnezsek. Bizi içeride tutmalarının tek yolu geçişi tıkamaktı. Yol açıldığında... Hepimiz serbest kalacağız." Tsunami uzun bir nefes verdi.

"Pekala," dedi Kil, dişini sıkarak. "Yapalım şu işi."

Çubuğu çekebileceği kadar sertçe çekti. Kaya, yumuşak bir kazıma sesiyle kenara yuvarlandı. Merkezi mağaranın görüntüsü önlerine geldi ve mağaranın dışarıdan görünüşü sebebiyle bir titreme Kil' in kuyruğundan geçti.

Ümitsiz, küçük bir şekil nehirin kenarına toplanmış, pençelerini suyun içinde gezdiriyordu. Kaya hareket ettiğinde şekil döndü, grimsi yeşil gözleri büyüyordu.

"Şşşt," Tsunami sessizce tısladı. DenizKanat zıplaya zıplaya ona doğru gidiyordu. Güneşli aynı anda havaya sıçradı ve kanatlarını açıverdi. KumKanat ön pençeleriyle onun burnunu tuttu, gülümsemesi ışıl ışıldı.

"Yaptınız!" diye fısıldadı.

Kil gardiyanların mağarasına giden tünele yan yan baktı. Tsunami Ağlar ve Kumtepesi' nin onları durduramayacağı konusunda haklı olsa da, o etrafta uzun süre etrafta takılıp bunun gerçek olup olmadığını öğrenmek istemiyordu. "Diğerleri nerede?" diye fısıldadı

"Ben Yıldızuçuşu' nu getireyim," dedi Güneşli, çalışma mağarasına yönelerek. "Şeref, onu bilmiyorum işte." Sarı ejder yukarıya, sarkıtlara baktı. Kil endişenin kendine saplandığını hissetti. Şeref iyi miydi? Gizlenmişken bir şey mi olmuştu ona? Görünmez kalabilmiş miydi? Ya bir dikişten düşmüşse veya yanlışlıkla bir yere uçup kendine zarar vermişse? Ya eğer -

"Buradayım," Bir ses onun kulağına fısıldadı. Yumuşak kanatlar Kil' in kanatlarına sürtündü ve Şeref' in uzun vücudu onun önünde parıldadı. YağmurKanat' ın pulları gri ve siyahtan, koyu maviyle lekelenmiş sıcak, altından bir turuncuya dönüştü.

"İyisin," dedi Kil. O kadar rahatlamıştı ki, hiç düşünmeden kendi kuyruğunu onunkinin etrafına doladı.

Şeref gerildi, fakat normalde yapacağı gibi kuyruğunu hemencecik çekmedi. Onun yerine, zarif burnuyla Kil' i dürttü. "Tabiki de iyiyim," dedi. "Kendi başımın çaresine bakabilirim, biliyorsun."

Belki de erkek ejderin kanatlarının düştüğünü hissetmişti, çünkü "Ama yine de benim için delicesine tehlikeli bir şey yaptığın için teşekkürler," diye ekledi.

"Her zaman," dedi Kil mutluca.

Şeref geriye adım attı ve başını Yıldızuçuşu' nun olduğu yere doğru salladı.

"Kerkenez bayağı öfkeliydi," dedi. "Saklandığım yerden onu dinlemek zorunda kaldım. Kuyrukları yakılan diğer ikisi oldu."

Kil ileriye doğru ilerlemeye başladı, fakat Tsunami ve Güneşli çoktan Yıldızuçuşu' nun yanındaydı. Korkunç bir an için, Yıldızuçuşu' nun topalladığını sandı, onun dövüldüğünü veya yakıldığını veya Kerkenez tarafından korkunç bir şekilde yaralandığını sandı.

Sonra Yıldızuçuşu' nun sırtında, içinde parşömenler olan dev bir çuval olduğu için garip yürüdüğünü fark etti.

"Oh hayır, bunları bizimle beraber getirmiyorsun Yıldızuçuşu," dedi Tsunami onun sırtından çuvalı çekip alarak. "Bunlara ihtiyacımız yok. Ve zaten bu parşömenleri binlerce kez okudun."

"Onlara ihtiyacımız olabilir," diye itiraz etti Yıldızuçuşu, çuvalı pençeleriyle tutup geri çekerek. "Parşömenler bize neyin yemesi sağlıklı olduğunu, bütün farklı kabilesel iklimleri, kötü havada nasıl uçulacağını ve -"

"Bu şeyleri kendin de söyleyebilirsin," dedi Kil. "Ki söyleyeceksin zaten."

"Peki ya önemli bir şeyi unutursam?" dedi Yıldızuçuşu korkmuş bir şekilde.

"Ha. Eğer bir şey unutsaydın daha sevilebilir olurdun," dedi Şeref.

"Şu an önemli olan tek şey," dedi Tsunami. "Ağlar ve Kumtepesi uyanmadan önce buradan dışarı çıkmak."

"Ve Kerkenez geri dönmeden önce," diye ekledi Şeref.

"Ne kadar da heyecan verici haberler bunlar. Bu işin içinde Kerkenez de mi varmış? Korkunç derecede uzun bir süredir onu arıyorum."

Beş ejder arkalarına döndüler.

Kraliçe Kızıl girişte duruyordu. Arkasındaki tünel, alevin farklı tonlarından oluşan bir GökKanat grubu tarafından başlatılmıştı. Hepsi büyüktü. Hepsi solurken ufak alev demeti çıkarıyorlardı. Ve hepsi öfkeliydi.

Ama hiçbiri GökKanatlar' ın kraliçesi kadar öfkeli görünmüyorlardı.

"Kerkenez' i neredeyse 7 yıldır görmedim." dedi Kraliçe Kızıl gözlerindeki öfkeyle uyuşmayan, memnun olmuş bir ses tonuyla. "Bu çok eğlenceli bir birleşme olacak." Kuyruğunu arkasında ileri geri salladı. "En az sevdiğim ejderhaların hepsi bir arada."

Kil ona en yakın ejderdi. ÇamurKanat arkadaşlarına doğru bir adım attı ve kanatlarını açtı. Kraliçe Kızıl' ın onlara ulaşabilmesi için önce kendisini geçmesi gerekiyordu. Kil onun, pençelerinin ne kadar sert bir şekilde titrediğini görmemesini diledi.

"Sen bizi takip ettin," dedi Tsunami boğuk bir sesle.

"Oh, zorunda kalmadım ki," dedi kraliçe. "Birisi benim için güzel, yardımcı bir duman sinyali gönderdi ve hepimizi buraya yöneltti. Ne kadar da parlak bir fikir."

Benim fikrim, diye düşündü Kil. Dehşete düşmüştü. GökKanatlar' ı buraya, bize ben getirdim.

"Sen - sen kimsin?" diye sordu Güneşli, ciyaklayarak.

"Şimdi, bu gerçekten hakaret edici," dedi kraliçe. "Siz benim arazimdesiniz. Görünüşe göre dağımın altında yaşıyorsunuz. Şu kilometrelik mesafede önemli olan tek ejderha benim. Beni hangi cürretle tanımazsınız?" Başını biraz indirip mücevherlerle kaplı kanatlarını açtı.

"GökKanatlar' dan Kraliçe Kızıl," diye soludu Yıldızuçuşu. GeceKanat eğildi, başıyla zemine değdi ve ön pençeleriyle çapraz yaptı.

"Böylesi daha iyi," dedi mağarada yürürken. "Üç aylar aşkına, burası bayağı karanlıkmış." Kraliçe Kızıl etrafa bakındı, Yıldızuçuşu' nun parşömenlerini gördü ve bir hamleyle aleve verdi.

Yıldızuçuşu yanan parşömenlere baktı, donakalmıştı. Kil yan yan ona doğru gitti, aynı anda hem onu, hem Güneşli' yi hem de Şeref' i korumaya çalışıyordu. Keşke biraz daha büyük olsaydı!

"Amanın!" dedi Kraliçe Kızıl, şaşı şaşı bakarak. "Sen bir GeceKanat' sın!" Kil' i, sanki o yapraklardan yapılmışçasına yana savurdu ve Yıldızuçuşu' nun çenesini tuttu. Kil güçlükle ayağa kalktı ve ona doğru bir adım attı, fakat zırhın gıcırtısı ve mağaraya giren GökKanatlar' ın acımasız bakışları onu durdurmaya yetti.

"Daha on yaşında olmayan bir GeceKanat," dedi Kraliçe Kızıl, Yıldızuçuşu' nun etrafında dönüp onun pullarını dürterek. Ona, sanki akşam yemeğinde yemeyi planladığı bir inekmiş gibi davranıyordu. "Ne kadar da heyecan verici! Normalde ejderlerinin dış dünyaya çıkmasına izin vermezler. Biliyorsun, onların üstün mükemmelliklerini bozabiliriz ya da onun gibi bir şey işte." GökKanatlar' ın kraliçesi onun yüzüne duman üfledi ve Yıldızuçuşu öksürdü. "Arenamda hiç bir GeceKanat' ım olmamıştı. Ne kadar da heyecan verici, ne kadar da heyecan verici! Söyle bana, şu an ne düşünüyorum?"

Yıldızuçuşu' nun ifadesi saf dehşetti.

"Çok mu zor oldu?" diye dalga geçti Kraliçe Kızıl. "Sana bir ipucu vereyim. Şunu düşünüyorum; bir GeceKanat, bir DenizKanat ve bir ÇamurKanat dağlarımın altında ne yapıyor? Şu ÇamurKanat' ın şirince korumaya çalıştığı iki şeyle beraber?" GökKanat, kuyruğunu Şeref ve Güneşli' ye doğru savurdu. Kil titredi ve kraliçe Yıldızuçuşu' na doğru eğildi. "Bunun belirli bir kehanetle ilgisi olamaz, değil mi?'

"Neler oluyor burada?" Kumtepesi hırıldadı, topallayarak mağaraya girerken. Kısa bir süreliğine, GökKanatlar' ı görür görmez durdu. Onun siyah gözleri yavaşça kraliçeye doğru çevirdi ve Kil onun yüzünde ilk defa korkuyu gördü.

"Ağlar!" diye bağırdı ve sakat KumKanat, mağaranın karşısındaki kraliçeye doğru fırladı.

"Dur!" diye çığlık attı Güneşli. "Seni incitirler!"

Kumtepesi onu duymuş gibi görünmüyordu. Kraliçe Kızıl' ı kaptığı gibi Yıldızuçuşu' ndan uzağa savurdu. "Onlara dokunma," diye kükredi. "Pençelerini alsa onlara geçiremeyeceksin."

Kraliçe havada döndü ve tıslayarak ayaklarının üzerine indi. "Onlar artık benim," diye hırladı. Sonra da kendini Kumtepesi' ne doğru fırlattı.

Ağlar yeri göğü vura vura mağaraya geldiği anda GökKanat askerleri kraliçelerine doğru fırladı. DenizKanat kendisini onların yolunun önüne atmadan önce duraksamadı bile. Onun kuyruğu üçünün sırtına vurdu ve pençelerini bir başkasının karnının altını çizdi. Kil onu hiç böyle dövüşürken görmemişti. Ağlar' ın bu kadar tehlikeli olabileceğini hiç bilmiyordu.

"Geride dur," dedi Kil Güneşli' ye. "Ve sende kendini gizle," diye ekledi Şeref' e.

"Sen yine bizim için ölmeye çalışırken yok mu olayım yani?" dedi o. "Hayır, kalsın." Kil' i ittirip geçti ve daha şimdiden Ağlar' ın yanında savaşan Tsunami' nin peşinden geçti. Kil Güneşli' yi bir kayaya itti ve onlara katılmak için peşlerinden koştu.

"Bekle, yardım edebilirim!" diye seslendi Güneşli. "Edemez miyim?"

"Bu ejderler kutsal," Kraliçe Kızıl onun bedenini bir dikite vururken Kumtepesi bağırdı. O, Kumtepesi' nden daha küçüktü, fakat aldatıcı bir şekilde güçlüydü ve eski yaraları Kumtepesi' ni yavaşlatıyordu. Kumtepesi nefesi kesilerek sendeledi, yaralı kanadı onun yanında çarpıkça ilerliyordu. "Onlar kaderin ejderleri. Onlara sahip olamazsın!"

"Ama ya benim kaderim onlarla oynamaksa?" dedi Kraliçe Kızıl, pençeleriyle onun güdük gibi kalmış kolunu çizerken. Kumtepesi acı içinde bağırdı ve yeni yaradan bir kan seli döküldü. "Oh, bekle, doğru ya," dedi. "Ben kaderi umuramıyorum. Ben kehanetleri de umursamıyorum, ya da bu tarz GeceKanat aptallıklarını."

GökKanat pençelerini onun kanadına geçirdi ve derin yarıklar açtı. Kumtepesi' nin eski yaraları tekrar açıldı. "Ayrıca, onlar beni aşırı derece öfkelendirdi ve sonra da kaçıp gittiler. Bu bana çok olur, fakat biliyor musun? Eninde sonunda her zaman bana ihanet edenleri bulurum. Yedi yıl beklemek zorunda kalsam bile." Kraliçe, Kumtepesi' ni ensesinden tutup duvara dayadı. "Değil mi, Kerkenez?"

Kil tökezledi. Onun dövüştüğü GökKanat kendisini yere devirmiş ve kuyruğuyla kanatlarını dört büyük ayağın altına sıkıştırmıştı. Savaş bir dakikalığına durmuş gibiydi ve ezilmiş pozisyonundan, Kil Kerkenez' in mağaraya kayarak girdiğini gördü.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro