❄ 79. BÖLÜM ❄
Çatırtısı uzaklardan duyulan yıkımın telaşı, Herephia'da yoğun bir harekete yol açmıştı. Soğuğa eklenen kar fırtınası, yakıcı acıyı şimdiden hissettiriyordu. Halkın ileri gelenleri geçidi koruyor, çocuklar ise Bayan Hemmings ile birlikte yer altında bekliyordu. Ele avuca sığmayacak kadar az olan halkın büyükleri evlatları ile vedalaşmış ve şerefli bir şekilde ölmek için evlerinde savaşa hazır bir şekilde beklemeye koyulmuştu. Asperatus'un yok edilmesi için yapılan planın dışında seyreden bu plan hiç değilse Asperatus'un felaketini bir nebze olsun azaltacak ve Herephia'ın gençlerine zaman kazandıracaktı.
Arthur'un önderliğinde, Emma, Hannah ve Poyraz ve diğerleri isyanı başlatmak üzere çoktan boyuttan çıkmıştı. İlerleyecekleri rotada ise ufak bölgeler vardı. Onları kışkırtacak ve Asperatus şehrine çekeceklerdi. Bu sırada ise Melanie önderliğinde General ve Mavris ile savaşacak grup da yola koyulmuştu. Kira, Ian Ve Duygusuz onları alt etmeden Ruh Çarkı'na girebilmek imkansızdı.
Şu an Heraphia'da kalan genç sayısı ise oldukça azalmıştı. Ceyhun, Nolan, Doris, İsimsiz, Oyuncu ve Mehir harekete geçmek için bekliyorlardı. İlk haber Arthur'dan gelecekti. Eğer isyan doğru sonuçlanırsa Ceyhun önderliğinde, Nolan Doris ve İsimsiz şehre ineceklerdi. Aynı zamanda Mehir ve Oyuncu'da Ruh Çarkına gidecekti.
Plan ne kadar basit söylenirse söylesin, geçen her dakika farklılar, insanlar ve diğerleri için inanılmaz bir bekleyiş süreciydi. Korku, heyecan ve kararsızlığı düşünecek kadar bile zamanları olmamıştı. O gece plan yürürlüğe konmuş, Asperatus boyutu kırmak için harekete geçmiş ve tüm bunlar sadece üç saat içerisinde gerçekleşmişti. Bu kadar kısa sürede alınan bu kararlar nasıl sonuçlar doğururdu emin değillerdi ancak artık bunları düşünmek gibi bir lüksleri yoktu. Olan olmuştu ve önlerine bakmaları gerekiyordu.
"Biraz konuşabilir miyiz?"
Mehir başını kaldırdı ve elleri cebinde karşısında duran Nolan'a baktı. İsimsiz ve Ceyhun kısa bir süre onlara baksalar da, tekrar önlerine dönmüşlerdi. Elleri ile oturduğu zeminden destek alan Mehir ayağa kalktı ve "Tamam," dedi. Dışarı doğru yönelen Nolan'ın arkasından düşünceli bir şekilde ilerlerken arkadaşının neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordu.
"Sorun ne Nolan?"
Nihayetinde sorabilmişti sormasına ancak aldığı tek cevap düşünceli gözlerle kendisine bakan genç bir adam olmuştu. Arkadaşı hiç iyi görünmüyordu.
"Mehir ben," dedi Nolan. Ne diyeceğinden çok nasıl diyeceğini tartıyordu.
"Bak yine saçma sapan şeyler söyleyip benim gitmememi isteyeceksen hiç konuşmayalım daha iyi. Çünkü her konuşmamızın sonunda tartışıyoruz ve bu durum benim canımı sıkmaktan başka hiçbir işe yaramıyor."
Nolan yorgunlukla başını iki yana salladı. Yüzünde üzgün bir ifadeden çok delirmiş gibi bir duruş vardı. Ellerini saçlarından geçirdi ve tedirgin bir şekilde yerinden bir sağa bir sola dolanmaya başladı. Hareketleri oldukça tuhaftı.
"Nolan iyi olduğundan emin misin?"
Genç adam hırsla yerine oturdu ve başını yeniden iki yana salladı. "Aklımı kaçırmak üzereyim." Titriyordu.
Mehir korku ile yutkunurken Nolan'a yaklaştı. "Sorun ne? Neler oluyor?"
Nolan gözlerini sımsıkı kapadı. "Bir şey var." Nefes almaya çalışıyordu. "Bir şeyler görüyorum." Ardından yeniden ayağa kalktı ve saçlarını çekiştirdi. "Birileri benimle dalga geçiyor gibi. Sanki hepimiz."
Mehir tek kaşını tereddütle kaldırdı ve oturduğu yerden Nolan'a baktı. Arkadaşı gerçekten de iyi görünmüyordu.
"Mehir ben hiç iyi değilim. Bir," Hızlı hızlı nefes alıyordu. "Bir şeyler olacak. Hissediyorum ve bu his mahvediyor. Katlanılacak gibi değil."
Mehir ayağa kalktı. "Sakin olur musun? Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum." Nolan'ın yanına doğru yürüyüp tam karşısında durdu ve elini, genç adamın koluna koyarak "Önce sakinleş," dedi.
Nolan, Mehir'e bakıp gözlerini kapadı ve dediği gibi sakin olmaya çalıştı. Ne kadar başarılı oldu bilinmez ancak anlatacak kadar sakinleştiği görülüyordu.
"Pekala," dedi genç kız. "Şimdi bana neler gördüğünü anlat."
Nolan başını iki yana dalgınca salladı. Düşünceliydi. Gördükleri yüzünden pişman, üzgün ve acı doluydu. Kimseye anlatamayacak kadar da korku ile kaplanmıştı bedeni. Aklını kaçırdığını düşüneceklerdi belki de. Ona inanmayacaklardı. Her şey elinden bir bir kayacaktı.
Düşünceler her saniye boğazını biraz daha sıkarken, Mehir'e sıkıca sarıldı. Ne olduğunu anlamayan genç kız bu ani hareket karşısında öylece kalırken Nolan yeniden konuşmaya başlamıştı. Bu kez daha durgundu sesi.
"Anlatacağım," dedi kararlıca. "Fakat senden bana inanmanı istiyorum Mehir."
Mehir başını olumlu bir şekilde salladı. "Sen bana inanmışken, benim sana inanmamam bencillik olmaz mı?" Nolan'dan ayrıldı ve ona baktı. "Şimdi bana neler gördüğünü anlat ki, sana yardım edebileyim."
Nolan yeniden düşüncelere daldı. Mehir'in önünden ağırca geçerken az önce telaşla kalkmış olduğu yere şimdi usulca oturdu. Bakışları durgundu. Bu tavrı, sesine de yansıyordu.
"Geleceğimiz miydi? Emin değilim. Belki de geçmişti gördüklerim. Ya da olmamız gereken kişiydik. Bilemiyorum."
Mehir, dikkatli bir şekilde Nolan'ın tam karşısına oturdu. Nolan'ın düşüncelerinin aksine, anlatılanlar Mehir'de merak uyandırmıştı. Çünkü arkadaşının yaşadığı şeyler, kendisine fazlaca yakın geliyordu. Belki de tanımını nasıl yapacağını bilemediği yaşanmışlıklar onun bu derece ilgisini çekmişti.
"Yeni bir dünyaydı sanki, Mehir. Kuraklık yoktu. Savaş yoktu. Acıdan bir haberdi insanlar. Başlarında Asperatus gibi bir bela yoktu. Ya da Mavris ya da general... Kimse! Temiz bir havası vardı şehrin. İnsanlar birbirine gülümsüyordu, şakalaşıyordu. Sudan kentler, büyük, küçük türlü türlü evler... Her şey o kadar sade ve doğaldı ki."
Bunları anlatırken yüzü yumuşamıştı Nolan'ın. Mehir de tıpkı onun gibi dinliyordu arkadaşını.
"Sonra bir oda gördüm," dedi. Kaşları, hala yaşadığı durumu kavrayamadığını ifade eder bir şekilde çatılmıştı. "İçeride bir sürü makine vardı. Kablolara bağlı insanlar, oradan oraya koşan tuhaf önlüklü kişiler, tüyler ürpertici güvenlik sesleri..."
Başını iki yana sallamış ve güçlükle nefes almıştı. Bakışları soğuk zeminde dalgınca geziniyordu.
"Onların öldüklerini düşündüm. Hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Öylece yatıyorlardı Mehir. Sıra sıra dizilmiş onlarca yatak vardı ve insanlar," Konuşamadı. "tıpkı bir ölü gibi yatıyordu."
Gözlerini öyle bir açmıştı ki, karşısında duran arkadaşını bile endişelendirmişti. Bunların birer saçmalıktan ibaret olduğunu düşünüyor gibiydi. Korku doluydu her bir hareketi. Bazı şeylere anlam vermeye çalışıyor ancak başaramadığı için kendisine kızıyordu.
Elleri ile yüzünü kapatıp başını salladığında sesi titremişti.
"İsimler yazıyordu. Yatakların dayalı olduğu duvara asılmış onlarca isim."
Mavi gözleri dolup, dudakları titrediğinde başını eğmiş ve yine yüzünü kapamıştı. Elleri ile isimleri tek tek sayarken sesi titriyordu.
"Nolan Carter, İsimsiz, Oyuncu, Ian Bullock, Kira Yang," derken başını salladı ve ellerini gelişi güzel salladı. "Diğerleri..." Başını kaldırıp sevdiği kıza baktığında sesi daha da kısıldı ve fısıltıdan ibaret bir ses tonu ile konuştu. "Mehir Alkım."
Ardından dudaklarını sımsıkı kapadı ve başını yeniden eğip salladı.
"Her yerde kan vardı. Duvarlar, makineler, camlar, kapılar... Lambaların loş ışığı yanıp sönüyordu. Ve biz sadece uyuyorduk." Gözlerini Mehir'e çevirdi ve tekrar etti. "Yalnızca uyuyorduk."
Mehir arkadaşına doğru yaklaştı ve önünde diz çökerek başını, kendi yüzünün hizasına getirdi. Titreyen ellerini tuttuğunda Nolan'ı sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Buradayım. Buradayız. İyiyiz Nolan. Her şey kötü bir rüyadan ibaret."
Nolan başını hüzünle iki yana salladı. "Onlar biz değildik Mehir. Onlar," derken yutkundu. "Onlar sanki başkasıydı. Bizdik ama değildik."
Mehir itiraz edercesine başını salladı. "Seni anlıyorum. Yaşadıklarımız kolay şeyler değil. Onlarca olay atlattık ve çoğu kez ölümden döndük. Ama sen böyle yaparsan, ben nasıl ayakta durabilirim Nolan?"
Nolan başını eğdi ve ellerini Mehir'den kurtardı.
"Anlamıyorsun. O kadar gerçekçiydi ki. Sanki, sanki aslında bir yalandan ibaret olan bizmişiz gibiydi Mehir."
Mehir yeniden tuttu arkadaşının ellerini. Gözlerinin içine baktı ve tıpkı küçükken yaptığı gibi, Nolan'ın sağ elini kalbinin üzerine koydu.
"Hatırlıyorsun değil mi? Küçükken bana bir ölü olduğumu söylemiştin. Ben de itiraz etmiş, o zaman neden kalbim atıyor demiştim." Derin bir nefes aldı genç kız. "Yaşıyorum Nolan. Yaşıyorsun." Gözlerini arkadaşının gözlerine kenetledi. "Sence bir yalandan ibaret olsak nefes alabilir miydik?"
Nolan, Mehir'e öylece baktı. Sanki anlattıklarını duymuyor gibiydi. Gözlerinde ne hüzün ne de umut bağlayacak bir ifade kalmıştı. O kadar boş ve amaçsız bakıyordu ki, bu tavrı Mehir'in ürkmesine sebep olmuştu.
"Bana inanmıyorsun."
Mehir'in kaşları çatılmıştı. Başını itiraz edercesine salladı genç kız. "Hayır. Hayır. Nolan sana inanıyorum. Bunu nasıl düşünebilirsin?"
"Ben sana inandım. Ne söylersen söyle inandım. Ne yaparsan yap kabullendim ve sen bana inanmıyorsun."
Ayağa kalkan arkadaşının ardından Mehir de kalktı. "Nolan neyin var Tanrı aşkına? Kendinde değil gibi davranıyorsun."
Mehir sabırla konuşmaya çalışırken Nolan hırsla arkasını döndü ve genç kıza öfke içinde bağırdı. Mehir korkup bir adım geri kaçmıştı.
"Senin bambaşka bir dünyada öldüğünü gördüm! Tıpkı dönüştüğün yaratıklar gibi onlarca canavarın insanlara saldırdığını ancak uyuyan insanlara dokunmadıklarını gördüm! Herkes birbirini yiyordu anladın mı? Vahşice katlediyorlardı kendilerini!"
"Nolan. Tamam. Sakin ol."
"Seni kaybetme düşüncesini bir kenara bırak incinmen bile beni bu denli mahvederken nasıl kendimde olmamı beklersin?"
Bir süre ikisi de konuşmadı. Sessizlik başını alıp gittiğinde genç adam arkasını döndü ve elini başına atarak sıkıntılı bir iç çekti.
"Anlamıyorsun Mehir. Beni anlamıyorsun. Hiçbir zaman da anlamadın."
Nolan bıkkınca nefes alıp verirken Mehir geriye doğru attığı adımları kapatarak arkadaşına doğru yavaşça yürüyordu. Nihayetinde durdu ve elini Nolan'nın koluna koyarak "Anlamaya çalışıyorum," dedi.
Nolan bir süre daha sessiz kaldı fakat ardından düşüncelerini toparlayarak konuşmaya başladı.
"Arden'i hatırlıyorsun değil mi?"
Mehir, Nolan'ın kurduğu cümledeki Arden ismini duyduğu anda indirmişti kolunu. Yüzündeki ifade silinmiş ve bir adım gerilemişti. Donuk bakışları arkadaşının omzundaydı.
"Sana duyduğu sevgisini tek başına üstlenmiş ve yaşadığı onca acıyı kendi içinde çözmeye çalışmıştı. Sonra ne olmuştu peki Mehir?"
Sorduğu soruya karışılık, verilebilecek bir cevabın olmadığını biliyordu. Bu yüzden kendi sorusuna usulca kendisi cevap verdi. Ne vurgulamak ne de duyulmasından çekinmek ister gibiydi. Sakindi.
"Tek taraflı aşkı onu yok etmişti."
Mehir gözlerini kapadı ve bir adım daha geri gitti. "Nolan ne söylemeye çalışıyorsun?"
Nolan yüzünü çevirmedi. Hareket dahi etmedi. Yalnızca derin bir nefes aldı ve konuşmasına kaldığı yerden devam etmeye çalıştı.
"O çok sevmişti sevmesine ama geç kalmıştı. Duygularını sana açamadan veda etmek etmek zorunda kalmıştı. Duygularını yaşamasına rağmen yaşatamamıştı."
Mehir aklına doluşan anılarla gözlerini kapadı ve sesinin kısık çıkmasına engel olamayarak "Bunları bana neden anlatıyorsun?" dedi.
Nolan yine uzun süre hiçbir şey söylemeden öylece bekledi. Zaman akıyor, soğuk kendini her dakika biraz daha kırıyor ve Mehir'in her soluk alışverişinde umutsuzca esiyordu. Ancak başı boş birkaç dakikanın ardından konuşabildi genç adam. Sözleri bir bıçak olmuş, genç kızın bileklerini kesmişti adeta.
"Çünkü ben de Arden gibi yok olmak istemiyorum."
Mehir az önce geriye doğru attığı iki adıma yenilerini ekleyerek kaçtı kelimelerden. Söylenen sözlere inanmak istemezcesine başını iki yana salladı ve yüzündeki kırık ifade ile arkasındaki soğuk duvara yaslandı. O sırada Nolan bakışlarını kendisine çevirmiş, bir şeyler söylemesini ister gibi bekliyordu. Ancak Mehir tek kelime edemedi. Sadece karşısındaki adama inanmazcasına baktı.
"Duygularım yüzünden üzgün değilim. Amacım, bunları sana söyleyerek seni kırmak da değil, Mehir. Sadece," Derin bir nefes aldı genç adam. "Ben de Arden gibi yok olmadan önce bilmeni istedim. Bu şekilde gitmenin düşüncesi bile aklımı kaçırmama sebep olurken, sana söylemeden yok olacağım o birkaç dakikada çekeceğim acılar katlanılmaz geldi. Çünkü biliyorum. Gördüğüm şeyler kötü bir rüyadan ibaret olsa bile her birimizin sonu öyle olacak. Belki tek kurtulan sadece abim ve sen olacaksın. Ve ben sensiz, acılara mahkum bir şekilde derin boşluklarda yalnız nefes alacağım."
Mehir başını iki yana acı bir şekilde sallarken dolan gözlerini saklayamadı. Neden demeye bile dili varmıyordu. Onca yıl kendisine arkadaş olan adamın, günün birinde böyle duygular beslediğini bilmek onu yıkmıştı. Bu kabul edilemez bir şeydi fakat Arden'e olanlardan sonra da dili kötü sözcüklere yanaşamıyordu. Çünkü Nolan da tıpkı Arden gibi pes etmişti. Öleceğini biliyordu ve kendisinin elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Nolan, Mehir'e doğru birkaç adım attı ve tam karşısına geçti. Gözlerinde ne hüzün vardı şimdi, ne de geleceğe dair umut kırıntıları. Yalnızca gülümsemişti.
"Keşke hep çocuk kalsaydık diyorum bazen. O zaman her şey daha temizdi."
Başını kaldırıp Nolan'a bakan Mehir uzun zamandır ilk defa gözyaşı dökerek başını salladı. "Özür dilerim," derken hala arkadaşı olarak gördüğü genç adamın gözlerinin içine bakıyordu. "Çok özür dilerim."
Nolan da başını olumsuzca salladı. "Bu kimsenin suçu değil Mehir."
Mehir başını yere eğip hıçkırdı. "Buna izin vermemeliydim. Keşke ben," dediğinde elleri titriyordu. Sonra başını kaldırdı. "Sana yemin ederim ben de seni seviyorum. Hem de senin canın uğruna kendi canımı verecek kadar." Başını yeniden yere eğince sesi kısılmıştı. "Ama senin sevdiğin gibi mi seviyorum bilemiyorum." Başını salladı. "Ben daha önce kimseyi o anlamda sevemedim. Ben daha önce kimseyi senin gibi de sevmedim."
Başını kaldırdı ve Nolan'a baktı. "Ben sevgi nedir öğrenemedim ki Nolan."
Nolan, Mehir'e doğru bir adım daha attı ve kollarını genç kıza dolayarak sıkıca sarıldı.
"Seni ne kadar seversem seveyim, seni ne kadar korursam koruyayım, arkadaş ya da sevgili olarak, benden korkmamanı istiyorum Mehir. Sana bunları söylediğim için kaçıp gitmemeni istiyorum. Gerçeklerden kaçma. Onlara inan demiyorum ama, onlarla yaşamasını bil."
Mehir başını Nolan'ın omzundan çekmeden itiraz edercesine salladı. "Seni de kaybedemem."
Nolan başını Mehir'in uzayan saçlarının arasına yerleştirirken dirençli durmak için derin bir nefes almıştı. Çünkü söyleyeceği söyler bir öngörü değildi. Onlar saf gerçekti.
"Bir gün hepimiz, birbirimizi kaybedeceğiz Mehir."
Mehir, Nolan'dan ayrıldı ve "Hayır," dedi. "Hiçbirinizi kaybetmeyeceğim. Buna izin vermeyeceğim."
İki genç birbirlerine bakarken, gürültülü bir uyarı sesi duyulmuş ve ortamdaki matem havasını silerek yerini korkuya bırakmıştı. Mehir ve Nolan balkon kapısında beliren Ceyhun ve İsimsiz'e bakışlarını çevirirken, onların hemen arkalarında beliren Oyuncu'nun söyledikleri ile geri dönüşü olunmaz bir yola girdiklerini iliklerine kadar hissetmişlerdi.
"Mavris," demişti Oyuncu. "Birinci ve ikinci birliğin planı başarısız olmuş."
Mehir'in ayakları, bedenini taşıyamaz hale geldiğinde kendini soğuk zemine güçlükle bırakmıştı. Nolan, Mehir'i sakinleştirmeye çalışırken Ceyhun da kardeşinin yanına koşmuştu. Sesler bir uğultudan ibaret hale gelmişti. Doris'in içeriden yükselen yakarışlarına Altair'in itirazları eşlik ediyor, o tuhaf ve gürültülü ses gittikçe yükseliyordu. Dışarıdaki kar fırtınası sanki yaşanan katliamı hissetmişcesine şiddetlenmişti.
Onca sesin arasından tek bir cümleye odaklanabilmişti Mehir ve bu cümle arkadaşlarının temiz kanları ile birleşince büyük bir nefrete yol açmıştı.
"Asperatus tüm boyutları kırdı. Davetsiz misafirlerimiz var."
O an anlamıştı Mehir. Asperatus neyi isterse onu gerçekleştiriyordu. Bozulan planı yeniden inşa ediyor, yok olan geleceği yeniden kuruyor, geçmişi dilediği gibi şekillendirebiliyordu. Bu dünya onundu. Kendileri ise onlara ait olmayan bir gelecek için yıllardır kayıp veriyorlardı. Belki de Nolan hep haklıydı. Tek gerçek Asperatus'tu. Ve kendisi önünde sonunda onun olacaktı.
Tabii Mehir, yaşamı boyunca bir ilk yapıp, yeteneğini kendisi için kullanmazsa...
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro