Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Tatlı Sarhoş

Ariana'nın eşyaları beklediğim gibi şaaşalı ya da renkli eşyalarla dolu değildi. Prenses düzenli ve sadeydi. Kıyafetleri temiz ve şıktı. Genelde açık renklerden oluşuyordu ve takıları da azdı. Onun ipek kumaşlarında gezinirken parmaklarım, Erik'le olası nişanları olmasa belki de Ariana'yı sevebilirdim diye düşünüyordum. Ona zıt giden bendim. Bana bir kötülüğü dokunmamıştı.

Pencereye gidip uzakta uzanan denizi seyrettim. Ona da dediğim gibi iki yıl bu odada kalmıştım. Ama bu odadan taşınma nedenim o saçma cadı hikayesi değil, Erik'le yan yana olmamdı. Onun yakınımda olması sürekli gergin hissetmeme neden oluyordu.

Paravanın arkasına geçip elbisemi çıkardım. Gilda'yı çağırabilirdim ama yalnız kalmak istiyordum. Yemekten sonra kendimi yorgun hissetmiştim. Elbisemi çıkarırken kapı çaldı. Soluğumu tutup beklemeye başladım. Kapı açıldı ve biri içeri girdi. "Girebilirim değil mi?"

Erik! Elim ayağım birbirine dolanmıştı. Vay domuz vay! Demek geceleri Ariana'nın odasına giriyordu gizli gizli. Odayı değiştirme fikrim güzel olmuştu. Artık Anthony'nin yanına gelirdi her gece! Oyuna devam etmek için hıhı diye bir onaylama sesi çıkardım. Bir yandan da anlamaması için dua ediyordum.

"Bize şarap getirdim." diye devam etti. Eh, Erik'in anlama kapasitesi endişelenmem için yersizdi, bu unuttuğum bir ayrıntıydı. "Senin sevdiğinden."

Tırnaklarımı avucumun içine batırdım. O şarap boğazında kalacaktı haberi yoktu. "Asha'yla anlaşmaya başlamışsınız?" diye sordu kadehe şarap doldururken. Yeni bir onaylama homurtusu çıkardım. "Bugün fikrini değiştirmene sebep olan o muydu?" Olumsuz bir homurtu çıkardım.

"Kayalıklar çok güzeldir. Seni oraya götürmek istiyorum. O manzara karşısında seni öpmek çok güzel olacak diye düşünüyorum."

Ellerimi iki yanıma yumruk yaptım. Seni ahlaksız domuz seni!  Öfkeyle paravandan çıktım. "Seni ahlaksız seni! Demek kızı kötü amaçların için kullanacaktın!" diye çığlık attım. Erik'in elindeki kristal kadeh yere düştü ve parçalandı. "Asha!"

Hızla yürüyüp burnunun ucuna geldim. İşaret parmağımı yüzüne salladım. "Kayalıklara dokunma! Pis anılarınla kirletme!"

Parmağımı anında tuttu." Senin burada ne işin var?"

Parmağımı hırsla çektim ve göğsümün altında bağladım kollarımı. "Prenses odamı çok beğenmiş, değiştirmek istedi."

"Asha beni delirtme! Ne işin var bu odada? Ariana nerede?"

"Odası değişene kadar benim odamda kalmak istediğini söyledi."

"Değiştirmek mi? Ne değiştirmesi?"

Ondan uzaklaşıp şömineye koyduğu şarap sürahisine uzandım. Güzel kokuyordu. "Malum odalarınız yan yana. Nişan bile olmadan böyle bir yakınlığın adını lekeyebileceğini söyledi."

Erik duydukları karşısında şok olmuştu. Sağlam kadehi doldururken içten içe gülüyordum. "Bana neden söylemedi?" diye söyleniyordu.

"Senin engel olacağını ve buna karşı koyamayacağını düşündü sanırım." Kadehi dudaklarıma götürecekken Erik hızla elimden aldı.

"Şarap içmeye iznin olduğunu sanmıyorum."

"Sen getirdin."

"Ariana'ya getirdim!" diye bağırdı. Bağırması ağrıma gitmişti.

"Bağırma bana."

Beni hızla dolaba çarparak yasladı. Aynı hızla dolap kapağına sert bir yumruk attı. Yerimden sıçradım. "Sen aklına soktun bunu! Sen yaptın! Neden? Neden yapıyorsun bunu?"

Kükreyişleri korkudan donmama neden olmuştu. Bu kadar kızacağını bilmiyordum. Durdu, gözlerime bakıyordu. Titreyen elleri saçlarıma dokundu. Alnını alnıma dayadı. Nefes dahi almadan onu izliyordum. Onun nefesi ise yüzüme vuruyordu. "Neden uzaklaşmama izin vermiyorsun?" diye inledi.

"Neyden?" diye fısıldadım.

Gözlerime baktı. Sadece baktı ve ben anladım. İşte o zaman yıkıldım. Çünkü ben uzaklaşmamıştım. Uzaklaşmayacaktım. "Neden?" diye hıçkırdım bu sefer.

Onun da benden farkı yoktu. Saçlarımı kokladı. O kısacık anda cennetin varlığına inanmıştım. "Çünkü..." diye fısıldadı kulağıma. "Sen bana yasaksın."

Bu bir itiraftı! Bu yıllardır içimi kemiren sorunun cevabıydı. İçimdeki acıya kısa süreli de olsa merhemdi. "Erik..."

Geri çekildi. Öyle ani ve soğuk bir çekilişti ki boşluğa düşmüştüm. "Sen benim kardeşimsin Asha. Ariana da benim karım olacak iste ya da isteme. Bunu kabul et."

"Erik..."

Kapıya yürüdü. "Beni dinle!" diye bağırdım. "Onu karın olarak koluna takmana izin vermeyeceğim. Andım olsun."

Eli kapıda bir süre bekledi. Ardından bir şey demeyerek odadan çıktı. Bense yere yığılmıştım. Hem gülüyor hem ağlıyordum.

🌿🌿🌿

Sabahın dördü olmuştu ve ben hala uyumamıştım. Midem şaraptan bulanmıştı. Bunu nasıl içiyorlardı? Elimde olmadan kıkırdadım belki de milyonuncu kere. Zorlanarak ayağa kalktım. Sarhoştum, mutsuzdum ama mutluydum da. Daha özgürdüm sanki. İstediğimi söyleyebilir ve yapabilirdim. Yalpalayarak odadan çıktım. Erik'in odası hemen yanımdaydı ve dışarısı buz gibiydi. Üzerimde beyaz iç elbisemden başka bir şey yoktu.

Kapıya geldim. Bir süre bekledim. Bu bekleyiş o kadar komik gelmişti ki gözüme kıkırdamaya başladım. Elimin içiyle kapıya vurmaya başladım. "Aç! Aç!" diye bağırıyordum bir de. İçerde bir takım gürültüler oluştu ve Erik kapıyı açtı.

"Günaaaydııınnn!" diye bağırdım sevinçle. O ise sanki bilmediği dilde bir şey demişim gibi anlamaz bir yüzle bana bakıyordu.

"Sen sarhoş musun?"

Elimle omzunu ittirerek onu içeriye soktum. Ardından ben de içeriye girdim. Kapattığım kapıya yaslandım. "Şşş!" dedim yeni bir kıkırdama krizine girerek. 'Annem duymasın, yasaak."

Erik sağ eliyle alnını ovuşturdu. 'Tanrılar aşkına sen çocuk değilsin artık! Bu ne hal?"

İşaret parmağımı dudaklarınıdudaklarının üzerine koydum. "Şş dedim sana!" diye azarladım onu. Omuzlarımı kavradı.

"Asha, sabah nişan var. Bu halini nasıl açıklamayı düşünüyorsun?" diye inledi. Omuz silktim.

"Düşünmüyorum." Sonra birden güldüm. "Bence sen de dene."

"Seni nasıl ayıltacağımı biliyorum. Yürü."

"Gitmemm, çok soğuk." Kelimeler ağzımda yuvarlanıyordu. Dolaptan kalın kürkünü çıkarıp üzerime geçirdi. Ardından kendine de bir palto aldı. Omuzlarıma elleriyle destek olarak başımı döndüren bir hızla beni odadan dışarıya, oradan sarayın dışına ve en sonunda bahçeye çıkardı.

"Kayalıklara gitmek istiyorum!" diye bağırdım. Hızla büyük avucuyla ağzımı kapattı. Sert bir hareketle avucunu ısırdım. Boğuk bir çığlık attı. "Sen bizi yakalatmak mı istiyorsun?"

"Şşş! Çok gürültü ediyorsun!" diye payladım onu. Sabır dilenerek yine sürükledi beni. Kayalıklara gelmiştik. Güneş daha doğmamış, gece gideceğini bilmişçesine iyice karartmıştı gökyüzünü. Siyah bir okyanustu gökyüzü ve birer pırlantaydı yıldızlar. Samanyolu tüm çıplaklığıyla gözümüzün önündeydi. Deniz serin tuzlu kokusu ve huzur veren dalgalarının sesiyle öyle güzeldi ki. Bir an bu manzarayı izlemek için durdum. Tuz kokusunu içime çektim.

Erik durmadı. Sarmal merdiven gibi sahile inen dar yola girdik. Çıplak ayaklarım kumda kayarken istemdışı gülüyordum. Sonunda sahile indik. Denizin dalgaları ayaklarımı yalarken çığlık atarak Erik'e sığındım. "Soğuk!"

"Kımıldama, daha seninle işim bitmedi." diye homurdandı. İyice sokuldum. "Tamam, ben ayıldım gidelim!"

Omuzlarımı tutup beni kendine çevirdi. O an ayaklarıma vuran buz gibi suyu unutmuştum bile. Onun o sıcak gözlerinin içinde yanıyordum yine. Gözlerim kalp biçimindeki dudaklarına kaydı. Acaba nasıldı onlara dokunmak? Yumuşak mıydılar? Rüzgar onun kokusunu getirirken burnuma içimi çektim. Parmaklarım dudaklarında gezinmeye başlarken Erik yerinden sıçradı. Ah, yumuşaklardı. Peki ya tadı? Ellerim omuzlarına sarıldığında dudaklarım dudaklarına uzanıyordu. Kokusu güzeldi. Varlığı gibi yakıyordu tenimi. Peki ya tadı? Dudaklarım dudaklarına çok hafifçe değdi. İçimde muazzam bir his patlaması yaşıyordum. Ama bu bana yetmiyordu. Daha fazlasını vermeliydi bana. Ben ona iyice sokulmaya çalışırken, Erik birden beni itti. Bedenim buz gibi soğuk suya çarptığında kanım kadar kalbim de donmuştu. Nefesim kesildi. Ben ilk orada öldüm. Bedenim soğuk suyla uyanırken, zihnim reddedilmenin acısıyla kapanıyordu. Hiç uyanmak istemeyerek.

🌿🌿🌿

Soğuktan titreyen bedenim sıcak yatağa kavuştuğunda derin bir nefes aldım. Çok yorgundu zihnim, bedenim. Kalbim ağrıyordu. Büyük ihtimalle Erik'in yüzüne bakamayacaktım ama şimdi bunları düşünmenin zamanı değildi.

Ben derin ve dinlendirici bir uykunun kollarında yüzerken kulak tırmalayan bir sesle yerimden zıpladım.

"Asha! Hala uyuyor musun?"

Ağrıdan çatlayan bir başla yataktan doğruldum. Bayan Mathilda elleri belinde yüzünde yine inanamaz bir ifade ile bana bakıyordu. "Geç kaldın! Sabahtan beridir seni arıyorum. Senin bu odada ne işin var? Kalk çabuk! Misafirler geldi, prenses yok ortalıkta. Senin şu an periler gibi giyinip ortalıkta kuğu gibi dolanman lazım. Kalk hadi kalk! Önce banyo, hadi! Tanrılar! Ne asi bir kız!"

"Mathilda." diye inledim. "Benimle ne derdin var? Neden nefret ediyorsun benden?"

Mathilda'nın yılların izini taşıyan gözleri doldu. "O ne biçim söz öyle? İyiliğini düşünüyorum ben senin. Aşağısı misafir dolu. Sana uygun, yakışıklı, nazik bir aday bulursun diye ümit ediyorum. Ama sana yaranamıyorum. Sen hala duruyor musun? Kalk hadi!"

Kollarıma yapışıp beni yatakta doğrulttu. Başımın ağrısından her an kusabilirdim. Sadece uyumak istiyordum. "Asha! Saçlarına ne oldu senin!" diye haykırdı Mathilda. Hızla yerimden sıçradım.

"Ne var ne olmuş?"

İnce parmakları, tuzdan katılaşmış saçlarımın arasında takılı kalmıştı. Bir tutam alıp kokladı. "Oh Tanrılar bana sabır verin! Prenses Asha! Sen denize mi girdin?" diye haykırdı. Bir anı süzülüverdi zihnime. Erik'in kapısına dayanışım, beni kayalıklardaki sahile götürmesi ve denize atması. O bir rüya değil miydi? Üstüme başıma dokundum. Islak değildim. Ayrıca üzerimde içliğim değil yün geceliğim vardı. Beni Erik mi giydirmişti! Ah, hayır! Beni hem denize atmış hem de soymuştu öyle mi? Sinsi pislik! Ben bu düşüncelerle boğuşurken Mathilda bir çığlık daha attı. "Akşam saraydan kaçtın ve denize girdin öyle mi?"

İşte şimdi yanmıştım. Panikle ağzımı açmıştım ki kapı çaldı. "Bayan Mathilda, içeriye girebilir miyim? Mühim bir konu." diyen Erik'in sesi duyuldu. Mathilda'ya fırsat vermeden gir diye çığlık attım. Erik cevabımı beklermiş gibi içeriye girdi hemen. Onun çarpıcı yakışıklılığını bir anda görünce kalbim deli atmaya başlamıştı. O an hatırladım. Ben.Dün.Gece.Erik'i.Öpmüştüm! Anında kızarırken yüzümü yastığa gömme isteğimi zor zapt ettim. Hem o öpmek sayılmazdı ki. Sadece hafif bir dokunuştu. Kalbime ince bir sızı girerken düşündüm. Beni reddetmişti. Ah, neden bütün gün uyumama ve hiç uyanmamama izin vermiyorlardı ki!

"Prens Erik şu an pek müsait bir an değil." diye araya girdi Mathilda. Erik bana hiç bakmadan sevgili! dadıma odaklandı.

"Asha'nın bu halini öğrenmek istersiniz diye düşündüm."

Gözlerim faltaşı gibi açılırken öksürmeye başladım. Dün geceyi anlatacak mıydı? Sarhoş olduğum için beni denize attığını? Mathilda bir bardağa su doldurup verdi. "Umarım hasta olmamışsınızdır prenses." diye azarladı sert bir tonla. Ben zorlukla suyumu içerken gözüm Erik'teydi. Ama o bana hiç bakmadan anlatmaya başladı. "Gece hava almak istedim. Asha'ya da bana eşlik etmesini rica ettim." diye başladı. "Anlarsınız ya, efkar basmıştı ve yalnız olmak istemiyordum. James eşini yalnız bırakamazdı. Cecilia uykusundan olamazdı, sabaha nişanı vardı. Prenses Ariana ile gece dışarı çıkmam hiç uygun olmazdı. Ben de Asha'dan rica ettim. Onu kayalıklara götürdüm. Sahile indik. Maksadım küçük bir şaka yapmaktı ama ben ittirince Asha dengesini kaybetti ve denize düştü. Çok üzgünüm. Uygunsuz bir şakaydı. Suç bende, Asha'ya kızmayın."

Mathilda, Erik'in anlattıklarını ölçüp biçiyordu kafasında. "Hiç size göre bir hikâye değil prensim. Bu tarz uygunsuz şakalar prensesin işidir genelde."

"Erik haklı, tüm suç onda. Beni denize o attı." diye söylendim gücenmiş bir sesle.

"Asha, sana kaç kere dedim. Amacım şaka etmekti." diye ilk defa bana bakarak konuştu. Gözlerim doldu gözlerine bakınca. Beni nasıl reddettiği geldi aklıma.

"İyi ya, güzel eğlenmişsindir." dedim kırık bir sesle. Bir şey demedi. Çünkü neyi ima ettiğimi anlamıştı. Gözlerinde derin bir hüzün vardı. Çok sonra "özür dillerim Asha, böyle olsun istemedim." dedi.

"Pekala." diye araya girdi Mathilda. "Gerçek gibi duruyor. Madem öyle yaptığınız hiç hoş değil prensim. Bir genç kız her ne bahane olursa olsun gece yarısı yatağından kaldırılmamalı. Bu kız kardeşiniz de olsa."

"Yeter." dedim hızla. "Erik çık artık hazırlanmalıyım. Saat geç oldu." Gözlerimden akmaya çalışan yaşlara engel olmaya çalışıyordum.

"Ayrıca prensesi denize atmak size hiç yakışmayan bir şaka olmuş. Hasta olabilirdi. Bugün onun için de özel bir gün. Kral babanız ve kraliçe anneniz prensesin görücülerin önüne çıkmasını istiyorlar. Sizden sonra sıra onda." diye devam etti Mathilda hızla. Dedikleri ile Erik'in yüzü karardı. Başını yere eğdi. "Özür dilerim. Çok üzgünüm. Böyle olsun istememiştim." diye mırıldandı ve odadan çıktı. Mathilda ardından içini çekti.

"Cezasını çekeceğini bilmeli." diye mırıldandı.

"Çekecek Mathilda." diyebildim zorlukla. Boğazım acıyla kasılsa da yutkundum. "Çekecek."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro