Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 69. BÖLÜM ❄

Mehir'e bakmakta olan Melanie, terlemekte olan omuzlarından kızıl saçlarını çekmek için delice bir ihtiyaç duyarken yutkundu ve çoktan terlemiş olan ellerine baktı. Son sözlerinin ardından, seyre dalan zamana karşın, havada asılı kalan elini indirdi ve gayri ihtiyari gülümsemeye devam etti fakat ortamdaki gerilim de gözle görülemeyecek kadar fazlaydı.

Karşısında duran kız, görünmez bir celladı andırıyordu ve o an Melanie, uzun yıllar öncesini hatırladı. Gerçek ailesi olarak bildiği insanların aslında elçi olduklarını ve şehirlerinin Mavris'in askerleri tarafından yağmalanırken birbiri ardına tüm gerçekleri dinlediği, zor günler. Psikolojisi yerle bir olmuştu ve apar topar oradan çıkarılıp kendi gibi farklıların olduğu yere getirilmişti. Sonrası ile tam anlamı ile faciaydı. Akademi gibi görünen o yuvanın altını üstüne getirmiş ve oradaki herkese bir ayı zehir etmişti. Tabii bunlar geride kalmıştı. Şimdi oradaki herkesi canını verecek kadar seviyordu.

İçinde bulunduğu durumu anlayışla karşıladı ve havada kalan eli ile Mehir'in ellerini kavradı. Yüzündeki sıcak gülümseme ile nefes aldığında konuşmaya başlamıştı.

"Mehir," dedi ve bir süre bekledi. Kulaklarını gıdıklayan bunaltıcı sıcak rüzgârın geçmesini beklemeden ekledi. "Bana inanman lazım. Söylediklerimin hepsi doğru. Senin yanın bizim yanımız. Bize ihtiyacın var."

Ortamdaki sessizliği bir süre dinledi, Melanie. Söyledikleri onları çok şaşırtmış olmalıydı ki şu anki tepkileri de aynen öyleydi. Neredeyse herkes Mehir'in tepkisini ve bir şeyler söylemesini bekliyordu. Nitekim öyle de oldu. Mehir ellerini hışımla kendisinden uzaklaştırdı ve bir kez daha yüzündeki soğuk ifade ile "Saçmalık," dedi.

Yeşil gözlerindeki göz bebekleri küçülmüş ve tam anlamı ile karanlık ve vahşi bir ormanı andırır olmuştu. O kadar boş ve umursamaz bakıyordu ki az sonra yatağına girip, hiçbir şey olmamış gibi yorganı başına çekecek kadar. Bıkmışlıktan ziyade aldırmazdı halleri.

"Hayır! Hayır, bana inanmalısın," diyerek öne atıldı Melanie. "Senin yanın bizin yanımız. Bize ihtiyacın var, yoksa-" demişti ki, Mehir az önceki sakinliği inleten bir haykırış kopardı. Sessizlikte yankılanan hiddetli sesi arkadaşlarının tüylerini ürpertmişti.

"Benim kimseye ihtiyacım yok!"

Melanie ellerini saçlarına daldırarak içli bir nefes aldı. Kolay olmayacağını biliyordu elbette. Mehir onlardan daha da farklıydı. Kendi özelliğinin yanı sıra, onun içinde ruha aç iki canavar vardı. Ah. Şunu üç yapalım. Bunu bilerek sakin olmaya çalıştı. Zira içindeki varlıkları uyandırmak gibi bir gayesi yoktu.

"Mehir anlamıyorsun," diyerek sızlandı yerinde ve sözlerine karşı çıkan tepki gecikmedi.

"Yeter! Siz iki kaçığın saçma sapan cümlelerine inanmıyorum. İnsan olup olmamanız da umurumda değil. Benden uzak durun. Zaten yakında öleceğim."

Nolan'ın kaşları çatıldı. Melanie'nin ise sabrı tükenmek üzereydi. O sabırsızlıkla konuştu. "Tanrı aşkına, Mehir. Sen istesen de ölemezsin."

Mehir'in kafası karışsa da umursamayarak arkasına döndü ve tüm ithamları reddetmeyi seçti. Yaşadığı dünya zaten karışık ve içinden çıkılamayacak haldeydi. Bir de bunlarla uğraşamazdı. Zaten uğraşmak da istemiyordu. Karşısındaki boş araziye bakarken bir taşın üzerinde buz kesilmiş Kira'nın yanına doğru yürümeye başladı ve "Saçma." Dedi.

"Bize hemen inanacağını düşünmedik zaten. Yaşadıkların kolay değildi."

Mehir öfke ile arkasını döndü ve kendinden beklenmeyecek bir ses tonunda tısladı. "Yaşadıklarım-mış." Sinirle güldü ve normale dönen sesiyle devam etti. "Neler yaşadığımdan haberin var mı senin?"

Diğerlerinin, özellikle eğitmenlerin araya girmemesinden cesaret alan Melanie, hiç tereddütsüz cevap verdi. "Elbette haberim var."

Mehir, işte o an ilk defa öfkenin kalbindeki ağları yırtarcasına parçaladığını hissetti. Gerilen vücuduna inat ellerini savurarak bağırdı.

"Hiçbir halttan haberiniz yok! Benim orada neler yaşadığımı asla bilemezsiniz! Dışlanmanın ne demek olduğunu anlayamazsınız! Kapatıldığım zindanlarda ne kadar üşüdüğümü hissedemezsiniz! O pis uzaylıların lanet eğlencelerine figüran olup yediğim dayakları göremezsiniz! Hayatta kalmak için öldürmenin ne demek olduğunu kavrayamazsınız! Üzerinize çullanan iri yarı bir adamı bağırta bağırta yakarken attığım çığlıkları duyamazsınız! Çünkü ben bir katilim, çünkü ben kötüyüm, çünkü ben aşağılık bir caniyim!"

Tek tük ağaç dışında boş olan arazide, sesi yankılanırken diğerleri derin bir sessizliğe bürünmüştü. Genç kız bundan daha da çok öfkelenirken yeniden bağırdı.

"Haberin var mı ha?!"

Ne tepki vereceğini bilmeyen Melanie "Özür dilerim," dedi. Karşılığında ise bıkkınca verilmiş bir nefes aldı. Başını kaldırıp Mehir'e baktığında, onun ellerini pes eder gibi iki yanına bırakışını ve başını alaycı bir ifade ile sallayışını gördü.

"Şu iki kelimeden başka ne bilirsiniz ki siz," demişti yenilgiye uğrayarak.

Mehir'in sakinleşmiş halinden cesaret alan Melanie kendini toparlayarak devam etmeye başladı. "Biliyorum, seni anlayamam ama lütfen bana inan. Ben yalan söylemem, Mehir. Söylediklerimin hepsi gerçek. Bana güvenmelisin. Seni Müdire Hemm-"

"Sana neden inanayım?" dedi, Mehir. "Bir kez daha kandırılmak için mi?"

Melanie, üst dudağını ağzının içine alarak sinirle dişledi. Farklı olduğunu öğrendiğinde Bayan Hemmings'i çileden çıkarmıştı ve tam da şu anda, tüm suçunun bedelini ödüyordu. Kesinlikle hak etmişti.

"Tanrım," diye sızlandı. "Mehir neden inanmak istemiyorsun? Ben yalan söylemem."

"Ah. Evet. Sen ve şu yeni öğrendiğim yalan söylememe huyun." Gözlerini devirip sağ elinin işaret parmağı ile Melanie'ye hitaben konuştu. "Ben de kendimden başka hiç kimseye ne güvenirim ne de inanırım. Ne yapacağız şimdi?"

Aslında şu anki tavrı, kendine konduramadığı şey yüzündendi. İnanmak istemiyor ve bu olanlarla alay ediyordu. Ancak bunu Nolan dışında kimse fark edemedi. Diğerleri Mehir'in bu tepkisini garipserken Nolan tam da Mehir'den beklediği bir şeyi görmüştü. Hatta yanılmaz ise birazdan pes edip sırtını gerçeklere çevirecekti. Öyle de oldu. Mehir sessizce arkasını Melanie'ye döndü ve yürümeye devam etti.

Ancak o sırada beklemediği bir şey oldu ve Melani öfkeyle bağırdı. Genç kız olduğu yerde kalmış, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Kanıt mı istiyorsun? Al sana kanıt!"

İşte o an Mehir arkasını döndü ve ağzını kocaman açmış Melanie ile karşılaştı. O küçücük dudakları aralanmış ve tüm havayı içine çekiyordu. Mehir'in kaşları çatılırken, genç kız bir anda yuttuğu oksijeni toprağa hiddetle püskürdü ve zemini ikiye yardı. Şiddetli bir gürültü ile ikiye ayrılan yeri fark eden gençler dehşetle geriye kaçarken Mehir ve Kira ayaklarına kadar ulaşan yarığa şaşkınlıkla baktılar.

"Se-sen..." demişti Kira kekelemesine engel olamayarak. Gençler, tıpkı Kira gibi şok olmuş bir şekilde Melanie'ye bakıyorlardı. İsimsiz oldukça ağır küfürler ederken nefes nefeseydi. Oyuncu ve Nolan'ın gözleri ise şaşkın bir şekilde karşısına bakan Mehir'in tepkilerinde ağır ağır sükûnetini koruyordu. Vakit geçmeden Duygusuz kendine geldi ve genç kızın bu yaptığına karşılık öfkeyle bağırdı. "Ne yaptığını sanıyorsun, lanet olası!" Gözlerinde bariz bir öfke vardı ve tüm nefretini Mehir'e bakmakta olan Melanie'ye kusuyordu.

Melanie ise, göğsü inip kalkarken sadece karşısına bakıyordu. Bu sefer ona inanmalıydı çünkü onu ikna edemezse bu işi başkası üstlenirdi ve Melanie kesinlikle Bayan Hemmigns'in gözünden düşmek istemiyordu. Her zaman en iyi öğrencilerinden birisi olmuştu ve birisinin konumunu çalmasına izin veremezdi.

Nefes nefese "Şimdi inandın mı?" dediğinde koluna ansızın birisi yapıştı ve kulaklarını sağır edecek bir tonda bağırdı.

"Kes artık!"

Genç kız henüz olayın şokundaydı ki bu sefer de sağa sola yalpaladı. Yaşadığı ani tepki karşısında birkaç kez korku içinde gözlerini kırpıştırıp geriye kaymaya çalıştı. Titremekten kendini alamamıştı. Boşta kalan elini garip bir refleksle yüzüne siper etmeye çalışırken kulaklarına nüfuz eden gür sesle yeniden sıçradı. Bu adam celladı falan mıydı da, onu bir hurda gibi oradan oraya savuruyordu?

"Seni lanet bücür! Ne demeye iş yapıyorsun?!"

Konuşan Duygusuz'du. Lakabının ehlini verirken sarsak adımlarla hırpalanan kızın kolunu daha sıkı sıktı ve Melanie'nin acı dolu bir ses çıkarmasına sebep oldu. Genç kız, sanki az önce yeri ikiye ayıran o değilmiş gibi oradan oraya paytak adımlarla geçiş yapıyordu. Gözleri acıdan dolarken bir anda, tıpkı kirpi gibi adamın elinden kurtuldu ve kendini toparlar toparlamaz bağırdı. Kendisini değersiz bir eşya gibi hırpalayan bu adama daha fazla tahammül edemezdi ya!

"Pis uzaylı! Çek ellerini üzerimden!"

Duygusuz'un boğazında atan damarı fark etti ama geri kaçmadı. Zira şu anki ilk hedefi acıdan sızlayan omzunu ovmaktı. Öyle de yaptı. Gözlerini öfkeden köpüren adamdan çekti ve ağrıyan ve az daha çıkacak olan omzunu ovmaya başladı. Kolu kesinlikle moraracaktı. Lanet herif diye homurdandığı sırada, adamın gür sesinden sıyrılamadı.

"Bana bağırmaya nasıl cür'et edersin?!"

Melanie korkudan sıçramak istese de yapmadı ve o küçük burnunu dikleştirip kendisinin iki katı olan adama kafa tuttu. Hoş. Önceden yapmadığı şey değildi.

"Sen ona bağırmak mı diyorsun?!" diye gürledi. Kızıl saçları öfkeden havalanmış, alev alev yanıyordu. Bal rengi gözleri, ufacık yüzünde kocaman olmuştu. "Bana emir verecek son kişi bile değilsin, aptal barbar! Kendini bir şey sanan domuz herif!"

Melanie öfkeden ne dediğini bilmiyordu. Bilseydi de muhtemelen bunları söylemeye cesaret edemezdi çünkü karşısındaki adamın an ve an kararan gözleri ve korkunç mizacı az sonra olacaklara kesinlikle hiç de hoş bakmıyordu. Sanki genç kız bir mezar kazmış, usul usul içine girmiş ve topraklarını üstüne atmış gibiydi. Karşısındaki adam ise, mezarının üzerinde tek tük ot bitmesi için üzerine tükürüyordu. Tanrım! Sanırım bu sefer ölmüştü.

"Öldün."

Melanie, üzerine karabasan gibi çöken adamın gölgesini başında hissetti ve şu sıcak havada, içi buz kesti. Yutkunarak geri kaçacağı sırada Tanrı imdadına yetişti ve İsimsiz, Duygusuz'un omzuna elini koyarak kulağına bir şeyler söyledi. Mimikleri bezgince kendini gösteren adama halen tedirgin bakışlar atıyordu.

"Bu, burada kalmaz."

Son sözlerini söylerken bile sesindeki tını ürkütücüydü. Neyse ki çok geçmeden Duygusuz homurdanarak arkasını döndü ve Zırh'ın deftere dönüşen bedenine doğru yol aldı. Genç kız şimdi rahat bir nefes alabilmişti.

Melanie, fark etmeden elini kalbinin üzerine koymuştu. Nefesini düzenleyerek gerçek dünyaya adım attığında çevresindekilerin değişmeyen yüz ifadeleri ile karşılaştı. Anlayışla nefesini dışarı verdi fakat karşısındaki kızlardan kıvırcık saçlı olan tüm anlayışını bozacak bir cümle kurdu. Kendisi gibi en az Ceyhun da şaşkındı yapılan bu konuşmaya.

"Pekâlâ, Melanie Harpet. Diyelim ki sana inanıyoruz. Diyelim ki söylediğin her şey doğru. Ne olacak? Mehir sizlerden birisi diye onu sana mı vereceğiz? Hadi verdik diyelim. Bizim sonumuz ne olacak? Devletin gözünde bir isyancı iken burada nasıl barınacağız? Peki, ya sözümüz? Biz bu yola bir söz, bir hedef uğruna çıktık. Gerekirse ölürüz dedik, arkadaşımızı feda ettik. Bu distopyayı yok etmek için önce kendimizden, sonra ailemizden, sonra vatanımızdan, en kötüsü de dünyamızdan geçtik. Söyler misin bana? Bunca emek, bunca fedakârlıktan sonra sen geri döner miydin?"

Hannah'ın yaptığı açıklayıcı konuşma hüzün ve gurur dolu bir tebessüme yelken açtı. Eğitmenlerde dâhil olmak üzere, tüm arkadaşları kendisine hayranlık içinde bakıyordu. Mehir hariç. Çünkü Hannah haklıydı. Yaşadıkları onca şeyden sonra, her şeyi bitiren o noktayı koyamazlardı. Bu oyun zaten bir nokta ile başlamamış mıydı? O halde neden sonsuzluk varken, kendilerini bitiriyorlardı. Hayat vardı. Yaşanacak bir dünya vardı ve tek yapmaları gereken o noktayı silmekti. Sonucu ne olursa olsun.

Melanie gülümsedi ve karşısındaki kıza daha fazla bakmadan Ceyhun'a bir baş hareketi ile komut verdi. Yorgun bir şekilde ellerini hafifçe kıran Ceyhun, avuç içini kuru toprağa çevirdi. Genç adamın ellerinden yere doğru inen buhara benzer siyah gölgeler toprağa yayıldı ve kulak tırmalayıcı kaba bir sese sebebiyet verdi. Çatırdayan toprak, pas bir gürültü eşliğinde kapanırken, diğer gençleri yeni bir şaşkınlık dalgası esir almıştı.

Çok geçmeden Melanie konuştu. Sesi net ve kendinden emindi.

"Yalnız değilsiniz."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro