Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 22. BÖLÜM ❄

Gözlerini, sakinleşmeyi umut ederek hızla kapadı ve derin bir nefes aldı. Titreyen ve kasılan vücudu gevşeyip rahatladığında koyu mavi gözlerini, görmek istemediklerinden çekinerek, bir yandan da delirdiğini düşünmemesini sağlayacak o görüntüleri yeniden görmeyi dileyerek usulca araladı. Kirpikleri birbirinden çözülürken gözleri önce siyah botlarını buldu. Akabinde, siyah takım pantolonuna doğru yavaşça yol aldı.

Heyecandan ve endişeden titreyen ellerine ve bacaklarına lanet ederek başını hızla kaldırdı. Bir korkak gibi davranması saçmaydı. Geleceğin o asil kuşu da böyle davranırsa yanında olacak kişiler kim bilir nasıl davranışlar sergilerdi?

O. Patriam'ın, koca bir gezegenin veliahtıydı. Hiçbir şeyden korkmaması ve bu tür yaratıkların üstüne gitmesi gerekirdi. Öyle ise neden yeni yetme bir genç gibi davranıyordu? 28 yaşında bir Eğitmen'in göstereceği hareketleri sergilemiyordu?

İnsanların dünyasında, tıpkı onlar gibi olmaya mı başlamıştı? Bir korkak gibi, insan olmayan, kendisini tanrılaştıran bir varlığa itaat eden o ucube canlılar gibi yaşamaya alışmış mıydı?

Bu denli rezil miydi? Bu kadar mı düşmüştü?

Kendisine yakıştırdığı insan figürü ile kaşları hoşnutsuzluk içinde çatıldı. Dudakları tiksinti içinde bükülürken başını hızla kaldırdı. Sertleşen el boğumlarının, genç kızın bembeyaz boğazına yapışması saniyesini almamıştı.

Ancak beklediği görüntü bu değildi. Ya da buydu. Bilemiyordu. Tanrılar aşkına! Deliriyor muydu?! Bu distopya, bu dünya, bu yönetim, bu hükumet yüzünden kafayı mı yiyordu?!

Muhtemelen havasızlıktan, kocaman açılan yemyeşil gözleri ve yavaş yavaş renk değiştiren yüzü ile kendisine bakan Mehir, ellerine asılmış indirmesi için adeta mücadele veriyordu. Elleri titriyor ve Oyuncu'nun sert parmaklarına çarparken bir kuşun çırpınışları gibi tenini okşuyordu. İrileşmiş, koyu yeşil gözlerinden bir damla, sıkmakta olduğu kalın ve mor dudaklarına doğru usulca kayıp akabinde ellerine düştü. Tenine çarpan yaş, ellerinden sonra tüm uzuvlarını yaktı. Belki de çoğu şeyin ifadecisi o bir damla yaş, ellerinden kollarına kayarken Oyuncu'nun teninde kaybolmuştu.

Bir adam... Bir kadının... Müebbet yattığı, gönül mahkemesinden firar eden acıların bir kısmını, kendi kalbindeki acıların yanına koymuştu. Acıların örttüğü duyguların bir kısmı, kendi acılarında törpülenirken sıcacık bir dalga, daha önce hissetmediği bir yanının tarif edemediği bir duygu ile karışmasına yardımcı oldu. Usulca sızmıştı iliklerine...

"Lütfen..." Ufak eller, büyük ellerin baskısına direnmeyi kesip yavaşça ellerini çektiğinde, genç adamın şaşkınlıkla gevşeyen yüzüne doğru yalvarırcasına fısıldamıştı. Ne için diliyordu kendisinden böyle bir şeyi? Daha doğrusu, ne diliyordu? Neden 'lütfen' diyordu?

Gördükleri gerçek miydi?

Ya da canını yaktığı için mi böyle davranıyordu?

Bilinmezlikler yeniden sinirlerini bozarken genç kızın boynundan parmaklarını kaydırdı. Elini ansızın cebine attı ve silahını hızlı bir şekilde yatağından çekti. Hareketlerini kendisi bile takip edemezken, tetiğin metalik sesi, efil efil esen rüzgarda dalgalandı.

Korku, heyecan, gerilim... Duygular dört bir yanı esir alırken öğrencilerden şaşkın nidalar yükseliyordu. Bakışlar, sağa doğru hızla çevrilmiş ancak yerlerinden kımıldayamamışlardı. Korku dolu bakışlarla eğitmenlerine bakıyorlardı. Böyle olacağını bilselerdi, bu kadar ileti girmezlerdi şüphesiz. Bir kahkaha, az sonra birinin canının sebebi olacaktı.

"Nesin sen?"

Oyuncu, karşısında titreyen kızın anbean gevşeyen yüzüne ve ardından büründüğü maskesinin getirdiği o duygusuz ifadelerin hareketini izledi. Mehir, az önce akıttığı damlaya ve korkusuna rağmen yine kibirle yüzüne bakıyordu. Ancak bu seferki davranışındaki gariplik gözünden kaçmamıştı. Tüm ruhsuzluğuna rağmen, gözlerindeki telaşı görebiliyordu. Bedeni ele geçirilmiş ve kontrol altına almaya çalışır gibiydi.

Burada neler dönüyordu?

Sorusuna cevap alamayınca elindeki siyah ve gri renklerle bezeli silahı havaya doğrulttu ve tereddüt etmeden, bilinmezliklerin taşırdığı sabrının getirisi nefreti ile bir el ateş etti. Barut kokusu, sisli havaya eşlik ederken yükselen korku dolu sesleri bastırmaya çalışırcasına adeta kükredi.

"Ne tür bir belasın sen, lanet olası?!"

"Onun bir suçu yok, efendim."

Hemen ardından gelen tiz ses ile başını Mehir'den çekip sesin sahibine çevirdi. Omzuna bile yetişemeyen sarı, uzun, dalgalı saçlı, kısa boylu, çelimsizce bir kızın kendisine hesap veren sesini duyar duymaz silahı ona doğrulttu. Koyu kahve, balımsı gözler titrese de başını dik tutmayı seçti.

"Bizim suçumuzdu." diyen bir başka ses, tiz sese destek olurcasına eklediğinde silahı o sese çevirdi. Uzun boylu, kıvırcık saçlı, esmer bir kız yerinden kımıldamadan Mehir'in suçunu örf bas etmeye çalışıyordu.

"Teğmen, yanına çağırdığı için böyle oldu." Bu sefer içlerinden yükselen bir erkek sesiydi. Albino hastalarını aratmayacak kadar beyaz bir çocuk alelacele olanlarını izah etmeye çalışıyordu.

"O gülmedi. Biz güldük." diyen koyu kestane renginin saçlarında beden bulmuş hali ile esmer bir kız suçu üstlenerek, önünde duran ve titremeyi çoktan kesen kızı koruyordu. Çekik gözleri, Mehir'in gözlerinden daha yüksek bir derecede ufak ve çekikti.

Bir anda tahmin etmediği bir şey oldu ve 25 kişi hep bir ağızdan bağırdı. Seslerine eşlik eden Asperatus, çığlık çığlığa haykırıyordu. Şiddetlenen rüzgar, bu haykırışı tüm evrene çağlıyordu.

"Bizim suçumuzdu, Efendim!"

Oyuncu, sanki bir emir almışcasına başı dik bir şekilde bağıran gruba şaşkınlık içinde baktı. Gözlerini kısıp hareketlerini izlerken onlar kendisine bakmak yerine önlerine bakıyordu. Titremeden, korkmadan arkadaşlarını koruyorlardı. İnsan, insanı koruyordu.

Grubu, tahmin ettiği süreden daha kısa bir sürede birbirine bağlanmıştı. Arkadaşının canı pahasına can verecek kadar birbirlerine alışmışlardı. Kimse ile iletişim kurmayan Mehir'i bile sahiplenmişlerdi. Aralarına dahil olmak istemeyen o ürkütücü kızı bile kurşunun hedefi olmayı göze alarak koruyorlardı.

Karşısında olan olaylara, canlı canlı yaşanan bu tabloya kayıtsız kalamayarak silahı yavaş yavaş esmer kızın üzerinden çekti ve ustaca bir hareketle yatağına yerleştirdi. Gözleri sakinleşmek için kapanırken aklına yerleşen düşüncelere bir kez daha lanet etti.

Mehir'i yaratık olmak ile suçlamıştı. Oysa yaşanan şeyler, öfke oyunundan başka bir şey değildi.

Konuşan kızlardan ilkine doğru başını çevirirken Mehir'den uzaklaşmış ve sıranın ortasına gelmişti. Sarı saçlı kız, gözlerinin içine bakmak yerine bir asker edası ile önüne konsantre olmuştu.

Bugün onları fazlası ile korkutmuştu ve yaşananların grubun diğer yarısına da dakikasına varmadan ulaşacağına emindi.

"İsmin ne?" dedi, ismini bildiği halde yineletmek zorunda bıraktığı kıza. Kız bekletmeden cevap verdi. "Doris, efendim." Alman olduğu konuşma şeklinden zaten anlaşılıyordu.

"Senin?" Esmer tenli kız, tıpkı Doris gibi kendisine bakmadan cevap verdi. "Hannah, efendim."

Çekik olanın yanına gitmeden, "Ya senin?" diyerek genç kızın ismini yinelemesini sağladı. Kız, koyu kahve gözlerini, mavi gözlerin sahibine çevirdi ve "Kira." dedi. Cümlesinde, her hangi bir sıfat kullanmaması ya saygısız ya da fazla cesur olduğunu gösteriyordu.

Oyuncu, kahverengi gözlerden gözlerini ayırıp öğrencilerine bakış attı. Her birinin üzerinde gezinen gözleri kısa bir an durduğunda eli yeniden silahına uzanır gibi oldu ancak kemerinde durakladı.

"Bir daha,"Sesi tıslar gibi çıkmıştı. "böyle bir olayla karşılaşırsam, acımam, vururum."

Tehlikeli bir ifade ile öğrencilere bakıp arkasını dönecekken aklına gelen ve uygulamayı az önce planladığı bir düşünceyi daha cümlesine ekledi.

"Hannah, Doris ve Kira. Bundan böyle Mehirle aynı odada kalıyorsunuz."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro