Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

6

Kuyruğunu, üzerinde durduğu kayanın ne kadar büyük olduğunu anlamak için onun çevresine doladı. Kaya büyüktü, uzanabileceğinden daha da büyük. Nehrin kenarında durduğundan emin olana dek ileri gitti. Yanında bir yamaç sudan uzakta duruyordu.

Küçük bir akarsunun yamaçtan aşağıya köpürerek aktığını, pençelerinin yanındaki nehre katıldığını hissedebiliyordu. Kil başını indirdi, düşünmeye çalışıyordu. Şimdi sudan çıktığından, soğuk derince içine işlemişti. Kemiklerinin etrafına sarılıp kıvrıldı.

O, bir alev çağırmayı umarak öksürdü, fakat faydası yoktu. Bazı ejderhalar ateşi her zaman kendileriyle beraber taşırdı, bir GökKanat veya bir GeceKanat her zaman alev püskürebilirdi. DenizKanatlar ve BuzKanatlar hiçbir zaman ateş püsküremezlerdi. Ama diğerleri, tıpkı ÇamurKanatlar gibi, doğru koşullara ihtiyaç duyuyorlardı. Sıcaklık bunlardan en önemlisiydi.

Bütün ateş püskürtme hatalarını hatırlayan Kil, Kerkenez' in küçümseyen sesini nasıl bir hayal kırıklığı olduğu hakkında tıslarken duyabiliyordu. Bu sefer değil, diye düşündü. Bunu halledeceğim.

Kükremenin ne olduğunu tahmin edebiliyordu, hayatında hiç şelale görmemesine rağmen. Ve kesinlikle ilk göreceği şelaleyi karanlıkla tecrübe etmek istemiyordu. Oraya kadar uçabilse bile, hiçbir şey görmediğinden kesinlikle bir şeye çarpardı.

Fakat nehirden ayrılamazdı, değil mi?

Kil bir pençesini sızan akarsuya soktu ve nehirden biraz daha sıcak olduğunu görünce şaşırdı. Nereden geliyordu ki bu akarsu? Yukarıdan... yukarıdan gelmesi yüzeye ve dış dünyaya daha yakın olması demekti.

Dışarının kokusunu yakalamayı umarak nefes aldı. Fakat buradaki tek koku, çürük yumurtaların zayıf kokusuydu.

Çenesini sıktı. Akarsu bir yere gidiyor olmalıydı. Bir şelalenin üzerine değil ama. Kil kanatlarını mağara duvarlarını hissetmek için açtı ve akarsuda süzüldü.

Sonra üzerinde bir çıkıntı hissetti. Onun üzerine çıktı ve daha da derin bir havuzun içine sıçradı. Çürümüş yumurta kokusu şimdi daha güçlüydü. Kil suyun içinde ileriye yürümeye çalışırken su bacaklarını sardı. Aniden karnının altındaki daha yumuşak pullarda sızlayan bir acı hissetti. Bir tıslamayla, çıkıntıya gitmek için mücadele verdi.

Kanatları yukarıdaki yapışkan şeye takıldı ve aynı keskin acıyı tendonlarında yanarken hissetti. Çabukça kanatlarını bedenine çekti, fakat yapışkanlık kanatlarıyla beraber geldi ve pullarına yapıştı, tıpkı koca, kalın ve topaklı sülükler gibi. Sanki Kumtepesi' nin kuyruğu, ona bin yerinden saplanıp zehri onu içten dışa doğru yiyordu.

Kil acılı bir çığlık attı ve tökezleyerek eğimli nehre inmeye çalıştı. Ama pençelerinin altındaki akarsuyun hissini kaybetti. Çıplak kayaların üzerinde körcesine tökezliyordu. Acıdan kaçmak için delicesine şelalenin sesine doğru hamle yaptı.

Başı sert bir şeye dolandı ve onu mağara zeminine devirdi.

Bilincini kaybederken son düşüncesi, "Onları yüzüstü bıraktım," oldu.

Dondurucu su Kil' in başına döküldü. Nefesi kesilerek uyandı ve bedeninin geri kalanı nehre atıldı. Güçlü pençeler omuzlarını kavrayıp onu suyun altına daldırdı.

Kil dehşete düşmüş bir şekilde kıvrandı ve akıntı neredeyse onu sürüklüyordu. Diğer ejderha onun başını yüzeye çekti ve bağırdı, "Mücadele etmeyi bırak! Seni kurtarıyorum!"

Kil duraksadı ve kendisinin tekrar suyun altına daldırılmasına izin verdi. Yapışkan zehir pullarından akıp giderken acı duraksadı. Paniği sönerken hafızası çalıştı. Yüzeye geri atıldı.

"Tsunami!" diye bağırdı. Kanatlarını onun etrafına sarmaya çalıştı. Karanlıkta kanatlarını çırpıyor ve etrafa su sıçratıyordu.

Pençelerini Kil' in sırtındaki dikenlere batırdı. "Ciddiyim Kil, hareket etmeyi kes!" Suda Kil' in kuyruğuna kendi kuyruğuyla vurdu. "Bu beyaz şey ne bilmiyorum, ama berbat kokuyor ve bence pullarını eritmeye çalışıyor. Tamamı gidene kadar suyun içinde kalmalısın."

Tsunami onun pençelerini kayaya yöneltti ve DenizKanat kafasının üzerine daha fazla su dökerken, vahşi akıntı içinde kayada tutunmasına yardım etti. Kil etrafa baktı ve onu, olmadı Tsunami olabilecek siyah bir gölgeyi görmeye çalıştı fakat etraf çok karanlıktı. Kil kendine yaslanan soğuk, ıslak pullara sarıldı. O gerçekten buradaydı.

"Nasıl serbest kaldın?" diye sordu takırdayan dişlerle. Kükreyen şelalenin sesi yüzünden, birbirlerini duyabilmek için bağırmak zorunda kalmışlardı.

"Ateş," dedi Tsunami. "Fark ettim ki, eğer Kerkenez' in alevleri zincirleri kaynaştırabiliyorsa daha fazla ateş onları kırabilir. Bunu yapamayacağımı biliyordu ve birbirimize yardım etmeyeceğimizi düşündü çünkü hiç 'ejderha tarzı' değilmiş filan. Güneşli ve Yıldızuçuşu' nun ateşlerini yeterince sıcak yapmaları biraz zaman aldı, fakat sonunda zincirin halkaları patlayana kadar eritmeyi başardılar. Sonra yapabildiğim kadar hızlı bir şekilde seni takip ettim."

Kil başını onun pençelerinin yardımıyla kayaya dayadı. Pullarının arasındaki boşluklar sanki acının şarkısını tiz sesle söylüyorlardı. "Şey," dedi. "Görebileceğin gibi, buraya kadar iyi geldim. Tam da günü kurtaracaktım."

"Kurtarırdın," dedi Tsunami. "Eminim ki yakında kalkar ve kendi başına nehre giderdin." DenizKanat kendi kanatlarıyla hafifçe onun kanadına vurdu.

Kil bundan pek emin değildi. Ama kendisinde olan problemlere "sızlanmak" kelimesini eklemeyecekti.

"Yıldız kurtlarını gördün mü?" diye sordu bunun yerine. "Biraz havalı görünüyorlar, değil mi?"

"Oh, bunu geçebilirim." Bir dakika geçti ve sonra Tsunami' nin çizgileri kanatlarında ve kuyruğunda parlamaya başladı. Burnundaki ışık çizgilerini bile açmıştı.

Sönükçe, mağara etraflarında şekillenmeye başladı. Kil hayatında etrafı gördüğü için hiç bu kadar mutlu olmamıştı.

"Teşekkürler," dedi. "Bu haksızlık aslında. Sizler karanlıkta görebiliyorsunuz - parlayan pullara ihtiyacı olan biziz."

Tsunami başını garipçe eğdi, sanki utanmış gibiydi. "Şey, onlar bizim görmemize yardım etmiyorlar," dedi.

Kil suyun altında bacaklarını ve kuyruğunu esnetti. Sıvımsı madde gitmişti fakat sızı hâlâ bedenindeydi, nehir tarafından oluşmuş donduran uyuşukluğuyla savaşıyordu. "Cidden mi?" dedi zihnini acıdan uzaklaştırmak için. "O zaman neden parlıyorsunuz?"

"Çünkü - şeey -" O, Tsunami' yi bir konuda kekelerken hiç görmemişti. Şimdi gerçekten meraklanmıştı.

"Söyle," dedi Kil, onun üzerine su sıçratarak.

"Her zaman yaptığın şeyi yapıyorsun," dedi Tsunami. "Ciddi bir şeyle uğraşmamak için saçma bir şey hakkında konuşuyorsun."

"Öyle bir şey yapmıyorum," diye itiraz etti Kil. "Sorudan kaçan sensin."

"Tamam, pekala!" dedi o, yüzünü buruşturarak. "Ağlar, karanlıkta parlamanın diğer DenizKanatlar' ı etkilemek için olduğunu söylüyor. Eşlerimizi böyle seçiyoruz işte. Her neyse." Tsunami onun başını tekrar suyun altına soktu, Kil de su püskürerek geri çıktı. "Şimdi sorduğun için üzgün değil misin?"

Öyleydi, biraz. Tsunami' nin onları bir başka havalı parlayan pulları olan DenizKanat için bırakacağı fikri, Kil' i ekstra kötü ve sıkıcı hissettirdi.

"Şimdii, yukarıya yani kayalara doğru gidemeyiz," dedi Kil. "Peki akarsu konusunda ne yapacağız?" Tsunami' nin onun pullarının acıyıp acımadığını sormamasını umdu. Acı geçene kadar dayanmak zorundaydı.

Tsunami sırıttı. "Direkt oraya dalalım gitsin!" dedi. "Hem ne kadar yüksek olabilir ki?"

"Peki aşağıda ne kadar keskin kaya vardır?" diye karşılık verdi ÇamurKanat. "Nereye atlatacağımızı görürsem memnun olurum."

"Pekala, gidip bakalım o zaman," dedi Tsunami, onu bırakıp suya atlayarak. Akıntı onu sürükledi ve Kil pullarındaki ışık kaybolmadan önce onu takip edebilmek için kayayı hemen bırakmak zorunda kaldı.

"Tsunami!" diye seslendi. Gürleyen şelale yüzünden onun Kil' i duyabilmesinin imkanı yoktu. Suyun altındaki bir kaya karnına çarptı ve ÇamurKanat bir ağız dolusu nehir suyu yuttu. Tıkanıp öksürerek, biraz uzağındaki bulanık parıltıya doğru kulaç attı.

Aniden parıltı yok oldu ve Kil yeniden karanlığa daldı. "TSUNAMİ!" diye kükredi.

Bir kalp atışı sonra, Kil aniden önündeki havanın genişçe açıldığını hissetti. Bazı içgüderi harekete geçti ve ejder, pençeleri ve kuyruğuyla etrafa saldırdı. Pençelerinden biri, pürüzlü bir kaya çıkıntısına takıldı ve Kil bedeninin geri kalanı boşluğa uçar uçmaz ön pençelerini çıkıntının etrafına sardı.

Şelalenin üzerinde sarkıyordu.

ÇamurKanat pençelerini taşa geçirdi ve etrafındaki karanlık yeterli olmasına rağmen, gözlerini sıkıca kapatırken kıymetli hayatı için tutundu. Zehir kaplı derisi, o madde pullarının altında genişlerken acı içinde bağırıyordu. Tsunami' nin ne kadar aşağıya düşmüş olduğunu düşünmeye katlanamıyordu. Altında bir yerlerdeki Tsunami' nin kırılmış bedenini hayal edebiliyordu...

Bir şey ayağına sertçe vurdu.

"Dikkat et, Kil!" Tsunami' nin sesi onunla dalga geçti. "Burası gerçekten çok tehlikeli! Bir pençene incitebilirsin!"

Kil gözlerini açtı.

Şelale yanında gürültülüce akıyor, sarkan arka pençelerinin sadece kısa bir mesafe aşağısında köpüklü bir kabarcık yığınına dönüşüyordu. Tsunami havuzda etrafa su şapırdatıp parandeler atıyor, kuyruğuyla ona dalgalar yolluyordu.

"Sıkı tutun," diye bağırdı o. "Ne yaparsan yap, sakın bırakma!"

"Ha ha ha," dedi Kil. ÇamurKanat kuyruğuyla altındaki suda kaya olup olmadığını kontrol etti, sonra kendini bıraktı. O yeniden yüzeye çıkarken şelale nazikçe kafasına vurdu. "Mesafenin ne kadar kısa olduğunu biliyordun, değil mi?" dedi suçlarcasına.

"Belki," dedi Tsunami bir sırıtışla. "Pekala, pekala, evet. Bağırdığını duyduğumda kenardaydım ve senin için geri döndüm."

"Şanslısın ki acı çekerek, sessizlik içinde ölecek tipte biri değilim," dedi Kil. Ama düşünmeden edemiyordu. Ya bağırmasaydım ne olurdu? Ya birbirimizi kaçırsaydık?

"Hadi, nehir buradan devam ediyor." Tsunami dedi. Onun perdeli ayağı ilerledi ve Kil' in önünde çıktı. ÇamurKanat onu havuz boyunca takip etti ve ejderler, iki yanı kayalı olan bir başka dar kanala çıktılar.

"Ama -" Kil kafasını dikti. Kulakları seğirdi. "Bence - bu kadar kükreme nehirden geliyor olamaz, değil mi? Buranın devamı var mı?" Mağaranın içinden garip sesler geliyordu. Küçük şelalenin kükremesi büyüyor muydu, yoksa bu başka bir şey miydi anlayamıyordu.

Tsunami aniden kanatlarını açtı ve dönerek durdu, tavana bakıyordu. "Bunu gördün mü?"

Kil karanlığa şaşı bir bakış attı. Arkadaşının ışıldayan pulları ışığı çok uzağa yayamıyordu; üzerlerinde olması gereken sarkıtları bile göremiyordu. "Yoo."

"O bir yarasaydı!" Tsunami heyecan içinde nehire kuyruğuyla vurdu ve Kil' i güçlü bir şu dalgasıyla batırdı.

ÇamurKanat yüzeye nefes almak için geri çıktı. "Bir yarasa mı? Neden beni bir yarasa için boğuyoruz?" Bir keresinde bir yarasa gökteki delikten içeri girmişti. Yarasa, Güneşli Kumtepesi' ne onu yakalayıp serbest bırakması için yalvarana kadar çalışma mağarasında acınacak bir şekilde uçmuşu. Kil, Kumtepesi' nin yarasayı bırakmaktansa onu yediğine yarı yarıya emindi. Ama yediyse, en azından bunu Güneşli' nin kendisini göremeyeceği bir yerde yapmıştı.

"Çünkü o yarasa bir yerden geliyor olmalı," dedi. "Yarasalar dışarı avlanmaya giderler. Eğer onlar içeri girip dışarı çıkabiliyorlarsa eminim ki biz de yapabiliriz. Yaklaşmış olmalıyız."

"Yarasalar bizden çok daha küçükler," diye belirtti fakat Tsunami çoktan yüzmeye başlamıştı. Kil kanatlarını suyun altında esnetti, endişelenmişti. Acı geçmiyordu. Minik, sivri dişler pullarının altındaki her bölgeyi ısırıyormuş gibi hissediyordu.

"Bak," diye bağırdı Tsunami önünden. "Işığı görüyorum!"

Kil arkadaşına yetişmek için kanatlarını hızlıca çırptı. Akıntının yeniden hızlanması ona yardım ediyordu.

Ama, kükreme de yükselmiyor muydu?

Nehrin kıvrımının olduğu bir yere geldi ve uzakta gümüşümsü bir ışığın dairesini gördü. Tsunami' nin başının kara anahatınını hızlı hızlı giderken görebiliyordu.

Kil gözlerine inanamıyordu. Bu ayışığıydı, tıpkı gökteki delikte gördüğü gibi. Gerçekten de dışarı çıkmanın bir yolu vardı ve onu da bulmuşlardı.

Nehir onu ışığa doğru savururken, Kil bacaklarını ilerlemek için çok az kullanıyordu.

Aniden, mağarayı delip geçen bir çığlık etrafta yankılandı ve Tsunami kayboldu.

Lütfen başka bir şaka olsun, Lütfen başka bir şaka olsun diye diledi Kil, yüzebildiği kadar hızlı yüzerken. Önündeki ayışığı büyüdü ve aniden Kil açık alana çıktı.

Nehir mağaradan fırladı ve uzun, dik bir uçurumdan aşağı indi.

Kil' in kanatları açıldı ve ÇamurKanat düşmeden önce havayı yakalayarak atıldı.

O uçuyordu!

Kil daha önceden uçmuştu - mağaranın içinde kısa atlamalar, sarkıtlardan kaçınmak ve daireler şeklinde dönmek - fakat bununla karşılaştırınca hiçbir şeydi, hiçbir şey.

Herşey çok büyüktü.

Gökyüzü heryerdeydi, öylece devam ediyor ve ediyor ve ediyordu... Sanki hiçbir şey orayı dolduramazdı. Geceydi ama üç ayın ışığı, mağaralardan ve çıtırdayan meşalelerden sonra çok göz kamaştırıcıydı. Sarp dağ tepeleri etrafında göğe doğru yükseliyordu. Bu uzaklığın içinde bir parıltı denizi gördüğünü düşündü.

Yıldızları!

Kil her zaman gökteki delikten bakarak yıldızları tanıdığını sanırdı. Ne kadar olduğunu veya nasıl karanlıkta gümüş bir ağ göründüklerini hiç bilmiyordu.

Aylara kadar uçabilecekmiş gibi hissetti. Hiç bunu deneyen bir ejderha olup olmadığını merak etti.

İşte bunu kaçırıyorduk. Bunca zamandır...

Pullarının arasındaki keskin acı çizgileri bile heyecanını alıp götüremiyordu.

"Şuna inanabiliyor musun?" diye seslendi havada dönerek. "Tsunami! Bu muhteşem değil mi?"

Hiçbir cevap gelmedi.

Kil dönüşünü durdurmak için kuyruğunu savurdu, gözleri fırıl fırıl dönerek göğe bakıyordu. Tsunami' yi hiçbir yerde göremedi. O olmadan uçup gitmiş olamazdı... Değil mi?

Belki de denizi görmüştü. Belki de evini görmüş ve dayanamamıştı. Kil onun arkadaşlarını terk etmeyeceğini biliyordu, fakat ayrıca umutsuzca okyanusa dönmek istediğini de biliyordu.

Ufka doğru baktı ve onu aşağılarda çılgınca sarmal şeklinde kanat çırptığını gördü.

Birşeyler yanlıştı.

Kanatlarından sadece biri çalışıyor gibiydi.

Kil dönerek daldı ve ona doğru fırladı. Kanatlarını kendine çekti, hem dehşetle savaşıyor hem de düşüyordu. Rüzgar ıslık çalarak, yüzüne çarparak geçiyordu - rüzgar! O hep yanlış düşünmüştü. Rüzgar yaşayan bir şey gibiydi: Dengesini bozmak için kuyruğunu tutuyor, onu kör etmek için gözlerine vuruyor ve onu yavaşlamak için kanatlarının altına giriyordu. Sarkıt kadar keskin pençelerini onun derisine geçirip pullarının altını kesiyordu.

Şelale ve uçurum yıldırım hızıyla yanından geçti. Acaba çok mu hızlı düşüyordu? Zemin son sürhat ona yaklaşıyordu, gölgeler ve ayışığı birleşip hiç görmediği ve hiç anlayamayacağı şekiller yaratıyordu. Ne kadar mesafe kaldığı veya ne kadar kısa sürede yetişebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Hiç bu tarz zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmamıştı.

Zamanında durabilecek miydi? Peki durduğunda acıtacak mıydı?

Ama altında Tsunami' yi görebiliyordu, o hâlâ çabalıyordu. Bu yüzden Kil onun daha zemine ulaşmadığını biliyordu ve bu onu daha da cesurlaştırdı.

Kil düştü, düştü ve düştü; Tsunami de yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı. Taa ki...

Kil onu geçti ve anında kanatlarını açabildiği kadar açtı. Bedeni bir duvara çarpmış gibi dikildi ve bir dakika sonra yeniden vuruldu, bu sefer yukarıdan üzerine inen ağır bir DenizKanat tarafından.

Kil yuvarlandı, neredeyse kafasının üzerinden geçen Tsunami' yi kaybediyordu, fakat ikisi birbirlerinin pençelerini yakaladılar ve sıkıca tuttular. Onun pençeleri Kil' in ensesine sertçe dolanmışken, ÇamurKanat havada kalmak için savaş verdi. Kanatlarını geniş daireler çizerek çırpıyordu. Onu kaldıracak kadar güçlü değildi, fakat en azından düşüşünü yavaşlatabilirdi.

Tsunami viyakladı ve Kil pençe gibi şeylerin kanatlarına ve kuyruğuna takıldığını hissetti. Ağaçların üzerinden dallara vura vura ve yaprakları söke söke düşerken tutuşlarını kaybettiler. Ve toprağa gürültüyle düştüler.

Tekrar nefes almak Kil' in bir dakikasını aldı. Tsunami' nin kuyruğu burnuna düşmüştü. Kuyruğu kenara itti ve acıyla inleyerek oturdu. Tsunami sırt üstü yattı ve kanatlarının iki yanına düşmesine izin verdi. Yaklaştığında, Kil haklı olduğunu görebiliyordu. Gök mavisi kanatlarından biri çarpıktı, sanki omzundan çıkmış gibi.

ÇamurKanat onun kanadına dokundu ve ikisi de irkildi.

"Ne oldu?" diye sordu Kil.

"Zincirlerden çıkarken," dedi Tsunami. "Sanırım kanadımı da çıkardım."

"Ve buna rağmen benim peşimden geldin?" dedi Kil, dehşete düşmüştü. "Neden bana canının acıdığını söylemedin ki?"

O, omuz silkti ve yeniden irkildi. "Nehirdeyken o kadar da acımıyordu fakat uçmaya çalıştığımda..."

"TOPRAK!" Kil aniden bağırdı. "Toprakta duruyorum!" Pençelerini zemine sapladı ve tırnakları toprağa girdi. Bir heyecan dalgası burnundan kuyruğuna doğru geçti.

Tsunami oturup ona baktı. "Yeey?" dedi.

"Bu muhteşem!" diye bağırdı Kil. "Ne kadar yumuşak olduğuna baksana!" Bir pençe dolusu toprak aldı ve ona savurdu.

"Hey, kes şunu!" Tsunami kendini iyi kanadıyla savunurken karşı çıktı.

Kil kendini çime yasladı. Sıcak toprak bacaklarının etrafında parçalandı ve pullarına doğru yığıldı. Yeşille kahverenginin ve gömülmüş güneş ışığının kokusu onu sardı. Dağın altındaki sert, soğuk, çıplak kayaya hiç benzemiyordu. Buradaki zemin etrafı hoşça karşılıyordu ve yaşamla doluydu. Bir solucan burnunun yanından çıktı ve Kil onu ısırıp yuttu.

"Eh, şu an eşitiz," dedi Tsunami. "Ben seni kurtardım, sende beni kur -"

"Nehri duyuyorum!" Kil bağırdı, ayağa kalkıp kendini sirkelerken. Tsunami ondan gelen toprak yağmurunu başını eğerek savuşturdu. "Nehir artı toprak, çamur demek!" Ejder döndü ve ağaçların içinden koştura koştura köpüren suyun sesine doğru gitti.

Tsunami onu neşelice nehrin çamurlu kıyılarında yuvarlanırken buldu. "Birçok ejderhanın kirlenmek için bu kadar heyecanlanacağını düşünmüyorum," dedi alaycı bir şekilde.

"Eminim ki benim kabilemdekiler heyecanlanıyordur," dedi Kil, onun sesindeki alayı görmezden gelerek. "Hayatımda hiç bu kadar ısınmamıştım." İlk defa pençeleri acımıyordu, ilk defa pulları kaşınmıyordu, ilk defa kanatları aşırı kuru hissetmiyordu ve ilk defa her adımda pençelerini taşa vurmaktan endişlenmiyordu. Çamurun pullarının arasındaki boşluklara girdiğini hissetti ve mağaradaki zehrin acısının geçtiğini fark etti, sanki çamur onu iyileştiriyordu. Kil bedenini nemli nehir kıyısına daha da bastırarak mutluca iç geçirdi.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro