Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 13. BÖLÜM ❄

Mehir,dün yaşamış olduğu olaylara rağmen oldukça rahat hareketlerle çalışma binasına doğru ilerliyordu. Koca bir beton yığınından ibaret olan, kutuya benzer binaya sinirli bakışlar atarak elleri cebinde birkaç gencin arasından geçerek kapıya ulaştı ve çevresine fazla takılı kalmadan içeri girdi. Kendisi dışında herkes buradaydı. Onun geldiğini fark etmemişler, kurdukları gruplarla sohbet ediyorlardı. Mehir onları umursamadı. Zira içindeki şeytan, bağıra bağıra, onların birer deri yığınından başka bir şey olmadıklarını söylüyordu.

Sıranın sonuna geçti. Elleri cebinde, başı dik bir şekilde bakışlarını kendini beğenmiş adama dikti.

Yanındaki askerlere talimatlar yağdırıyordu. Saçları dün gece gördüğünden daha açık bir renge sahipti. Koyu kahve tutamlar, oysa gece katran karası görünmüştü Mehir'e. Ancak gözleri yine de rengini koruyordu. Lacivertti. Siyah bir suya daldırıp çıkarılmış gibiydi. Beyaz tenine tezat bir şekilde birkaç siyah saç tutamının altında gölgeleniyordu.

Dün gece yaşadıklarını aklından çıkaramıyordu Mehir. Onu azarladığı yetmezmiş gibi, bir de saçma sapan şeyler söylemişti. Az daha her şeyi öğrendiğini düşünecekti. Oysa insanların gerçek kimliğini öğrenmesi bu dünyada isteyeceği en son şeydi.

Mehir daldığını, Oyuncu'nun kalın sesini işitir işitmez fark ettiğinde ayıldı ve bakışlarını yeniden Oyuncu'ya çevirdi. Askerleri göndermiş, kalabalığın karşısında yalnız başına duruyordu.

"Dün yaşanan olay bizi değil, İsimsizleri ilgilendiriyor. Bu yüzden işlenen cinayeti aranızda fısıldaşarak etrafa yaymak yerine kendi işinize bakın. Bir ay sonra arenalara çıkacaksınız, orası buradan da beter."

Grubunu uyaran adamın söyledikleri Mehir'in dikkatini çekmedi. Yine transa geçmiş, konuşmanın bitişini bekler olmuştu.

"Oyun altı aşamadan oluşuyor. İlk aşama kara ormanda geçecek." 

Oyuncu, kendisini sessizce dinleyen gençlerin kafasının karıştığını düşünerek ekledi.

"Bu orman yapay. Serada yetiştirilmiş olan bitkileri bilim adamları geliştirdi. Asperatus'ta görecekleriniz oradan da muhteşem. Demem o ki, kara orman tahmin edemeyeceğiniz tehlikelerle dolu. 301 kişiyi bu ormanın kucağına terk edip içinizden sağ kalanlarla yeni etaba geçeceğiz."

Ellerini pantolonun cebine yerleştirip çenesini olabildiğince gevşetti.

"Geçen yıllarda ne kadar kişinin sağ kalıp kalmadığını karıştırmayacaksınız, kurcalamayacaksınız. Çünkü sizler, onlar değilsiniz. Gruptan bir kişinin bile bu işe giriştiğini görürsem, onu yaşatmam. Anlatabiliyor muyum?"

Soru dolu bakışları gençlere kesin hüküm verirken "Evet. Efendim." korosu ile başını aşağı yukarı tatmin olmuş gibi salladı. 

"Diğer aşamaları yeri geldiğinde anlatacağım. Şimdilik odak noktamız kara orman." Bir elini cebinden çekip devam etti. "Öncelikle tehlikelerden başlayacağız." Elini 'oturun' komutunu yad ederek öne doğru uzattığında gençler lafı ikiletmeden oturdu.

"Kara ormandaki oyun, üç etaptan oluşuyor. İlk etap, korkularınız üzerine kurulu. Sizin bile bilmediğiniz, bilinçaltınızda uyuyan korkular bunlar. Rüyalarınızda yeşeren, yaşadığınız gerilimlerle beslenen karabasanlar. Asperatus bekçilerinden bile korkunçlar. Nerde, ne zaman, meydan okuyacağını bilemezsiniz. Sen nefes alırken de alabilir canını, sen her şey bitti derken de."

Meraklı gözler çoğalırken, gençlerin içlerine yerleşen korkuyu hissedebilmişti.

"En korkusuz savaşçının bile içinde bir korku mevcuttur. Ölüm korkusu, kan korkusu, sevdiği birini kaybetme korkusu... Bu korkular zaman içinde, içinizde birer canavarı oluşturur. Korkarım sizlere korkunuzu yendirecek hiçbir eğitimde bulunmayacağım ama onlarla baş etmeyi öğreteceğim."

Gençlerin yüzündeki hayranlık büyürken kimisi ise şimdiden korkmaya başlamıştı. Oyuncu, değişen mimiklere aldırmadan devam etti.

"Ölüm korkusundan meydana gelmiş bir yaratık düşünün. Vahşi, acımasız, tiksindirici derecede çirkin." Yüzü de sözleri ile buruşmuştu. "Ve millet! Bu korkuların saldıracağı sadece siz değilsiniz. Birinizin kaybetme korkusu, birinizin ölüm korkusu ile savaşabilir. Bu olağan bir şey. Bu aşamada, birbirinize olabildiğince sahip çıkacaksınız. Son etapta dahi takım arkadaşınızı koruyacaksınız."

"Korkularımız canlanacak mı?" dedi içlerinden birisi tereddütle.

Oyuncu güldü. "Başka birinin korkusunu üzerinize çekmektense, kendi korkunuzla savaşmanız daha hesaplı olacaktır."

Sözleri biten Oyuncu "Sorusu olan?" dedi, diğer elini de cebinden çıkarıp. Çok geçmeden arka sıradan bir kız el kaldırdı ve onayın üzerine konuşmaya başladı.

"Diğer etaplarda neler olacağından söz etmediniz." 

Çekik kızın sözleri üzerine alayla gülümseyen Oyuncu'nun cevabı gecikmedi. 

"Fazla merak iyi değildir." 

Ardından da olduğu yerden biraz uzaklaşıp gençlerin etrafında dolanmaya başladı.

"Ama madem öğrenmek istiyorsunuz, o halde sizi biraz daha korkutup içinizdeki canavarları büyütelim."

Az önce sorusu ile hesap soran Min'e bir eli çenesine dayalı bir şekilde ters bir bakış attı Mehir. İnsanların cevaplarını bildikleri soruları sormalarına doğdu doğalı sinir oluyordu. Aptal diye mırıldandı dudaklarını oynatarak. Sesini kendisi bile duyamamıştı. 

"Diyelim ki, ilk etaptan geçtiniz. Korkularınız kayboldu, rahatladınız." Gülümsedi. "Siz öyle sanmaya devam edin." Bu gülümseme hiç de iyi şeyler yaşanmayacağını haykırıyordu. "Sıradaki etap rahatlığın ardından gelecek olan anılarınız. Kara orman sizi, siz ile vuracak. Derin çukurlarla dolu bu etapta, iç senine yenik düşen, iradesi zayıf olanlarınız, ölüm çukurunu boylayacak. Yaşamadığınız, aslında farklı dünyalarda yaşanmış anılarla bilinçaltınıza nişan alacaklar."

"Bu şey gibi mi?" diyerek hevesle atladı ön sıradan bir oğlan. "Paralel evren?"

Oyuncu bakışlarını oğlana çevirmeden konuştu.

"Nasıl anlamak isterseniz öyle."

Anlatılanlardan sonra hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceği kanaatine varan eğitmenin sağ kolu Ian, olan zaten olacak düşüncesi ile konuşmaya dahil oldu. "Üçüncü etap?"

Yüzü gerilen Oyuncu, söyleyeceklerinden pek de memnun değildi fakat meraktan birbirini yiyecek geçlere zoraki de olsa açıklama yapmalıydı. Yine de sinirini bir köşeye bırakıp sağ koluna değil, bütün gençlere hitaben konuştu.

"Aynalar," Gözleri nedensizce dakikalardır kendisini sessizce dinlemekte olan Mehir'i buldu. "Birden fazla siz. İçinizde yatan kişiliklerle yüzleşeceksiniz. Benliğinizde kaybolan kesimi ruhuna katmak isteyen sayısız ağaç var ve bunların içine hapsolursanız geri dönüş yolunuz porselenden bir robot olacak."

Mehir'in hissiz gözlerinden gözlerini çekerken yeniden diğerlerine baktı. "Kimler robot olmak istiyor?" Sorusunun üzerine gelmeyen cevaplara kısaca gülümsedi. "Kimse mi? O halde ayaklanın ve çalışmaya başlayın." Ellerini çırpan genç adam az önceki sakin tavırlarından uzakta hızla yürürken bir yandan da konuşmaya devam ediyordu.

"Kızlar ve erkekler kendi içlerinde ikişerli grup olsun. Sorun istemiyorum. Ne kadar güçlü olduğunuzu test edip ona göre ringe çıkaracağım."

Biraz sonra durdurduklarında çoğu yürümekten nefes nefeseydi. Oyuncu, "Eşinizi seçin." dediğinde herkes anlaşabileceğini düşündüğü birisi ile grup olmaya başladı. Arden, elinde olsa Mehir ile beraber olacaktı ancak eğitmenleri, kızları ve erkekleri ayırmıştı. Sesini çıkarmamaya özen gösteren Arden ise şimdi Ian denen oğlan ile grup olmuş, bir yandan da gözleri Mehir'i arıyordu. Biraz daha etrafı taradığında boş boş etrafı inceleyen kızı bulması zor olmadı. Elli bir kişi gruplaşınca birisi dışarıda kalıyordu ve da şüphesiz Mehir'di. 

"Tamam, kim kiminle?" diyen eğitmenlerine dönüp sessizliğe bürünen kalabalık ellerini kaldırarak eşleştikleri kişiyi gösterdi. Gruplara gözünü gezdiren Oyuncu bir köşede tek başına bekleyen kızı gördüğünde bu seferlik dişlerini sıkmakla yetindi. Bir insanoğlu ancak bu kadar uyuz ve işe yaramaz olabilirdi. Sesini çıkarmadan arkasına döndü ve el işareti yaparak "Gruplar, beni takip edin," dedi. 

Seri bir şekilde hareket eden geçlerin arkasından baka kalan Mehir, 'kaba' eğitmenine sadece burun kıvırmakla yetindi. İstenmediği  yerde duracak değildi. Hem genç kız dövüşmekten ne anlardı. Onun yaptıkları bilinçsizdi. Bilinci dışında, Mary'nin kontrolü ile hareket ediyordu. Aynalarda olmadığına göre Mary içinde hapsolmuş, sadece arada bir çevresine zarar veriyordu. Ah. Bir de aynalar vardı, değil mi? Kara ormanda katliam yapacağı gerçeği aklına geldikçe ne kadar huzursuz olsa da gözlerini bıkkınlıkla devirip arkasını döndü. Döndüğü sırada da birince çarpması bir oldu.

"Önüne baksana kızım!"

Acı içinde başını tutan Mehir, kendisine söylenmekte olan adamı görmezden gelerek arkasını dönüyordu ki kolundan tutulması bir oldu. 

"Hey bekle." 

Kolunu, tanımadığı kişiden kurtarmak için debelenirken çoktan önüne döndürülmüştü. Başını güç bela kaldırdığında gördüğü kişi ile gözleri kocaman açıldı. Dudakları 'o' şeklini almış, bir palyaçoya benzediği aşikardı. İki genç aynı ayda koridorda bağırınca az önce ilerlemekte olan kalabalığında dikkatini çekmişlerdi.

"Nehir!"

"Nolan!"

Aynı anda konuşmanın verdiği tuhaflık hissi Mehir'in yüzünü ekşitirken Nolan'ı güldürmüştü. Kendisine Nehir denmesi, bu adı katil kimliğini edindiği ilk andan itibaren geçmişe gömmüş olan genç kızın canını oldukça sıkmış görünüyordu. Aralarında geçen saniyelik sessizlik üzerine konuşmaya ilk başlayan Nolan oldu.

"Ne işin var senin burada?" 

"Asıl senin ne işin var?" 

Siyah saçlarını her zamanki sevecenliği ile karıştıran Nolan, mavi gözlerini uzun zaman önceki sırdaşının gözlerine dikmiş, ona ne cevap vereceğini bilmiyordu. 

"Ağabeyim, bu grubun eğitmeni. Babam benim de onun grubuna girmem için yönetici ile konuşunca Duygusuzların grubundan buraya terfi edildim." 

"Ağabeyim dediğin kişi Oyuncu?" Nolan başını salladı. "Oyuncu da bir uzaylı olduğuna göre..."

Düşündüğü şey ile kısa bir şok yaşayan Mehir'in bedeni artık bu ani gerçekleri kaldıramayacak duruma gelmişti. Öyle ki yanlarına gelen ve kullandığı uzaylı kelimesi ile küplere binen eğitmeni bile görmemişti.

Nolan bir insan değil miydi? 

O da mı uzaylıydı?

"Ne işin var burada?"

Oyuncu diğerlerini ringin bulunduğu yere bırakmış ve kardeşinin yanında soluğu almıştı. Birinci sorusu burada ne aradığı, ikinci sorusu Mehir ile ne ilgisi olduğuydu. Kardeşi, sevecen tavırları ile ağabeyine bakarken "Sana da merhaba And-" diyemeden susturuldu. Kendisine ismi ile hitap edilmesinden nefret ederdi. Tabii bir de deşifre olması olayı vardı.

"Kes sesini, sadede gel."

Kaba ağabeyine 'sana bu tavırları yakıştıramadım, hele de yanımda bir kız varken' temalı bakışını yollarken sessiz kaldı önce. Sonra da konuşmaya ciddileşerek başladı. Tabii ne kadar ciddi olabilirse...

"Babam senin grubunda olmamı daha doğru bulmuş. Mavris ile görüşmüş. Görüşme onaylanmış ve beni sana postalamışlar. Bak paketi ile tazecik."

Sinirinden yutkunamayan Oyuncu öfke ile yumruk yaptığı ellerini her ihtimale karşı gevşetti ve ofladı. Bir bu eksikti şimdi. Tüm bunlar yetmez gibi kardeşini de mi korumaya çalışacaktı tehlikeden? Düşüncelere daldığı sırada, yanındaki hareketlenme ile daldığı yerden çıktı. Unutmuş olduğu kızın kanayan kaşının üzerine dokunan kardeşinin eline baktı. Gözlerinde gördüğü endişe ise hiç de hayra alamet değildi. Kardeşi ile Mehir'in yakınlık derecesi ne kadardı?

"Çok acıyor mu? Ah be kızım, ne diye önüne bakmazsın? Bu ufacık bedenle bana çarpıyorsun."

Dokunsa zarar gelecek gibi hareket eden Nolan'ın elini serçe itti Mehir. 

"Dokunma bana." 

Oyuncu'nun aklı allak bullak oldu o an. Az önce kardeşi ve Mehir, birbirlerini tanıyorlar gibi hareket ediyorlardı. Şimdi ise, Mehir'in hayal kırıklığına uğramış yeşil gözleri ile karşı karşıyaydı ve kardeşine hiç de iyi olmayan bakışlar sunuyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro