Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

🔥 Gölge ❄️


🔹1. Bölüm 🔹

Telesekreterine gelen mesaj sesiyle koşu bandını durdurup yavaşça indiğinde bir havlu alarak yüzünde ki ter damlacıklarını usulca sildi. Mesajın Akından geldiğine emindi, çünkü onun numarasını Akından başka kimse bilmiyordu. Kırmızı tuşa basıp mesajı dinlerken, diğer yandan ince boynundan gerdanına doğru akan terleri siliyordu.

" Gölge, beni hemen ara!" Akın onu sadece iş için arardı. Daha çok postu deldirecek raddeye kadar gelen işler için arardı.

Acele etmeden kendisine sert bir kahve yaptı. Son yaptıkları iş onu baya yormuştu. Kurbanının ölmeden önce attığı çığlıkları hatırlayınca, dudaklarının yavaşça kıvrıldığının farkında bile değildi. Hiçbir acı görünmeyen bir düşmandan daha korkutucu olamaz. Telefon ikinci kere ısrarla çalınca açmak zorunda kaldı. Eğer telefonu açmazsa Akının akşama kadar arayacağını iyi biliyordu.

" Uzatmadan konuya gir." Sesi fazlasıyla sıkılmış geliyordu. Uzun uzun sohbet edecek biri hiçbir zaman olmamıştı.

Onu sinirlendirmenin ne denli kötü olduğunu bilen adam, hızla konuya girdi " Şey abim... Abimi aldılar" Hırıltılı çıkan sesin sahibi beklediği kişi değildi. Kaşları anında çatılırken kahve bardağını sert bir şekilde sehpanın üzerine bıraktığında birkaç kahve damlası cam sehpanın üzerinde dağıldı.

" Kim !"

Kızın kükremesiyle olduğu yerden sıçrayan Kürşat hızla konuya girdi.

" Şu geçen hafta İran'dan gelen, çaldığımız uyuşturucu yüklü malların bulunduğu kamyonların sahibi" derken korku, içine sinmiş kalbine kıskacı takmasını sağlayan sebep hattın ucunda ki hiç görmediği gölge adıyla bildiği kadının attığı kahkahası olmuştu.

Sakinleşmek adına derin bir nefes alan kadın, kötü haber tellallığı yapan Kürşatın daha fazla konuşmasına müsade etmeden suratına kapatmıştı.

Kaldığı küçük depoda kıyafet dolabından siyah deri dar pantolon siyah boğazlı kazak ve iç çamaşırlarını alıp hızlı adımlar banyoya girdi.

Soğuk su altında aldığı duşu, kan dondurucu düşünceleri ile bitirdiğinde temiz havluyla bedenini kurulayıp siyahlar içine bürünerek banyodan çıktı. Koyu kestane renginde ki saçlarını kurutup taradıktan sonra sıkı bir at kuyruğu yaparak lacivert şapkasını başına takıp yatağının üzerine oturdu. Ayaklarına çorap ve hafif kalın topuğu olan botlarını giydikten sonra yatağın sağında kalan çekmecesinden silahını çıkartıp beline takıp kazağının altına sakladı. Yatağın altından çıkardığı siyah sırt çantasını omzuna attı. Odadan çıkarken bir eline siyah deri ceketini aldı. Hızla salona doğru ilerledi.

Siyah kaplamaları gözlüklerini sehpanın üzerinden alıp koyu kahve gözlerinin üzerini onunla kapatmıştı. Cüzdanını pantolonun arka cebine soktu. Motorun anahtarını da alarak depodan ayrılmıştı. Kaskını takmadan önce sırtına taktığı çantanın içinden özenle katlanmış bir fular çıkarıp üçgen şeklinde burun kemerinin biraz altında fuları yerleştirip kepinin altına sımsıkı bağladı. Artık hazırdı, dünyayı terk eden güneşin yerini bıraktığı karanlık gibi olmuştu. Ondan istenildiği gibi karanlık bir gölgeden farkı kalmamıştı. Üzerine bindiği motora yüklenerek asfaltta zigzaglar çizerek hızla hedefine doğru gitmeye başladı.

Kısa süre sonra önünde durduğu gece kulübünün arkasına motorunu park edip avuç içlerinde anahtarını deri ceketinin cebine atıp, ayağında ki topuklu botlarının tok sesiyle barın ön girişinde durdu. Gece gündüz fark etmez taktığı güneş gözlüğü altında çenesini hafif yukarı kaldırarak renkli ışıklarla ' SİN ' yazan tabelanın etrafında adı gibi lacivertin tonlarının karışımı gerçeği aratmayan siyah alevlerden gezindi gözleri bir süre.

' Ciğersiz ihtiyarın ne derdi vardı ki bu saykolarla da mallarını patlatmamızı istedi...' diye mırıldanırken dudaklarını kapatan fulardan soğuğun kendini hissettirdiği dumanlar havaya karışıyordu.

Tabelada ki yazıda fazla oyalandığını düşündüğü gözlerini karşıda ki iri kıyım badigartlara çevirdiğinde, kulübe girmek isteyen bir çifti sorguya alıp üzerlerini arayıp temiz olduklarına ikna olduktan sonra giriş kapısının sağında kalan seyrek saçlı olan adam bir eliyle çifti içeri buyur etmişti.

Ağır adımlarla adamların karşısında durduğunda sakinliğinden ödün vermeden boğazını temizler gibi öksürüp gözlüklerinin arkasından, çatık kaşlı adamlara bakarak bir kez konuşacaktı şanslı ve akıllılarsa yolundan çekilerek canlarını bağışlayacaktı.

" Patronunuza söyleyin ' Azrailiniz gelmiş ' derseniz önümden çekilmenizi söyleyecektir !"

dediğinde adamlar şaşkınla bir birlerine bakıp kahkaha attılar. Yüz ifadeleri saniyeler içerisinde sert görünüşlerine büründüklerinde ellerini göğüslerinde bağlayıp kol kaslarını şişirdi içlerinden biri... Kızın sağında kalan diğeri ise lacivert ceketini bir eliyle çekip belinde ki silahı gösterdiğinde, akıllarınca içten içe korktukları bu kadına göz dağı vermeye çalışıyorlardı.

" Bizimle dalga geçme ergen velet. Şimdi ikile yoksa zorla seni kapının önünden süpürmek zorunda kalırım !"

Alnında oluşan kırışıklıklarla kadın , adamı baştan aşağı dinledikten sonra ellerini göğsünde bağlayıp sol ayağına yüklenip sağ botunu yere ritmik bir şekilde vurarak , ürkütücü çıkan sesini içerden gelen yüksek müzik yüzünden yükseltti.

" Bu yaptığın aklıselim bir iş değil bayım...!" dedi sıkkın bir ifadeyle.

" Evlat oyun oynayacağın bir yer değil burası. Bizi zor kullanmak zorunda bırakmadan bas git!" diyerek bir adım kızın üzerine yürüyüp duran Sercan , kadının sol omuz başından itip gitmesini isterken elektrik çarpmış gibi bir ürperti bedenini çoktan sarmıştı.

Kötü şeyler olacaktı !

Belki sadece verilen emirlere uydukları için zarar göreceklerdi !

Ancak karanlığın kucak açtığı bu kadın onları bir kez uyararak içinde ufakta olsa kalan merhamet belirtirlerini göstermiş olsada sınırlarını aşmış bu iki yabancıyla daha fazla vakit kaybedemezdi.

Badigartlardan omzuna dokunup birkaç adım gerilemesine sağlayan adama, yapacaklarının görüntüsü zihninde can bulurken fularının altında ki dudakları kıvrılmıştı. Başını mekanik bir hareketle sol omuza çevirdikten sonra sağ eliyle omuz başından toz silker bir hareket yapıp siyah güneş gözlüklerini çıkartıp deri ceketinin göğüs kısmında ki cebine astı. Sonra da karanlık sisli bir geceyi anımsatan gözlerini Sercana diktiğinde adamın adem elmasının defalarca yutkunmak için hareket ettirdiğini görmüştü. Bu durum fuların altında ki dudakları vahşetin getirdiği zevkle kıvrılmasını sağladığının farkında değildi .

" Zavallı ...!" diyerek tısladı.

Sercan daha neler olduğunu anlamadan aralarında altı adım olan kadın öne doğru bir adım atıp kendi etrafında dönerek havaya yükselerek sağ ayağıyla bütün gücüyle adamın boynuna vurdu, yere iki ayağının üzerine düşen kadın hiçbir şey olmamış gibi hareketsizce yerde yatan adama baktı.

" Naptın lan sen ?" Korkudan nevri dönmüş kel kafalı iri kıyıma baktığında kara ve iri gözleri hazzın çakır keyfini yansıtıyordu. Adam gördüğü görüntüyle korkarak sırtını duvara yaslayıp arkadaşının açık gözleriyle ona baktığını gördüğünde, korkuyla yutkunarak bakışlarını kendisine yaklaşan kadına çevirdi.

" Se_n de kimsin ?" dedi korku ve kızgınlıkla.

Kadın sıkılmış bir ifadeyle gözlüklerini tekrardan takıp derin bir nefes alıp, işaret parmağını adamın suratına tehtit edercesine sallayarak kalınlaştırdığı sesiyle devam etti.

" Azrailiniz dedim ya lan ! " diyerek kükrediğinde iri yarı adama olduğu yerde titredi.

" Sende arkadaşın gibi yerde kısa süreliğine felç geçirmek istemiyorsan çekil önümden !" dediğinde adam hiçbir şey yapmadan içeri buyur ederken , arkadaşının yanına çöktü. Sonra da patronunu arayıp garip yabancı hakkında bilgi verdi.

Koridoru geçip barın kalabalık ve müziğin yoğun olduğun yere geldiğinde derin bir nefes alıp vererek kalabalığın en tenha yerlerinde yürümeye çalıştı.

Alkol , müzik ve yoğun sigara dumanı , evet bardan içeri girerken sadece bunlarla karşılaşacağını düşünmüştü. Genelde bu tür yerlerde bunlar daha fazla olduğu için böyle düşünmekte haksız değildi. Zira böylede olmuştu. Havada yoğun bir sigara kokusu , sanki insanlar arasında gezinen gri bir duman bulutu vardı. Ciğerine çektiği sigaranın dumanını aşırı terden nemli havaya bıraktıkça o bulut biraz daha büyüyordu. İçki , neredeyse herkesin elinde bir kadeh ve dans adı verilen eylemi yaparken bile ellerindeki kadehleri bir yudumda içiyorlardı. Büyük ihtimal herkes sarhoştu ve sabah uyandıklarında bu gece akıllarında koca bir sis dalgası olarak kalacaktı.

Özel localara doğru ilerlediğinde gördükleri içki , kadın ve uyuşturucu üçlüsüyle nirvanaya çıkanlara yüzünü buruşturarak topuğunu yere vura vura yürüyordu. Müzik son ses ve açıkçası gördüklerinden sonra ne çaldığını bile umursamadı , sadece ses kirliliği diye düşündüğü saçma karışık melodilerden oluşan gürültülü bir parçaydı. Buraya kadar tamam , bütün bunlar kadına ters olsada bildiği kadarıyla bir barda olması gereken şeylerdi. En azından bir kısmı.
Fakat gölgenin dikkatini çeken çok farklı ve dehşet verici şeyler vardı. Öyle korkunç bir vahşettiki yerinden milim kımıldamamıştı.

" Bu iğrenç !" diye fısıldadı gözlerini gördüklerinden alamazken.

Çoğunluğun kadınların doldurduğu bu yerde olayı çözmesi uzun zamanını almamıştı , uyuşturucu aldıkları uyumsuz davranışlar sergilemelerinden anlaşılıyordu. Kadın erkek karışık ve ayakta birbirine sürtünen bedenlere en aciz yaratıklar gibi bakmaktan kendisini alamıyordu. Korkunç olan bu değildi , asıl korkunç olan üç kişilik bir erkek grubunun masalarına yatırdıkları kıza aç kurtlar gibi saldırmaları. Büyük ihtimal o kız şu anda kendisine yapılan hiçbir şeyin farkında bile değildi ! Kaşlarını çatarak başını çevirdiğinde bir çiftin masadaki ciletlerle birbirlerinin bedenine attığı küçük kesikleri gördü. Kesilen yerler acımak yerine onlara mazoşisitçe bir zevk veriyordu. O ciletleri ağızlarına koyup dilleriyle yaptıkları şeyleri ve dudaklarından akan kanları büyük bir haz alarak emmeleri kan akışını durdurmaya yetmişti. Bunlar insan olamazdı. Sahnedeki direklerin etrafında striptiz yapan çıplak kadınlarda utanma adı altında bir şey yoktu. Tek dertleri onları izleyen erkeklerin ağızlarının suyunu biraz daha akıtmaktı. Özellikle köşede ki locada açık açık yapılan şeyler , bir erkek ve kadının yalnızken bile yapmaktan çekincek şeyler olmalıydı. Mahrem sıfır , sigara , alkol ve kanın yoğun metalik kokusu bir hayli fazlaydı. Bir bar değil fuhuş yuvası olduğuna şu ana kadar emin olmuştu.

Buradan sağ çıkarsam Ciğersiz ihtiyardan emekliliğimi isteyeceğim.

Başını yukarı çıkardığında merdivenlerin trabzanından öne doğru eğilmiş takım elbiseli adamın, siyah gözlüklerinin arkasından kadının gözlerini delip geçmek istercesine bakan adama sırıtsada dudaklarını göremediği için direk eyleme geçti.

Merdivenlere doğru yöneldiğinde önüne çıkan adamlar , gözlerinde ki korkularla kendilerini kenara itip kadına yol veriyorlardı.

Mekanın sahibinin odasını ararken birçok koridor ve kapı geçtikten sonra bir kapının önünde iki takım elbiseli korumanın namlularının ucu kendisine çevrildiğini gördüğünde kesinlik doğru yerde olduğunu anlamıştı. Silahların üzerine doğru korkusuzca ilerledi. Adamlardan en genç olanı yanındakine

" İndiriyor muyuz abi?" diye safça sorduğunda Nihat kafasını yanında ki gence çevirip gerilmiş siniriyle tısladı.

" İndirmiyoruz Halit ! Üzerinde ki silahı al ve kapıyı aç." diye emir verdiğinde , kadın sıkkın bir nefes koyverdi ortama. Daha fazla uğraşmamak adına belinde ki silahı çıkartıp Halite uzattı.

" Üzerinizi aramama izin verin." diyen yüzünde yara izi olan adama baktı kadın.

" Patronunuzu öldürmek isteseydim o kurşun geçirmez siyah kaplamalı camından kurşunum beynini delip geçerken gebermiş olurdu , titizlikle aranan aracına boyu küçük etkisi büyük bir patlayıcı yerleştir ruhunuz duymadan uçurduğumda gebermiş olurdu. En zehirli böceklerden çıkardığım zehirleri yanımdan geçerken tenine ufacık temasıyla kan kusturarak gebertmiş olurdum. Yatağına girdiğinde gecenin karanlığına ev sahipliği yaptığı bu gölge hiçbir iz bırakmadan ona kalp krizi geçirterek gebertirmiş olurdu...!" dediğinde gözlüğünü çıkarıp kepinin ucunu hafifçe yukarı kaldıran kadın , karşısında göğsü hızla aldığı nefesten dolayı havalanan adama göz kırptı.

" Acaba anlatabiliyor muyum Nihat Bey !" dedi gözleri ifadesiz bir şekilde kendisini izleyen adamın üzerinde gezinirken başını sol omzuna yatırdı.

" Buyrun." diyerek kapıyı açıp önünden çekildiğinde adama göz kırpıp onları arkasında bırakarak odanın içine ilerledi.

Siyah kaplamalı baştan başa cam olan yerin karşılıklı konulmuş kanepelere doğru ilerleyip oturduğunda karşısında ki trabzanlarda kendisini izleyenle aynı adam olduğunu anlamıştı. Bacak bacak üstüne atıp sırtını geriye yasladığında ellerini göğsünde bağlayan kadın, önünde ki sehpanın üzerinde ki viski dolu bardağın içine sade soda katarken konuşmasını bekledi genç adamın.

" Bana bir adam borçlusun kadın !" derken sesinde ki kıkırtının ardında sakladığı öfkeyi sezdiğinde kadın görünmeyen dudaklarını yalamıştı. Bir elini koltuğun gerisine atarak oturduğu kanepede yayılan adamın gözlerinin içine baktı.

" Sende bana bir adam borçlusun Cihat Bey !" dedi sıkılmış bir ifadeyle. İçkisini yudumlayan adamın ela gözleri merakla bedenini süzerken kısa süreliğine aralarında bir sessizlik oldu.

İki tarafta rakibini ölçüp , tartıyordu. En ufacık bir mimik ya da duygu kırıntısı birinden birini ele verip kısa süreliğine bir mağlubiyet yaşatacaktı.

Kadın adamı incelerken gözlerinden başka hiçbir yere bakmıyordu. Trabzanlarda ilk an gördüğün de tipinin analizini görsel hafızası hemen çizmiş ve kayıt etmişti. En az 1.80 boyu , geniş omuzlarına ve fit vücuduna bakılırsa haftalık gittiği bir spor merkezi olmalıydı. Kumral kulak hizasına gelen saçları özenle taranmış ve geriye doğru itilişi giydiği takım elbisesi içinde kendini özgü havasını yansıtmıştı. Sert çehresinin üzerini kaplayan kumral sakalları ben güçlüyüm imajı çiziyordu. Kalın kaşları dalga geçtiğinde kolaylıkla kıvrılırken , kızdığında birleştiğini hayal etti.

Cihat ise kadının gözlükleri arkasında bakışlarını ne kadar göremesede ortamda bıraktığı karanlık auro vahşi bir hayvanı anımsatan bakışları olacağını hayal etti. Avını avlamak için suspus olmuş vahşi bir hayvan... Kızdığında bir Aslanın bütün ormanı inletecek bir kükreme... Öfkelendiğinde kurbanını paçavra ettiği bir katil , alaycı bir havada dövüştüğünde insanı felç edecek noktaları vurması insan anatomisi hakkında ne kadar bilgili olduğunu düşündürüyordu. Kusursuz yaptığı bitirici işler. Ve bu bütün özellikler 1.67 boyların da olan kıvrımlı vücudunu ve sıska bedenli bir kadında bu söylentilerin vücut bulacağını hiç tahmin etmemişti. Bu bir aldatmaca mı ? diye düşünmeden edemedi.
Ne için Zeyd için çalışıyordu ? Kazandığı paranın iki katı bir mevla teklif etse kendi safına geçer mi ? Acaba sakladığı yüzü çirkin ya da yara bere olduğu için mi saklıyor ? Gerçekten duyguları gözlerden okuyabiliyor mu ? Gerçek yaşı kaç ? Nerede yaşıyor ? Neden Akın Hancızadenin gölgesi olup onu koruyor ? Sevgilisi mi ? O aile ile bağı ne ?

Aklında cevabını bulmak istediği onca soru varken , kadın gözlüğünü çıkartınca içinde garip bir heyecan oluştu. Gözlerine bakmayı kesen kadının bakışlarını takip ettiğinde , siyah kaplamalı camın arkasında gözüken bara iğrenircesine baktığını gördüğünde şuh bir kahkaha attı.

" Beğendin mi ?" diyen adama hafifçe gözünü kaydırıp başını iki yana salladı.

" Senin şeytanın oldukça ağır olmalı !" diyen kadına tepkisi , tek kaşını kaldırarak şaşkınlıklığını gizleyemeden bardağındaki viskiyi tepesine dikerek içti.

" Galiba. Ya senin Gölge ?" dediğinde içten olmayan bir kahkaha attı kadın.

" Benimkisi omuzlarıma bir ip bağlmaş aşağı doğru sarkıtarak sallanıyorlar Kozoğlu !" dediğinde adamın soyadına üstünde biraz durup tıslar gibi söyledi. Bacağını yere indirip belini öne eğerek kollarını dizlerine yaslayıp adamın sormasını bekledi.

" Bana gölge olduğunu kanıtla kadın..." derken dudağının bir kenarı kıvrılmıştı , boşalmış bardağını tekrardan doldurup içine birazcık da soda katarak belini kanepenin gerisine yasladı. Bir ayağını diğer bacağının üzerine koyarak devam etti.

" Mesala duyguları gözlerden okuyabildiği söylentisini duydum...?" derken bardağından bir yudum daha alıp dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. Ela gözleri ise merakla kızın ağzından dökülecekleri bekliyordu.

Kadın dudaklarını birbirine bastırdığında sağ elini çenesine çıkarıp ovarken loş bir odanın içinde , adam hakkında ilk izlenimini kınarcasına bir sesle dile getirdi.

" Hilekar bir adamsın ...! Bir insanı kolayca aldatabilirsin, tatlı bir dilin var ama istediğinde insanın üzerinde acı tohumları serpiştirebilecek bir karaktere sahipsin." Deyip derin bir nefes alıp koyduğunda devam etti.

"Ruhunun içinde büyüyen filizin açık yeşili yapraklarındaki can tazeliği kadar körpe ve hayat dolusun ... Bir ismin içini dolduran ve onu ölümsüz kılan ideoloji ve davranışlar kadar özgün , özgür ve insan dışı ... Titrek bir dudağın ucunda, ürkek birkaç kelâm ... His ve has içinde bir us... Bildiğin her şeyde kendi çıkarın için de kalıp bulmuş bir zihin. Ne kötülüğe nefret  ne zulme kin ... Ne ölüme korkak ne zamana nankör ... Ne zahmete düşman ne sevgiye kör bir adamdın bir zamanlar... Griler ile barışık bir ruhun evveline sarılmış ... Çürüyen ne varsa katlanıyorsun , insanlığın utandığın yanlarına davetiye çıkarıyor. Takat, sabır ve umut ... sevgisizce bir ruhun içine sızamayan mucizeler... Hepsi senin bedenin ve zihniyetinde kalıp bulmuş!"

Sözlerini bitirdiğinda bir süre sessizlik yaşanan ortamda adamın donup kaldığı haline, koyu kahvelerinde dolaşan minik yılanlar kıpır kıpırken bir elini adamın gözünün önünde şıklatıp kendisine getirdi.

" Ayrıca aklında ki sorulara cevap verecek ne zamanım ne de sabrım kaldı. Kısaca Akının karşılığında ne istediğini söyle! " dedi tükürürcesine.

Dudağın bir kenarı kıvrılan adam, kadının yüzüne bakıp dilini damağına vurarak

" Bir kereye mahsus şu çaput parçasını yüzünden indir... Çok istediğin Zeyd'in tek oğlu küçük Hancızadeyi sana pakette teslim edeyim. "

Cihat sözlerinde ne kadar ciddi olsada karşısındakinin bunu kabul etmeyeceğini içten içe biliyordu. Lakin görünmeyen suratın arkasında kimin olduğunu merak etmekten de kendini alamıyordu. Ellerinden kaçırdığı üç tırlık malını istemek yerine böyle ucuz bir teklifte bulunarak bir şansını denemek istedi. İçini kemiren bu merak hangi bedende bu kadar güç kalıp bulmuş aklını kurcalayan bir soruyu öyle yada böyle öğrenmeyi kafasına koymuştu. Bir servet zarar edeceğini bilse de buna değer diye düşündü. Kızın gözlerinde ki duygusuz ve sert duvarlarına bir kez baktığında cevabını almıştı.

Derin bir nefes alıp koyverdiğinde oturduğu yerden kalkıp  hesap kitap yaptığı masasının önüne gelip koltuğuna oturdu. Ardından kadına eliyle kapıyı göstererek konuşmaya başladı.

"Bir saat içinde mallarımı istiyorum. Köpekliğini yaptığın Zeyd'e git ve oğlunu canlı istiyorsa anlaşmayı kabul etsin !"

Bu sözler onu kışkırtıp hata yapmasını sağlayacak şeyler bile değildi. O alışıktı isimsiz olmaya, kimsesiz olmaya. Lakin köpek lafını yedirecekti bu adama.

Gözlüğünü takınıp kapıya doğru ilerledi ve olduğu yerde durup omzundan adama bir bakış atarak son kez konuştu kalınlaştırdığı sesiyle.

"Anlaşma kabul edildi yirmi dakika içinde seni ararım. Takası yaparız." Dedi buz gibi çıkan sesiyle kapıyı açıp çıkacakken göğsüne çarptığı adam kollarını iki yana açarak

" Hayda... Önüne baksana lan, kör müsün ?" diyen adama aldırış etmeden hızla Nihattan girişte bıraktığı emanetini alıp beline takarak mekanı terk etmek için ilerledi.

Ateş göğsüne çarpan kişinin yüzünü dahi görmeden yanından kaçarcasına giderken arkasından bakmakla yetindi. Şapkanın arkasından sallanan at kuyruğu saçları görünce kadın olduğunu anladı. Gözleri kalçasına indiğinde üzerinde ki siyahlarla ve beline taktığı tabancayla buraya ait olmadığını anlaması uzun sürmedi. Şüpheci bakışlarını kapıyı kapatıp kardeşine çevirdiğinde kanepelerden birine iri bedenini attıktan sonra

"Hayırdır ne iş ?" diyerek çatık kaşlarıyla Cihatı süzdü önce. Cihatın sırıtışına bakılırsa pek hayra alamet bir şeyler yoktu. Zaten bu nefret ettiği mekanın içinde ne hayrı olacak lan, diye de içinden geçirmeden edemedi.

"Akın Hancızadenin gölgesi olan şahsiyet bir kadınmış" dedi dişleri arasından. O işe yaramaz veletin kasım kasım ortalıkta hava basmasına dayanamıyordu. İlk önce onu koruyan bu kadını indirecekti. Sonra da onları. Kolay olmayacaktı bu yüzden Ateşten yardım isteyecek kadar düşmemiş miydi ? Ateş gücü, Cihat kurnazlığı temsil ediyordu. İkisi bir araya geldiğinde tilki ve aslanın bir vücutta birleşmesi gibi olduğunun farkındaydı.

"Seni alaşağı eden mallarını tek başına çalan usta hırsız mı ?" dedi Ateş sırıtarak. Cihatı her ne kadar sevmesede kardeş oldukları gerçeğini değiştiremeyeceğini üç DNA testinden sonra kabullenmişti.

" Sadece şanslı !" diyerek tıslayan Cihat oturduğu koltukta sırtını geriye doğru yaslayıp parmaklarını iç içe geçirerek bıkkın bir nefes alıp verdi. Sonra da bakışlarını yamuk gülüşünü kendisine bahşeden kardeşine çevirdi.

"Ne var lan ! "dediğinde, sesi kendisinin aksine duygusuz bir tonda çıkan bir ayağını diğer bacağının üzerine koyan Ateşin rahat tavırları onu geriyordu.

"Nasıl çıktı olum bu ortaya, gerçek olduğuna emin misin ? Kendi ayağıyla tek başına gelmiş bir de... Hangi akla hizmet. Üç tır malını Zeyd Hancızadeye meydan okudun diye bir haftada tozla duman etti sonra da Akın Hancızade için ayağına kadar gelip seninle bizzat anlaşma yapmak istedi." Derken sesi alçalıp yükseliyordu. Ateş ağzından çıkanlara kendisi bile inanmak istemezken tek kaşını kaldırarak sorgulayıcı bir şekilde ağabeyinin tepkisini bekledi.

"Bu aileye çalıştığına emin oldum artık. Zeyde meydan okuma işi sadece önlerine attığım yemdi. O adamın yüksekten uçan kibirli burnunun yere çakılmasına müsade etmeyeceğini biliyordum. Oğlu işe yaramazın teki olduğunu ilk görüşte anladım. Böbürlendiği işlerin arkasında adamın gölgesi rolünü üstlenen tetikçi vardı. Ben bu görünmez tetikçiyi bir şekilde devreye sokmalarını sağladım. Gerçekten iyi iş çıkarıyor hatun."

Cihat bir an duraksayıp gözleri loş ortamda kaybolup giderken derin bir nefes aldı. Sonra da parmaklarını bir birinden ayırıp çenesinde ki sakalları arasında dolaşıyordu. Ateş şakaklarını ovarken hala burada ne bok işi olduğunu sorgulasada dudaklarından başka bir soru yöneltti kardeşine

"Etkilendin mi lan sen ilk defa birinden!" dedi hafif şaşkınla.

Dilini damağına vuran Cihat çapkın bakışlarını Ateşin kara gözlerine dikerken başını hafifçe iki yana salladı.

"Aksine bana rakip olan bir ailen götünü kollayıp mallarımı çalan bu hırsız hatunun vücudunu delik deşik etme arzusuyla yanıp tutuşuyor kardeşin!" dedi baş parmağı dudağının kenarında durduğunda, ela gözleri yakıp yıkmak için programlanmış gibi dikkatle Ateşe bakarken ilk önce işaret parmağını şakağına bastırıp

"Bu hatunu bulmama yardım et Ateş. Yoksa bütün yollarımıza bir zelzele gibi düşecekler!" dediğinde Ateş ceketini düzeltip keyifle sırıtarak ayaklandı

"Zaten senin ailemizden hiçbir DNA özelliklerini doğru düzgün almadığının farkındaydım kardeşim. Zeka, karizmatiklik ve güç hepsi Ateş Kozoğlunda toplandığının hep farkındaydım" dediğinde gözlerini kısıp kaşlarını çatan Cihata bakıp bir kahkaha atıp devam etti.

"Sahip olduğun tek özellik insanları aldatmak ve hilebazlıktı. Ancak onu şu saniyeler içerisinde kaybettin ağabey. Umarım burası senin üzerine değildir...!"

Ateşin konuşmasından bir halt anlamayan Cihat oturduğu yerden onun zoruyla kalktığında tedirginlikle konuştu.

"Ne diyorsun olum sen ?"

"Mekanına son kez bak. Adı neydi ha SİN, ne biçim isim lan bu ! Bu yerden nefret ediyordum zaten. Adamlarına söyle kamera kayıtlarını silsinler. Mekanın arka kapısından çıkıyoruz yürü."

Cihatın teninin rengi atarken bir eliyle yüzünü sıvazlamayı bırakıp , masanın üzerinden telefonu alarak çıkışa doğru yürüyen Ateşin arkasından odasını terk etti. Kapıda bekleyen adamlarından Nihata bakarak konuştu

"Hemen kamera kayıtlarını silsinler Nihat. Sizde yürüyün çıkıyoruz mekândan!" derken sesi ne bir soru sormalarına müsade ediyordu ne de sorgulamalarına. Nihat hemen başıyla onaylayıp telefonun iç cebinden çıkarıp kısa bir konuşma yaptıktan sonra Cihat ve Ateşin arkasından Halitle birlikte merdivenleri koşarcasına indi.

Arka kapıdan çıktıklarında Ateş arabasının anahtarını Halite atıp sürücü koltuğuna geçmesini söylerken beti benzi atmış kardeşini , arka koltuğa ite kalka bindirdiğinde vakit kaybetmeden aracın etrafını dolanıp diğer tarafa da kendi bedenini attı. Halitin yanına da Nihat bindiğinde arkasını Cihata dönerek

"Kameraları hallettik abi. Mekan zaten yabancı bir kimlikle açılmıştı. İçerden hiçbir çalışan seni bilmediği için sıkıntı yok. Ancak paralar içerde kaldı ..." dediğinde Ateş sırtını koltuğa yaslayıp sırıtırken göz ucuyla da sinirden küpüren Cihatın haline bakmadan edemedi.

"İnsanın kendi gölgesi bile karanlıkta yalnız bırakırken , kendini başkası için hiçe saymış bir gölge kolayca hilekar bir adamı bile aldatabilir Cihat Kozoğlu ... Milyon dolarlık mekanına son kez bak, kiminle aşık attığını unutma. Ve asla düşman bir kadın bile olsa onu küçük görme ! "

"Lanet olsun ! "

Öfkeyle uzaklaşan adam işlek mekanına son kez baktığında damarlarında dolaşan kan dururken kulaklarının duyduğu son ses polis sirenleri olmuştu ...

Bölüm sonu :)

Eğer beğendiyseniz
👇
⭐ Basmadan geçmeyin derim ...

Bu kurguyu yeniden biçimlendirip yazıyorum ... Bu yüzden eski karakterlerimizden Ateş ve Cihat tanıyanlarınız vardır. Kız karakterimizin adı değişecek. Eskiye göre daha güçlü olması sizce nasıl olmuş 🗨️

Cihatın merak ettiği gibi Hancızadelerin tek oğlu Akın' ın , gölge tetikçiliğini neden yapıyor olabilir 🗨️

Ateş , sizce nasıl anladı mekanın polislerin basacağını 🗨️

Cihat üstünlük sağlayabilmek için gölgenin peşine düşerken peşinde güç olarak gördüğü kardeşi Ateşi de sürüklerken bu selden geriye neler kalır , birlikte görelim 🗨️

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro