❄ 15. BÖLÜM ❄
Mehir, elindeki metal işlemeli tahta kaşıkla önündeki yeşil fasulye yemeğine benzer değişik yemeği kurcalarken halinden gayet de memnun görünüyordu. Tepesinde topladığı koyu kumral saçları da onun ne kadar umursamaz olduğunu korkunç bir sakinlikle dile getiriyordu. Önüne düşen kakülleri, her ne kadar mimiklerini kapasa da Nolan onun yüzündeki öldürücü ifadeyi buradan bile sezebiliyordu. Yine de arkadaşının bu huysuz tavırlarına gülümsemeden edemiyordu. Koca masada, diğerlerinden uzakta yemeklerini yiyorlardı. Gerçi buraya Mehir'den izinsiz gelmişti. Kendisine boş boş bakan çocukluk arkadaşı, 'defol' bakışlarını sunmuş, sonuç alamayınca da uğraşmayı bırakmıştı.
Sanırım, en değişik huyu buydu, Mehir'in. Bir şeyler için çabalar, elde edemediği zaman da umurunda değilmiş gibi davranırdı. Değişmişti. Değişeceğini tahmin ediyordu fakat bu derece soğuk birisine dönüşeceğini bilmiyordu. Belki de asla bırakmamalıydı onu. Kendine ne kadar kızsa da bunu annesi için yaptığı için pişman değildi. Babası iki seçenek sunmuştu ona. Ya hasta annesinin yanına gidip son zamanlarında ona en iyi şekilde yardımcı olacak ya da akıl hastası arkadaşının yanında kalıp tüm itibarından vazgeçecekti.
Ancak Mehir eskisi kadar garip hareketler sergilemiyordu. Ani duygu değişimlerini yenmiş gibiydi. Gereksiz yere kahkaha atarken bir yakınını kaybetmiş gibi bir anda bağıra çağıra ağlamıyordu ya da öfkelenip etraftaki her şeyi tuz buz ettikten sonra korkutucu bir sakinlikle yarım bıraktığı işine geri dönmüyordu. Belki de o halleri daha iyiydi. Bilemiyordu. Çünkü bu, buz kadar soğuk Mehir daha ürkütücüydü.
Dışarıdan bakıldığı zaman bir Buz Kraliçesi'ni andırıyordu.
Yeni keşfettiği lakap ile kendi kendine gülümserken Mehir başını kaldırıp ona öldürücü bir bakış attı.
'Sessiz ol da, tabağımdakiler ile biraz daha oynayayım' diyor gibiydi fakat konuşmuyordu. İçinden kendisine saydırdığı hareketleri duyar gibi oldu ve sessiz salonda ufak bir kahkaha patlattı. Erkeksi gülüşü yemekhanedeki herkesin kendisine dönmesini sağladı. Yanındakinin Mehir olması avantajı ile kalabalık önüne dönmüştü.
Elindeki kaşığı havada kalan Mehir, yüzünü buruşturup Nolan'a garip bir bakış attı ve uzun zaman aradan sonra yeniden konuştu.
"Salak mısın?"
Yüzündeki ifadenin belirsizliği genç adamı biraz daha güldürünce Mehir elindeki kaşığı çelikten yapılmış masaya, çıkan gürültüye aldırmadan bıraktı. Bu hareketi Nolan'ı susturmaya yetti. Yan masadaki birkaç kişi de dahil olmak üzere çoğu kişi gürültünün geldiği yere dönmese bile onları dinlemeye koyulmuştu.
Mehir, zehirli dilini çıkarıp konuşmaya başlamadan, az önceki öfkesini terk edip sakinlikle "Ben gülüyor muyum?" dedi.
Biraz da olsa ürperen Nolan, başını hayır anlamında salladı.
"Peki. Komik bir şey mi yapıyorum?"
Bir kafa sallaması daha diğerini taklit edince Mehir ayağa kalktı ve masaya usulca eğildi. Kakülleri yeşil gözlerini kapamıştı.
"O zaman salak salak gülmeyi kes. Seninle uğraşacak vaktim yok."
Bu sözleri son konuşması olmuştu.
Salonu terk etmek için kapıya doğru yürümeye başladı.
Yerinde öylece kala kalan Nolan, diğerlerinin kendisine şaşkınlıkla bakmasına sinirlenerek o da kendini dışarı attı. Mehir gerçekten değişmişti. Eskiden olsa bağırır çağırırdı ama şimdiki sakinliği... Korkunçtu.
Bir iki adım atmıştı ki önüne geçen gençle kaşlarını çattı. Bu gruba gireli yaklaşık beş altı saat bile olmamıştı. Siyah saçlı genç, gayet düzgün bir lisanla "Biraz konuşabilir miyiz?" dediğinde Nolan ellerini savuşturarak ilerlemeye koyuldu. Şu an kimse ile konuşacak halde değildi. Bir iki adım daha atmıştı ki bu sefer kollarını tutan adama ters bir bakış atıp "Erkeklerle ilgilenmiyorum birader," deyip sinirle kollarını çekti.
Bu sözün üzerine karşısındaki adam da sinirlendi.
"Mehir hakkında."
Kendi yaşlarındaki oğlanın Mehir demesi üzerine yanlış duyduğunu düşünerek "Nehir mi?" dedi. Oğlan başını salladı.
"Arkadaşımı onun öldürdüğünü biliyorum."
Kurulan net ve kesin cümlenin ardından Nolan şok yemiş gibi oldu. Bir süre konuşmadan yerinde bekledi.
Nasıl öğrenmişti? Görmüş müydü? Nehir tehlikedeydi. Kahretsin!
Kendi içinde çözüme ulaşmaya çalışırken dikkat çektiğini fark edip alayla karşısındaki adama baktı. Ardından da yapması gereken şeyi yapıp inkar etti.
"Dalga mı geçiyorsun?"
Oğlan gözlerini kısarak karşısındaki adama baktı ve sanki kimsenin bilmesini istemiyor gibi Nolan'a yaklaştı.
"Yanında çok dolaşırsan sıradaki sen de olabilirsin."
Duydukları ile histerik bir kahkaha patlatarak "Sen kafayı yemişsin," dedi Nolan.
Karşısındaki kişi elbette doğruyu söylüyordu fakat atladığı bir nokta vardı. Bunu Nehir değil, Mary yapıyordu. O halde kendisi yalan da konuşmuş olmuyordu. Bu tespit onu biraz daha keyiflendirirken oğlan daha bir telaşlı konuşmaya başladı.
"Bak benim de birçok tanıdığımı öldürdü. Gözlerimle gördüm. O bir yılan. Eğer ki işin ucunda kendi ölümüm olmasa şikayette bulanacağım fakat beni de öldüreceğini bildiğim için susuyorum."
"O halde susmaya devam et."
"Anlamıyor musun? Yanında gezersen sen de ölürsün."
Yüzündeki gülümseme buz tutan Nolan, oğlanın koyu kahve gözlerine bakıp yineledi düşündüklerini ve dillendirmesi gecikmedi.
"Bak birader. İsimsiz'in grubundasın anladım. Beni ya da bu gruptakileri koruma çabasındasın onu da anladım. Ama sen şunu anlamamışsın. O kız benim gölgem altında ve üzerinden bir an olsun çekilmeye de niyetli değilim. Her kimsen yersiz düşüncelerini de al ve git. Seninle konuşmam bile zaman kaybı."
Tatlı yüzüne çektiği çiziği, bu gibi gereksizlere çekinmeden açan Nolan, yanlarına gelen sarı ve kumral saçlı iki adamın kendi grubundan olduğunu hemen anlamış ve atağa geçmeye çalışmıştı. Bu çenesi düşük çocuk bir de grubuna bunu yayarsa neler olur bilemiyordu. Mehir'e cephe almaları en son isteyeceği şeydi.
"Bir sorun mu var, dostum?" diyen Ian, Nolan'ın tarafına geçip kıyafetinden anlaşılacağı üzere İsimsizlerden birisi olan oğlana bakmadan sorusunu sordu. Kafasını sallayan Nolan, kollarını birbirine bağlayarak en canlı alıcı cümleyi kurdu. Bu olayı yüzüne vurarak hem grup arkadaşlarının Mehir üzerindeki yerini sağlamlaştıracak hem de karşısındaki adamı yalancı durumuna düşürecekti.
Zekisin adamım. diyen iç sesine büyüyen egosu ile cevap verirken mavi gözlerindeki nefretle önündeki oğlana baktı.
"Dün akşam ki işlenen cinayetin sorumlusu bizim gruptan birisiymiş arkadaşlar."
Oğlanın gözleri büyürken Arden konuştu.
"Ceyhun?"
Ian sordu.
"Onu tanıyor musun?"
Arden başını salladı.
"Benim bölgemden. Poyraz, ben ve Ceyhun arkadaşız."
Ian başını sallarken Poyraz diğerlerine selam verdi ve kendini tanıtmak için "Poyraz," dedi.
Ceyhun ise karşısındaki gençlerin dertlerini anlamıyordu. Olabilecekleri göremiyorlar mıydı? Arden'in, Poyraz'ın, bu adamın derdi neydi?! Ölmek bu kadar basit bir şey miydi? O kız bir katildi ve bu aptallar bir katilin yanında durarak yüzlerce masum insana karşı büyük bir ihanette bulunuyordu.
"Neden anlamıyorsun, bunu sizden birisi yaptı!"
Ian, hayretle gözlerini büyütürken "Sizin gruptan olmadığı ne malum? Ne diye suçunuzu bize atıyorsunuz? Bizim katta değil sizin katta işlenen bir suçun bizimle alakası bile olamaz," dedi.
"Biz birbirimize ihanet etmeyiz. Kimse böyle bir şeyi yapmaz."
Konuşmaya zorda olsa dahil olan Arden, arkadaşına 'uzatma' der gibi baktı. Geldiğinden beri başka grupta olmalarına rağmen Mehir'e kök söktürmüştü, Poyraz'a da kendisine de ve bu durum bir süre sonra çekilmez hale gelmişti. Zaten, Mehir ve şu yeni çocuk yüzünden canı sıkkındı. Onca çabalarına rağmen Mehir'e ulaşamamıştı. Kendisine tek bir cümleyi çok gören kız, Nolan'a gülümsemişti. Şakalaşmıştı. Yumruğunu sıkmakla yetindi.
"Uzatma Ceyhun."
Arden'e başını çeviren Ceyhun, korumacı tavrına rağmen nefretini kustu.
"O kişi sevmediğin başka birisi olsa da böyle konuşur muydun Arden? Köpek gibi bir kıza tutulmak yakıştı mı sana? Ne şerefsiz-"
"Doğru konuş!"
Sözünü dahi tamamlayamadı Ceyhun. Nereden geldiğini anlayamadığı, yüzüne inen yumruğun etkisi ile yere savruldu. Ağzından dudaklarına süzülen kanı parmağı ile silip yerden güç bela kalktı ve göğsü sinirden inip inip kalkan Poyraz'a, onu tutan Nolan ile Ian'a baktı.
"Yazık," dedi. "Çok yazık. O hepinizi tek tek gebertecek ve ruhunuz bile duymayacak!"
"Neler olduğunu birisi anlatacak mı?!" diyerek bağıran Ian, kapıda olmalarına şu an neredeyse şükrediyordu. Bir de kalabalığın dedikodusunu ve o dedikodunun kulağına gidecek olan şahsı çekecek mecali yoktu.
Nolan, eski grup arkadaşı Poyraz'ın sakinleştiğini düşündüğünde ileri gittiğini düşünmeden konuşmaya başladı. Çok güzel. Mehir yüzünden üç arkadaşı da birbirine düşürecekti ve bunlardan birisi duyduğu üzere Mehir'den hoşlanıyordu. (!)
"Gruptaki sessiz kız var ya. Nehir."
"Mehir?" diyen Ian'a, gözlerini deviren Nolan "Evet. O." dedi. "Bu arkadaş," derken sesi alaycıydı. "katilin o olduğunu iddia ediyor."
Az önceki sözlerin şokunu ve sinirini atlatan Arden "Saçmalık," diyerek homurdandı. "Başından beri ona olan nefretini kusup duruyorsun. Gözlerinle gördün mü de yaptığını, milleti de yanlışına alet ediyorsun."
"Kurtul şu kininden Ceyhun," diyen Poyraz, kendisini sakinleştirmiş gibiydi. "Sadece sana zarar veriyor."
Ceyhun gerçek kişiliğini içine hapsedip sakinleşmeye çalıştı.
"O gece olanları gördüm. Mehir bizim koridora gelmişti ama bilinçsiz gibiydi. Yani biliyorum normalde de konuşmaz ama o gün daha bir tuhaftı. Ağlamış gibiydi, sanki dayak yemişti. Ne bileyim farklıydı işte. Dağılmış görünüyordu. Her ne geçerse geçsin aramızda, içim sızladı haline. Yanımda oda arkadaşım Noah vardı. İçeri neden girmediğimi merak ettiği için kapıya çıkmıştı. Sonra birlikte izledik Mehir'i."
Tükenmişlik dolu nefesini dışarı bıraktı ve arkasındaki duvara yaslandı. Noah için hala üzülüyor olmalıydı.
"Mehir. Biz daha ne olduğunu anlayamadan yere yığıldı. Panikledik, ne yapacağımızı bilemez haldeydik. Noah hemen kızın yanına koştu. Durdurmak istedim ama bana bir şey engel oldu. Bir... Bir..."
Derin bir nefesi daha içine çekip ofladı.
"Bir tür hayaletti sanki."
"Dalga mı geçiyorsun?" dedi Ian.
Eğer ölmüş birinden bahsetmeseydi, anlattığı saçmalığa katıla katıla gülecekti.
Hayır anlamında başını salladı Ceyhun.
"Sonra Mehir dönüştü."
"Neye?" dedi, Nolan bildiği halde.
Mehir'in yaşattığı vahşeti sanki bilmiyormuş gibi dinliyordu.
"Yılana. Devasa bir yılana. Neredeyse koridorun uzunluğundaydı."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro