Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 72. BÖLÜM ❄

Etrafında kendisine bakan meraklı gözlere kıyasla, oldukça sessizdi Mehir. Yaşıtları altı ile on sekiz arasında değişen gençlerin varlığından haberdar olduklarını anlamakta güçlük çekmemişti ancak bu durumla ilgilenmediği gibi içine düştüğü boşluğu da umursamıyordu. Kaybolmuştu sanki. Bu öyle bir histi ki, ilk defa yalnızlığı iliklerine kadar hissetmişti ve bir tarafı tüm uyuşukluğu ile hislerini umursamamayı öğütlemişti.

İlk olarak geniş bir kapı çıkmıştı önlerine. Demir ve buz parmaklıklarla çevrili devasa kapının sivri bölümleri, keskin buz parçaları ile kaplıydı. Çevresi bir tür suru andırsa da, karşılarına çıkan görkemli, buz şatonun varlığını kapatmak istememişti. Siyah buz parçalarından yapılı, büyük kapı sabırsızlığını işitmiş gibi ağır bir şekilde açıldı ve şatonun güzelliği bir kez daha kendisini ispatladı. İlk gördüğü şey şatonun güzelliğine gölge düşürmeyecek kadar gösterişli olan bir süs havuzuydu. Buzdan heykellerle çevrelenmişti. Fıskiyeleri soğuğa rağmen donmamış, aksine yaz mevsimindeymişçesine oluk oluk akıyordu. Ölüm valsi yapıyor gibi, dalgalar birbirine dolanıyordu.

Hemen arkasında şatonun ayna gibi parlak merdivenleri belirdi. Naif ve bir o kadarda can yakıcı görünüyordu. Birbirine bağlı onlarca merdiven vardı ve belirli bir noktada birleşerek binaların ortasında köprü görevi görüyordu. Kıvrımları dört bir yana saçılırken büyük ve küçük, farklı kuleler sıkıca kenetlenmişti. Başı havaya kalkarken buzdan şatoya daha net baktı, genç kız. Eşsiz bir tablonun, son eseri gibi ışıltılar eşliğinde güneşi selamlıyor olmalıydı. Keskin bir ışık huzmesi belirli bir noktaya vuruyor ve buzlara çarparak kırılıyordu. Kırılan renklerin yayılma aşaması ise gökkuşağının oluşumundan bile büyüleyiciydi.

Gözlerini kırpmaktan kendini alamadı çünkü başını çevirdiği her yer buzlarla kaplıydı. Kar yığının ortasında beliren bir dünya harikası gibiydi. Hoş. Artık o harikalardan eser kalmasa bile, bir anlık bir benzetme bile onu anlatmaya yetmişti.

"Bu taraftan."

Melanie'nin yönlendirmesi üzerine, diğerleri ile birlikte şatoya doğru adımlamaya başladılar. Her yer ruhsuz, bembeyaz çocuklarla doluydu. Giydikleri beyaz forma da en az bakışları kadar ürkütücüydü. Mehir, bu bakışlara başta itibar etmese de canlarını sıkmaya başladıklarında kaşlarını çatmıştı ve buna karşılık çocukların gerilen bedenlerinin altında yatan korkuyu sezmişti. Bu duruma anlam verememiş, vermek de istememişti.

"Naber, Ash?" diyen Ceyhun'un sesi ile kendine geldiğinde, o duygusuz çocuğun yüzünde beliren gülümsemeye şaşırmıştı. Demek ki, o kadar da ruhsuz değillerdi. Büyük ihtimal başka birinin varlığına alışık değillerdi. Tuhaf çocuk, Ceyhun'a selam verip geri çekildiğinde, Melanie de donmak üzere olan gençleri fark ederek yukarı çıkmaya karar vermişti.

En nihayetinde, o tuhaf çocukları geride bırakıp yukarı çıktıklarında bir kapının önünde durdular ve kapı henüz tıklatılmadan kapının arkasında siyah bir gölge belirdi. Bu ürkünç görüntü onları birkaç adım geri çekmeye teşvik ettiğinde ise kapı hızla açıldı. Buzdan kapı çarpmanın etkisi ile tuzla buz hale geldi. Odanın köşesinden yükselen sesle, kaşlar istemsizce çatılmıştı.

"Seni lanet kapı. Bana iki yüz fenik borçlusun."

İrkilerek bir iki adım daha geriye kaçan öğrenciler, eğitmenlerinin gerisinde yerlerini alırken Melanie ve Ceyhun öne çıkarak kendilerine doğru yaklaşan gölgeye doğru seslenmişlerdi. Doğal davranışları tehlike olmadığını savunsa da, asıl tehlikenin yakınlarında olduğunu sezememişlerdi. Buna Herephia da dâhildi.

"Altair!" diyen Melanie gülümsemişti. İçeriye doğru adımlarken "Misafirlerimizi korkutuyorsun." Diyerek halen bir gölge olarak tanımlanan adamı paylamış ve buz parçalarına aldırmadan içeri geçmişti. Diğerleri de ona ayak uydurarak tereddütle içeri girdiklerinde elinde kocaman bir kapı ile kendilerine yaklaşan birisini görmeyi elbette planlamıyorlardı.

Adam, kapıyı az önceki kırılan kapının yerine yerleştirmeye çalışacakken başını hafif kırıp kendilerine dik dik bakmıştı. Elindeki ağır buz parçasını kenara dayayarak başını çevirdiğinde, ürkünç görüntüsüne kapılan tek kişi Mehir değildi.

Otuzlarının sonunda olan adamın giyinişi garip bir şekilde Vikingleri andırıyordu. Saçlarının bir tarafı kazıtılmıştı ve sol yanağında derin bir yara izi vardı. Sakalları da, tıpkı saçları gibi sapsarıydı. Açık mavi gözlerinin altındaki morluk, kişiliğindeki bir takım problemleri gün ışığına çıkarmıştı. Geniş bir gövdesi, ona ayak uyduran sert bedene sahipti. Kollarındaki ve bacaklarındaki değişik şekillere bakılırsa da, dövme olamayacak kadar anlamlı desenlerdi. Kısacası adam tarihten fırlamış gibiydi. Gerçi buradaki herkesin birer kaçık gibi davrandığını varsayarsak, bu adam diğerlerine göre normaldi bile.

Ağzının içinde homurdanan adam bakışlarını gençlere dikmiş ve "Bunlar kim? Sadece kızı bekliyorduk." demişti. Şüpheli bakışlarını Mehir'e diktiğinde ise Melanie ortamı yumuşatmak istercesine "Bayan Hemmings odasında mı? Onunla görüşecekler." Diyerek araya girmişti. Adam pek üstelemeyip Mehir'e anlamı çözülmeyecek bir bakış atmış ve "Odasında," diyerek tekrardan işine yönelmişti.

Melanie kafaları karıştığı yüzlerinden okunan gençleri yönlendirmek üzere eli ile merdivenleri işaret etti. Ağır ve heyecanlı adımlarla ilerlerken, onları üst kata çıkarmasına ramak kala merdivenlerden bir ses yükseldi. Bakışlarını yukarıya çektiğinde ise onu gördü.

Beyaz kürkün içinde gizlenen, kızıl saçlı, yaşlı bir kadın belirmişti, merdivenin başında. Bir ruhu andıran yüzünün köşelerine çizilmiş kırmızı desenler, parlayan bir lavı andırıyordu. Ellerini karın hizasında birleştirmiş ve asil bir kraliçe gibi aşağı bakıyordu. Daha doğrusu mavi gözlerinin hedefi olan kıza.

Mehir Alkım'a.

Bir çift gözün üzerinde olduğunu hisseden Mehir, buzdan zeminden bakışlarını çekip hedefi olduğunu hissettiği kişiye doğru başını kaldırdı. Yavaşlığı ve meraksızlığı sinir bozucu bir hâl alsa da şu an pek de umurunda değildi çünkü kafasında yer edinen fikirlerin izlediği tek bir rota ve bu doğrultuda ulaşılması gereken tek bir hedef vardı, onun için. O da şüphesiz, Bayan Hemmings olduğunu düşündüğü bu tuhaf kadından, kimliğini öğrenebilmekti.

Zihinlerdeki belirsiz ve ucu olmayan teoriler çoğalıp iki kişi üzerinde geziniyordu. Uzaylılar ve insanların gözleri Bayan Hemmings'te gezerken, farklıların bakışları kurtuluşları olan Mehir'deydi.

"Venatus..." dedi, sesinde merhamet ve umut tınıları gezerken. Huysuz görüntüsünün aksine genç kıza şefkatle gülümsedi ve karın hizasında birleştirdiği ellerini çözerek iki yana açtı.

"Yuvana hoş geldin."

Ardından ellerini sağ yanında topladı ve ufak adımlarla kenara çekildi. Arkasında beliren görkemli kapıyı, kollarını uzatarak işaret ettiğinde, yüzündeki gülümsemeyi silmemişti. Buzdan işlemelerle bezeli kapı çatırdayarak açılırken asil görüntüsüne eklenen kırılganlıkla "Lütfen buyurun." Dedi.

Elbette, az önceki görüntü sebebi ile böyle kibar bir karşılama beklemiyorlardı. Yüzlerindeki şaşkınlık ve kuşkucu ifade de bunu kanıtlar nitelikteydi. Bayan Hemmings'ten ilk bekledikleri tepki buraya alınmamaktı çünkü yalnızca Mehir'i istediğini açıkça belli etmişti. Ardından bu tezleri çürümüş ve Herephia'ya girebilmişlerdi. Az önce soğuk ve katı bir kadın olarak çıkmıştı karşılarına. Şimdi ise kibarca selamlanıyorlardı. Bu durum da haliyle herkesin kafasını karıştırıyordu.

Bayan Hemmings geri çekilip içeri doğru yöneleceği sırada "Melanie. Misafirlerimize konuk odasına kadar eşlik et lütfen," dedi. Melanie, diğerlerinin şaşkın bakışlarına aldırmadan başını sallarken Bayan Hemmings, Ceyhun'a kısa sürecek bir bakış attı. Sanki gözleri ile emrediyor gibiydi. Ceyhun, Mehir'in yanına doğru geçip ona odayı gösterirken, Bayan Hemmings de biraz ileri de Mehir'i bekliyordu.

Ve aynı dakikalar içerisinde, bir şaşkınlığı daha yaşamışlardı. Farklıların tek istedikleri, kendileri gibi bir farklıydı.

Oyuncu itiraz edercesine bir adım öne çıktı. Bu hareketi Bayan Hemmings'in bakışlarını kendisine yöneltmesine sebep olmuştu. Melanie yaşanacak tatsızlık yüzünden gerilirken Duygusuz ve İsimsiz de arkadaşlarının yanına gelerek hesap sorma gönüllüsü olmuşlardı.

"Buraya beraber geldik, beraber olacağız ve yine beraber çıkacağız. Bu sebeple, öğrencimle yalnız görüşmenize müsaade etmiyorum."

Bayan Hemmings önce şaşırsa da beklediği davranışı kabullenerek mimiklerine alay dolu bir ifade yerleştirdi. Daha çok küçümser gibiydi. Merdivenin başında olması sebebi ile yukarıdaki bakışlarını aşağı indirmiş ve hiyerarşinin başında kimin olduğunu gösterir nitelikte hareket ediyordu. Sonuçta burası onun iniydi ve kurtlar, sofrasında başka bir kurdu ağırlamazdı.

"Bay...?" dedi, devamında ne getirmesi gerektiğini sorar bir vaziyette. Genç adam aşağıda olmasına rağmen başını dik tuttu ve hızla cevap verdi. "Oyuncu."

Bayan Hemmings gülümsemekle yetindi. Bu adamların, çevresindekilerden isimlerini gizleyerek kendilerine taktıkları lakaplara başka nasıl bir tepki verebilirdi, bilmiyordu. Bu konuda pek bir şey söyleme gereği duymadan mavi gözlerini, kendi gözlerinden daha koyu bir tona sahip olan Oyuncu'nun gözlerine dikti ve konuşmasına devam etti.

"Bay Oyuncu. Şu an Asperatus'ta olmadığınızı hatırlatmamda bir sakınca yoktur umarım. Dolayısı ile Mehir sizin değil, benim öğrencim oluyor ve öğretmeni olarak da, onunla odamda yalnız görüşmemin usulsüzce olduğunu düşünmüyorum. Takdir edersiniz ki, burası Herephia ve farklılar olarak, misafirlerimize zarar vermeyiz. Bizlere, tehlike olmadığı sürece, sizleri ağırlamak düşer."

Bu kadının asil ve kendinden emin cümleleri Oyuncu gibi diğer eğitmenlerin de canını sıkmıştı ve itiraf etmeleri gerekirse, kadın her dediğinde haklıydı. Burası onlarındı ve kendilerinin Herephia üzerinde hiçbir hakları yoktu. Ayrıca Mehir de dâhil olmak üzere, diğer öğrenciler üzerinde de bir hakları yoktu. Bu saatten sonra yalnızca kendileri vardı. Yumruklarını sıkmakla yetindi adamlar. Nolan ve Poyraz da, isteseler de bu konuşmadan sonra tek bir kelime dahi edemediler.

Diğerleri Melanie'nin yönlendirmesi ile misafir odasına giderken, Oyuncu son kez yukarı doğru çıkmakta olan Mehir'e baktı. Nedense içinde garip bir his vardı. Geçmişte yaşadıkları ve söyledikleri, gelecekte yaşayacakları ile birleşmiş ve kalbini dövüyordu. Pişman değildi ama huzurlu da değildi. Amanda'yı kızdırmak için söylediği sözler bir olup beyninde yer edinen hâkimlere hesap soruyordu ve kendi adaleti, yine bunca yıllık adaletine ters düşüyordu. İtiraf edemediği ve ederse çevresine zarar vereceğini bildiği hislerini ve gerçekleri dizginleyerek kapıdan içeri giren kıza bakmayı kesti. Zira suratına değil, kalbine çarpan kapı bir gerçeği daha gün yüzüne çıkarmıştı.

Bu kız, onun gibi birisine fazla yasaktı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro