Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❄ 10. BÖLÜM ❄

Mehir, yıllar sonra bir insana karşı kendi iradesi ile, heceleri gerilim kokan uzun bir cümle kurdu. Sanki sür'atli bir koşudan gelmiş gibi nefes nefese karşısındaki adamın mavi gözlerine baktı. Gözlerindeki yorgunluk onu bilinçsizliğe itti. Benliğini yitirmiş duru ve yeşil gözleri çaresizliğinin altını çizdi. Yitikliğinin, kaybolmuşluğunun ve diğer her şeyin. Başı dik, duruşu katı, dili sivriydi. Ancak bakışlarında çocuksu bir itiraz vardı.

Kırık yanı öyle içten bakıyordu ki...

Kalabalıktan itiraz sesleri yükselmeye başladı. Kimse bunu onaylamıyor, birbirlerinin ne dediğini anlamayacak kadar gürültü yapıyorlardı.Ian onları sertçe uyardı. Böylece eğitmenlerinin cevabını dinlemeye koyuldular.  

Oyuncu olduğu yerde durdu ve az önce duyduğunu idrak etmek için gözlerini kıstı. Ardından yavaş bir şekilde Mehir'e döndü. 

Öyle dik, öyle kendinden emin bir duruşu vardı ki bu kızın, kesinlikle Oyuncuların grubuna ait durmuyordu. En başında herkese ve her şeye aykırı davranışlar sergiliyordu. Buna yalnızca karakteri değil bedeni de dahildi. Ucuz görüntüsüne nazaran, sarsılmaz bir karakteri vardı. Herkese verecek bir cevabı olduğu kadar, yıllarca susabilecek bir iradeye de sahipti.

Kaşlarını çatmaya devam etti Oyuncu.  

Daha önce babası ve daha önce yüzünü dahi görmediği Asperatus dışında hiç kimse ona karşı gelememişti. Şimdi ise nereden geldiği ve ne olduğu belirsiz bu kız sinirlerini alaşağı ediyordu. Bir şey söylemeden arkasını döndü ve yürümeye devam etti. Sorun çıkmasını istemiyordu. Daha doğrusu generalin suratsız ifadesini ve katlanılmaz nutkunu çekmeyi istemiyordu.

Ancak Mehir pes etmedi. Kararlı olduğu kadar da inatçıydı da.

"Yalnız kalamam."

Arkasına bıkkınlıkla döndü Oyuncu. Mehir'in çaresizlikle parlayan yeşil gözlerine baktı. Bu bakışlar, sol yanağından başlayıp boynundan gerdanına doğru uzanan çizikleri gölgeliyordu. Beyaz tenindeki yaraların üzerini ustaca kapatmıştı. Alnına dökülen ufak tefek saçların arasından muhtaç bir şekilde kendisini izliyordu.   

Oyuncu sabır diler gibi gözlerini tavana dikti. Derin bir nefes aldı. Başını yeniden indirerek karşısındaki inatçı kıza baktı. Herkes nefesini tutmuş, birbirlerine kafa tutan ikiliyi izliyordu. Ellerini cebine yerleştirdi Oyuncu ve kıza doğru yürümeye başladı. Geniş cüssesi, Mehir'e her yaklaştığında genç kızı ufacık bırakıyor ve bu da hakimiyetin kimde olduğunu bağıra bağıra kanıtlıyordu.

Aralarında bir nefeslik mesafe kaldı. Gençlerin içlerinde, en kötü olanı bile tuhaf bir korku esir almıştı. Mehir'in bu çıkışı hem aptalca bulmuşlar, hem de kıza şimdiden acımışlardı.

"Kapının üzerinde otel falan yazıyor da ben mi göremedim Ian?"

Ian'a bakmadı bile. Genç adam, eğitmenin korkusundan titrek bir sesle konuştu.

"Hayır efendim."

Oyuncu gözlerini Mehir'in gözlerinden çekmedi.

"Peki sana, benim soruma cevap verme hakkı verdim mi Ian?"

Ian başını eğdi. Karşısındaki arsız kız yüzünden ilk azarını yemişti. Öfkeden kıpkırmızı kesilirken dişlerini sıktı. 

"Ayak altında dolaştığı yetmez gibi bir de bacaklarıma tırmanan haşerelerden nefret ederim."

Mehir ona bakmaya devam etti. Oyuncu ise mavi gözlerini genç kızın insanı içine çeken yeşil gözlerine kenetledi. Bir cevap beklemiyor, sadece dalga geçiyordu.

"Bu yüzden onları ilk gördüğün yerde ezmelisin. Ki zaman sonra bacaklarında yuva kurmasınlar. Merhamet edip de müsamaha gösterirsen ilk kendi yuvalarını yerler."

Mehir duruşunu bozmadı. Yine aynı karalılıkla adamın gözlerinin içine içine baktı. Onu anlamasını ummuyordu, onu anlayacaktı.  

"Ben yalnız kalamam, dedim." dedi yine buz gibi sesi ile. 

Oyuncu dişlerini sıktı, avurt içini dişledi ve titreyen ellerini yumruk yaptı. Bakışları alay dolu lakin hisleri öfkeliydi. Nihayetinde kızın yakınına girebildiği kadar girdi ve kulakları sağır edecek bir tonda bağırdı.Neredeyse Mehir'in çenesi Oyuncu'nun alnına değecekti. 

"Bir yetişkin ien, yetişkin gibi davran. Çocuklarla uğraşacak vaktim yok benim. Odana!"

Mehir bir süre daha karşısındaki adama baktı. Ardından başını indirdi ve tane tane, sesini normal tutmaya çalışarak konuştu. Pes etmek nedir bilmiyordu. Çünkü eğer şimdi bu duruma karşı çıkmazsa, gece olduğunda kötü ruhu hayat bulacaktı. Üstelik hali hazırda bekleyen açlık hissine tahammül etmek bu kadar zorken, arada kalan duyguları kesinlikle yeryüzüne çıkacaktı. Bu yüzden pes etmeden aynı kararlıkla yine tekrarladı.

"Ben. Yalnız. Kalamam." 

Tatlı nefesi Oyuncu'nun boynuna çarptı. Bu genç adamı büyülerken kızın bir melodi gibi açılıp kapanan dudaklarına kaydı gözleri. Kalın, inatçı dudakları, sivri dili, duygunun 'd'sini bulundurmayan yemyeşil gözleri, bir ressamın elinden çıkmışcasına bembeyaz teni, kusursuz yüz hatları, alnına düşen isyankar kahkülleri... ve bir günah. 

Oyuncu içinde bulunduğu sihirden kaçarken birkaç dakikalığına da olsa kaybettiği maskesini yüzüne yerleştirdi. Böyle durmaları bünyesine zarardı. Kızı umursamadan arkasını döndü ve konuşarak ilerlemeye devam etti.

"Birinizden daha böyle çocukça itirazlar duymayacağım."

Mehir, kendisinden uzaklaşan adamın arkasından endişe ile baktı. Korku içindeydi ve dehşete düşmüş bir hali vardı. Arden, Mehir'in yüzündeki korkuyu fark ettiği an yanına gelmiş ve neler olduğunu sormaya çalışmıştı. Ancak aldığı tek cevap kendisine hortlak görmüş gibi bakan bir ifadeydi. Onu bu denli korkutan ne olduğunu uzun uzun düşündü fakat geçerli bir sebep üretemedi.

Vakit geçip hava kararırken Mehir, grubunun resmi kıyafeti olan siyah takımı giymişti. Üzerinde siyah, dar bir sporcu atleti, altında da bol, siyah bir pantolon, bacaklarının kenarlarında üst üste ikişer tane olmak üzere dört cep vardı. Belinde ise şimdi verilmese bile ileride lazım olacak silahların yer edindiği deri bir kemer... Saçlarını tepesinde basitçe toplamış ve yemeğini diğerlerinden, Arden'den uzakta sessizce yemiş, şimdi de  odasında oturuyordu. Kapının arkasındaki ne işe yaradığını anlamadığı alet bir sağa bir sola kayarken gözlerini zorlukla çekti ve bir yataktan diğer yatağa geçti. 

Bir penceresi bile olmayan odanın tavanında kendisinin bile zor sığacağı tek bir havalandırma vardı. Üstündeki kıyafete ayak uyduran gri renkteki odanın duvarları aşınmış ve rutubetten leş gibi kokuyordu. Bir tane de askılık vardı. Üzerinde ise kıyafetlerinin aynısı olan bir takım... Aynasızlık belki de sevinebileceği tek şeydi. Onun dışında bu koca odada beş tane yavan bir yatak ve derin bir ölüm sessizliği vardı. Yalnızlığın çekilmediğini bir kez daha kalbine kazıdı Mehir. İnsan çoğu zaman çevresinden kaçıyordu, yalnız kalmak istiyordu fakat yine de yalnızlık da bir yere kadar katlanılabilir oluyordu.

Oturduğu yataktan kalkıp bir diğer yatağın üzerine oturduğunda dizlerini hafif kırarak bağdaş kurdu ve yere eğilerek asker yeşili, büyük sırt çantasını eline aldı. Geniş çantanın ağzını hiç de hoş olmayan bir hızda açıp içinden elinden düşürmediği sert kapaklı defteri avuçları arasına aldı ve etrafına kısa bir bakış atıp koca oda da yatağa sindi. Arkasındaki duvara yaslanarak yazmaya başladığında kendisi gibi her şey önemini yitirmişti.

15.11.2161

Sevgili Günlük,

Hani sürekli söz ettiğim ve bir yandan da içine düşeceğimi bildiğim oyun vardı ya... Korkularım yine bana gülümseyerek yeni bir belanın içine girdiler. Ne yazık ki, kılımı bile kıpırdatamadım. Çünkü o, kanı seviyor, ruhları seviyor, ruhumu seviyor... Ve ben hiçbir şey yapamıyorum. Kendimden nefret ediyorum. En az insanlardan nefret ettiğim kadar.

Genç kız elindeki kalemi kısa bir süreliğine bırakıp gözlerini tavana dikti. Dişlerini sıkmış, duygularını gereksiz bir çaba sarf ettiğini düşünmeden bastırmaya çalışıyordu. Dağılan kaküllerindeki düzensizliği eli karıştırırken at kuyruğu yaptığı saçlarını çözdü. Kafasını duvara yaslayıp nefes almaya çalıştı ve kelimeler kaleminden usulca defterine kaydı.

Çok korkuyorum. İnsan öleceğini bildiği zaman korkuları daha bir çoğalıyor ama bir yandan da soğuyorsun dünyadan, çevrenden, insanlardan. Seni sen yapan her şeyden uzaklaşıyorsun. Ve arkanı dönüp bıraktıklarına kısa bir bakış atıyorsun. Meğer ne kadar boş yaşamışım diyorsun ama iş işten geçiyor. Çünkü ben Mary ile tanıştığımdan bu yana böyleyim. Hep bir yarım eksik, hep bir yanım dolu dolu gibi. Tuhaf hissediyorum. İçi çürük et parçaları ile doldurulmuş porselen robotlar gibiyim. Tek fark; benim içimin ruhlarla doluyor olması. Kendi ırkını tüketen bir yamyamım. Ama onu kaybedersem de yaşayamayacağımı biliyorum. Çıkmazdayım... Ölmek istemiyorum. Ölmek istiyorum.

Kaçıncısı olduğunu hesaplamadığı günahlarını itirafları ile süslerken ölüm gerçeğini dile getirmekten çekinmiyor, yalanların önüne ördüğü gerçekliği tek bir söz ile ispatlıyordu. Yeni ve derin bir nefesi küf kokan rutubetin içinden seçip çekerken ayak baş parmağındaki siyahlığı fark etti ve defteri hızla kenara bıraktı. Panik içinde doğrulup parmağını incelediği sırada çoktan yüreği korku ile dolup taşmıştı. Bugün olamazdı, değil mi? Hayır. Hayır. Hayır. Buraya henüz alışamazken yeni bir ruha daha ev sahipliği yapamazdı. Başka birisinin kişiliğine daha bürünemezdi. Bir insanı daha tüketemezdi.

Girdiği arka sokaklarda çıkmaz içinde ayağa kalktı ve odanın içinde saatlerin geçtiğini umursamadan dakikalarca dolandı. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovaladı ve Mehir korkudan uyuyamadı. Tüm gece gerçekleşmeyeceğini bildiği halde dualar etti. Bu gece olmaması için her şeyini verebilirdi. Saat henüz yeni 24.00 olmuştu ki genç kız kendini telaş ve yorgunluk içinde attığı yataklardan birinde uyuyakaldı. Yaptığı büyük yanlışı ne yazık ki uyandığında anlayacaktı.

***

"Yeni plan hakkında ne düşünüyorsun Hector?" 

Yaklaşık 1.90 boylarındaki adam geniş cüssesi ile koltuğa sinmiş, bütün yağlarını oturduğu yere yerleştirerek sarı bıyıklarını okşuyordu. Bir yandan da küçücük kahverengi gözleri ile karşısında oturan generali süzüyordu.

İstifini bozmadan elini bıyıklarından çekti ve onu yeşil gömleğinin bile sarmakta zorluk çektiği göbeğinin üzerine koydu. Üzerindeki yelekten az sonra birkaç dünya firar edecek gibiydi. 

"Plan fazla basit. Direk saldırıya geçersek Mavris'in dikkatini üzerimize çekeriz. Bir piyona ihtiyacımız var."

"Açık konuş," diyen Garould her zamanki pervasızlığı ile elindeki sigarayı yanındaki ufak robotun elinde söndürdü. Demir parçasından akan mavi sıvı ile yüzü buruşan robot duruşunu bozmadan inledi fakat Generalin keskin bakışları ile sesini çıkarmadan odayı terk etti. 

"Kaleyi içten fethedeceğiz. Bir ajanı Mavris'in yanına yollamak yerine bir insanı hiçbir şeyden haberi olmadan plana dahil edeceğiz. Şu an hepsinin gözü dönüş vaziyette. Kazanmak için çırpınıyorlar. Düşünsene... Hırsları için neler yaparlar." 

Hector'un duygusuz yüzü şehvet içinde aydınlanırken zaferini şimdiden görüyor ve yaşıyor gibiydi.

"Tam bir piç olduğunu söylemiş miydim dostum? Sen adi herifin tekisin." 

Garould, gerinerek kahkaha atarken Generalin sert bakışları üzerine ciddileşti ve yeni sorusunu karşısındaki maskeli kadına yöneltti.

"Bu aşamada eğitmenlerin görevi ne?"

"Eğitmenler, piyonları ruhları bile duymadan Mavris'e düşman edecekler."

"Saçma, hepsi itaatkar bir şekilde Mavris'e bağlı.

"Bazen seni birliğe neden aldığımızı düşünmüyor değilim, Garould. Ben de sözde bağlıyım öyle değil mi?"

"Tabii ya..." diyen adama gözlerini deviren Amelia, ikilinin konuşmasını bölerek onları dinlemekte olan Hector'a çevirdi başını. 

"Şu 301. kız meselesini ne yapacağız Hector? Mehir Alkım. Oyuncunun neden ona özel bir oda ayarladığını anlamış değilim." 

İnce belini koltuğun başlığına yaslayan genç komutan huzursuzluğunu dile getirmişti ancak ona cevap veren ağabeyi Hector değil, general olmuştu.

"İşte. Söz ettiğimiz piyon 301. kız. Asperatus onu seçti ise özel birisi ve biz defteri Mavris'e karşı ihanete uğratacağız. Buna sinirlenen Mavris defterden kurtulacak. Bu aşamada defteri Oyuncu alacak."

"Oyuncu da mı plana dahil?" Telaş içinde ayağa kalkan Amelia'yı, Hector imalı bir yüz ifadesi ile yeniden oturturken General yanlışı düzeltti. "Onun elinden alması daha kolay olacak. Eğer bu seneki şampiyon İsimsiz olursa babası için canını bile verir. Mavris'de oğluna bağlı olduğuna göre..."

Konuşma hareketlenirken bu seneki parkurlar hakkında derin bir mevzu açılmış ve dörtlü yeniden sohbete dalmıştı. Yaklaşık dört saattir görüşme içerisindeydiler. Saat sabahın henüz üçü olmalıydı. Konu raydan çıkıp yeni bir tartışmayı alevlendireceği sırada demir kapı şiddetli bir gürültü ile açıldı ve içeri nefesler içinde, soğuk soğuk terlemekte olan Klarenten girdi.

"Efendim. Ceset. İsimsiz'in grubunda ceset." 

Cümlelerini toparlayamayan aptal robota daha fazla tahammül edemeyen General ayağa sinirle kalktı ve bağırdı. 

"Ne saçmalıyorsun sen? Ne cesedi?! Neler oluyor aşağıda?!"

Nefesi düzene giren orta yaşlardaki robot elini tek tük atan kalbinin üzerinden çekip tane tane konuşmaya başladı. 

"3. koridorda parçalanmış bir ceset bulduk efendim. İsimsizin grubunda bulunan Noah Damon Flame. Öldürülmüş."

Duydukları ile dehşete düştü komutanlar. Hector lanet okuyarak ayağa kalktı ve hızla odadan çıkmakta olan generalin arkasından o da odadan çıktı. Amelia ile Garould ise henüz şokunu atlatamamıştı. 

Buna kim cesaret edebilmişti? Böyle bir şeyi yapabilecek kadar kim aklını kaybetmişti?

General ve Hector, ne olduğunu anlamaya çalışan gürültülü kalabalığı ayırarak cesedin bulunduğu yere geldiklerinde ellerini ağızlarına götürerek dehşet içinde parçalanmış cesede baktılar. Kolları, elleri, bacakları, başı... Her bir uzvu parçalara ayrılmıştı. Daha fazla bakamayan General bir el hareketi ile Klamenten'e siyah örtüyü örtmesini işaret edip bakışlarını düşünceler içindeki İsimsiz'e çevirdi. Yüzü bembeyaz, neler olduğunu, kimin yaptığını anlamaya çalışıyor gibiydi.

"Böyle bir şeye kim cesaret edebilir?"

Başını ellerinin kıskacından kurtaran İsimsiz, derin bir nefes alarak General'e baktı. 

"Bir sürüngen parçalamış. Devasa bir sürüngen. Bir insanın etrafta bu denli kanlar bırakması imkansız. Cesedi sürüklemediği için bu izler ona ait olmalı."

Saçmalığa daha fazla tahammül edemeyeceğini anlayan Hector, alayla konuştu. "Bir anakondanın yaptığını mı söylüyorsun? Delirdin mi sen?!"

"Başka ne olabilir ki?" Konuşan Kuralcı'ydı.

General, bir adım öne çıktı. Yerdeki kana ve duvara sıçrayan kan damlalarına baktı. Sessizlik çığ gibi büyürken ortaya atılan tez ise bambaşkaydı.

"Dokunmadan, param parça edebilen bir varlık..."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro