Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

7

"Voov," dedi Tsunami. Ön pençelerini nehre soktu. "Ve daha ÇamurKanat bataklıklarında bile değiliz. Acaba denize vardığımda bu kadar heyecanlanacak mıyım, merak ediyorum."

"Heyecanlanacaksın," dedi Kil, aniden cesur ve emin hissederek. "Ve uçabileceksin de. Kanadını düzeltemez miyiz?" Ejder kafasını kaldırdı, onun yarasını inceliyordu.

Şelale, üzerlerine yükselen bir uçurumdan dökülüyordu, ötesinde daha da yüksek dağlar vardı. Üç ay gökte alçalıyordu. Kil yakında sabah olacağını tahmin etti. Sabah olduğunda onları arkadaşlarına yönlendirecek duman sinyalini arayabilirlerdi. Ama Tsunami uçamıyordu, burada sıkışıp kalmıştı... Uçarak geçen her ejderha için kolay yemdi.

Kil savaş içinde olan bir dünyaya çıktıklarını hatırlayarak göğe baktı. Etraf çok huzurlu görünüyordu. Büyük ejderhaların konuşma tarzından, bütün dünyayı koca bir savaş alanı olarak hayal etmişti. Yakınlarda savaşın seslerinin veya görüntüsünün olmadığı, hatta yakınlarda hiçbir ejderhanın olmadığı sessiz bir açıklıkta olmak garipti.

Ama onların, Barışın Pençeleri' nin - ek olarak da ejderlerin - düşmanları heryerdeydi. Üç KumKanat kraliçesi kehanete güvenmiyordu ve yollarına çıkan herkesi öldürürlerdi. Ve belki pençelerinde, kaderin ejderlerine korkunç şeyler yapabilecek ejderhaların bir listesi vardı, tabii onları bulurlarsa.

Tsunami yerinden çıkmış kanadına bakmak için döndü. "Eminim ki bunu düzeltebilirim," dedi. "Önceden bir parşömende görmüştüm. Sadece yerine geri oturtulması gerekiyor. Belki kendimi ağaca vurabilirim." Tsunami ormanda etrafa göz gezdirdi, sonra aniden en yakındaki sağlam ağaç gövdesine atıldı.

Kil çamurun içinden atladı ve kuyruğuna basıp o kendini vurmadan önce Tsunami' yi geri çekti.

"Ay!" Tsunami bağırdı. "Çekil! Bunu düzeltebilirim! İşe yarayacaktır!" dedi Kil' i ısırmaya çalışarak.

"Huysuz bir GökKanat olmayı bırak. Kendini bir ağaca vurmak korkunç bir plan," dedi Kil. "Kanadına bakabilir miyim?"

Tsunami homurdanarak çimlere kuruldu ve kanatlarını açtı. Kil etrafında daire çizdi, sonra durdu ve kanatlarıyla omuzları arasındaki düzensiz alana baktı.

"Eğer sabit durursan," dedi Kil. "Yerine geri oturtabilirim."

"Bu iyi bir fikir mi?" diye sordu Tsunami ondan kaçınarak.

"Bir ağaca uçmaktan daha iyidir," diye belirtti ÇamurKanat. "Pençelerini yere sapla ve kendini hazırla."

Tsunami toprağı kavradı ve gözlerini kapadı. Kil nazikçe ön pençelerini onun omzuna koydu. Bir kemiğin yerinden çıktığı bölgeyi bulmak kolaydı. Ejder oraya nazikçe dokundu, ta ki çıkmış bölgenin nerede olduğundan ve nerede olması gerektiğinden emin olana dek. Sonra kemiği tutup bir çabuk, güçlü hamleyle yerine itti.

"AYY!" diye kükredi Tsunami, şaha kalkarak. Onun güçlü kuyruğu sallandı ve Kil' e vurarak ÇamurKanat' ı dikenli çalılara savurdu.

"Özür dilerim, özür dilerim," Kil bağırdı çalılardan çıkmak için debelenirken. "Cidden işe yarayacağını sanmıştım." Birden durdu. Tsunami iki kanadını gevşetip uzatarak bir daire çiziyordu. İkisi de tekrar yerine oturmuş görünüyordu. Hemde iyi bir şekilde.

"Aslında yaradı," dedi Tsunami. "Biraz ağrıyor, fakat artık kanadımı hareket ettirebiliyorum. Bu bayağı sertti Kil." Dişi ejder Kil' in kuyruğunu dallardan kurtarmasıma yardım etti. "Sana vurduğum için özür dilerim."

Kil cevap vermek için ağzını açtı, fakat Tsunami aniden onun ağzını tutup kapattı. Bir pençesini kaldırdı, kulakları seğiriyordu.

"O neydi?" diye fısıldadı.

Kil başını çevirmeye, döndürmeye çalıştı ama Tsunami' nin tutuşu çok sıkıydı. O da kulaklarını kaldırıp dinledi.

Bir şey ormanda, etrafa çarpa çarpa geliyordu.

"Bir ejderha olabilecek kadar büyük değil," dedi Tsunami. "Bence."

Şimdi Kil de sesli solumayı ve dalların çıtırtısını duyabiliyordu. Bir avcıdan çok bir ava benziyordu. Tsunami' nin pençelerini ağzından çekti ve fısıldadı. "Belki onu yiyebiliriz." Gündoğumuna kadar diğer ejderhaları kurtarmayacaklardı nasıl olsa ve avcılık yeteneklerini mağraların dışında da test etmek istiyordu.

Kısa, soluk bir yaratık ayışığında onlara doğru tözekledi. Kürklü başı zar zor Kil' in omzuna geliyordu. İki uzun, ince bacakları vardı ve sonu tırnaksız pençelerle biten iki sarkık kolu vardı. Bir kolu sivri bir şey tutuyordu, sanki dev bir ejderin pençesi gibiydi ve diğer kolu iri bir torbanın çevresine dolanmıştı.

O, Tsunami ve Kil' i gördü, tuttuğu herşeyi düşürdü ve uzun, tiz sesli bir çığlık attı. Tıpkı zaman zaman Kil' in gökteki delikten duyduğu kuşlar gibi.

"Bu bir çöpçü," Tsunami zevkle bağırdı. "Bak, Kil! Dışarı ilk çıkışımız ve şimdiden gerçek bir çöpçü görüyoruz."

"O çok küçük," dedi Kil. "Ve bak, şimdi birşeyler topluyor." ÇamurKanat uzanıp iri torbayı dürttü. Yaratık gerileyip yeniden bağırdı, başını kollarıyla örtüyordu.

"Daha da korkutucu olacaklarını düşünmüştüm," dedi Tsunami hayal kırıklığı içinde. Ona bakmak için burnunu eğdi. "Kraliçe Vaha' yı bunlardan biri mi öldürdü? Cidden mi?" DenizKanat onun taşıdığı metal pençeyi aldı, normal bir ejderha pençesinden dört kat daha uzundu. "Sanırım bunlar bayağı sağlam ana yine de... Şanssız bir kaza olmuş olmalı."

"Yiyebilir miyiz?" diye sordu Kil. Dili ağzından dışarı çıkıp içeri girdi.

"Yıldızuçuşu nesilleri tükenmek üzere diyor," dedi Tsunami. "Ama ben diyorum ki bu savaşın içinde olmamızın sebebi onlar, yani istediğin kadar ye." Pençeyi bir daire şeklinde savurdu ve çöpçüye baktı.

Çöpçü kollarını torbaya ve pençeye doğru salladı. Onlara doğru garip, saçma sesler çıkarıyordu. Bazı hareketleri neredeyse bir ejderhanınki gibiydi. Sanki onlarla iletişim kurmaya çalışıyordu.

"Belki şunun içinde ne varsa onu almamızı istiyordur," dedi Kil torbayı kaldırarak. Topbayı tersyüz etti ve mücevher ile ıvır zıvırdan oluşan bir yığın döküldü, yerden sekip düştükleri alanda parıldadılar. Kil üç koca yakut ve altınların içinde ışıldayan beyaz elmaslar gördüler.

"Hazine," diye bağırdı Tsunami. İçine bir sarmal kazınmış ve minik safirlerle kaplanmış gümüş bir madalyonu aldı.

"Şeref buna bayılacaktır," dedi Kil.

"Tabii bende!" dedi Tsunami. "Onu neşelendirmek için Şeref' e güzel şeyler götürmeyi sevdiğini biliyorum, ama ilk ben gördüm."

"Pekala," dedi Kil diplomatikçe. "O zaman başka bir şey götürürüm. Bu hazineyi tutabilir miyiz?"

"Kesinlikle olmaz," dedi yeni bir ses. "Tabii ki onun için benimle dövüşmek istemiyorsanız, ki bunu tavsiye etmiyorum." Kil' den çok daha büyük olan turuncu bir GökKanat çöpçünün arkasına sessizce indi. Duman halkaları boynuzlarının etrafında dolandı. Çöpçü tekrar bağırdında GökKanat eğildi ve onun kafasını kopardı.

"Peh," dedi, kafayı aniden tükürerek. Beden yavaşça devrilirken kafa çimde seke seke gitti, ensesinden seller gibi kan dökülüyordu.

"Şimdi, bu hiç adil değil," dedi turuncu ejderha. "İlk olarak, hırsızlar her zaman güzel hazinemi çalmaya çalışıyorlar. Ve onları yakaladığında o kadar lezzetli bile olmuyorlar." O, bedeni dürttü. "Hepsi kılçıklı ve balık gibi tatları var. Iyk."

Kil sızan kan havuzundan uzaklaşmak için geriye bir adım attı. Artık o kadar da aç hissetmiyordu.

"Kimsin sen?" diye sordu Tsunami. Madalyonu, sanki dövüşmeye değer olup olmadığını merak edercesine pençelerinin arasında çeviriyordu.

Turuncu ejderha ona baktı, sarı gözleri dar iki aralık olacak şekilde kısıldı. Kil ejderhanın gövdesinde altın, zincirden bir zırh ve yakutlar ile kehribar damlaları ejderhanın etrafına asılmıştı. Minik yakutlardan bir sıra, özlerinin üzerindeki pulların arasına ve kanatlarının tepesine yerleştirilmişti. O her kimse, birçok hazinesi olmalıydı ki bunun anlamı da onun önemli biri olmasıydı.

"Kim olduğumu bilmiyor musun?" dedi garip ejderha. "Ne üzücü. Beni cidden incittin. Ya daha çok dışarı çıkmalıyım ya da çok iyi bir ajan değilsin, değil mi DenizKanat?"

"Ben bir ajan değilim!" dedi Tsunami. "Nerede olduğumuzu bile bilmiyoruz. Biz, biz - tutsak olarak tutuluyorduk ve az önce kaçtık."

Turuncu ejderha başını Kil' e doğru kaldırdı. "Biz DenizKanat ve bir ÇamurKanat birlikteler," dedi. "Bir bakalım. Zindanlarımdan olmadığınızı biliyorum, korkunç derecede unutkan değilsem... O zaman sizi kim tutuyordu? Yangın mı? Onun tutsaklar için kampları olduğunu sanmıyorum. Bu onun 'herkes beni seviyor' hareketlerine uymaz."

Kil geriye doğru bir adım daha attı. Kendi zindanları olan bir ejderhayı sevmemişti. "Tsunami," dedi sessizce. "sadece ona hazineyi ver ve gidelim."

"Kafasını kullanan bir ÇamurKanat," dedi turuncu ejderha. "Bunu sık sık görmüyorsun işte." dedi Tsunami' ye tehditkarca, çöpçünün kanına basıp çimde kırmızı pençe izleri bırakarak. Ufak alevler burun deliklerinden çıktı ve beyaz dumandan sabit bir sel dışarı çıkıp boynuzlarının etrafında toplandı.

"Pekala," dedi Tsunami madalyonu uzatarak. "Bela istemiyoruz."

"Oh, bende istemiyorum," dedi turuncu ejderha. "Bu yüzden bela bana gelip durduğunda çok üzülüyorum." O uzandı ve Tsunami' nin madalyonu tutan pençesini sertçe sıktı. Kil ileriye doğru atıldı, fakat garip ejderha ona bir alev bulutu püskürttü, Kil de gerilemek zorunda kaldı. Ejderha Tsunami' ye sert sert baktı. "Kimse hazineme dokunamaz."

"Biz bilmiyorduk!" diye karşı çıktı Tsunami. "Kim olduğunu bile bilmiyoruz!"

"Oh," Ejderha tısladı. "Söylememiş miydim? Benim adım Kızıl. Ama yaşamak istiyorsanız bana Majesteleri demenizi şiddetle tavsiye ederim."

Kil sertçe soludu. O bile bu ismi tanımıştı.

Şu an GökKanatlar' ın kraliçesiyle yüz yüze duruyorlardı.

O, Kil' in beklediğinden daha küçüktü - Kerkenez' den daha küçüktü - ama Kil GökKanat kraliçesini küçümsememeleri gerektiğini biliyordu. Kızıl, gücünü otuz yıldır pençesinde tutuyordu ona meydan okuyan on dört cesur, aptal, her an ölebilecek ejderhaya rağmen. O Pirhia' daki en uzun süre yaşamış ve en tehlikeli ejderhalardan biriydi. Kaderin ejderlerine pençelerini geçirmesi gereken en son ejderhalardan biriydi, özellikle kehanetten nefret eden ve altı yıl önce GökKanat yumurtasını yok eden Yanık' la müttefik olduğundan beri.

Kil Kızıl hakkında öğrendikleri başka şeyleri hatırlamaya çalıştı. Aklına gelen tek şey ürkütücü olmasıydı.

Kraliçe Kızıl, Tsunami' nin pençelerini bıraktı ve madalyonu kendi ensesine geçirdi. GökKanat dönüp bir pençesini Kil' in burnunda gezdirdi.

"Şimdi, ÇamurKanat, beni meraklandırdın. Biz aynı taraftayız. O zaman neden beni tanımadın?"

"Dediğim gibi -" Tsunami başladı. Kraliçe Kızıl onu kuyruğunun bir hamlesiyle susturdu.

"Ben ÇamurKanat' ın konuşmasını duymayı isterim," dedi. "Homurtulu, derin ve tedirgin."

"Biz, aah," Kil kekeledi. "Biz bir süredir yer altındaydık... Buna her zaman diyebiliriz aslında..." Tsunami,  kraliçenin arkasından, onun çok bilgi vermemesini söylemeye çalışan bir yüz yaptı. Fakat ne söyleyebilirdi ki?

Tepelerinde yükselen dağlara bir göz attı ve oraların dış hatlarının altından bir parıltıyla aydınlandığını gördü. Güneş doğuyordu. Hızlı olmaları ve Kerkenez bulabildiği her ejderden öfkesini çıkarmadan önce arkadaşlarını kurtarmaları gerekiyordu.

"Biz sadece geçiyorduk," dedi Kraliçe Kızıl' a. Kraliçenin gözlerinin üzerindeki yakut sıraları, kendisi bu sözlere inanmadığından büküldü. "Demek istediğim - sizinle tanışmak bir onurdu - bir - bu çok -" Korkusundan, düşünebildiği tek şeyi söyledi. "Gitmemiz lazım," diye ağzından kaçırdı.

"Şimdiden mi?" dedi kraliçe. "Ama bu kalp kırıcı. Konuşmanın ortasında terk edilmekten nefret ederim. Senin hakkında bilmek istediğim daha çok şey var." GökKanat, tırnağını Kil' in yanağının altına sürttü. "Bence gitmen gereken tek yer benim gökteki sarayım olmalı. Hiç heyecan verici gözükmüyor mu? Sakın hayır deme, duygularımı incitirsin. Sen tam da aradığım şeysin."

Kil' in bunun ne demek olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu, ama bir cevap verebilmek için çok sersemlemişti zaten. Onun çok da dostça olmayan kehribar gözlerine baktı ve hayatında ilk defa Kerkenez' in herşeyde haklı olduğunu düşündü. Özellikle de dağların altında kalıp dünyadaki kötü ejderhalardan sakınmak konusunda.

Kızıl' ın arkasında, Tsunami çöpçünün pençesini kaldırdı. Onun gözleri Kil' inkilerle buluştu. Kil, onun belki şu an hissediyor olduğu aynı ürpertici korkuyu hissetti. Eğer GökKanat kraliçesine saldırırlarsa, anında onlardan nefret edecek yeni ve güçlü bir düşmana sahip olacaklardı.

Ama ona kendileri hakkındaki gerçeği de söyleyemezlerdi. Ya onları tutsağı yapardı, ya müttefiği Yanık' a satardı ya da kehaneti bozmak için onları öldürürdü. Ve onunla gidemezlerdi de - arkadaşlarına geri dönmeleri gerekiyordu.

Hafifçe kafasını salladı. Yap şunu. Başka bir seçeneğimiz yok.

Tsunami pençeyi Kraliçe Kızıl' in kuyruğundaki savunmasız noktaya saplayıp silahı alttaki zemine soktu.

Kraliçe öfke ve acı içinde kükredi. Başını sağa sola savurdu ve her yöne ateş püskürdü.

"Uç!" Tsunami bağırdı. DenizKanat alevlerin altından yuvarlanıp Kil' in kuyruğunu itti. Kil kanatlarını açtı ve Kraliçe Kızıl' ın alevleri onun pençelerini yakarken göğe fırladı. Tsunami yanına savrularak geldi. Kanat çırpışları titrek ama kararlıydı.

"Oradan çıkması uzun sürmeyecek," diye seslendi Tsunami. "Çabuk ol, onu zirvelerde kaybetmeliyiz." Genç dişi uçurumdan yükseldi, Kil de onu takip etti.

Nehrin uçurumdaki bir delikten dökülerek akan şelaleyi uçarak geçtiler. Uçtular ve uçtular, ta ki zirveye, koyu yeşil ağaçlar ve çalılıklarla süslenmiş kayalı bir platoya ulaşıncaya dek. Orada bile, dağlar üzerlerine üzerlerine geliyordu. İnanılmaz derecede yüksek ve dayanılmaz derecede büyüktü. Doruklar kuzey ve güneye doğru tıpkı çarpık bir ejderha dışı gibi zigzag çiziyordu, pürüzlü sıralar ilerleyip gidiyordu.

Herşeyin büyüklüğü Kil' i ezmeye devam ediyordu. Bütün bunların içinde arkadaşlarını nasıl bulabilirlerdi ki? Hadi diyelim ki buldular, beş ejder bu kadar büyük bir dünyayı nasıl kurtarabilirdi ki?

Tsunami alçaktan uçup ağaçların etrafında geçerek yolu gösterdi, birbirlerini buldukları uçuruma daldı. Uçtukça kanat çırpışları güçleniyordu. Güneş ışığı dağların üzerie yayılıyor, Kil' in gözlerini kamaştırıyordu. O, bu kadar parlaklığa alışmamıştı ve bu sadece şafaktı. Daha sırada öğlen güneşinin gaddarlığı gelmemişti.

"Orada!" diye seslendi Tsunami, başıyla dağın çökmüş bir tarafını işaret ederken. Küçük bir mağranın dışındaki çıkıntıya konmak için spiral çizdiler. Buradan kayalı platoyu ve etraflarında yükselen dağları görebiliyorlardı. Kil gergince aşağıya baktı. Şelalenin kükremesi bu mesafeden zayıf bir gürlemeydi. Kraliçe Kızıl' dan eser yoktu.

"Bunu yaptığına inanamıyorum," dedi Tsunami' ye.

"Yapmak zorundaydım, değil mi?" dedi Tsunami, fakat sesinde eski güveni yoktu. Endişeli görünerek solungaçlarını kaşıdı, sonra boş olup olmadığını kontrol etmek için mağaranın gölgelerine girdi.

Kil ona güven vermeyi isterdi, fakat kendisi de endişelenmişti. Gözlerini kapadı ve yüzünü doğan güneşe çevirdi. En azından kemikleri bile sıcak hissedene kadar pulları ısıya bulandı.

"Kendini görmelisin," dedi Tsunami mağaradan. "Hemen hemen parlıyorsun. ÇamurKanatlar' ın bu kadar renge sahip olduklarını bilmiyordum."

Kil gözlerini açtı ve aşağıya baktı. O, hep kendini sade bir kahverengi olarak görmüştü - sade kahverengi pullar, sıradan kahverengi pençeler, boynuzlardan kuyruğa kadar çamurun rengi. Ama şimdi, hayatındaki ilk güneş ışığında, pullarının arasındaki ve altındaki altın ile kehribar ışıltıları görebiliyordu. Kahverengiler bile daha zengin ve derin duruyordu, tıpkı Ağlar' ın en nadir parşömenleri tuttuğu maun gövdesi gibi.

"Hah," dedi.

"Çok hoşsun," diye dalga geçti Tsunami, ışığa çıkarak. Kil' in az kalsın nefesi kesiliyordu. Güneş Kil' e renk verirken, onu da mücevherlerle kaplanmış gibi gösteriyordu, tıpkı safir ve zümrütlerden veya yaz yaprakları ve okyanustan yapılmış bir ejderha gibi.

Şeref' i ve kasvetli mağaralarda ne kadar güzel gözüktüğünü düşündü. Hiçbiri ona güneş ışığının altında bakmamıştı. Baksalar, kesin bir daha konuşamayacak kadar şaşkına dönmüş olacaklardı.

Şeref. Kil gözlerini dağ kenarına doğru kıstı. Heryerde tünellere çıkabilecek kayalıklar, delikler ve taşlı çıkıntılar vardı. Evlerinin dışarıdan nasıl göründüğü hakkında en ufak bir fikri yoktu. Buradan birçok dağı görüyorlardı, fakat duman sinyali henüz yoktu.

Güneş neredeyse ufku temizlemişti, yavaş yavaş gökte tırmanıyor ve üç ayı kovalıyordu. Kil uzak dağ tepelerinde birkaç kırmızı cismin uçuştuğunu gördü. İlk önce kuş olduklarını düşündü, tıpkı ateşin etraflarından şimşek gibi çıktığını görene dek ve onların ejderha olduğunu fark etti.

Kesinlikle GökKanat bölgesindeydiler. Yıldızuçuşu gizli mağaralarının nerede olduğu konusunda haklıydı. Ama şimdi GökKanat kraliçesi yüce bir öfkeyle onları ararken, Kil' in dağlardan nasıl kaçakları konusunda hiçbir fikri yoktu.

Tsunami onun omzuna yapıştı. "Şurada!" diye bağırdı, aynı anda işaret ederken.

Yokuşun aşağısındaki bir delikten, dumandan ince bir sütun yükselmeye başlamıştı. Kil kendini havaya attı ve deliğe atıldı. Delik kapalıydı ve hemen hemen bir dal grubuyla gizlenmişti, böylece deliğin yanına inemezdi. Fakat açıktı ve ona gökteki deliğin şeklini anımsatmıştı.

Bu arkadaşları olmalıydı.

Tsunami yanına geçti. İkisi de havada, dumanın etrafında uçtu, aşağıya bakmaya çalışıyorlardı.

"Yıldızuçuşu ve Güneşli burada olmalı," dedi Kil. "Tam altımızda!" Duman eski kağıt kokuyordu. Yıldızuçuşu için acıma hissetti. Değerli parşömenlerini yakmak zorunda kalmıştı sonuçta.

"Yaklaştık, fakat girişi bulmalıyız," dedi Tsunami. "Tünel yakınımızda bir yerlere olmalı." DenizKanat spiral çize çize çalıların dışına, kayalı zemine indi. Sanki giriş tünelinden çalışma mağarasına olan mesafeyi saymaya çalışıyormuş gibi adım atıyordu.

Kil havada kaldı, daire çiziyordu. Tsunami' nin çarpık kanadına bakarken hissettiği komik, tuhaf hissi yeniden hissediyordu - sanki rahatlayıp şöyle bir göz atsa, bazı şeylerin nasıl birbirlerine uyacaklarını görebilirdi. O dağın altındaki mağaralarda bir milyon kere yürümüştü. Oraları kendi pençelerinden daha iyi biliyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro