Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 36. BÖLÜM ❄

Mehir, üzerine bulaşan yumuşak şeylere bakmamaya çalışsa da her yerinden gelen o yoğun koku bulantısını gizleyemiyordu. Bir yandan ağacın sivri dallarından çıkmaya çalışırken diğer yandan ayağını kurtarma çabası içindeydi. Bir gayret, asıldı dizine ve çekerken boğazından güçlü bir inilti döküldü.

Dişlerini sıkarak başını geriye attı ve nefesini düzenledi. Gözlerinden aşağı akan yaşlar iradesini aşmıştı. Kendinden izinsiz bocalayan nidalar boğazından koparken bir kez daha sıktı dişini. Bacağına tutundu ve tüm hücrelerinin hissizleşmesini saniye saniye izledi. 

Kendini kasmayı bırakıp derin derin nefes aldı ve buğulu gözlerini ağır hareketlerle aşağı kaydırdı. Elleri ile titremeye başlayan dizlerini tutarken az önceki canavarın duyumsadığı çığlıklarını umursamamaya çalışıyordu. Zorlukla yutkundu ve gözlerini iki dalın arasına sıkışmış bacağına dikti. Yaşların, başını eğmesiyle siyah pantolonuna dökülmesi bir olmuştu. Nefesini tuttu yeniden ve gözlerini biraz daha aşağı çekti. Gördükleri ise bacağının çekilmesine yol açmıştı.

"Lanet olsun!" diyerek inledi. Artık ağlamasını durduramıyordu. Kendi kanına karışan çürük kan kokusu şu an önemli değildi. Korku da önemli değildi! Bulunduğu yeri kale de almıyordu. Tek düşündüğü, baldırına saplanan sivri daldı.

Dişlerini sıkmasından dolayı, kasılan ve acıyan çenesini araladı. Yuttuğu nefesini dışarı verdiğinde derin derin soluklanıyordu. Bir şeyler yapması gerekti. Onu buradan çıkarabilecek her hangi bir şey... İki dalın arasından çıkmaya çalışırsa derisi yırtılırdı. Bu halde iken çıkmaya çalışırsa dizini kaybedebilirdi. İlk işi şu dal parçasından kurtulmaktı.

Göz ucuyla başını kaldırdı ve etrafta bakışlarını dolaştırdı. Uzaktan görülen organlar, yakınındakinin milyonda biri bile etmezdi. Kim olduğunu bilmediği canlıların uzuvlarına varana kadar bütün deriler, çevresini kaplamıştı. Dizinin hemen yanında üç adet kanlanmış, damar damar göz vardı. Koluna yaslanan yeşermiş bağırsağı, kafasını çevirmeden parmakları ile itekledi. Saçlarına bulaşan kanın yüzüne akışını, gözlerine ve oradan da dudaklarına doğru süzülüşünü hissediyordu. Dudağının kenarına bulaşan kanı sağ kolu ile sildi fakat kolundaki kan ağzının içine kaçınca daha fazla dayanamayarak başını sol tarafına atıp içinde olan her şeyi çıkardı.

"Kahretsin!" Bir yandan çıkaramadıklarına öğürüyor, diğer yandan da midesinin bu kadar boş olmasına lanet okuyordu. Öyle bir vaziyetteydi ki, neredeyse kan kusacaktı. Gözünden akan tuzlu yaşlar, çürük kana tutunuyor ve ağzının içine giriyordu.

Sakin olmaya çalışarak bir şeyler düşündü. Etrafa bakmak yoktu. Zaten hiçbir yeri göremiyordu. Kesilen sesler ise ürkmesi için zaman kollamaya çalışmaktan bitap düşmüştü.

Aklına gelenleri uzaklaştırırken kanlı elini kemerine attı. Zor olsa da hançeri çıkardı. Yeni bilenmiş bıçağı hızlı bir şekilde dala yaklaştırdı ve kesmeye koyuldu. İğrenmek yoktu! Dizine saplanan dalın her kıpırdanışında acı içinde kıvrılıyordu fakat son şansını da sırf acı çekiyorum diye, elinin tersi ile itecek değildi.

Nihayetinde, sivri dal ve dizleri arasındaki bağlantıyı kopardı. Bacağına saplanan dalı tutarak yavaş yavaş baldırından çekerken nefesini tutmuştu. Etinden kayan parça canından can alıyordu sanki. Birbirine çarpan dişleri, dilini bulduğunda nefesini bir anda dışına verdi ve o anda hızla parçayı dizinden çekti. Parçanın dizinden çıkması ile taze kanın dışarı fışkırması bir olmuştu.

Alnından akan terler kahküllerine rota belirlemişti. Burnuna doğru süzülen kan, ter ve göz yaşı tenini mahvetmişti. Elinde kalan hançeri kemerine koyarken aklındakileri geçiştirdi ve kırbacını aramaya başladı. Tek dizine asılarak doğruldu ve önündeki dalı gözünün önünden çekerek karşısındaki ağaca asılı olan kırbacı eline aldı.

Bir an elindeki kırbaçla kan akışını durdurmak istese de, onun kendisinin işine yarayacağını akıl ederek vazgeçti. Başı dönmeye başlamıştı ve akan kanı durdurmazsa ölebilirdi. Sakinleşmeye çalışarak nefes aldı ve elini tişörtüne attı. Tişörtün eteklerinden tutup üstünden çıkarırken sadece yarım atleti ile kalmıştı. Umursamadı. Parmaklarının arasındaki siyah tişörtü elindeki hançerle ikiye ayırdı. Kollarından ayrılan kumaş parçasını iki elini gererek yırttıktan sonra hızlı olmaya çalışarak bacağına götürdü. Hançeri hızla kemerine koyup bez parçasını yaranın birkaç santim yukarısına bağladıktan sonra parçayı tutarak sıktı.

Uyuşmuş dizini tutarak diğeri ile ayaklandığında elindeki kırbacı sallayarak önünü açıyordu. Dalların arasından geçmek zor olsa da dışarı çıkmıştı. Boşta kalan ayağı da kendisini taşıyamaz hale geldiğinde kan ter içinde yere yığıldı. Yürümesi çok zordu. Bu halde diğer etaplara nasıl çıkacağını düşündükçe ağlama isteği yeniden nüksediyordu.

Ellerini yere koyarak bedenini yukarı çekti ve doğruldu. Kararan gözleri etrafı zor seçse de kendisine doğru koşan birisini fark etmişti. Görüntü iyice yaklaştığında oturdu ve dizini uzattı. Ya çevre çok sessizdi ya da Mehir, duyularının çoğunu yitirmişti.

"Mehir? Tanrım... Bu halin ne senin? Diğerleri nerede?"

Sesin sahibinin, Ian olduğunu anladığında birkaç kelime söyleyecekti ki açık yarasına dokunan elle bağırdı. "Dokunma! Dokunma... Lanet olsun. Çok kötü..." Nefes alış verişi yeniden hızlanmıştı.

"Tamam... Tamam dokunmuyorum." Parmaklarını saçından geçiren genç adam, Mehir'in kemerinden görünen hançerlerden birini eline aldı ve genç kızın siyah pantolonuna bulaşan kanı aralayarak yaraya baktı. Sessiz bir küfür savurduktan sonra elini kemerine attı ve çıkardı. Mehir'in dizine bağladığı bez parçasını çıkararak yerine kemerini doladı. Bez parçasını da genç kızın tüm çığlığına rağmen yaranın üzerine bağlayıp eli ile yüzünden akan kanları sildi. Bombaları kızın kemerine yerleştirip başını kaldırdı. Gözleri kayan Mehir'i kollarından hafif sarsarak ayıltmaya çalışırken kendilerine doğru koşan Nolan'ı fark etmişti.

"Mehir? Mehir bana bak. Duyuyor musun beni? Mehir? Bak ayılmazsan çıkmayız buradan. Gözlerime bak. Mehir dediklerimi anlıyor musun?"

Genç kız, başını aşağı yukarı yorgunca salladı. Çekilmeye başlayan eti, vücudunu alaşağı etmişti. Bezi iyice sıkamadığı için çokça kan kaybetmiş olmalıydı. Yaklaşan adım sesleri ile ayık olmaya çalıştı ancak gelen kişiyi seçemedi.

"Tamam. Peki... Ayağa kalkabilecek misin?"

Hüzünle yüzü düşerken titreyen sesi ile konuşmaya başladı. "Kalkmazsam sonum onlar gibi olacak." Kaşlarını kaldıran Ian, kimler gibi ifadesini yüzüne yerleştirdi. Fakat hemen sonra fark ettiği ölü insan etleri ile dehşetle gözlerini büyüttü. Mehir'in bir kolunu omzuna atarak kızın bir şey demesine iz vermeden ayaklandı. Bir eli ile dizini tutan Mehir'e doğru konuştuğunda, Nolan yanlarına gelmişti.

"Hangi cehennemdeydin sen lanet olası!" Ian, sinirlerini kontrol etmeye çalışarak nefes aldı ancak bu bağırmasına engel olamamıştı. Fakat, arkadaşının kendisini umursamadığı bir gerçekti.

"Nehir?" Bakışlarını Nehir'e diktiğinde, üstünün başının halinden çok, dizi dikkatini çekmişti. Yaratık fırlattığında ormanlık alana saplanmış olmalıydı. Yarasının ne derece olduğunu göremiyordu fakat genç kızın solgun yüzünden de iyi olmadığı anlaşılıyordu. Sıkıntı içinde konuşmaya başladı.

"Yaratık saldırdı. Az önce de, şimdi de. Bilemiyorum, Ian. Nedense hep Nehir'e saldırıyorlar."

Uzun bir açıklamaya gerek duymayan genç adam, arkadaşını sözünü keserek susturdu. "Madem Mehir'e saldırdıklarını gördün, ne halt yiyordun o vakit?"

Kaşları çatılan Nolan, sinirle soludu. "Yaratık beni bırakıp geçitlerden birine doğru koşmaya başladı. O sırada, Arden ve Kira'da oradan çıktı. Saldırmasaydım öleceklerdi."

"Şimdi neredeler?"

"Yaratık ölmedi çünkü taş yığını. Yığılıp yeniden bedene bürünüyor. Ben buraya gelip Nehir'e bakarken Arden ve Kira'da onu oyalayacaktı."

Yüzünü ekşiten Ian, meydana doğru yükselen seslerle alayla konuştu. "İyi oyaladınız." Alayı devam ettirmek yerine Mehir'i ilerletmeye başladı, genç adam. Bir yandan da Nolan'a bakmadan konuşuyordu.

"Sol taraftaki geçide giriyoruz. Arkamızdan geleceksiniz." Eline aldığı bombalardan birini Nolan'a attı. "İçeriye hızlıca girin ve bombayı patlatın. Zehir kapı görevi görerek duvar örecek." Bombayı havada yakalayarak kendisini dinleyen Nolan'a yeniden baktı. "Çabuk ol. Mehir'in dizi gerçekten kötü ve ikinci etaba geçmek zorundayız."

Arkadaşına kısa bir bakış atıp istemeyerek de olsa Kira ve Arden'in yanına gitti. Nehir'i öyle gördüğünde aklını kaçıracak gibi olmuştu fakat vicdan azabından da yüzüne bakamıyordu. Onu koruması gerekti! Ama o ne yapmıştı? Canavarın üstüne yürümüştü.

Kira elindeki tüfekle boş yere ateş ediyordu. Salak mıydı, bu kız? O bir taştı. Arden ise kılıç ile sürekli olarak bedenini ayırıyordu. Bu hareketi onlara zaman kazandırıyordu çünkü dağılan taş adam bedenini toplarken vakit kaybediyordu. Adımlarını koşma temposuna çekti ve Kira'ya bağırdı.

"Geçide! Geçide giriyoruz!" Arkadaşlarının bakışları kendisini bulurken daha hızlı bağırdı. "Diğerlerini buldum! Geçide giriyoruz! Koşun!"

Nolan arkasına bakmadan koşmaya başladı. Nehir ve Ian, içeriye çoktan girmişti. Sarı ışıkların hüküm sürdüğü geçidin içerisine girmesine sadece birkaç metre vardı. Yanına ulaşan Kira ve Arden'e yan bir bakış atarak daha da hızlandı. Arkasından gelen yaratığın gölgesi önlerine düştüğünde elindeki bombanın pimini ağzı ile çekerek geçide attı. Ian'ın da dediği gibi duvar geçidin üstünden örülmeye başlandığında "Şimdi!" diyerek yere kaydı ve tıpkı diğerleri gibi duvarın altından geçti.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro