Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 33. BÖLÜM ❄

"Tanrım! O şey üstüme pisledi. İnanabiliyor musun, Mehir? Benim üstüme ya. Benim!" 

Hannah'ın ağlamaklı sesi, odadaki kızların kulaklarını doldurmuştu. Ellerini kaldırarak saçlarına geçirdiğinde, Mehir, onları umursamayarak defterine bir şeyler karalamayı seçti. Kira saçlarını tarıyor, Doris ise her zamanki şenliği ile arkadaşına gülüyordu. Aslında onun güldüğü şey Mehir'in şu anki yüz ifadesiydi. Çünkü karşısında, beline kadar inen dalgalı dağınık saçları ve kakülünün altında soğukça parlayan yeşil gözleri ile dudağına indirdiği düz bir çizginin, inanamıyorum ifadesini etrafına sunuşu vardı ve bu ifade ciddi anlamda ödüllüktü.

"Dedim ama ben ona. O kas yığınına dedim. Ben bu kuşa bakamam dedim. Ama o ne yaptı? Ne yaptı, Mehir?! Benim pamuk kalbimi kullanarak fırsatçılık yaptı."

Yatağında tepinen Hannah'a tek kaşını kaldırarak baktı, Kira. Arkadaşı, içeri giren Nolan ve Arden'i fark etmemiş, yastığını kafasına basıyordu. Yetmiyor, nefesini tutarak pancara dönüyordu. Kira, fenalık geçiriyor gibi elleri ile kendisini serinletmeye çalıştı. Baktı yine olmuyor. Dayanamayıp çıkıştı arkadaşına.

"Yeter ama! Fenalık geldi artık."

Hannah, başını yastıktan kaldırmadan söyleniyordu. Kıvırcık saçlarının her biri yatağının üzerine dağılmış, esmer teni ile tam bir periyi andırdığı gözle görülür bir gerçekti. Lakin bu peri, şu anda şüphesiz bir ölüm perisiydi.

Boğuk çıkan sesinden dolayı başını hafif kaldırdı ve "Anne dedi ya. Anne! Kuş konuşunca az daha altıma ediyordum, Mehir! Ben daha 20 yaşındayım. Ne annesi? Ay bak yine tansiyonum düşüyor." Bayılır gibi yaparak yeniden başını yastığa gömdüğünde, az evvel içeri giren Poyraz, kızın söylediklerine gülümsemişti.

Elindeki defteri sinirle kapatan Mehir, sıktığı dişlerini birbirinden ayırarak ilk defa konuştu. Bu çıkışı içerideki herkesi şaşırtırken Hannah'ta yine tık yoktu. Kız, taramalı tüfek gibi bütün sövgülerini arkadaşlarına takdim ediyordu.

"Tüm bunlardan bana ne?" dedi, Mehir.

Poyraz'ın sert görünümünden dışa çıkan kahkahaya başını çeviren Mehir bu seferde hiç suçu olmayan oğlana ters ters bakarak çıkıştı. "Bunda gülünecek ne var?" Mehir'in sözleri, bıçak olup Poyraz'a tak diye saplanmıştı. Bir insan ne kadar sinir, ne kadar uyuz, ne kadar bencil olursa, hepsi bir araya gelip Mehir'e işlemişti. Ağız tadı ile eğlenemiyordu bile.

"Ne yapayım Hannah? Seni annesi gibi sahiplendi." 

Nolan, yüzüne üzgün bir ifade geçirip kızın gönlünü almaya çalıştığında, Hannah duyduğu sesle durakladı ve akabinde delirmiş gibi kaldırdı başını. Arkasına dönüp kahverengi saçlarını arkasına attığında yüzünde öfkeli bir gülüş vardı. İnanamıyordu tüm bu olanlara.

"Ben annemin üstüne işiyor muyum?" 

Elleri belinde kurduğu cümleye, Poyraz cevap verdi. "Bir zahmet yani." 

Başını çarpılmış gibi Poyraz'a çeviren Hannah, ellerini gözlerine perde ederek ağlamaklı sesi ile Kira'nın yanına gitti. "Neydi benim günahım? Neydi benim çilem? Neden ben?" Kira'nın omzuna başını koyup dertlenmiş bir havaya giren Hannah'a daha açıklayıcı bir şekilde konuştu, Nolan.

"Bak. O sadece göz yaşıydı, tamam mı? O kuşlar, içtikleri kanı dışarı atıyorlar. Yani kimse sana böyle aşağılayıcı bir şey yapmadı. Sakin ol." Hannah'ı sakinleştirmeye çalışırken söylediği cümlelere tükürmeden edememişti, genç adam. Kızların hareketleri gerçekten çekilmiyordu. Mehir'i nasıl çektiği de ayrı bir soruydu aslında.

Başını Hannah'tan çekip Mehir'e odaklandığında gördükleri ile gülme isteğini bastırmaya çalıştı. Eline defterini alıp hiçbir şey olmamış gibi yeniden bir şeyler karalayan arkadaşındaki bu değişimler, kimi zaman kendisi korkutsa da kimi zaman oldukça komik olabiliyordu. Bir anda parlıyor bir anda sönüyordu ve bu çoğu zaman çevresindekileri dehşete düşürüyordu.

Düşüncelerinden uzaklaşmaya çalışırken Arden'in sorusu ile kendine daha çabuk geldi. "Buraya geliş sebebimize gelsek artık. Poyraz'ın bizim katta bulunması zaten yasak ve biz, üstüne bir de vakit harcıyoruz."

"Haklısın." dedi, Nolan. Bunun üzerine Mehir hariç herkes başını Nolan'a çevirmişti. "Yarın ki oyunda kara ormana ilk biz giriyoruz. Poyraz, kendi grubunda ikinci grupmuş. Yani Hannah ve Doris ile girecek." Bakışları yataklarına oturan kızlara kaydığında devam etti. "Olabildiğince birbirimize sahip çıkmalıyız. Bir de şu ayna meselesi var, tabii. Eğer zamanında kıramazsak biz de yem oluruz."

"Ne yani? Hepsini mi? İyi de bütün aynaları parçalayamayız ki." Kira'nın öngörüşü üzerine başını salladı, Doris. "Haklı." dediğinde, Nolan konuşmaya kaldığı yerden devam etti.

"Bu yüzden hızlı olmalıyız. Bakın. Nehir aynalarda görülürse bizim sonumuz olur. Yalnızca dönüşmekle kalmaz, Mavris'in de yemi olur. Dijital bir makineden, tüm Asperatus halkı başta olmak üzere izleneceğiz ve konuk olarak Mavris ve Asperatus'ta orada olacak. Fark edilirsek yaşatmazlar."

"Fark edilmemeye çalışırken ya biz ölürsek?" Doris'in bu sorusuna olaya dahil olmayarak defteri ile ilgilenen Mehir cevap vermişti. "Sanmıyorum." Düz bir şekilde kurduğu cümleye imalı bakışlar gecikmedi.

"Nasıl?" dedi, Arden.

"Dönüşüp dönüşmemem kimsenin umurunda olmasın. Çünkü atladığınız bir nokta var." Elleri arasındaki kitabı yanına bıraktı ve devam etti. "Aynalarda görünen kişi, ben değil, Mary. Aynaları fark ettiği an ruhumun yarısını terk edecektir. Yani kalan ruhu benden habersiz avlamaya çalışacaktır. Bu şu demek oluyor. Avları, ayağıma o getirecek. Mary'nin karanlık tarafı bir mıknatıs gibi bana çekilecek. Kara ormanı bile mahvedecek bir güçle etrafı ateş alanına çevirecek. Sizin aynalı etapta benle uğraşmak yerine direk dışarı çıkmanız lazım. Çünkü ormanı yakacağım."

"Bu delilik. Sen de yanabilirsin." Kira, onaylamaz bir şekilde kesin cevabını ortaya koyduğunda Mehir'in cümlesi son bulmadığını kanıtladı. "Sence Mary, amacına ulaşmadan yanmayı göze alabilir mi?" Soru dolu bakışları etraftakilere ulaştığında kararlı bir şekilde konuştu. 

"Beni o kurtaracak."

***

Kara ormana ve ölümlere yaklaşan Asperatus, bugün oldukça sessizdi. Talimler durmuş, eğitmenler kendi işlerinde, öğrenciler ise biraz sonra yapılacak kontrol yüzünden yerlerinden kıpırdayamıyorlardı. Birbiri ardına geçen günler, yorucu bir koşuda rota belirlerken bugünün geleceğinden habersizdi şüphesiz. Ancak o günde, tıpkı diğer kanlı günler gibi gelmiş ve şimdi eğitmenlerinin karşısında dimdik duran öğrencileri oluşturmuştu. Kimisi yeterince iyi olamadığı için tir tir titrerken kimisi ise şimdiden kara ormanı görmenin hayali ile dolmuştu. Bu etapta yalnızca 30 kişi kara ormana girecekti. Her eğitmen kendi grubundan, altı aşamalık oyunun, birinci aşamasında gerçekleşecek olan ilk etap için beş öğrenci seçmişti. Daha doğrusu kurban. Çünkü birinci etapta, kara orman ilk kurbanlarını karşılayacaktı ve deneyimsiz olan bu öğrencileri gözünü kırpmadan yutacaktı.

Oyuncu, grubunun önünde konuşma yaparken diğer eğitmenlerde kendi öğrencileri ile ilgileniyordu. En önde bulunan, Nolan, Ian, Arden, Kira ve Mehir'e kısa bir bakış atıp arkasına döndü ve yanında bulunan askerlerden aldığı birkaç silahı yere bıraktı. Askerler yeniden işlerine dönerken ellerini çırptı ve başını kaldırarak Nolan'a seslendi. Açık havadan dolayı sesi pürüzlü çıkıyordu.

"Nolan, sana hançerleri veriyorum. Ağaçlardan birinin üzerine üzerine geldiğini fark ettiğin an çekinme, fırlat." Başını sallayan kardeşine kararlı bakışlarını göndererek uyarısını yaptı. "Sadece ormana odaklan ve hızlı ol." Bu uyarı, geçen gün yaşanan tatsız olaydan dolayıydı, şüphesiz.

"Kira." Yerdeki uzun namlulu tüfeği eline aldı ve sertçe çekik gözlü kızın kolları arasına bıraktı. Bu ani hareket Kira'nın bir iki adım arkasına sendelemesine neden olmuştu. "Nasıl kullanacağını biliyorsun. Sadece avını belirle ve nişan al." Gözlerini kırpmayan genç kız çenesindeki sert ifade ile başını salladı. Birkaç ufak silahı daha eline verdiğinde işine devam etti.

"Arden, bu kılıçlar sende." Sarı saçlı genç adam eğitmeninden önce davranarak kılıcı eline aldı ve kabzasına yerleştirdi. "Onlar canlı değil. Duygusal davranıp da hata yapayım deme. Sakın." Yutkundu, genç adam.

"Bunlarda senin. Patlayıcıları zamansız kullanma. Kendin için değil, grubun için gerekli onlar. İçindeki sis bombası zehirli. Kör edici bir zehir. Doğru zamanı bekle. Hızlı ve aceleci davranıp grubu tehlikeye atma." Ian'a yaptığı uyarıdan sonra başını Nolan ve Arden ikilisinin arasında bulunan Mehir'e çevirdi.

Mavi gözlerini, ifadesiz yeşil gözlere kilitlediğinde eline siyah bir kırbacı ve hançerleri alarak Mehir'e uzattı. Öne çıkan genç kızın yüzündeki duygusuzluğa keskin bakışlarını katarak konuşmaya başladı. "Önce, şu boş ve amaçsız bakan gözlerden kurtul." Hançerleri eline alan kız ifadesini bozmadan kemerine yerleştirdi. Oyuncu pes ederek kırbacı, kızın koluna bıraktığında gözlerinin içine bakmaya devam ediyordu.

"Daha önce denedin. Hedefi belirlediğinde kırbacı salla ve kıvılcımların seninle dans etmesini sağla. Ne kadar hızlı olursan kırbaç o kadar çabuk yanmaya başlar. Bilek gücünü boşa harcama. Yeri geldiğinde hançerleri kullan." Kırbacı alan kızın arkasına çantayı takışını izledi. Konuştuklarını kale almıyormuş gibi davranıyordu. Bu hareketlerine uyuz olan Oyuncu, kızı kollarından sarsarak gözlerinin içine bakmasını salladı. Şaşkınlıkla açılan yeşil gözlerin parlaklığına bir kez daha hayran olduğunu düşünmeden sinirle soludu.

"Uyanık ol ve ölmemeye çalış."

Sadece başını salladı, Mehir. Oyuncu'nun gevşeyen ellerinden kurtulurken çoktan Nolan'ın yanına gitmiş ve eski yerini almıştı. Diğer öğrenciler, ilk grubu abluka altında süzmeyi kesip başlarını Oyuncu'ya çevirdiklerinde beklenen işaret geldi ve nefes kesecek o ses duyuldu. Dışarıdaki 6 Asperatus kuşu, çığlık çığlığa gökte adeta dans ediyordu. 300 öğrencinin hayranlık dolu bakışları göğe yükseldiğinde çoğunun ağzı açık kalmıştı.

Yalancı Asperatuslar belirli bir rotaya girerek yavaş ve seri hareketlerle iniş yaptıklarında bakışlar gözlerindeki hayranlığı düşürmemişti. Devasa kuşlar kanatlarını açarak gerildikleri vakit dışarıdaki yoğun hava akımından gözlerini kapatmak zorunda kaldılar. Çığlıklar kulakları işgal ederken Oyuncu bir ıslıkla Ruh'u yanına çağırdı. Oyuncu'nun dudaklarından dökülen kışkırtıcı ıslık, içlerindeki koyu kahve kanatlı Asperatus'un bakışlarını kendilerine çekmişti. Öğrenciler böyle bir şeyi ilk defa yanlarında görmelerinin şaşkınlığı ile Ruh'u izlerken, Ruh o anda küçüldü ve Oyuncu'nun omzuna bir çırpıda kondu.

"N'aber dostum?" diyerek, kanatlarını okşadığı arkadaşını millete tanıtma gereği duymadan seviyordu. Ruh başını çıtlatarak gagasını araladı ve "Şu veletleri sevmedim" dedi. Ruh'un konuşması öğrencileri ürkütüp sus pus ettiğinde Oyuncu ilk defa gülümsemişti. Ağzından kaçan ufacık ses Mehir'in dikkatini çektiğinde duruşunu dikleştirdi ve yeniden sert görünümüne büründü. Kızın yeşil gözlerinde yakaladığı ufacık bir hayranlık bile tüylerini diken diken etmişti. Üstelik gözlerini mi kaçırmıştı o? Tanrım...

Mehir ise, karşısındaki adamın gülüşüne kendinde olmadan kapılmanın verdiği huzursuzlukla bakışlarını kaçırdı fakat hemen sonra yaptığı aptallığı fark ederek eski umursamaz hallerine büründü. Etkilenmiş olamazdı değil mi? Kendisini kabaca öptüğünde, göğsünde ağlamasına izin verdiğinde etkilememiş ise şimdi de etkilenmemişti. Hayır. Hayır. Kuşa hayran olmuştu o. O bencil herife değil!

General'in kendilerini izlediğini fark eden oyuncu Ruh'un kolundan inişini izledi ve ardından öğrencilere dönerek "İlk grup benimle Asperatus'a uçuyor." dedi. "Diğerlerini burada bırakıyorum. Komuta, James'te. Her hangi bir şey kulağıma olur da gelirse..." Tehdidini yapan Oyuncu devam etti. "...kendinizi ölmüş bilin."

Ardından uçmakta olan Ruh'a keskin bir bakış attı ve Yalancı Asperatus'un uçarak irileşmesini izledi. Ruh yeniden büyüdüğünde ise eli ile birinci gruba işaret yaparak önden ilerledi. Ruh'un alçalıp pençelerini önüne gerişini kısa bir an izledikten sonra harekete geçti ve başının oraya bindi. Bir çığlıkla sahibini karşılayan Ruh'un başındaki tüyleri okşarken "Sakin ol." dedi. Öğrencilerine kısa ve kararlı bir bakış attığında ikiletmeyen Ian, Oyuncu'nun arkasına bindi. Ardından Kira, Arden ve Mehir'de bindiğinde, Nolan ağabeyine gözlerini kısarak baktı ve arkadaşının arkasına kendisini çekerek oturdu. Mehir'in belinden tutarak Arden'den uzaklaştırdığında nedensizce rahatlamıştı.

Tıpkı diğer gruplar gibi hazır olduklarında, Oyuncu, Ruh'a "Yüksel!" diyerek kükredi. Çenesi gerilmiş ve beyaz tenine, önüne düşen siyah kahkülün gölgesi düşmüştü. Mavi gözlerini kısarak büyüttüğü arkadaşının boynunu kolları ile sardı. Okyanus kadar derin bakan mavi hareleri Ruh'un hızında iyice bükülmüştü. Arkadaşı Ruh'un çığlığı, tüm Asperatus'a dalga dalga yayıldığında Mehir ve diğerleri nefeslerini yutmuş, rüzgara kafa tutuyorlardı. Kendini tutamayan Kira, tıpkı Ruh gibi bir çığlık attığında Ruh'un haykırışı, genç kızın sesini alaşağı etmişti.

Bugün, ölüme gidiyorlardı. Katliama... Yakmaya, yıkmaya, yanmaya gidiyorlardı. Ancak, hiçbirinin olacaklardan haberi dahi yoktu.


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro