❄ 7. BÖLÜM ❄
Klarenten, yanık çenesini buruşturarak Arden'in yüzüne kınayan bir bakış attı. Gözlerinde, kayda değer bir kin vardı. Asla sahip olamayacağı geçmişine dönük bir nefretti bu. Kara Orman'da yanmamış olsaydı, belki de yüzyıllar öncesinin galibi kendisi olabilirdi fakat kaybetmişti. Bu yüzden porselen robot olmaya mahkumdu. Anılarının bir çoğunu yitirmiş olmasına rağmen, o sahneyi aklından bir türlü atamıyordu. Cayır cayır yanmıştı. Çekilen derisini, burnuna dolan taze kan ve et kokusunu, kulaklarındaki birbirinden farklı onlarca haykırışı...
Aklına doluşan görüntülerle başını iki yana salladı.
Hiçbir şeyin farkında olmayan bu insanlara acımak istese de yapamadı. Seçimleri kendi iradeleri belirliyordu. Onların tek şanssızlığı defter tarafından seçilmiş olmalarıydı. Bir de Asperatus merkezi şehrinin ordusuna dahil olmaları...
Kapının açılış sesi duyuldu ve Klarenten bakışlarını gençlerden çekti. Az önce içeri zorla girdirdiği kız bardaktan boşalırcasına ağlıyordu. Acı içinde kolunu tutuyor ve kendisine nefret dolu bakışlar atıyordu. Klarenten'in gözleri kızın sağ kolundaki damgaya kaydı. Henüz rengi kırmızıydı ve bu daha dönüşümünü tamamlamadığı anlamına geliyordu. Maviye dönmesini beklemesi için onu sol kolundan yakaladı ve diğerlerinin tam karşısındaki duvara çekiştirdi. Esra huysuzlanıyor, daha önce ağzına almadığı küfürleri savuruyordu. Klarenten kızı adeta savururcasına duvara fırlattı.
Esra acı içinde haykırdı.
"Tanrının belası!"
"Evet, evet, evet..."
Klarenten onu geçiştirirken içeriden güçlü bir "Sıradaki," sesi duyuldu.Çok geçmeden içeri sırası ile girdiler ve kollarına aynı mühürden yaptırdılar. İçeriden çıkaranlar küfrediyor, Klarenten ise onlara gözlerini devirerek eşlik ediyordu. Sonuçta bu sahneyi sadece oyun için gelenlerle değil, orduya katılanlarla da defalarca kez yaşıyordu.
İçeriden çıkan bir diğer kız da aynı perdeyi oynadı. Klarenten bir kez daha onu umursamadı. Başını mühürlü gruptan çekti ve az önce sayılarını hesap edemediği tarafa çevirdi. Görünüşe göre tek bir kişi kalmıştı. Güçlü bir nefes aldı ve duvar köşesine sinmiş kıza doğru yürümeye başladı.
"Dokunma ona,"
Ceyhun, arkadaşını güçlükle zapt ediyordu.
Klarenten, Arden'i duymamazlıktan geldi ve yürümeye devam etti. Genç kızın yanına ulaştığında ona yukarıdan alaycı bir bakış attı.
Elini kıza doğru uzattı ve "Kalk," dedi.
Kolunu tutmaya çalışan adama aşağıdan baktı Mehir. Adamın nasırlı ellerini ittirdi ve yüzündeki korkunç ifadeyi koruyarak ayağa kalktı.Kendisini dikkatle izleyen kalabalığa aldırmadan odaya doğru yürüdü. Sessizce içeri girdi ve kapıyı arkasından kapadı.
"Aman çok korktum," dedi Ceyhun. Yüzünde tiksinti dolu bir ifade vardı. "Sadece ilgi çekmeye çalışıyor.
Poyraz'ın kapının ardından bakarak "Bak bu kez çok doğru konuştun," diyen sözlerine hak verdi diğerleri de.
Arden arkadaşlarına döndü ve sertçe çıkıştı.
"Kapayın çenenizi."
Arkadaşlarının umarsızca konuşmasına müdahale eden Arden, kapının ardındaki kızdan gelecek olan sesi dinlemeye koyuldu. Karşı koymasını beklemiyordu çünkü tanıştıklarından beri ummadığı her davranışı sergiliyordu Mehir. İnsanı dehşete düşürecek kadar sakindi ve bu onu gözünde savunmasız fakat bir o kadar da yenilmez kılıyordu. Mehir... Yorgun muydu yoksa kendini beğenmişin teki miydi, bilmiyordu. Onunla geçirdiği bir günde onu anlaması zordu. Ancak içinde ona karşı, karşı konulmaz bir empati vardı.
Zaman birbirini kovalamaya devam etti. İçeriden çıkması beklenen Mehir dışarı çıkmadı. Damga odası sessizliğini korudu. Bu Arden de dahil, Klarenten ve diğerlerini de tedirgin etmişti. Nitekim bir süre sonra içeriden güçlü bir çığlık sesi yükseldi. Bu bir adama aitti. Kesinlikle Mehir'den gelmemişti.
"Mehir!" dedi Arden. Klarenten'e çevirdi başını. "İçeride neler oluyor? Neden Mehir'in sesi gelmiyor? Bir şeyler söylesene."
Klarenten cevap vermedi. Bunun üzerine Arden kapıya doğru koştu. Taş duvardan yapılmış kapıyı delicesine yumrukladı.
"Açın şu lanet olası kapıyı!"
Koridorda bir alarmı andıran uyarı sesleri duyuldu. Arden şaşkın bakışlarla başını kaldırdı ve kapının üzerinde yanıp sönen kırmızı ışığa baktı. Ardından başını yeniden Klarenten'e çevirdi.
"Bu da neyin nesi?"
Alarmı yanıp sönen odanın içerisinden güçlü bir kadın sesi duyuldu.
"Klarenten! Generali çağır!"
Klarenten kapıya odaklanmıştı ki koridorun sonunda askerler belirdi.
"Askerlerle beraber gençleri geniş holde toplayın! Hemen!"
Klarenten başını askerlere odakladı. Koridor buyunca yankı yapan kalın, kahverengi botları ile ışığı yanıp sönen odaya doğru koşuyorlardı. Gençlerin şaşkın bakışlarına aldırmadan birkaç saniyede koridora doluştular. Sayıları onun üzerindeydi. Klarenten ve kendileri dışında kimsenin anlamadığı bir dilde bağırıyorlardı. Oradan uzaklaştırılmak üzere itilip kakılan gençleri susturmak için silahlarını ellerine aldılar. Arden'in ve Ceyhun'un itirazlarına aldırmadan onları merdivenlerden aşağı indirdiler.
Mermerin eski püskü rengine bakarak inen Arden söylenmeye devam etti.
"Birileri neler olduğunu söylesin artık!"
"Neler mi oluyor?" Dedi az önce odadan çıkmış olan öfkeli askerlerden birisi. "Siz lanet veletler yine olay çıkarıyor."
Ardından onun anlamayacağı bir dilde küfretti ve Arden'i aşağı doğru öteledi. Kolunu kendisine doğru çeken Arden öfke içerisinde arkasına baktı ancak askerin ifadesiz suratı üzerine susmak zorunda kaldı ve çatık kaşlarla önüne döndü. O sırada yanından geçmekte olan kendisinin tamamen zıttı bir adamla göz göze geldi. Askerler durdu ve ona selam verdi. O ise yalnızca başını salladı.
Önemli bir rütbeye sahip olduğunu düşündüğü adamın ilk gözüne çarpan şeyi lacivert bir gökyüzünü andıran mavi gözleri olmuştu. Rengindeki sakinliğe inat oldukça karanlık bakmıştı kendisine. Bu gözleri daha önce gördüğüne yemin edebilirdi fakat kanıtlayamazdı. Siyahlar içerisindeki kıyafeti, dağınık dalgalı saçı ile tamamlanırken, ten rengi ile tezatlık sağlamıştı. Karanlığın içerisinde hayat süren bu adamın, bu evrene ait olmayan aydınlık bir yönünü yakalamıştı sanki.
Düşüncelerinden derhal sıyrıldı. Mehir yüzünden neredeyse insan sarrafı olduğunu düşünecekti. Kaldı ki adamın insan olduğundan bile şüpheliydi.
Onun anlamsız çatık kaşlarının hedefi olduğunu fark ettiğinde bakışlarını kaçırdı. Belli ki ilk günden, yeni gelenlerin bu kadar sorun çıkarmalarını yadırgıyorlardı.
Yukarı doğru çıkmakta olan adamın düşünceleri, Arden'in düşüncelerini destekler nitelikteydi. Talimden apar topar çağrılmasının sinirini kimden çıkaracağını bilmiyordu. Sorun yaratan veletlerle birlikte Generale de kan kusuyordu. Çatlak kadın, her işe kendisini çağırıyordu. Elinde olsa koca orduya da kendisinin hükmetmesini isteyecekti.
Derin bir nefes aldı ve siyah saçlarını parmak uçlarından yükselen öfke ile geriye doğru taradı. Ardından ellerini bıkkınlıkla indirdi. Yeni sünepelerin sorun çıkarması neyse de generalden emir alması onun sinirini daha bir katlıyordu. Bine, iki bine, üç bine, milyona, milyarlara... Aptal veletler! Kim bilir şimdi de hangi halta burunlarını sokmuşlardı. Bu sefer sorunun sahibi kimse acımayacak ve en ağır cezayı verecekti. İyi hoca ayaklarından ciddi anlamda bıkmıştı. Bu sefer suçlu veya suçsuz sorunun kaynağı kimse bu yaptığına onu pişman edecekti.
"Oyuncu? Bu ne acele?"
Generalin sözleri üzerine soluğunu tutarak arkasını dönen genç adam sahte bir gülüşle beyaz tenine gamzelerini yerleştirdi. Yumruk yapmış olduğu elini onlara has selamla kalbine koyarken hafifçe eğildi ve ince dudakları arasından " Efendim," dedi. General sağ yüzündeki maskesinin altından hafifçe kıkırdadı ve "Sana rahat olman gerektiğini daha kaç kez söyleyeceğim?" dedi, sitem edercesine. Bu hareketi Oyuncu'nun midesinin kalkmasına sebep olamaya yetti de arttı bile. Yumruk yaptığı elini ağzına götürürken neden sonra kendini toparladı ve yürümeye başlamış olan generalin ardından merdivenleri adımlayarak çıkmaya başladı.
"Neden seni de çağırdığımdan haberin vardır umarım."
General mühür odasına ilerlerken arkasından gelen genç adamı da soru hapsine tutmaya başladı.
Oyuncu, ciddiyetinin el verdiği kadarı ile rahat olmaya çalışarak "Yeni kurbanlardan birisi, büyük ihtimal, daha ilk günden canına susamaya çalışıyor," dedi. Ekledi. "Alarmı duymayan kalmadı."
Yanındaki adamın gergin beyaz tenine bakan general hafifçe gülümsedi.
"İşler sandığından da kötü."
Genç adam öfke dolu gözlerini önüne dikerken "Bu sefer elimden kimse alamaz o halde," dedi ve generali biraz gerisinde bırakarak öne geçti fakat arkasından duyduğu sesle yeniden durdu.
"Kız suçsuz. Mühür, koluna işlemek yerine kalbinin üzerinde yerini almış."
Oyuncu, bir süre ne duyduğunu idrak edemedi. Ardından şaşkınlıkla arkasına döndü ve bir süre daha konuşamadan öylece generale baktı. Fakat hemen sonra toparlandı.
"Fark etmez. Her halükarda ceza alacak."
Mavi gözlerindeki pervasızlığa şaşakalan general başını iki yana salladı. Ciddi ifadesine bürünmüştü.
"O kız, 301. kız. Asperatus'un ismini karalayarak seçtiği kişi. Ona zarar vermeyeceksin Oyuncu. Ölmesini istemiyorum."
Oyuncu, generalin ciddi hareketlerine daha fazla katlanamadı. Dudaklarından dökülen erkeksi kahkahası ile merdivenlerden inmekte olan genç kızlara da seyirlik bir tiyatro sergiledi. Nihayetinde yüzündeki son gülümseme de buz tuttuğunda gözlerini generale dikti.
"Onu ben değil, Asperatus öldürecek. Buraya bir kızın dayanabileceğini mi sanıyorsunuz? Sizin gibi eğitim almadı onlar. İlk oyunda hepsi dışarıdaki bekçilere yem olacak. Ha ben öldürmüşüm ha burası. Bir şey fark eder mi?"
Tek kaşını kaldırmış, generalden alacağı cevabı bekliyordu.
General, karşısındaki adamın umursamaz tavırlarına kısa bir bakış attı ve onu sinirlendirecek ilk cümlesini kurdu.
"O halde ölmesine izin vermeyeceksin."
"Ne?"
Yüz ifadesi, karşısındakinin saçmalayıp saçmalamadığını ölçmek ister gibi gerildi. Hatırı sayılır bir gerekçe arıyordu. Mavi gözleri cevabı beklerken kısıldı.
"Duydun. Onu senin grubuna dahil ediyorum. En güvenilir adamım sensin ve bu kızı koruyacaksın. Eğer olur da ölürse... İşte o vakit bu sevecen tavırlarımdan çok çok uzakta bir canavarla karşı karşıya kalırsın."
Ellerini siyah saçlarına dolayıp uzun düz saçlarını geriye atan general karşısındaki genç adama yeniden baktı.
"Emir, defterden. Karşı gelemeyiz."
Oyuncunun yüzündeki ciddiyet yerini laubali tavırlara bırakırken "Dalga mı geçiyorsunuz?" dedi. Elini kendine doğrultmuş ve alaycı gözlerle karşısındaki kadına bakıyordu. "Ben ve bir insanı korumak?" Elini pürüzlü çenesine götürüp yeniden kadına baktı. "Diyelim ki ciddisiniz... Neden İsimsiz değil de ben? Ya da Kuralcı? Ya da bir başkası...?"
Kaşlarını çattı.
"İnsanoğlundan nefret ettiğimi biliyorsunuz. Benim işim yalnızca eğitmek. Onları korumak değil. Ölecekleri varsa ölürler. Buna engel olmak, isteyeceğim en son şey bile değil."
Kapının önüne geldiklerini yeni fark eden general, genç adamı duymazdan gelerek son basamakları adımladı ve ilerlemeye devam etti. İçeri girmeden önce son kez uyarı dolu bakışlarını attı.
"Nedeni yok. Sen dediysem sensin. Senin gurubunda. Konu kapanmıştır."
Kimlik kartını yan taraftaki parsele uzatan general şifreyi girdi ve kendisine hiç de hoş olmayan bakışlar atan Oyuncu'ya içeriyi işaret ederek ilk giren kendisi oldu. Arkadan söylenen küfürleri duymamaya çalışıyordu.
Sonunda pes ederek basamakları çıkan adam bıkkınca kapının yanına geldi ve sakin olacağına söz vererek içeri adımlarını attı. Odanın içerisi her zaman olduğu gibi çürük et kokuyordu ya da yanık et mi demeliydi? İçerisi olduğundan sıcaktı. Buna rağmen kayıtsız kaldı ve bu seneyi kendine zehir edecek veledi aramaya başladı. Çok geçmeden gözleri, yatakta arkası kendilerine dönük olan kızı buldu. Dalgalı, koyu, küllü kumral saçları beline kadar iniyordu. Asker yeşili gömleği üzerine yeni geçiriyordu ve kendilerini pek de umursuyormuş gibi durmuyordu.
Bilim danışmanı Clarabel, doktor Felix'in yanından geçip elindeki demiri ateşe fırlattı ve "Bitti," dedi, soğuk ve yorgun sesiyle. Bu sözün üzerine generalde dahil herkes genç kızın dönüşünü izledi. Kafasında kurduğu hakaretleri sıraya dizen Oyuncu, mavi gözlerini yeşil gözlerle buluşturduğu an düşüncelerini unuttu. Zaman durdu ve bütün algıları, genç kızın gözlerinde toplandı.
Az önce ne demişti? Bir yılını zehir edecekti, değil mi? Haklıydı. Bu bir yıl, zehirden de beter olacaktı ve o şu anları iple arayacaktı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro