Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 49. BÖLÜM ❄

"Kira?"

Genç kızın bakışları kendi gözlerine çevrildiğinde ifadesizdi.

"Dünya hiçbir zaman pamuktan bir şeker olmadı. Hiçbir zaman görebileceğin en parlak yer de değildi. Burası sandığından daha acımasız ve daha kötü bir yer. Ne yaptığınız, ne düşündüğünüz dünyanın umurunda bile değil. Her zaman sizi yerden yere vurur. Çoğu zaman çelme takar ve bir kez olsun arkasına bakmaz."

Bir adım daha ilerleyip Ian'ın yanına geldi. Sakin bakışları, karşısında endişe içinde dikilen yaverini bulduğunda, duruşunu bozan Ian'nın yutkunmasına sebep olmuştu.

"Sen Ian? Hayat sana her vurduğunda kaçacak mısın? Düştüğün zaman illa birinin elinden tutması mı lazım? Kusura bakma aslanım ama senden başka kimse senin elini tutmayacak. Canın yandığında kalkmasını bileceksin. Her tokatta bir şeyler öğreneceksin. Çünkü sen kalkmazsan, hayat seni biraz daha dibe itecek."

Uzaklaşsa da fazla geriye gitmedi. Sert bakışları, her bir gencin üzerinde geziniyordu. Elini kaldırdı ve Mehir'in hemen yanında duran kızı işaret etti. Gelişi güzel salladığı eli inerken konuşmaya devam ediyordu.

"Acı geçicidir, Hannah. Bir tokadın getirdiği ağrı belki aylar sürer, belki haftalar, belki yıllar... Ama geçer. Sen öğrendikçe, sen savaşmasını bildikçe geçer. Acı mı çektin?! Çok mu canın yandı?! Kalk ayağa! Bin kere mi vurdular?! Umursama! Her şey bir gün bitecek. Bitecek ve yerini bambaşka bir duygu alacak!"

Son anlara doğru ayarlayamadığı sesi, kardeşine yönelmeden en ağır şekilde sarf etti sözcüklerini. Belki can yakardı, belki kırardı ama gerçek... İşte gerçek, kişinin yüzüne çarpmadıkça bir şeyleri anlamakta güçlük çekiyordu.

"Ya sen? Ölmekten mi korkuyorsun? Ya da sevdiklerinin ölmesinden? Yüzüme bak, Nolan! Değişim kendinde başlar, demiştim. Kendin adam olamayı öğrenemeden dünyayı değiştirmek ne haddine! Kaç kez canın yandı, senin? Kaç kez vurdu dünya yüzüne?! Yandın mı ha?! Yanmadan nasıl parlayacaksın? Parlamadan dünyayı avucunun içine nasıl alacaksın?!"

Mavi gözlerinde harlanan öfke ile nefes aldı ve İsimsizin yanındaki pencereye doğru birkaç adım atarak hava almaya çalıştı. Hareketleri durduğunda yeniden önünü döndü ve Nolan'ın yanındaki Doris'i göz hapsine aldı.

"İstiyorsun. Bir adım bile atmaktan korktuğun halde istiyorsun. Onca kişinin arasından seçiliyorsun da. Ama yaptığın bir hata... İşte o ufacık hata, seni mahvediyor. Burada yüzlerce genç var, Doris. Sırf başkalarının ağız kokusunu çekmemek için savaşan, her şeyini ortaya koyan insanlar var. Senin elinle teptiğin hayatı yaşamak için ölenler var!"

Mavi gözlerindeki öfke ile Hannah'ın yanındaki Arden'e döndü, konuşması. Duygusuz'un ikazını ya duymamıştı ya da aldırmazlık ediyordu.

"Işık nerede, kimin omuzunda? Ölüm yakın. Korku başladı. Kaybetmekten kimler korkar biliyor musun, Arden? Bilmiyorsun. Çünkü sen korkmuyorsun. Sen çaresizsin. Sen, duyguları ile hareket eden zavallının tekisin! Çaresizlik, içinde can bulan korkunu besliyor. Kaçmak, korkaklara mahsustur aptal herif! Hadi kaç! O kapıdan çıktığın anda daha kötü bir duygu kaplayacak içini. Pişman olacaksın ve hayat sana gülerken sen yine çaresizce susacaksın!"

Arden'den çekilen öfkeli sesi Mehir'i buldu. Bağırmıyordu ama üstüne basa basa kurduğu cümleler fazlası ile can yakıyordu. Her ne kadar genç kıza hitaben konuşmasa da, sözüm ona sen anla, konuşmasıydı bu.

"Zaman, teknoloji, düşman. Vahşetin, korkunun, savaşın, iğrenç eğlencelerin hüküm sürdüğü bir dünya. Masum ve hiçbir şeyden haberi olmayan binlerce insan. Kanlı bir olay örgüsü. Muhteşem bir kurgu. Burası, geleceğin insanının hayal edemeyeceği kadar dahiyane distopya. Burası, Asperatus! Burası, tehlikeli bir roman! Sizler, bu romanın içindeki en rezil yerdesiniz ve yazar, olması gerektiği gibi yaşamınızı şekillendiriyor. Acıma yok! Merhamet yok! Vicdan yok! Doğarken biçildi kaderiniz. Mutlu bir sonunuz yok!"

Elini kaldırdı ve Mehir'den bakışlarını ayırmadan kapıyı gösterdi. Sert sesi odanın içinde yankı yapıyordu. İsimsiz ya da Duygusuz, şu saatten sonra kimin ne dediği umurunda değildi.

"Eğer gerçekten gitmek istiyorsanız, çıkın gidin! Eğer gerçekten yapabileceğinize inanıyorsanız, yapın! Eğer kurtulmakta bu kadar ısrarcıysanız, kurtulun! İstiyorsanız, durmayın! İstediğinizin üstüne gidin! Almak için çabalayın!"

Keskin bakışlarındaki koyuluk neredeyse yerin dibine girmelerine sebep olacaktı. Nefes aldılar ama kısılan ve korkutucu derecede sert çıkan sesle, son oksijenlerini de boğazlarına taktılar. Kalp atışları dahi, bu sesin arasında çaresizce çırpınıyordu.

"Ama içinizde ufak bir tereddüt dahi varsa durun. Ufak bir korku. Küçücük bir inançsızlık. Çünkü bu fark edilmeyecek hatalar sizi tökezletir ve kalkmak ilkinden daha zor olur. Atacağınız her adım bir öncekinden daha sağlam olsun. Ne çok uzun ne çok kısa. Net bir inçte. Eğer o doğru adımı yakalayamazsanız bitersiniz."

Oyuncu'nun sakin sesi bir anda yükselince İsimsiz ve Duygusuz da dahil olmak üzere yerinde sıçramışlardı. Öyle bir bağırmıştı ki birazdan görevli askerler gelmezse şaşıracaktı.

"Korkunu yendiysen, git Arden! Canım acımaz diyorsan, ne duruyorsun Hannah?! Kalkacaksan başar Ian! Farkındaysan, durma Doris! Gözlerin açıldıysa, hadi Kira! Çoktan parladım diyorsan, al o evreni Nolan! Çık sahaya Poyraz! Ölüm bile durduramaz diyorsan devir Asperatus'u Mehir!"

Sol kolunu kapıya doğru kararlı bir şekilde savurdu.

"Eğer inanıyorsanız, eğer kendinize güveniyorsanız, eğer yeterince güçlüyseniz... Gidin alın, onu! Çıkın ve bir daha dönmeyin!"

Odadaki camları titreten sesin desibeli son bulduğunda, dakikalar süren sessizlik odaya hüküm sürdü. Kimse yerinden kımıldayamıyordu. Tek duyulan, sabahın erken saatlerinde gökyüzünde dalgalanarak yeni güne haber veren yalancı asperatusların gürültüsüydü. Nefes alışverişleri, yüze çarpan gerçeklerin altında çırpınmak ile meşguldü. Genç adam omuzlarını düşürdü ve sessizce konuşmaya kaldığı yerden devam etti.

"Üzerinizde, birbirinize bağlı sorumluluklar var." Ian'ı gösterdi. "Senin sorumsuzluğun," Bakışları Arden'i buldu. "kendinden önce başkasının canını yakar." Sustu ve nefes aldı. "Bugün gitmiş olsaydınız, yüzlerce gencin canı sizin yüzünüzden tehlikeye girecekti. Sorumsuzca yapılan bu davranışınız, eğitmenlerini küçük düşürecekti."

Konuşmak için yeltenen Hannah'a bağırdı, genç adam.

"O lanet olası itibar umurumda mı sanıyorsun?! Arkamdan ne konuşulacağının zerre önemi yok! Önemli olan," dediğinde, eli ile yeni yeni hareketlenen bahçeyi gösterdi. "Önemli olan onlar. Hepsinin bir hayali var ve sizin aptalca hareketiniz onların geleceğini etkileyecekti. Ne kadar adil?!"

Başını eğdi genç kız. Haklıydı. Yinede her şeyi bu distopyayı yok etmek için yapıyorlardı. Masum canlıların ölmesi, isteyecekleri en son şey bile değildi. Hannah, tüm bunları aklında tarta dururken yanında duran Mehir'in beklenmedik konuşması ile başını kaldırdı. Ses tonu sakindi. Ne kışkırtacak kadar tiz ne de uzlaşmak ister gibi sertti. Kararlıydı.

"Sadece iki ay. İki aydır buradayız ve öğretilenler sayesinde bugün bu haldeyiz. Başarmak için çabalamak gerekiyor. Anladık. Çabalamayan insanlar konuşur. Evet. Başaramadıkları zaman seninde başaramayacağını söylerler. Kesinlikle doğru. Ve Asperatus'u siz isteseniz de, istemeseniz de elbet bir gün alacağım."

Yeşil gözlerinde parlayan ateş, öfke ya da intikam için değil, tam anlamı ile hedef için parlıyordu.

"Sadece." Mavi gözlerden çekilen öfkeye saniye saniye baktı ve ekledi. "Sadece, vakti geldiğinde bana karşı durmak yerine yanımda olmanız çoğunuz için hayırlı olur."

Koyu yeşil gözlerdeki hafif kehribar tona nefretle baktı, Duygusuz. Hızlı bir şekilde ayaklanıp Oyuncu'nun yanına geldiğinde omzundan İsimsiz tutmuştu. Uzun kumral saçlarının sinirden önüne düşmesi ile tükürerek konuştu.

"Küstahlığında bir sınırı vardır, Alkım. Kime kafa tuttuğuna dikkat edeceksin."

Omuz silkti, genç kız. Beline kadar uzanarak, bileğini sarmalayan dalgalı, koyu kumral saçlardaki asillikle gözlerini devirdi. Baygın bakışları, Duygusuz'un biraz daha öne atılmasına sebep olmuştu. Gereğinden fazla rahattı ve bu davranışı Oyuncu'yu sinirlendirmek yerine farklı duygulara itiyordu.

Arkadaşını umursamadan, diklenen kızın neredeyse özel alanını işgal ederek bir nefeslik mesafesine yaklaştı. Kardeşinin, arkadaşlarının ve gençlerin bakışlarını üzerinde hissediyordu ama Mehir'in asla. Genç kız kendisine bakmak yerine karşısına bakıyordu. Göz göze gelmeyi umursamıyor gibi bakışlarını kaldırmadan kafa tuttuğu adamın siyah deri ceketine bakıyordu.

"Tamam," dedi, sesinde aynı kararlılık tınıları gezinirken. İsimsizin itirazları, Duygusuz'un hiç de hoş olmayan küfürleri odayı kolaçan ediyordu.

"O gün geldiğinde, Asperatus'u almana karışmayacağım. Yanında olacağım." Kızın, yeşil harelerini kapatan koyu küllü kumral saçları, gözlerini görmesine mani oluyordu. Biraz daha ileri giderek boğazından sıkıca tuttu ve yüzünü sertçe yukarı kaldırdı.

"Ama," dedi, kendisine meydan okuyan gözlere. "Başarısız olursan..." Nefesi yumuşacık kahküllere çarptı. "İşte o zaman, seni kendi ellerimle öldürürüm."

Ardından aynı sertlikle ellerini çekip ceketini düzeltti ve tek kelime etmeden odadan çıktı. Mehir, hiçbir şey olmamış gibi rahat rahat nefes alıyordu. Diğer eğitmenlerin kötü bakışlarını umursamadı ya da arkadaşlarının kendisine bakan dehşet dolu gözlerini kafaya takmadı. Sadece, eli ile saçını geriye attı ve nefes aldı.

Duygusuz ve İsimsiz, Oyuncu'nun arkasından gitmeden evvel, Mehir'e kötü bir bakış atmakla kalmışlardı. Oyuncu, eskiden olsa bırakın bu hatayı yapana öğüt vermeyi, o kişiyi diri diri yakardı. Bu halleri normal değildi. Hatta iyi bile değildi. Farkında olmadan dibe batıyordu ve onu, böylesine basit bir şey yüzünden kaybetmeyi göze alacak kadar akılsız değillerdi.

***

"Sakin ol."

Hannah, Doris'in elini tutarak destek olmaya çalıştı. Kendisi de en az Doris kadar tedirgindi ve hemen sağ tarafında bayılma tehlikesi yaşayan bir Kira vardı. Arkadaşı, Mehir'in tüm huysuzluğuna rağmen yanından ayrılmıyordu. Bu durum Nolan'ın canını sıksa da Mehir'in pek takıldığı söylenemezdi.

Çünkü, bir saat sonra seçimler bitip arena açılacaktı. Melusine Dönencesi'ne çıktıkları anda, asıl tedirginlik başlayacaktı. Aklındakini bir kenara itip eşleşmeleri izlemeye koyuldu.

"Poyraz Barkın - James Harpher."

Poyraz'ın isminin başkası ile çıkmasıyla derin bir nefes aldı, Hannah. Bakışları, yeşil pelerinli gruba kaydığında aynı rahatlığın, Poyraz'ın yüzünde de yer edindiğini fark etmişti. Kendisine gülümseyen adama çekinmeden gülümsedi. Kolunu dürten Doris ile dikkatini topladığında yeniden isimler okunmaya başlamıştı.

Henüz arena başlamadan geniş bir alana çıkarılmışlardı. Dıştan, harabe bir depoyu andıran bu binanın içine şamdana benzer, üç metrelik bir Melusine yerleştirmişlerdi. Tıpkı efsanesinde olduğu gibi şamdanın alt kısmı, yılana benzer bir kuyruğu andırıyordu. Şamdanın ortasında yer edinen büyük kadehin içinde güzel bir kadının başı vardı. Diğer iki taraftan ise dumanların yükseldiği iki kadeh daha... Bataklık yeşilini andıran bu şeyin adına, Melusine diyorlardı. İki kadehten, iki kart çıkıyordu. Böylece rakipleri belirliyorlardı.

Dumanlar yükselip iki kart daha, Klarenten ve Klamente'nin eline düştüğünde nefesini tuttu gençler. Kötü eşleşmelere isteseler bile ağlayamıyorlardı. İki porselen adam tüm ciddiyeti ileisimleri okuduğunda, rutin hızlanmıştı.

"Kira Yang - Clara Stepking"

"Tanrım, şükürler olsun," diyerek mırıldanmıştı, genç kız. Elini Mehir'in kolundan çekip diğer eline geçirmiş, başını kaldırarak şükranlarını sunuyordu.

"Melanie Harpet - Macy Gray"

"Hannah Hemmigton - Dora O'Dowd"

Genç kız, yanında hafifçe gülümseyen Doris'e bakarak tebessüm etti. Eğer diğerleri de normal bir şekilde eşleşirse, buradan sorunsuz bir şekilde çıkabilirlerdi.

"Ian Bullock - Hamsa Timu"

Rahatlayan Kira, göz göze gelmek istemeyerek başını Mehir'e çevirdi. Rahat görünmeye çalışıyordu ama tutunduğu kol, belli etmese de gergindi.

"Nolan Carter - Fei Xier"

Bakışları Mehir'i bulduğunda rahatlayan genç adamın yüzündeki gülümseme kendi isminin ardından okunan isim ile buz kesildi. Kalbi sıkışmış nefes alamaz olmuştu. Elinin atlındaki ellerin kaskatı kesildiğini hissettiğinde başını Arden'e çevirdi. Hüzünle kapanan ela gözler ve gerilen çene, nefesinin kesilmesini sağlamıştı. Mehir'in de, Arden'den bir farkı yoktu.

İki genç de dağılmıştı.

Tıpkı onları izleyen arkadaşları gibi.

"Arden Ufkum - Mehir Alkım"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro