Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Şartlar

"Benimle dans eder misin?"

Afallayarak uzattığı eline baktım. Benimle dans mı edecekti? Bana kızgın değil miydi yani? Kalbim heyecanla teklerken Erik manalı bir ifadeyle baktı yüzüme.

"Hadi Asha, herkes bizi izliyor." diye mırıldandı yarım ağız. Söyledikleriyle kendime geldim. Doğru ya! Bu gece mutlu aile oyunu oynuyorduk. Erik'in bana kızgın olup olmadığını bilmiyordum.  O sadece gecenin gerektirdiği gibi davranıyordu.

Ne kadar gergin olsam da belli etmemeye çalışarak elini tuttum. Elbisemin eteğine basmamak için bir elimle de eteği tutuyordum. Eliyle belimi sardığında istemeden de olsa titredim. Ürkekçe gözlerine baktım ama o bana bakmıyor, arkamda bir noktaya doğru gülümsüyordu. İstemeyerek arkama baktım. Ariana sevimli bir gülüş ile bizi izliyordu.

"Barıştınız sanırım."dedim yavaşça. Konuşmamla birlikte gözleri gözlerimi buldu. Bakışları Ariana'ya baktığı gibi yumuşak değildi artık. Koyu renkli gözlerinde vahşi ışıklar parlıyordu.

"Aksi mümkün olmazdı zaten."

Kibar gözükse de soğuk tavırları üşümeme neden olmuştu. Yine de geri adım atmadım. "Neler yaptın? Sarayda değilken yani."

"Eski dostlarımla görüştüm."

"Şehir dışında mıydın?"

Sıkılgan bir tavırla içini çekti. "Konuşmak istediğim konular bunlar değil."

"Konuşmak istiyor musun ki?"

Sorumu duymazdan gelerek beni kendi etrafımda bir tur döndürdü. Ardından yine kendisine çekti. Konuşmak istemiyordu farkındaydım ama pes etmedim. "Bana kızgın mısın?"

Düşünceli bir ifadeye büründü."Hepinize kızgınım ama nasıl öğrendiğini merak ediyorum."

Kaşlarımı çattım. Bizimkilere kızmasını anlardım ama ona gerçeği söyledim diye bana neden kızgındı? "Araştırmak yeterli Erik. Çok zor bir şey değildi. Apaçık ortaydı zaten. Sadece sen görmek istemedin. Hala da istemiyorsun. Bunu sana gösterdiğim için de bana kızgınsın. Çünkü sen korkağın tekisin. Hep korkaktın. Hala öylesin. Senin bu korkaklığın yüzünden atışıp duruyoruz zaten. Çünkü ben senin gibi kafamı kuma gömmüyorum. Ben istediğim şey için herşeyi göze alabilirim. Peki ya sen?"

Hızla söylediğim sözler yüzünün bulutlanmasına neden olmuştu. Acıyla gülümsedim öfkeyle kısılan gözlerine inat. Söylediklerim doğruydu hala inkar etmek istiyordu. Dans bittiğinde beni bıraktı. Kararmış yüzüne son bir kez baktım. "Eve dönecek misin? Suçlu olsalar da tek amaçları seni korumaktı. Onlara kızma. Bana olan öfkeni onlardan çıkarma."

Sadece evet der gibi başını salladı. Dudakları sıkılmaktan ince bir çizgi halini almıştı. Yüzüme yeniden sahte mutlu tebessümümü yerleştirdim yerime geçerken.

Eğlence gece yarısına kadar devam etti. Annem ve babam artık odalarına çekilmişlerdi. Cecilia ve Philipp'de ayrılmışlardı. Geriye nedimeler ve saray centilmeleri kalmıştı. Ariana ve Erik'in de ayrıldığını görünce yanağımın içini kemirmeye başladım. Nereye gidiyorlardı acaba?  Ariana'nın odasına mı yoksa Erik'in odasına mı? Sıkıntıyla parmaklarımı masaya vururken James yanıma geldi. "Artık sen de odana git istersen."

Bu bir emirdi. Beni odama götürecek bir yandan da sorguya çekecekti. Sessizce yerimden kalktım ve koluna girdim. Odama doğru yol alırken düşüncelerinin ağırlığı vurmuş gibi kırışıktı alnı. Kaşları çatılıydı.

Kapımın önüne geldiğimizde elimle içeriyi işaret ettim. "Girmez misin?"

Başını sallayarak içeriye girdi. Ben de yorgun bir halde penceremin önündeki koltuğa yığıldım. James araştıran gözlerle odamı incelerken gülümsedim. "Pek büyük değil ama..."

"Artık büyük bir odaya geçme vaktin geldi. Tabii nedimelerin de olmalı."

"Aslında halimden memnunum. "

Yavaşça güldü. "Biliyorum. Büyümemek için savaş veriyorsun ama sen artık o küçük prenses değilsin Asha. Evlenecek yaşa geldin. Kaçmaktan vazgeç."

"Ben kaçmıyorum." diye itiraz ettim.

"Kaçıyorsun ve bu korkak Asha hiç sana göre değil."

Sıkıntıyla gözlerimi yumdum. Erik'e yaptığım konuşmanın bir benzerini ben dinliyordum şimdi. James sıkıldığımı anlamış olacak ki kısa kesti ve tam karşıma oturdu.

"Evet, seni dinliyorum. Sana kim, ne anlattı? Ne kadarını biliyorsun? "

Omuzlarımı silktim. "Kimse bir şey anlatmadı. Sadece küçük bir araştırma yapmam yeterli oldu."

Annemden aldığı mavi gözleri ilgiyle beni izliyordu.  "Neden araştırma yapma gereği duydun?"

"Ne zaman Arthur'dan bahsetsem geriliyorsunuz çünkü. "

Söylediğim gibi James'in omuzları dikleşti. "Bana Arthur'u anlat James. Arthur nasıl biriydi?"

Gülümsedi. Ama öyle bir gülümsemeydi ki sanki biri tırnaklarını söküyormuş gibi acı doluydu. "Arthur bencil ve aptal adamın tekiydi." diye söylendi kırık dökük bir öfkeyle.

"O senin babandı. Hiç mi sevmiyorsun? "

James'i açmak için anahtar kelime babaydı. Kelimeyi duyduğu gibi gözleri doldu. Ama gözlerine yansıyan duygu hüzün değil saf öfkeydi. Yumruklarını sıkmıştı. "Sevmek istemiyorum. " diye mırıldandı dişlerinin arasından.  "Arthur anneme, bize, herkese acı yaşattı sadece. Unutulmak istenen bir anı oldu. Hak ettiği şekilde öldü. Aynı şekilde metresi Victoria'da. Ve..." Sustu. Ayağa kalkmış odada öfkeyle volta atıyordu.  "Annemi bir köşeye itiverdi. Bir bahane ile metresiyle evlendi. Çocuklarını öldürmeyi planlayan bir kadın ile! Daha sonra o saçma din zırvalığını çıkardılar başımıza. Masum insanlar bir hiç uğruna can verdi!" Sıkıntıyla alnını ovaladı. "Hatırlamak dahi istemiyorum. Benim gibi pek çok insan hatırlamak istemiyor. Aradan zaman geçse de hala acımız taze anlamıyor musun?"

Anlayabilirdim ama annemle babamın konuşmasını dinledikten sonra kafamda oluşan soru işaretlerine cevap bulmam lazımdı. Erik'in annesi Victoria'ydı. Victoria'yı az çok biliyordum. Peki ya babası? George kimdi ve bizimle ne bağlantısı vardı? Ne yapmıştı da annem Erik'i, babamdan bile korumak istemişti?

"Peki ya George?" diye soran sesimi duydum düşüncelerimin arasından. Kısık bir sesle sormuştum ama abim hızla atıldı.

"Yeter!" Gözlerindeki öfke beni korkutmuştu. "Fazla kurcalama, bu kadarı yeter! Şimdi söyle, Erik'e neden söyledin annesinin kim olduğunu?"

Oyalanacak bir şey bulmak adına elbisemin kumaşını çekiştirdim. Maksadım abimin öfkeli gözlerine bakmamaktı. "Çünkü bilmesi gerekiyordu."

"Evet ama şimdi değil! Böyle değil!"

Hızla ayağa kalktım. "Söylesene abi, Erik'e gerçekleri anlatacak mıydınız?"

Bakışlarını kaçırdı. Tam cevap verecekken onu durdurdum. "Lütfen yine onun iyiliği içindi deme. Yalan söylemenin iyi bir yanı hiçbir zaman yoktur. "

"Pekala, haklısın. Ama ona söylemeden önce bize gelebilirdin. Bir yolunu bulur hep birlikte söylerdik. Cecilia'nın düğün zamanı olacak şey miydi bu? En mutlu zamanlarını kıza zehir ettin Asha!"

"Özür dilerim ama isteyerek olmadı! Ağzımdan kaçıverdi, konuyu kapatmak istedim ama Erik üsteledi. Ben de..." Boğazıma bir yumru oturdu, devam edemedim. "Suçlu olduğumu biliyorum ama böyle olacağını düşünmemiştim. " Sonlara doğru sesim titremişti. Ağlamamak için tırnaklarımı avuç içlerime sapladım tüm gücümle. James'in öfkesi ben her konuştuğumda artıyor gibiydi. Yorgundum, üzgündüm ve en önemlisi de kırgındım. İki ay boyunca Erik'i özlemiş, beklemiştim. Bir şeyler değişir sanmıştım geri döndüğünde ama o yine Ariana'yı seçmişti.

"Düşüneceksin o zaman! Çocuk değilsin artık anla şunu! Erik'e olan saçma sataşmalarını geçmişte bırak artık. Çocukluğu bırak! "

James'in kükreyen sesi beni daha da korkutmuştu. En sonunda dayanamadım ve ağlamaya başladım. "Bunları bir de ona söylesene James! Sürekli hayatıma karışmasının geçmişte kaldığını söylesene! Bana çocukmuşum gibi davranmaması gerektiğini söyle. Anthony ile olan ilişkime karışamayacağını da ekle!"

Sinirle haykırırken hıçkırıklarım da artmıştı. "Ben onun Ariana ile evlenmesine karışmıyorum ama o beni rahat bırakmıyor. Artık umrumda bile değil! Yeter ki bana karışmasın ve çocukmuşum gibi emirler vermesin. "

Ağlayışım James'i yumuşatmıştı. Sarsılan omuzlarımı kavrayarak yüzümü göğsüne dayadı. Saçlarımı okşarken artık sakin olan ses tonuyla konuşuyordu. "Sana çocuk gibi davranmasını istemiyorsan, ona artık büyüdüğünü kanıtla."

Haklıydı. Artık değişme vaktim gelmişti. Erik ne olursa olsun benimle olmayacaktı. Hiçbir gerçek kararını değiştirmeyecekti, anlamıştım. Artık kendi hayatıma yön vermeye başlamlıydım. Onsuz.

***

Cecilia giderken ışıl ışıldı. İncilerle süslü beyaz elbisesi ile ışık saçıyordu. Bindiği gemi hareket ederken ve o bizden uzaklaşırken içimde derin bir yalnızlık hissi oluşmuştu. Zorlukla ona el sallarken yeni dinmiş olan gözyaşlarımı bastırmaya çalışıyordum. Annem zaten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir de bu ağlama krizine ben de eklenmek istemiyordum. Gözlerim istemsizce Erik ve Ariana'ya kaydı. El ele tutuşmuş Cecilia'ya el sallıyorlardı. Ariana'nın gözleri bir an beni buldu. Samimi bir gülümseme belirse de yüzünde hızla başımı çevirdim. Onun tesellisine ihtiyaç duyacak durumda değildim henüz. Hüzünlü bakışlarla gemiyi izleyen Brayn'ı kendime çektim. Hemen kollarını belime doladı. Yaramaz sarı buklelerine daldırdım parmaklarımı. İhtiyacım olan teselliyi bana bu küçük oğlan verebilirdi işte.

Saraya dönerken at arabasında yorgun bir şekilde oturan Miranda'ya kaydı gözüm. Erik ve Ariana arkamızdan gelen diğer arabadaydılar. Yoklukları rahatlamama neden olmuştu.

"Mimi yorgun gözüküyorsun." dedi Brayn yavaşça. Bebekken Miranda diyemez Mimi diye seslenirdi ona. Hala aynı şekilde hitap ediyordu. James ilk zamanlar Miranda demesi için çok uğraşmıştı ama güzel karısı Brayn'ın Mimi diye seslenmesine bayıldığını söylediği zamandan beridir ben de aynı şekilde hitap eder olmuştum ona.

"İyi misin? " dedim ben de endişeli bir şekilde. Miranda gülümsedi, James ise sanki ona güç vermek istermiş gibi tuttuğu elini sıkıyordu.

"Kendimi yorgun hissediyorum ama iyiyim." diye mırıldandı yumuşak ses tonuyla.

"Bebek yakında gelecek sanırım." dedim ilgiyle karnına bakarak. James gülümseyerek şefkatle karısının kocaman karnını okşadı.

"Umarım."

Bir süre gelecek bebekten ve yaşadıkları heyecandan konuştuk. Saraya geldiğimizde Miranda direk odasına dinlenmek için çekildi. Brayn'da benimle golf oynamak istiyordu ama James hemen koluma girdi.

"Asha'yı şimdilik ben devralıyorum genç adam."

Brayn sıkıntıyla ofladı. "Oyun oynamak istiyorum. " diye mızmızlandı. Gözlerim hızla sarayımızın pek taze çiftine takıldı o an. Baş başa koruluğa gitmeye hazırlanıyorlardı. Brayn'ı omuzlarından tutarak onlara çevirdim.

"Erik abinle oynayabilirsiniz." diye şakıdım hızla. Ardından kulağına eğildim. "Onlara nefes aldırma." diye fısıldadım yaramaz bir tonla. Brayn şevkle başını salladı ve onlara doğru koşturdu. Yüzümde kuş gibi hafif bir gülümseme ile James'e döndüm.

"İstediğin yere götürebilirsin beni."

Yaptığım yaramazlığı onaylamazcasına başını sallıyordu ama gülümsüyordu da. "Annemin seninle konuşacakları var."

Gülümsemem hızla soldu. İçime buz gibi bir esinti yayılırken dudağımı kemirmeye başladım. "Bana kızgın mı?"

"Biraz. Gel hadi."

Derin bir nefes aldım saraya girerken. Bir yandan da kendime şans diliyordum.

***

Annemi babamın çalışma odasında buldum. Babam ülkenin önde gelen lordlarıyla toplantıdaydı. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim. Babam bana hiç kıyamazdı ama yaptığım şey onu ne kadar kızdırmıştı bir fikrim yoktu doğrusu.

Annem son iki ayda sanki birden yaşlanmıştı. Hiç sönmeyen ışıltısı gitmiş, yorgun, üzgün ve düşünceli bir ruh haline bürünmüştü. Safir mavisi gözlerinin etrafında beliren çizgilere,  her zaman parlak görmeye alıştığım solgun kahverengi saçlarına baktım.

Her zaman şık ve zarif giyinirdi. Bugün ise çok sade düz siyah bir elbise gitmişti. Matem havasını dağıtması amacıyla kumaşın üzerinde koyu yeşil birkaç detay vardı sadece. Sanki kraliçe gibi değil de sıradan bir insan gibiydi. Evlilik yüzüğü hariç hiç mücevher de takmamıştı.

Onu süzdüğümü fark etmiş olmalıydı ki yorgun bir tebessüm belirdi dudaklarında. "Çok sıradan gözüküyorum değil mi?"

Öfkesinin boyutlarını bilmediğim için sessizce başımı salladım. Kızgın olduğundan emindim ama hiç öyle gözükmüyordu. Derin derin içini çekti oturduğu koltuktan kalkarken.

"Ama aslında sıradan birisiyim. Her ne kadar kraliçe olsam da ben asil bir soydan gelmedim Asha. Ben kraliçe olmak için değil,  kraliçeye hizmet etmek için eğitildim." Yavaş adımlar atarak tam karşıma geçti. "Ama sen asilsin. Prensessin ve bir gün kraliçe olacaksın. Sen hizmet etmek için değil, yönetmek için doğdun."

Sıkıntıyla oturduğum yerde kıpırdandım. Annemin gözleri sorgulayan bir ifadeyle üzerime sabitlenmişti. "Senin görevin bir nedimeye göre daha zor. Sen milyonlara hizmet edeceksin. Kendinde bu sorumluluğu alabilecek potansiyel görüyor musun?"

Söyledikleri balyoz etkisi yaratmıştı üzerimde. Bunları biliyordum ama sanki beynimin bie köşesinde önemsiz bir ayrıntı gibilerdi. Annem söylediği zaman ise ne kadar ciddi olduğunu anlayabiliyordum ve bu durum beni korkutuyordu. Kendimde o sorumluluğu alabilecek potansiyeli gördüğümden emin değildim. Sessizliğim devam ederken annem yeniden konuştu.
"Ben de sanmıyorum." diye mırıldandı düşüncelerimi okumuş gibi. "Asha bunca zaman seni özgür bıraktık. Baban da ben de senin klasik bir prenses olmadığının, olamayacağının farkındaydık. Sandığımızdan daha güçlüsün. Sen ancak savaşçı bir prenses olabilirsin. Ama savaşçı prensesler bile görevlerini bilir ve ona göre davranırlar. Seni bu kadar özgür bırakmakta hata ettik belli ki."

Annemin soğuk sözleri içime işlemişti. Dolan gözlerimi saklamak için başımı eğmiştim ama sonunda dayanamadım. "Anne çok özür dilerim. Böyle olsun istemedim.  Erik'in bu kadar kızacağını düşünmemiştim. " diye hıçkırdım. Fakat annem bir elini kaldırarak beni durdurdu.

"Karşımda ağlama. Çocuk gibi ağlaman eskide kaldı. Gözyaşların benim için bir şey ifade etmiyor. Senin artık büyüdüğünü anlama vaktin geldi. Yetişkin bir insan gibi davranma vaktin geldi."

Onun bu kadar ciddi olması hoşuma gitmemişti. Titreyen ellerimle gözlerimdeki yaşları silerken hiç hoşlanmayacağım şeyleri duymaya hazırladım kendimi. "Öncelikle artık nedimelerin olacak ve bir prenses gibi davranacaksın. Bir daha aşırı hareketlerini görmezden gelmeyeceğim. Saçma kavgalar, üslupsuz şakalar görmeyeceğim. Ders saatlerin artacak."

Devam etmesini beklerken durdu. Sanki tepkimi ölçüyor gibiydi. Daha can alıcı darbeyi vurmamıştı biliyordum. "Ve evleneceksin."

Biri iğne batırmış gibi yerimde zıpladım. "Ne?" diye haykırdım. Evlenmek diye haykırdı zihnim aynı anda. "Bu çok büyük ve çok çok ağır bir ceza!"

Benim ateşli itirazıma karşılık annem gayet sakin bir şekilde cevap verdi. "Artık yaşın geldi."

"Babam da mı böyle düşünüyor?"

"İkimizin kararı."

Gittikçe artan öfkeme annemin sakinliği karışınca ayağa fırlayıp, odayı terk etmek için delice bir istek duruyordum ama buna rağmen dişlerimi gıcırdattım. "Kimle evleneceğime de karar verdiniz mi?" diye tısladım hafif bir alayla.

"Kiminle evleneceğin senin seçimine bağlı."

Sağ bacağımı sinirle sallarken bir yandan da tırnaklarımı eteğime saplamıştım.

"Söylediğim gibi kiminle evleneceğini kendin seçeceksin, biz sadece adaylara açık olduğumuzu ilan edeceğiz."

Gözlerim yerlerinden fırlayacak gibiydi. "Neyim ben?  Müzayede eşyası mı?" diye haykırdım en sonunda. "Bu çok saçma! Bana bunu yapamazsınız! Böyle ceza olmaz!"

"Bu bir ceza değil Asha!" diye patladı en sonunda. Ben bastıran panik duygusunu yok etmeye çalışırken annem sakin bir tavırla devam etti. "Tabii aklında biri varsa..."

"Anthony ile daha birbirimizi tanımak istiyoruz. Teklifinden emin değilim." diye kestim sözünü hemen.

"Anthony'den bahsetmiyorum. " dedi yavaşça. Kaşlarım havaya kalktı imasıyla. Gözlerine baktığımdaysa manalı bir ifade gördüm ve birden buz kestim. Yoksa? Hayır, hayır nereden bilebilirdi ki? Erik kendisine bile itiraf etmediği şeyi anneme asla söylemezdi. Ama annem sanki biliyormuş gibi bakıyordu yüzüme. İyi de nasıl?

"Ne demek istiyorsun anlamıyorum. " diye söylendim hemen.

Gözleri sanki gayet iyi anlıyorsun gibi bakıyordu. Bu his sırtımdan aşağıya  buz kütlesi atılmış gibi üşütmüştü beni. Konuyu değiştirmek en iyisiydi. Annem kartlarını açtıysa benim de elimi gösterme zamanı gelmişti.

"Peki ya sen anne?  Sen ne kadar dürüstsün?"

Bu sefer kaşlarını kaldıran o olmuştu. "Pekala kararlarınıza uyacağım ama siz de bütün gerçeği Erik'e anlatacaksınız."

Annemin yüzü allak bullak olurken gözlerini kısmış, ne bildiğimi anlamak için yüzümü inceliyordu.

"Erik'in gerçek babası kim anne? George kim?" deyiverdim sonunda. Yüzü sararırken yerinde sendeledi. O daha da kötüleşmeden devam ettim.
"Daha fazla sır saklamak yok. Bütün gerçekleri anlatacaksınız."

Erik kendisi hakkında tüm gerçeği öğrendiği zaman verecektim kararımı. İkimizin de yolunu o belirleyecekti. Ya herşeyi göze alacaktı ya da yine kaçacaktı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro