Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 43. BÖLÜM ❄

"Durumu nasıl?" 

Mehir, Oyuncu'nun sesi ile bilincini yerinden oynattığında gözleri isteksizce mızmızlanmaya devam ediyordu. Üstelemedi. Yumdu, kapalı gözlerini. Hayatının en büyük ikinci yıkımını yaşamıştı, alevler arasında. O gün, birinin kaybı ile yeniden doğmuştu. Üşüyen bedeni yanmıştı cayır cayır. Mehir yok olurken Nehir dünyaya gelmişti.

Bir insan, aynı anda iki kişi olabilir miydi? O olabilirdi. İçindeki kötüyü öldürdüğünü düşünen bir iyiydi o. Oysa kötülük her zaman vardı ve doğru zamanı kolluyordu. Nehir nasıl cıvıl cıvıl bir kız ise, Mehir o kadar hayata küsmüştü. Nehir sevilmişti, Mehir sevgi dilenmişti. Nehir duygularını dorukta yaşardı. Oysa Mehir... Uçurumlarda, hissizliğin zirvesini ölümlerine gömerdi.

"Uyanması lazımdı ama uyanmamak için direniyor." Tanımadığı bir ses okşamıştı kulaklarını. Sustu. İhanetin koynuna biraz daha sokuldu.

"Orada neler oldu, Nolan?" Sert ve sorgu dolu sesin huzursuzluğunda beyni ürperdi. Erkeksi sesi aralık kapıdan süzülmüştü.  

Birkaç saniyelik sessizliğin hüküm sürdüğü odada cevap duyulmadı. Sustu, Nolan. Hala incinmesinden korktuğundan adı gibi emindi. Umursamadı. Nehir ne kadar zorlarsa, Mehir o kadar karşı çıkacaktı.

"Bence bunu Nehir'in açıklaması daha doğru olacak."

Yine sessizlik. Muhtemelen ikisi de birbirlerinin cümlelerini tartıyordu. Nolan her zamanki koruyucu edası ile savunmaya geçmişti. Oyuncu ise... Bilemiyordu. Onu yangının içinden çekip alışı aklına geldiğinde kalbinde yer edinen kıpırtıyı dindirdi. Neredeydi duvarları?

"Ben çıkıyorum. Birazdan uyanır zaten."

Tanımadığı ama anımsadığı ses kulaklarını yeniden hırpaladı.

"Sen de dinlen biraz. İki gündür başında bekliyorsun."

Kapının açılış sesini duydu.

"Öğrencilerine bu kadar değer verdiğini duymamıştım." 

"Çıksan iyi olacak, Felix."

Oyuncu'nun tehditkar sesini dinledi ama duymak istemedi. Kendisini yanında istemezken niçin hala başucundaydı? Bu kadar kırarken dağıttığını toplamak hoşuna mı gidiyordu? Kanattıklarını kapatmaya çalışmak gibi bir hobisi falan olamazdı, değil mi?

Kapı kapandı. Mehir sustu. Nehir köşeye çekilmişti. Nolan avaz avaz susuyordu. Oyuncu belki de çoktan gitmişti. Açmadı gözlerini. Bir şeyler, ne düşünülerek çözülüyordu ne de paylaşılarak. 

Gerçek şuydu.

Sorunlar çözülmüyordu. Tekrar üzerinden geçilmek için, kaldırılıyordu, rafa. Örümcek ağ yaparken yıllanıyordu, gerçekler. Tozlar, anılara tüm griliklerini üflüyordu. Dokunuyordu zaman acılara ve ne vakit acıya ihtiyaç duysa insan 'Bir duble yıkıntı, lütfen.' repliğini sunuyordu, içindeki yaralı ruha.

"Ağabey?"

Nolan'ı dinledi. Cevap gelmemişti.

"Diyelim ki birisi senin hoşlanmayacağın bir suç işledi. İşlemeye de devam ediyor. Bu sebep, o kişiyi öldürmene yeter miydi?"

Arkadaşının çekingen sesinin altında yatan imayı sezdiğinde tüm hücreleri şaha kalktı ama gözlerini açamadı. Güçsüzce dinlemeye devam etti.

"Ne işler çeviriyorsun, Nolan?"

"Bir iş çevirdiğim yok. Sadece... Merak ettim, işte. Yani çocukluğundan beri sert kuralların var ve-"

"Seninle aramda altı yaş var. Ne çocukluğundan bahsediyorsun?" 

"Yapma ama. Her zaman babam gibi oldun. Yanlışı affetmek kitabında yok senin. Eminim böyle bir şey ol-"

"Çık dışarı." 

"Ne?"

"Nolan. Sana dışarı çık dedim."

"Ağabey, abartıyorsun ama." 

"Neyi duymak istiyorsun? Bir suç işlesen seni öldürüp öldürmeyeceğimi mi? Tanrı aşkına, Nolan! Sen benim kardeşimsin."

"Diyelim ki ben işlemedim. O zamanda aynı şekilde düşünür müydün?"

Mehir susmaya devam etti. Belki de duyacakları canını yakacağı için bütün hücrelerini uyuşturmak istiyordu.

Cevap gelmedi.

"Bende böyle düşünmüştüm."

Nolan'ın acı dolu sesi ile dışarı çıkışını dinledi ve ardından bilincini yeni bir uykunun kollarına bıraktı. Kalben yorgundu. Ruhen yanıyordu. Bu dayanış sandığından daha zordu.

***

Dairesel konumlanmış pencere pervazına, yaslanmış haldeki duruşunu bozdu ve omzunu dikleştirdi. İliklerine kadar hissettiği yorgunluğu aklından çıkarmaya çalıştı, Oyuncu. General, planın işlemesi adına Mehir'in ölmemesi için yanında kalmasına izin vermişti. Bu süreçte eğitimler durmuştu. Dikkat çekmemek için diğer eğitmenlerin de yaralanan öğrencilerinin yanında kalması kararı alınmıştı. 

Fakat atladıkları bir nokta vardı.

Plan umurunda değildi.

Yatağında bilinçsizce yatan genç kıza, her defasında takılı kalan gözleri, yastığa dağılmış küllü kumral saçlara ilişti. Yüzündeki yorgunluk, beyaz tenine gölgelenmişti. Dudakları kuruluktan kızarmış ve yer yer beyazlamıştı. Göz altındaki morluk ufak ufak burnuna yol alıyordu. Elmacık kemiklerindeki kansızlık gerdanı da yalnız bırakmamıştı. Dağılmış bir profil vardı karşısında. Kakülleri acılarla beraber kırılmıştı. Yaralıydı. Her anlamda.

Beyninin içindeki işgalin, bütün sorumlusu cevapsız kalan sorulardı. Tıpkı bir kanser hücresi gibi bütün bedenini fethetmişti. Öğrenemedikçe delirmiş, delirdikçe içinden çıkamaz hale gelmişti. Fakat dün geceki molada yüzleştiği gerçekler... Yatağında güçsüzce yatan kız, küçük bir kız... Tüm bunları nasıl gerçekleştirebilirdi?

Sekiz yaşında, hırsızlıkla suçlanmış. Element hırsızlığının cezası olarak da yer altı hapsine atılmıştı. On iki yaşında, kaldığı tüm şehirlerdeki ıslah evleri, birer birer yanmıştı. On üç yaşında, üst düzey suçların işlendiği bir bölgeye sürgün edilmişti. On dört yaşında, o bölgedeki bütün insanlar sebepsiz nedenlerle ölmeye başlamıştı. Büyük bir olasılık ise, alanda meçhul bir anakondanın bulunmasıymış. On beş yaşında, bütün suçları kendisinin işlediğini itiraf etmiş. Bununla da kalmamış, etrafında garip varlıkların dolandığını iddia etmiş. Hatta bir kısmı kendi içindeymiş. Hükumetin ilk işi kızı, seri katillerin bulunduğu bir ceza evine atmak olmuş. Fakat üç bin kişilik hapishane bir gece cayır cayır yanmış. Sağ kalan tek kişi ise Mehir'miş.  On altı yaşında, kız serbest bırakılmış ve hemen ardından deli raporu verilmiş. Ufak bölgelerde işlenen cinayetler, Mehir yüzünden artık kale alınmaz olmuş. İddiaya göre kızın zaten yakın bir zamanda öleceği söyleniyormuş. Hükumetin işine gelmiş ve dosya kapanmış.

İşin tuhaf yanı, böyle bir seri katilin neden yaşamasına izin çıktığıydı. Öldürmekten neden korkulmuştu? Dahası, bir de defter onu seçmişti. Belki de fazla kandı istediği ve bunu en iyi Mehir ile çözebileceği içindi. Tabii ya... Birkaç hafta önce işlenen cinayetin sorumlusu Mehir'di! Nolan bu yüzden saçma sapan sorular sorup duruyordu. Mehir'i öldüreceğini düşündüğü için kendisini düşman bellemişti. 

Lanet olsun! 

General'in de haberi vardı!

Ayakta uyumuştu...

Yerdeki tuhaf desenli seramikten başını kaldırdı ve Mehir'e baktı. Dizindeki, yüzündeki yaraları turladı gözleri. Öldürecek miydi, şimdi? Yapar mıydı? Yapabilir miydi?

"Şimdi cezanı kesmem gerek, öyle değil mi?"

Dalgınca mırıldandığı kelimeler dudaklarında oyalandı. Birbirine doladığı kollarını çekip yavaşça indirdi ve cebine geçirdi.

"Öyle ise bu fikir neden canımı sıkıyor?"

Karşısındaki kızın söylediklerini duymaması, içinde yeşeren rahatlığı avaz avaz sustururken tedirginliğini ve çözemediklerini küfretmeye zorluyordu. Mehir'in titrek nefesleri, acı çeken ses tonunu biraz daha kaybettirdiği vakit omuzlarını yorgunca düşürdü.

"Neden yanıyor gibi hissediyorum?" Bir nefes daha aldı, sessizce. Mehir'in yorgun nefesini acı içinde çekti içine. "Nolan haklı aslında. Hiçbir zaman iyi birisi olamadım. Babama benzemekten korksam da..." Başını yeniden seramiklere indirmişti. "Aslında babamdan bile kötüyüm." Dalgındı. "Ama belki, bir önemi yok sizin için biliyorum ama..." Başını yeniden kaldırdı, usulca yatan genç kızın solgun yüzüne doğru. "...sevdiklerime zarar veremem."

İki günün değil, ayların değil, yılların yorgunluğu omuzlarına asıldı. Taş kesilen kalbi parça parça ufalıyordu ellerinde. Cehennemin kırık ateşi üstüne örtünmüştü. Yanıyordu.

"Mehir, ben sana zarar veremem."

Yüzünde sahte bir gülümseme ile başını salladı. Hani ağlamak istersin de her şeye inat gülmeye çalışırsın ya... Öyle bir tebessümdü.

"Sen de inanmayacaksın."

Gözlerini kapattı ve dışarıya çevirdi yönünü. Pencereden görünen güneş, semaya çekiliyordu, ağır ağır.

"Kimse inanmadı."

Artık Mehir'in varlığını unutmuş, kendi kendine konuşuyordu. Konuştukça yüzleşiyordu. Yüzleştikçe öfkeleniyordu.

"İnanmak istemedikleri şeylere algısız olmayı başarabiliyorlar."

Cevap vermeyeceğini bildiği halde yine de sordu. Kendi ile Mehir arasında ince bir çizgi vardı, sanki. Kimin cevap vereceğini hesap etmeden dudaklarını araladı.

"Sen olsan, kötülerinde bir yerde iyi olabileceğine inanır mıydın?"

Ve beklemediği anda pürüzlü bir ses duydu. Bedeni bu sesi her işittiğinde olduğu gibi yine kaskatı kesilmişti. Çünkü bu sefer anlattıklarını da duymuştu.

"İnanırdım."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro