5
Yıldızuçuşu başını salladı. "Sadece dışarıdan. Buradan yapmak imkansız. İnan bana, bunun hakkında düşündüm."
"Belki gök-" dedi Güneşli.
"Ve zorlayamaz mıyız?" Kil Yıldızuçuşu' na sordu. "Hepimiz üzerine sertçe yaslansak bile mi?"
Yıldızuçuşu başını sallarken Şeref, "Bütün bunlar gerçekten çok tatlı çocuklar, ama benim için başınızı derde sokmamalısınız. Yarıngören geri kalanınızı seviyor. Bunu kendi başıma halletmeme izin verin."
"Kes şunu," Tsunami onu tersledi. "Bir kurban gibi davranmak sana yardım etmeyecek."
Şeref kabardı. "Bir kurban gibi davranmıyorum. Sadece kimsenin sebepsizce ölmemesini sağlamaya çalışıyorum."
"Kendin dışında," diye karşı çıktı Tsunami. "Sen sebepsizce öldürülsen bir sorun olmuyor mu?"
"Fark etmez," dedi Şeref. "Ben kehanette bile değilim, o yüzden bana bir şey olsa kim umursar ki?"
"Yemin ederim seni kendim öldüreceğim," diye hırladı Tsunami.
"Şeref, Tsunami seni önemsediğimizi söylemeye çalışıyor," diye araya girdi Kil. "Kendi klasik, nazik tarzıyla."
"Çocuklar, ya gökteki deliğe ne olacak?" dedi Güneşli acaleleyle konuşmadaki kısa duraksamaya atlayarak. "Çalışma odasındaki deliğe? Oradan uçup dışarıya çıkamaz mıyız?"
"Oh Güneşli, komik olma," dedi Tsunami.
"O delik çok küçük," diye açıkladı Yıldızuçuşu. "Oraya hiçbirimiz sığamayız, özellikle de Kil."
"Ama belki ben sığarım," dedi Güneşli. "Oradan tırmanıp dışarıya çıkabilirim. Sonra da etraftan dolanıp dışarıdan kayayı açabilirim, tıpkı Yıldızuçuşu' nun dediği gibi. Değil mi? Sonra da hepinizi dışarı çıkarabilirim?"
Kil onun kanadını okşadı ve kendi kuyruğunu onunkinin etrafına sardı. Bugünden önce Güneşli kaçmayı hiç düşünmemişti bile ve şimdi kaçışın en tehlikeli tarafına hiç tereddüt etmeden gönüllü oluyordu.
"İşe yaramaz," dedi Yıldızuçuşu. "Üzgünüm, Güneşli. Etrafta kimse yokken deliğe uçmuştum."
"Bende," dedi Tsunami.
"Bende," dedi Şeref.
Kil kendini yavaş hissetti. O gökteki deliğin altında, tepedeki yıldızları, bulutları veya yağmuru izleyerek sıkça oturmuştu, fakat hiçbir zaman yukarıya uçmamış veya dışarı çıkmamıştı. Görünüşe göre diğer ejderler kaçmayı kendisinden daha fazla düşünmüşlerdi.
"Delik düşündüğünden daha küçük," Güneşli' ye dedi Yıldızuçuşu. "Ben başımı oradan zor geçiriyorum. Oradan çıkmanın bir yolu yok."
"Eğer bir yolu olsaydı bakıcılar deliği orada bırakmazlardı," dedi Şeref. O, Tsunami' nin yanında durdu. Koyu yeşilin dalgaları kulaklarından kuyruğuna doğru titreşiyordu. "Onlar çok dikkatliler. Buradan kaçmanın bir yolu yok."
"Olmalı," dedi Kil umutsuzca. Zamanın akıp gittiğini hissediyordu. Kerkenez her an Şeref' i öldürmeye gelebilirdi. Ve diğer herkesin onu Şeref' in boynunu kırarken görüyor olmasını umursamazdı.
Tsunami' nin buna kafa yorduğunu götebiliyordu. O kendisine sanki bir şey söylemek istiyormuşçasına bakıp, kendini susturuyordu.
"Ya onlarla konuşmayı denesek?" dedi Güneşli tereddütle. "Belki böylece onları Şeref' i bırakmaları için ikna edebiliriz?"
Şeref homurdandı. Kimse cevap vermedi. Güneşli iç geçirdi ve kanatlarını yanlarına pastırdı.
"Senin bir fikrin var," dedi Kil Tsunami' ye. "Bunu anlayabiliyorum. Sonsuza kadar bir kaçış planı düşünebilirmiş gibi duruyorsun."
Zincirler pençelerini acıttığından Tsunami tısladı. "Bu çok tehlikeli," dedi. "Bunu yapacak kişi ben olmalıydım."
Kil onun yana attığı bakışı yakaladı ve baktığı yeri takip edip nehri gördü.
Nehir.
Onlar sadece akıntıya karşı yüzmüşlerdi, gardiyanların mağrasına doğru. Akıntının yönünde, nehir ana mağradan akıp dövüş mağrasına gidiyordu ve sonra... Kil daha sonra akıntının nereye gittiği hakkında bir fikri yoktu. Dövüş mağarasının çatısı nehir yok olana kadar alçalıyor ve alçalıyordu. Kil dövüş mağarasında suyun altından hiç bakmamıştı, nehrin nereye gittiğini hiç merak etmemişti.
Ama tabii ki Tsunami merak etmişti.
"Nehrin nereye gittiğini biliyor musun?" diye sordu Kil.
"Hayır. Demek istediğim, duvarda bir boşluk görmüştüm, fakat bu gardiyanların mağrasındakinden daha küçük," dedi. "Geri dönemem diye oradan geçmeyi hiç düşünmedim. Ama nehir bir yere gidiyor olmalı."
"Oradan gidebilir miyiz?" diye sordu ÇamurKanat.
"Hepimiz değil," dedi Tsunami. "Sadece ben."
"Ve ben," dedi Kil.
Tsunami başını salladı. "Kil, sen gidemezsin. Diğer tarafta ne olduğu hakkında en ufak bir fikrimiz yok. Sen nefesini sadece bir saat tutabilirsin, havanın olmadığı bir yerde sıkışıp boğulabilirsin. Ve benim gibi karanlıkta göremezsin de. Körcesine kimsenin bilmediği bir yere yüzüyor olacaksın. Bunu yapacak kişi bir DenizKanat olmalı. Bu ben olmalıyım."
"Ve dışarı çıksan bile," dedi Yıldızuçuşu. "Bizi tekrar nasıl bulacaksın? Dışarıdan bu mağaraya nasıl geri döneceksin?"
"Gökteki delik," dedi Kil, fikrini son kez ileriye sürerek. "Siz çocuklar çalışma odasından bir ateş başlatırsınız ve bende dumanı takip ederek size geri dönerim. Girişin boş olduğundan emin olduktan ve mağaramızı bulduktan sonra, hepinizi dışarı çıkarabilirim."
Şeref' in gözleri parıldadı. "Yakmaktan hoşnut olacağım birkaç parşömen biliyorum."
Kil Yıldızuçuşu' nun yüzündeki şok olmuş ifadeye sırıttı. "Evet, bende," dedi. "ÇamurKanatlar' ın Sümüklüböcek Gibi Yetenekleri' ni ateşe at ve beni düşün."
"Bunun hakkında şaka yapmayı kesin," diye bağırdı Tsunami. "Kil, sen gidemezsin ve bu da son söz. Kesinlikle ölürsün."
"Ama gitmezsem Şeref ölecek," dedi o. "Değil mi? Başka bir yolu yok."
Tsunami homurdandı ve tüm bedeni zincirleri zorlayarak kıvrandı. Ağır halkalar ensesindeki pullara bastırdı ve Tsunami bir öksürükle durdu.
"Bekle, sen dumanı günışığına dek göremeyeceksin," dedi Güneşli endişelice. "Kerkenez Şeref için daha da erken bir saatte gelmeyecek mi?"
Kil' in umutları sanki midesine inen bir kaya gibi düştü. O bunu düşünmemişti. Belki zamanında geri dönemeyebilirdi, yaptıkları her şey bir hiç için olabilirdi.
Sonra Şeref gülümsedi ve pulları sıcak bir gül pembesine döndü. "Ben ne yapacağımı biliyorum," dedi o. "Yıldızuçuşu' nun yöntemini."
"Bir ahmak gibi davranıp ve kimsenin senin fark etmemesini ummak mı?" dedi Tsunami alaycı bir şekilde.
"Hey!" Yıldızuçuşu itiraz etti.
"Kesinlikle," dedi Şeref. O zemine eğildi. Yavaşça, sanki taş onu canlı canlı yiyormuşça gri, kahverengi ve siyah pullarına yayıldı. Bütün güzel pulları soldu gitti. Arkasındaki kayalar ve gölgeler mükemmel bir şekilde çoğalarak görüldü, sanki ejderler onun içinden görüyorlar gibiydi.
Şeref gözlerini kapattı ve ortadan kayboldu.
"Vaay," dedi Güneşli zayıfça. "Demek istediğim, şey yapabildiğini biliyordum, ama... Ben hiç..."
"Gardiyanlar bunu yapabildiğimi bilmiyor." Şeref' in sesi bir dikitin tepesinden geldiğinde hepsi sıçradı. "Sanırım YağmurKanatlar' a hiç çalışmamamız iyi bir şey. Nehri deneme riskine girmene bile gerek yok, Kil. Bir süre böyle durabilirim."
"Ne kadar uzun süre?" dedi Yıldızuçuşu. "Açlıktan ölene dek, veya onlardan biri yanlışlıkla seni yakalayana dek mi?"
"Tsunami önceden dediği şeyde haklıydı," dedi Kil. "En kısa sürede buradan dışarı çıkmalıyız."
Güneşli Tsunami' ye mutsuz bir bakış attı. "Neden kimse bana bir şey söylemedi?" diye sordu, fakat kimse ona cevap vermedi.
"Pekala," dedi Şeref iç geçirerek. Onun yeşil gözleri mağranın diğer yarısında tekrar ortaya çıktı. Kil' e doğru bakıyordu. "Sadece benim için yapmadığın sürece, ne istersen onu yap. Kil bizi almak için geri dönene dek yoldan çekileceğim."
Kil gül pembesinin şimdi de kendi pullarına yayıldığını hissetti. Şeref ona güveniyordu. O, Kil' in bunu yapabileceğine inanıyordu.
Onu kurtarmalıydı. Hepsini kurtarmalıydı.
Ama ilk önce nehri sağ salim geçmeliydi.
"Bundan nefret ediyorum," dedi Tsunami yumuşakça. "Bundan çok nefret ediyorum." Kanatlarını kendini tutan olan zincirlere doğru çırptı.
"Bunu bende sevmedim," dedi Şeref' in sesi.
"Şşşşt!" Yıldızuçuşu onları nehir kıyısından azarladı. Kil, buzlu su pençelerinin üzerinden geçerken sığ tarafta durdu. Ateşi de suyun altına kendisiyle beraber getirebilmeyi diledi. Neye giriştiğini bilebilmeyi diledi. Kil gerçekten, gerçekten yanlız gitmemiş olmayı diledi.
Ama bunu yapmak zorundaydı. Kil mağaranın köşesine, Şeref' in kaybolduğu yere baktı.
"Bunun tek yol olduğundan emin miyiz?" diye sordu Güneşli, kuyruğunu nehre vurup bir şapırtı yaratarak "Eminim ki birazcık zamanla başka fikirler de bulabilirim."
"Daha fazla zamanımız kalmadı," dedi Kil.
"Akıntıyı takip et," dedi Yıldızuçuşu Kil' e. "Nehirden ayrılma. Eğer nehir dış dünyaya gidiyorsa, akıntı seni oraya götürmeli."
Eğer, diye düşündü Kil.
"Nefes alabileceğin bir yer bulduğun her anda dur ve dinlen," Yıldızuçuşu devam etti. "Eğer nehrin çıktığı bir yer yoksa panik yapma yoksa nefesin daha hızlı biter."
Kil daha şimdiden paniklediğini hissedebiliyordu. Bir daha nefes alıp alamayacağını bilmeden karanlığın içinde yüzmeyi düşündüğünde bütün bedeni sıkılaştı.
O birinin kanat uçlarının kendi kanatlarına değdiğini hissetti ve döndü. Nehir Şeref' in bulanık ana hatları etrafında fırıl fırıl döndü.
"Git saklan," diye fısıldadı Kil.
"Teşekkür ederim, Kil," dedi o sessizce. "Bunu kabul etmek istemezdim, ama... Ben bu altı yılı siz dördünüz olmadan asla geçiremezdim."
"Aynen," dedi Kil. Dağın altında Şeref, Güneşli, Tsunami ve Yıldızuçuşu olmadan büyümek onun için katlanılamaz olurdu.
"Bende," dedi Yıldızuçuşu.
Güneşli başını salladı. O, kuyruğunu Şeref' inkine sardı ve Kil' in pençelerinden birine dokundu.
"İyi şanslar," dedi Şeref. YağmurKanat nehirden çıktı ve gölgelerin içinde adeta eridi.
"Çok, çok dikkatli ol Kil," dedi Tsunami. Onlara doğru eğilirken, zincirleri bacakları ve ensesinin etrafında gerildi. "Gerekirse geri dön. Eğer çok tehlikeliyse gitmeye devam etme."
"Sakın ölme," diye ekledi Güneşli, ön bacaklarını ensesine dolayıp kanatlarını onunkine vurarak.
"Sizde güvende olun," dedi Kil. Derin bir nefes aldı, sonra bir tane daha. "Siz daha anlayamadan o koca kayayı yuvarlamış olacağım." Daha fazla erteleyemezdi. Arkadaşlarına doğru başını salladı ve nehre daldı.
Yüzmek ısınmasına biraz yardım etmişti, fakat tünelden dövüş mağarasına yüzerken pulları buz tutmuş gibi hissediyordu. Yakınındaki duvara doğru yüzdü, kaya suyun içinde yokuş aşağıya iniyordu. Akıntının kendini çektiğini hissetti ve bir süre suda süzüldü. Sonra nefes aldı ve dibe daldı.
Yukarıdaki meşalelerin titreyen ışığından, ilerideki duvarın daha da koyulaştığını görebiliyordu. Tsunami haklıydı; buradaki delik muhafızların mağrasındaki boşluktan daha küçüktü. Bu delik oradakinden daha yassı, fakat ayrıca daha da genişti, tıpkı hırlayan bir ejderha ağızı gibi. Etrafı diş kadar keskin kayalarla doluydu. Diğer tarafta karanlık dışında hiçbir şey göremiyordu.
Kil ön kollarından birini uzattı, fakat boşluk dışında hiçbir şey hissetmedi. Kara su üzerinden geçti.
Yüzeye çıktı ve sonuncusu olmayacağını umarak, hayatının en uzun ve derin nefesini aldı. Su, kafasının üzerinden berbat, sonunu getiriyormuşçasına geçti. ÇamurKanat bu konuda düşünmemeye çalıştı.
Birkaç çevik tekmeyle, deliğe geri yüzdü ve iki yanındaki kayayı kendini desteklemek için tuttu. Kanatlarını bedenine sıkıca kapattı ve başını deliğe soktu. Omuzları acı verici bir şekilde taştan dişe sürtünürken başını takip etti, sonra kanatları. Ön pençeleri önünde bir kayanın kenarını buldu ve yakaladı, kendini kayaya doğru çekti.
Kil omuzları kayarken kıçının sıkıştığını hissetti. Arka pençeleri kendini ittirebilmek için etrafı çizdi. Kil kendini yana doğru sıkarak bedenini kayaya yaslamaya çalıştı. Yıldızuçuşu' nun talimatlarını hatırlayarak yapabildiği kadar sert bir şekilde kıvrandı. Panik yapma. Panik yapma. Panik-
O kadar ani bir şekilde fırladı ki, öne eğildi ve kendini düzeltebilmek için kanatlarını savurmak zorunda kaldı. Ve kendini düzelttiğinde, taşın iki taraftan kanat uçlarına sürtündüğünü hissetti. Dikkatlice karanlığa ulaştı.
Kaya sıkı sıkı etrafını çevirdi. Nehir burada dardı ve akıntı da güçlüydü. Kendisi yüzmeye çalışmıyorken bile akıntı onu ileriye taşıyordu. Herşey kapkaranlıktı.
Nehrin yüzeyini bulmak için yukarıya yüzmeye çalıştı, fakat kafası kayadan bir yüzeye acı verici şekilde çarptı. Burada hava yoktu, sadece nehirle dolu sıkı bir kanal vardı. Eğer geri dönmek isterse, dönmek için yeterince yer olduğundan bile emin değildi.
Ama ben geri dönmek istemiyorum. Geri dönemem.
Kil sıkışık alanda yapabildiği kadar arka bacaklarını tekmeleyerek ve kanatlarını sallayarak kendini geriye zorladı. Su, kulaklarının içinde sanki onun çabalarına gülüyormuşçasına şırıldadı. Kalp atışı önceden fark ettiğinden daha da yüksek geliyordu kulaklarına.
Bükülen, karanlık tünelde daha ne kadar uzun süre yüzebileceğini bilmiyordu, ama bir süreden sonra göğsü acımaya başladı. Kil aslında hiçbir zaman nefesini tam bir saat boyunca tutmaya çalışmamıştı.
Ejderler bunu da birkaç parşömende ÇamurKanatlar hakkında bunu dediğinden biliyordu. Ya bu pratik gerektiriyorsa? Ya bunu sadece tamamen büyümüş ÇamurKanatlar yapabiliyorsa? Ya akciğerleri hâlâ çok küçükse?
Ya Kil burada yanlız başına boğulup giderse ve arkadaşları ona ne olduğunu hiç bilemezse ne olurdu? Ve Kerkenez Şeref' i öldürse? Kendisi gerçekten Pirhia' daki en işe yaramaz ejder miydi?
Panik yapmayacağım.
Kil çenesini inatla sıkıp yüzüncü kez yüzeye çıktı. Katı kaya hâlâ üzerindeydi. Ama kaya yukarıya ilerliyor gibi görünüyordu. Değil mi? Kanatlarını kaldırıp taşa sürttü ve daha hızlı yüzdü.
Kanal kesinlikle daha da genişliyordu. O artık iki yanındaki duvarları hissedemiyordu. Aniden üzerindeki Kaya da yok oldu. Akıntının gücü aniden yok oldu. Sanki apaçık bir havuzda yüzüyor gibiydi.
Kil kara suda yükselerek kanatlarını çırptı. Kuyruğu onu ileriye taşımak için sallanıyordu. Kendisi yüzeyin çok altında, fark ettiğinden çok daha derindeydi.
Ama, üzerindekiler yıldız mıydı? Heyecandan neredeyse bir ağız dolusu suyu yutuyordu. Şimdiden dışarı çıkmış mıydı? Yukarıda birşeyler parlıyordu. Sanki gece göğüne bir delikten bakıyormuş gibi, ışığın küçük beneklerini görebiliyordu.
Başı suyu yararak çıktı. Kil nefes alıp verirken, alıp verirken neşeyle bağırdı, sanki hiç nefes almamış gibi soluduğu havaya minnettardı.
Ama sesi mağara duvarlarına çarpıp kendine geri geldi. Bu hava ona gökyüzünden geliyormuş gibi gelmiyordu ve kayanın sessizliğiyle kendi bağırışı dışında hiçbir şey duyamıyordu.
Kil havuzun yüzeyinde yüzdü. Akıntı hâlâ pençelerinin altında bir yerde ağır ağır hareket ediyordu. Üstündeki ışık noktaları dışında, etrafı tamamen karanlıktı.
Yıldız kurtları.
Kil binlerce yıldız kurduyla dolu bir mağrada, hâlâ dağın altındaydı.
Esrarengiz küçük böcekler yeşilimsi bir ışıkla titriyordu. Parlayan uzuvlar birkaçından sarkıyordu. Tepesi ve havuzda kendisinin etrafı sanki parıltılı bir yıldız perdesi gibiydi. Sönük ışıklarından, Kil hafiften mağara duvarlarının hafif kavisini görebiliyordu.
O dışarıda değildi, fakat en azından nefes alıyordu. Yıldızuçuşu' nun tavsiyesini dinleyip dinlenebildiği kadar dinlendi. Suyun içi o kadar soğuktu ki kuyruğunun ucunu veya kanatlarının dış çıkıntısını hissedemiyordu. Havaya ateş püskürtmeye çalıştı, fakat göğsü o zaman donmuştu ki bir alev demetinden fazlasını çıkaramadı. Tekrar suya dalmak, onun için çok katlanılamaz olacaktı.
Fakat ÇamurKanat sonunda bir başka derin nefes alıp daldı.
Bir korkunç dakikada, Kil akıntıyı kaybettiğinden korktu. Nereye geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Nehrin bu mağrayı bırakıp bırakmadığını bile bilmiyordu. Ya bu geniş, sessiz havuz son ise? Bütün yol boyunca o güçlü akıntıyla dövüşerek arkadaşlarına geri dönebilir miydi?
Sonra yüzerken bir şeyin kendisini taşıdığını fark etti. Bu sefer daha da zayıftı, fakat akıntı hâlâ buradaydı. Kil kanatlarını genişçe açtı ve kuyruğunu uzattı, akıntının nereye gittiğini anlayana kadar kendisinin bir yaprak gibi sürüklenmesine izin verdi.
Mağaranın uzak tarafında, yıldız kurtlarının sönük ışığı altında nehrin havuzu terk ettiği bir geçit buldu. Tavan hâlâ onun çok üzerindeydi. Bir süre daha yüzüp nefes alabilirdi.
Kil kendini suda ileriye itmek için kanatlarını çırptı. Tepesinde bir milyon tane yanan göz gibi parlayan yıldız kurtları yüzünden, ortam aynı anda hem huzurluydu hem de ürkütücüydü. Ama burası katı kayanın, ful karanlığın ve sıfır havanın olduğu bir yere göre daha da tercih edilir bir mekandı.
Bir süre sonra, akıntı tekrardan ilerlemeye başladı. Kil' in kanatları nehirden çıkmış kayalara sürtündü. Yıldız kurtlarının ışığı daha az ve sönük geliyordu. Karanlık, sanki Kerkenez' in kendisini dövüş eğitimindeyken ezmesi gibi üzerine çökmüştü.
Ve sonra kükremeyi duydu.
Kil' in kulakları havaya kalktı. Bu ejderhalar mıydı? İlk düşüncesi, Şeref' i ve Kil' i kaybettiğini anlayıp öfke içinde kükreyen Kerkenez' i duyduğu olmuştu. Ama o, böyle bir şeyi duyabilmek için çok uzaktaydı.
Ve sonra endişelenmeye başladı. Kerkenez Kil ve Şeref' in kayıp olduğunu öğrenince ne yapardı? Acaba diğerlerini cezalandırır mıydı, özellikle de tamamen zincirlenmiş ve karşı koyamayacak olan Tsunami' yi?
Dikkati arkadaşları için endişelenmekten o kadar çok dağılmıştı ki, kükremenin daha da yükseldiğini fark etmesi biraz zaman aldı. Aniden nehirden çıkmış bir kayaya çarptı. Acıyla sersemleyerek, Kıl bir şeyi tutabilmek için suda döndü.
Bir başka kayaya çarpıp oradan sekti ve bir başkasına çarptı. Nehir şimdi o kadar hızlı gidiyordu ki, Kil kendini durduramıyordu. Kükremeye doğru son hızda çekiliyordu
Sarsıcı bir şokla, taşın bir çıkıntısına çarptı ve bütün pençelerini taşa geçirdi. Akan su üzerinden geçti, buzlu, umutsuz parmaklarla kuyruğunu ve kanatlarını kavradı. Kil nehirden kurtulmak için savaştı, ta ki çıplak kayada soluyarak durana dek.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro