Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 24. BÖLÜM ❄

Nolan, içerideki aklı da küçük kızların çenesizliğine daha fazla tahammül edemeyip etrafa bakındı. Zaten çoğu oda birbirinin aynıydı. Duvar kenarında gözlerini dolaştırdığında, yonganın altındaki bedenin Nehir'e ait olduğuna kalıbını basabilirdi. Bu şekilde uyuyabilen ya da uyuduğunu zannettiren bir kişi varsa, o da şüphesiz arkadaşıydı.

"Hey! Ne yaptığını sanıyorsun?"

Yatağın yanına doğru yürümeye çalışacağı sırada arkasından seslenen düz göğüsün çenesizliği yüzünden bir süre bile duraklamadan ilerlemeye başladı fakat yanındakinin konuşması üzerine başını Nehir'den daha kısa olan sarıya çevirdi.

"Odamızdan defolup gitsene ya..."

Bücürün kurduğu cümlelere aldırmadan başını çevirdi ve ilerlemeye devam etti. Yanına geldiğinde seslenmeden arkadaşının üzerindeki yorganı çekti ve uyanıp uyanmamasını takmayarak kolundan tuttuğu gibi çekiştirmeye başladı.

Yarım yamalak uykusundan edilmenin verdiği sinirle ne yapacağını bilemeyen Mehir daha fazla dayanamayarak patladı. Bir yandan çekiştiriliyor, bir yandan da yeni oda arkadaşlarının itirazlarını dinliyordu.

Ne gün ama!

Uykulu gözlerle ayakta zor dururken çoktan bağırmaya başlamıştı.

"Eeee! Yeter be! Beni de zıvanadan çıkarttınız sonunda!"

Uyku mahmurluğu ile geri yatağına dönüyordu ki, elinin tutulması ile gözleri kocaman açıldı. Nolan, bununla da kalmayıp kendisini sırtlayınca Mehir için, herhangi bir son doruk kalmamıştı. Dili dolanırken ilk defa ne diyeceğini şaşırmıştı.

"Ne, ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Kapa çeneni."

"Ne dedin, ne dedin?"

"Kapa çeneni, dedim."

Artık sinirden, Nolan'ın sırtına cılız ama sert yumruklarını indirmeye çalışan Mehir en sonunda sıkıntı içerisinde homurdanarak elleri ile saçlarını sıktı. Birisinin canını yakması gerekiyordu ve bu her zamanki gibi kendisi oluyordu.

"Kes şunu."

Kızlar şok olmuş bir şekilde, kapıdan dışarıya çıkmaya çalışan genç adamı izlerken ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Konuşturamadıkları Mehir'in şimdi deli gibi çığırından çıkmasını beklemiyorlardı. Hele arkadaşlarını sırtlayan erkeğin gözü dönmüş halleri ile dışarıya çıkmak için direnmesini hiç beklemiyorlardı.

Ayağa kalkıp kapının önüne geçen kızlardan ilk konuşan Kira olmuştu.

"Bırak onu."

"Sana hesap vermeyeceğim, düz göğüs. Çekil önümden."

Kira, kendisine takılan lakabın, her dillendirilişinde biraz daha sinirlenirken yumruk yaptığı elleri ile genç adama çıkıştı.

"Bana bak kas yığını... Arkadaşımı, hemen, şimdi, bırakmazsan... eğitmeni çağıracağım."

Kira, kurduğu lakabın etkisi ile karşısındaki adama sinir ve alay karışımı bir ifade içerisinde bakarken arkadaşları hep bir ağızdan "Arkadaş mı?" demişti. Şaşkınlıkla açılan ağızlarına bedenleri de eklenince şok geçirilmiş bir dondurma kıvamına gelmişlerdi. Tabii Mehir için durum daha da farklıydı.

"Hı?" diyerek, Nolan'ın sırtının el verdiği kadarı ile başını yana yatırıp Kira'ya bakmaya çalışırken arkadaşı sert sesi ile araya girdi.

"Ağabeyime, selamımı da ilet, düz göğüs."

Sırtında, sinirle homurdanan Nehir'in hareketlerini kesip eski moduna bürünüşünü saniye saniye hissederken 'İşte benim kızım.' demekten kendini alamıyordu. Bir gerçekti ki... Mehir'deki sakinlik akla zarardı. Bu davranışları tartıştığı kişiyi çığırından çıkarıyor, en sonunda da pes ettirerek kendi kendini yemesini sağlıyordu.

Şanslıydı ki, o Nehir'e çoktan alışmıştı. Yoksa ağabeyi gibi günden güne zıvanadan çıkar ve etrafındaki suçsuz insanlara çatarak çevresindekilere burada geçirdikleri günleri zehir ederdi.

Aklına gelen kişi ile kaşları çatılıp yerini derin bir sinire bırakınca kimsenin konuşmasına izin vermeden Mehir'i yere indirdi ve elini tutarak sürüklemeye başladı. Kapıyı tutan kızları umursamayarak dışarı çıkarken Mehir'in tepki vermemesi de işini oldukça kolaylaştırıyordu.

Nihayetinde dışarı çıktıklarında koridorda sessiz ama hızlı adımlarla bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladı. Bu saatte öğrencilerin etrafta dolanmaması gerekiyordu ancak Nolan, bunu bile kale alamayacak kadar sinirliydi.

Nehir'in elini bıraktığında bir eli alnında bir sağa bir sola dolanmaya başlamıştı. Tepkileri sinir bozucu olsa da gecenin karanlığında seçilemeyecek yüz hatlarına güvenerek öfkesini içinde kusuyordu. Yaşadığı duyguları ne dışarı vurup Mehir'i incitmek istiyor ne de kendi kendi kendini bitirerek etrafına zarar vermek istiyordu.

İstediği şüphesiz ağabeyinin suratını darma dağın etmekti.

Dakikalar sonrasında sakinleştiğinde arkasını döndü ve bıraktığı yerde tepkisizce ayakta duran arkadaşına baktı. Ay ışığı, kahküllerine ve omzundan göğsüne doğru yol alan dalgalı birkaç tutama düşerken üzerindeki formasıyla beraber tam bir savaşçıyı andırıyordu. Sinir bozucu sakinlikte, güzel bir savaşçı.

"Nehir..." diyerek, birkaç adım ilerlediğinde az önce suskunluğunu koruyan genç kız huysuzca araya girdi. Kollarını birbirine bağlamış ve ufak burnunu havaya dikmişti.

"Yine ne yaptım?" Yeşil gözlerine vuran karanlık gece, yüzündeki ifadesiz ama bıkkın tepkiyi gizleyememişti.

Nolan, arkadaşının her zaman olduğu üzere, kendini suç çeken devasa mıknatıs gibi görmesine derince bir nefes çekerek zor olsa da konuşmaya çalıştı. Anlattıklarının, Nehir'in bir kulağından girip diğerinden çıkacağına adı gibi emindi. Yine de bir şeyleri toparlamaz ise huzursuzluğunu üzerinden atamayacaktı.

"Ağabeyim adına özür dilerim." Bir çırpıda söylediği cümleye Nehir'in cevabı gecikmedi.

"Özür dileyenlerden nefret ettiğimi söylemiştim. Yanlış mı hatırlıyorum yoksa?"

Arkadaşının uzlaşmaz tavırları üzerine "Nehir..." diyebildi sadece. Devamını getiremiyordu bir türlü. Anlatılanlar herkesin diline düşmüştü. Sadece kendi grupları değil, diğer gruplar bile Nehir'e çekilen silahı konuşuyordu. Ağabeyinin nasıl delirdiğini...

"Bana bak, Nolan." Nehir'in ellerini kollarından çekerek gayet sakin tavırlarla konuşması üzerine bakışlarını arkadaşının gözlerine dikti. "Ne sen ne de o ağabeyin olacak adam umurumda değilsiniz. Tek isteğim oyun esnasında kahrolası ruhlarla geberip gitmek. Yani..." derince bir nefesi çekip dışarı verdiğinde devam etti. "...ha ağabeyin öldürmüş ha başkası. Umurumda değil."

"Nehir..." Nolan, doğru olmadığına, kendini ikna etmeye çalışarak başını olumsuzca sallayınca, Mehir devam etti.

"Çocukluğumdan beri insanların beni kabullenmesini istedim. Ben de insanım dedim. Sizden birisiyim dedim. Sağa sola hırpalandığımda bile yüzsüzce karşılarına yine, yine, yine çıktım. Ben pes etmeyi bilmedim, Nolan. Ben... Tanrı aşkına! Ben sırrımı insan olduğunu düşündüğüm birisine kayıtsız şartsız anlattım. Ama sonra ne oldu biliyor musun?"

"Nehir..."

"Sonra insanlar dışladı, beni. Hırsızsın sen! dediler. Kırıldım. Sen bizden birisi olamazsın. dediler. İnandım. Ve... pes ettim. Çünkü ben, hiçbir zaman kabul görmeyecektim. Dışlanacaktım. Bir insanken... kendi ırkım tarafından hor görülecektim."

Nolan, "Nehir..." diyerek sitem ettiğinde Mehir'in tuhaf ve ürkütücü kahkahası sessizlikte yankılandı. Bu korkutucu ses tonu geceye gölge düşürmezken, ayın fısıltısını dahi ürkütüp kaçırmıştı. Bir delinin... delice bir kahkahasıydı bu, acıların çığlığına haykıran.

"Sen de kandırdın beni, Nolan. Sen de... Ben bunu unutamam, arkadaşım. Affederim affetmesine ama... unutamam işte."

"Her şeyi ailem için yaptım." Nolan'ın gerekçesi Mehir'in sahte kahkahası ile son bulmuştu. Ellerini ağzına götürerek attığı güç kahkaha, sessizliğinden daha sinir bozucuydu belki. Ancak Nolan, bu gibi tavırlara öyle çok alışmıştı ki.

Nehir'in kahkahası güzel yüzünde solarken bir ölüyü aratmayacak solgun teni, ay ışığında kibirle havalandı. "Sana nedenini sormadım."

"Nehir..."

"Gerçek ya da sahte. Sen ve nedenlerin umurumda değilsiniz."

"Neden bu kadar soğuk ve umursamazsın? Yardım edeyim diyorum. Kabul etmiyorsun. Hayır. Eskisi gibi olalım diyorum. Ona da, kesin cevaplar veriyorsun. Bu kadar net olarak, çevrendekilerin canını yaktığının farkında değil misin?"

Dişleri ile yanağının içini usulca ısıran Mehir, ellerini soru sorar bir şekilde kaldırarak aynı sakinlikte konuşmaya başladı.

"Çevremdekiler? Onlar farkında mıydı?"

Ellerini sinirle saçlarından geçiren Nolan, daha fazla dayanamayarak içindekini arkadaşının yüzüne vurdu. Artık bir şeyleri anlaması gerekiyordu. Yoksa Nehir'i kaybederdi ve bu onun için büyük bir yıkım olurdu.

"İşte bu yüzden yalnızsın! Bencil olmak sana ne kazandırıyor?"

Mehir'in kayadan farksız perdesinden görünen belli belirsiz hüzün, Nolan'ın suratına tokat gibi indiğinde, genç adam "Nehir. Ben öyle demek istemedim." dedi.

Ellerini düşünür gibi çenesine koyan Mehir ise sadece güldü ve "Elime hiçbir şey geçmeyecek" diyerek indirdi ve sinirden kızaran arkadaşına doğru başını kaldırdı.

"Bu huyun sonsuza dek seni yalnız bırakacak."

"Acılarımla gayet mutluyum."

"Nehir..."

"Dinle, Nolan. Her zaman yanımda olduğun için teşekkür ederim. En güzel yıllarımdı onlar benim. Ancak. Beni sinirlendirmeye, beni güldürmeye, beni şaşırtmaya çalışmaktan vazgeçin, artık. Çünkü ben hiçbir zaman normal insanlar gibi olamayacağım. Kaderim belli. Sonum belli. Ha. Çabaladın diyelim. Her şeyi denedin. Peki. 10.000 ruh tamamlandığında elinden ne gelecek? Benim de ruhum Mary ile göğe yükseldiğinde ne yapabileceksin? Ben geçtim. Sen de geç. Kabullen artık."

"Nehir..."

"Ne günah işledim bilmiyorum. Belki de atalarımın geçmişteki hatalarının bedelini ben ödüyorum. Tüm ruhlar tamamlandığı vakit yok olacağım. Şimdi anladın mı, beni? Fark edilmeden ölmek istiyorum. Arkamdan ağlayacak bir tek annem var benim. Onun dışındaki kimseden de göz yaşı borcu istemiyorum."

"Böyle yapma."

Kalbindeki mühre eli giderken tenine çarpan kolyenin soğukluğu ile irkildi, Mehir. Ardından, kabuk tutmuş yaranın üzerinde gezindi minik elleri. Derince bir nefesi dışarı verdiğinde, yorulduğu her halinden belli oluyordu.

"Eğitmene göründüm."

Şaşkınlığı ve kızgınlığı hat safhaya ulaşmış Nolan, korku içinde yutkundu. Nefes alış verişleri hızlanırken sinirle soludu ve birilerin duyabileceğini umursamadan bağırdı.

"Ne? Ağabeyim seni gördü mü?"

Tepki vermeyen veyahut soruyu duymazlıktan gelen Mehir, başını gökyüzünde görünen birkaç yıldıza doğru kaldırdı ve çenesi titrerken konuşmaya başlayabildi.

"Kendime hakim olamıyorum. Mary sabırsız ve aç. Uğraşacak kimseyi istemiyor. Hayatıma giren insanlar yüzünden bana acı veriyor. Her gün, biraz daha çürüyorum. Eriyorum... Buna engel olmayı istemek her şeyden daha kötü, Nolan. Şimdi anlıyor musun? Bu solgun tenim, çelimsiz vücudum, kalbimdeki yara, çürüyen bedenim, mor dudaklarım... Ölüyorum ben, Nolan. Yavaş yavaş. Ölüyorum."

"Ağabeyim," dedi ve nefes aldı. "O yüzden mi silah çekti sana?"

"Belki de."

"Bunu öğrenirse neler olacağını biliyorsun, değil mi?"

"Muhtemelen beni öldürür. Bu da Mary'nin, sonsuza dek yeryüzüne hapsolması demek. Eğer hapsolursa, başka bir insanın daha hayatını mahveder. Euryale, dirilemediği için Dünya tehlikeye girer. Euryale, Mavris'i öldüremezse sonları olur."

"Sana değer vermeyen insanları mı koruyorsun?"

"Hayır. Bir gün benim çektiklerimi çekecek kişinin yolunu açıyorum."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro