Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 9. BÖLÜM ❄

General boğazını temizlemeden önce, hemen karşıdaki duvarda siyah boyayla kazınmış, iç içe girmiş iki üçgeni inceledi. Ardından başını yeniden gençlere çevirdi ve kaldığı yerden devam etti. 

"Kulaklarınızı açın ve beni iyice dinleyin. Burası sizler için küçük bir cennet değil. Burası bir yaşam alanı değil. Burası rahat bir şekilde nefes alabileceğiniz bir yer de değil."

Kaşlarını çattı ve başını yukarı kaldırdı.

"Burası hayatta kalmak için türlü mücadeleler vereceğiniz bir askeri şehir. Burası sevgili gezegeninizin sürüklendiği kaosun kalbinin yanı başı. Burası Asperatus gençler! İçinizde halen şehir efsanelerine inanan varsa şayet, derhal orduyu terk etsin. Çünkü içinde bulunduğunuz bu durum küçük bir çocuğun elinde tuttuğu basit bir oyuncak değil."

Gözleri yere indi önce.

"Zehir soluyacaksınız. Kan ve çamur, giysileriniz olacak. Yeri geldiğinde yediğiniz yemek bile içinizi alaşağı edecek. Kendi bedeninizden, gün geldiğinde kendi zihninizden bile tiksinti duyacaksınız."

Başını kaldırdı ve gülümsedi.

"Ölüm burnunuzun dibinde olacak."

Elini kaldırdı ve yan tarafta turan porselen görevlileri gösterdi. Bir robottan farkları yoktu. Tek fark, tıpkı bir zombi gibi, içlerinde canlı ve kokuşmuş et parçaları taşıyor olmalarıydı.

"Neden hiyerarşi basamağında sizden daha üstün olduklarını düşündünüz mü? Neden insanlardan daha fazla değer görüyorlar? Neden sizler bir paçavra gibi bölgelere sürülmüşken onlar şehirde barınıyor?"

Gözlerini porselen görevlilerden çekti ve başını insanlara çevirdi.

"Çünkü sizde olup da onlarda yok olan bir şey var."

Gözlerini kıstı ve kibirli ifadesi ile ilk sıradaki iki oğlana baktı.

"Vicdan."

Bir adım öne çıktı.

"Eğer içinizde ufacık bir iyilik kırıntısı dahi barındırırsanız, daha başlamadan kaybetmiş olacaksınız. İçinde bulunduğunuz çağın hakkını verin ve hiç kimseye müsamaha göstermeyin. Siz kendinizden ne kadar feragat ederseniz, diğerleri sizin bir adım daha önüne geçecektir. Parmağınızı uzattığınız anda kolunuzu koparacaktır. O yüzden derim ki, Asperatus Bekçileri'nin öğle yemeği olmak istemiyorsanız, ordunun içindeki yarışı hakkıyla yerine getirin."

Cesur bakışları gençlerin gözlerinde yanarken ellerini arkasından çekti ve işaret parmağını havaya kaldırarak "Bir!" dedi. "Acı çekeceksiniz!" 

Üç adımdan sonra öfke içinde işaret parmağının yanına orta parmağını ekledi. 

"İki!" Bakışları az önceki uysal kadını aratır olmuştu. "Acı çektireceksiniz." 

Sıranın ortalarına geldiği vakit iki parmağının yanına yüzük parmağını da ekledi ve gençlerin gözlerindeki korku artarken bağırdı. 

"Üç!" Bunun son madde olduğunu hisseden İsimsiz de tıpkı gençler gibi generali dinliyordu. "Acıdan geberseniz bile, asla pes etmeyeceksiniz!"

Karşılarındaki kadının deliye dönen gözleri yutkunmalarını daha da zorlaştırırken nefes almak için kollarını sıvazlamaya başlamıştı birkaç kişi. Önlerindeki geniş cüsseli adamlar yetmez gibi şimdi de şeytan bir kadınla karşılaşmışlardı.

"Bu oyun çocuk oyuncağı değil. Kimse düşmeden kalkamaz, kimse yanmadan parlamaz, kimse yere çakılmadan uçamaz, ağlamadan gülemez, ölmeden... öldüremez." 

Sıranın sonuna geldiğinde adımlarını durdurdu ve tehlikeli maskesinin altında oluşan kırışık gamzeleri ile devam etti. 

"Hiçbiriniz kardeş değilsiniz. Bu oyunun iki kazananı olacak. Birisi Defter'in yeni sahibi olurken diğeri Kanadotis'in Kraliçesi ve bir sonraki oyunun kalbi olacak. Bu haklarınızdan diğer insanlara bahsedilmemişti. Öğrendiğinize göre savaşabilirsiniz."

Kalabalığının yeniden ayaklandığını sezen general sesini yükselterek konuşmasına devam etti. 

"Şimdi her biriniz damgalarını göstermek üzere sıraya dizileceksiniz. Eğitmenleriniz de cesaretiniz ve gücünüz karşısında sizleri takımına seçecek." 

Ellerini çırpan general arkasını genç adamlara döndü ve başlamalarını emretti. Eğitmenler kısaca isimlerini izah ettiklerinde maskesi altından korkunç görünen kadın 301 kişinin ismini teker teker okumaya başladı. 

"Mei Kyomi."

"Jack Wilson."

General, nihayetinde isimlerin yarısına geldiğinde genç kızı da çağırmış bulundu.

"Mehir Alkım."

Sıranın en arkasında, dünyadan bir haber, önündeki kalabalığı izleyen Mehir, isminin telaffuz edilmesi ile öne doğru yürümeye başladı. Mehir ilerlerken diğerleri geçmesi için arayı açıyor ve fısıldamalarını gizleyemeden kız hakkında konuşuyorlardı. Genç kız hakkında söylenen hiçbir şeye kulak asmayarak ilerledi ve generalin önünde durdu. Bu kadını damga odasında gördüğünü hatırlıyordu hayal meyal. Üzerinde fazla durmayarak durgun, koyu yeşil gözlerini generale dikti. 

General karşısındaki kızın sakin tavırlarını memnuniyetle izledi. Ne diğerleri gibi titreyerek yaklaşmıştı yanına ne de cesurca. Hareketlerinde ürkütücü gerçekler yakalıyor ancak konu üzerinde pek durmuyordu. Bunca yıllık hayatında hiçbir şeyde yanılmamıştı ve yine kader ona el verirse bu kız Kanadotis'in kraliçesi olacaktı. 

"Başla." 

Komut üzerine eğitmenlerin bulunduğu sıraya geçen Mehir üzerindeki asker yeşili gömleği ifadesizce çıkarmaya başladı. Sabırla izledi İsimsiz. Sporcu atleti ile kalan, gözlerine bakmaya tenezzül bile etmeyen kızın kalbinin üzerindeki mührü gördüğünde bir süre sessizce izledi. Ters giden bir şeyler olmalıydı. Ardından şaşkın ve sorgu dolu gözlerini generale dikti. Gençlerin bir şey anlamaması için bakışarak konuşuyorlardı. Generalin 'devam et' der gibi kendisine bakması üzerine ellerini mühre dokunmak için kaldırdı ancak sıranın sonundan gelen tok erkek sesi ile eli havada kaldı.

"Kız benim takımımda. İncelemene gerek yok."

İsimsiz, konuşanın Oyuncu olduğunu anladığında dişlerini sıktı. Yakışıklı yüzü dostuna usulca çevrilirken generale bakmayı da ihmal etmemişti. Sarıya çalan kahverengi kaşları alayla havalanmış ve bir sonraki atağı bekliyordu. Arkadaşı, her zaman ki huysuzluğu ile ona karşı çıkıyordu ya da bu kız ciddi anlamda değerliydi. Çünkü, Oyuncu şu zamana kadar kimse için böyle bir pazarlığa girmemişti. Olayı uzatmamak ve işi Duygusuz'a bırakmamak için "Pekala," dedi ve elini Mehir'den çekti.

Komutu alan Mehir, Oyuncu için ayrılmış olan bölüme geçerken elindeki gömleği beyaz sporcu atletinin üzerine yeniden giyip konuşmadan sıraya geçti. Dağılan örgüsüne karışarak, gözlerini kapatan kaküllerini düzeltmeyi umursamadı ve boş bakışlarını kendisine imrenerek bakan gençlere çevirdi. Kimisi şaşkınlıkla kimisi gıpta ile kimisi ise kibir ve nefretle bakıyordu. Göremediği tek duygu hayranlıktı. Sonuçta onlar insandı ve insanlar duygularının altında kalan kişiliklerini enkaza sürüklemeye çekinmeyen varlıklardı. Genç kız onlardan biri olduğu için kendinden tiksinmekten öteye geçemiyordu. 

Fakat içindeki o kişi... İnsan olmayan diğer yanı bu durumu sessizlikle karşılamıştı.

General isimleri okumayı bitirip ayrıldıklarında çevresine bakıyordu, Mehir. Grubundaki ikinci Türk'tü. Ve tek deli. Şansı o kadar kötüydü ki yine Arden denen oğlanla aynı gruba düşmüştü ve şimdi de o yapışkan çocuk yanından ayrılmıyordu. Her ırktan insanla karşı karşıyaydı genç kız. Kimisi temiz giyimli kimisi tıpkı kendisi gibi yıkık dökük, berbat haldeydi. Siyahi insanlar, beyazlar, yanık tenli olanlar, çekikler, kıvırcık saçlı, düz saçlı... Her türden. Karşılaştığı insan topluluğundan kaçmak ister gibi gözlerini kapadı ve nefes aldı. Biraz daha iyileştiğinde neden sonra konuşmalara kulak verdi. Konuşmanın başını kaçırmış olmalıydı.

Arden ise genç kızın yanında olduğu için mutluydu. Eğitmenlerini sabah kendisine kaşlarını çatarken görmüştü ve seçilmeyeceğini düşünerek içini yiyip bitirmişti. Fakat her şeye rağmen buradaydı ve Mehir yanındaydı. Ceyhun, İsimsiz'in grubuna, Poyraz ise Duygusuz'un grubuna dahil olmuştu. Aslında Ceyhun ile Mehir'in aynı grupta olmamasına ciddi anlamda seviniyordu. Çünkü arkadaşı, Mehir'den gerçekten nefret ediyordu. Ancak Arden'in atladığı tek bir nokta vardı.

Asıl tehlike baş ucundaydı.

"Bir kez konuşacağım. Grupta kavga, gürültü ve şamata istemiyorum. Duydunuz mu beni?"

Oyuncu, kollarını birbirine bağlamıştı. Gerilen bedenini önündeki gençlere doğru çevirirken hepsine bir böcekmiş gibi baktı. Sert görünüşü, karşısında tir tir titreyen gençleri korkutmuş olacak ki birkaç adım gerilemişlerdi.

"Grubumda korkaklara yer yok!" dedi, rengi atan öğrencilerine. Sesi gür ve kendinden emin çıkmıştı.

Başını sıranın sağ tarafına çevirirken kaslı kollarını birbirinden ayırdı ve en baştaki kumral saçlı oğlanı kısa bir el hareketi ile yanına çağırdı.

"Grubun lideri sensin, Ian. Bir karışıklık anında yanıma ilk sen geleceksin."

Ian, ela gözlerini kırpmadan eğitmenini onayladı. Aklında, ismini nasıl hatırladığı ile ilgili sorular dönerken diğerlerinin de aynı düşüncede olduğunu akıl ederek nefes almaya çalıştı. 

Mavi gözlerini, Ian'ın yerine geçmesi için harekete geçirirken devam etti, Oyuncu.

"Şu üzerinizdeki paçavralardan kurtulun. Kıyafetler odalarınızda. Herkes beşerli odalarda kalıyor. Odalarınızın yanında isimleriniz yazılı. Ve..." yutkundu. "Soru sorulmasından nefret ederim. Ian dışında kimse benimle ayriyeten iletişime geçmeyecek. Sadece ona bildirdiğim emirleri yerine getirmekle yükümlüsünüz."

Gençlerin bakışları soru dolu ifadelere bürünürken Oyuncu, "Bu arada," dedi. "Mehir yalnız kalıyor. Diğerleri odalarına geçebilir." 

Konuşmasını sonlandırdı ve arkasına dönerek dış kapıya ilerlemeye başladı. Kendisine bakakalan şaşkın gençlerin kısmen farkındaydı.

Mehir ise bedenine çevrilen bakışları umursamadı çünkü çoktan yalnız kaldığında olabileceklerin derdine düşmüştü. Nereden geldiğini kestiremediği bir korku içini doldururken sırayı bozduğuna aldırmadan öne çıktı ve telaş içinde dışarı çıkmakta olan eğitmenine doğru konuştu.

"Ben yalnız kalamam efendim."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro