Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bilinmeyen

Harika kapak için oflmia 'ya çok teşekkür ederim. Ellerine sağlık.

***

Erik oldukça geç bir saatte gelmişti. Ben pencere kenarındaki koltukta oturmuş, dolunayı izliyordum o sırada. O ise beni fark etmemiş, gömleğini çıkarmaya başlanmıştı bile. Yüzünde bıkkın bir ifade olduğunu dolunayın zayıf ışıklarının altından bile görebiliyordum. Eli tam pantolonuna gitmişti ki varlığımı belli etmemin zamanı geldi diyerek, hafifçe öksürdüm. Hızla başını kaldırdı ve ay ışığının vurduğu yüzüme, garip bir canlıymışım gibi baktı.

"Senin burda ne işin var?" dedi en sonunda garip bir sesle. Yavaşça ayağa kalktım.

"Konuşmamız lazım. Benden kaçamayacağın tek yer de odan."

Bir süre boş boş yüzüme baktı. Ardından derin bir iç çekişle bir elini koyu renk saçlarına daldırdı. Saçları kabarmıştı ve gerçekten çok tatlı duruyordu. Onu yeniden öpme isteğimi zorlukla bastırdım ve boğazımı temizledim. İlgisi tekrar bana döndü.

"O gece..." diye başladım titrek bir sesle. O geceyi düşündükçe heyecandan titriyordum çünkü. "Bizi gören kişiyi buldun mu?"

Yüzünde beliren ifade tam anlamıyla, bir de o  dert vardı değil mi diye haykırıyordu. Masasının üzerinde duran şamdana yürüdü. Bir kav çıkardı kutusundan ve ateş yaktı. Mumun ucunu da yaktıktan sonra odaya, gölgeli ve loş bir aydınlık çöktü. Mumun titrek ışığı şimdi çıplak göğsüne vuruyordu. Yüzümün alev alev yandığını hissediyordum. Biraz serinleyebilmek için açık pencereye döndüm.

"Bulamadım. Hizmetçilerden biridir herhalde."

"Korkmuyor musun? Ya söylerse?"

Gözlerini kıstı. "Seninle benim sözüme karşılık dedikoducu bir hizmetçiye mi inanırlar sence?"

Kalbimin üzerine bir ağırlık çöktü. O akşamı da yok sayacaktık yani. Gergin bir ifadeyle yeniden masasına ilerledi. Bir kupaya şarap koyuyordu. "Ne yapmayı düşünüyorsun Erik?"

Sorumla birlikte kaşları çatıldı. Yüzüme boş boş bakması canımı sıkmıştı. "Aramızdakilere rağmen Ariana'yla birlikte olmaya devam mı edeceksin? Onunla evlenecek misin?"

Suratında tartışmaya açık olmadığını belli eden bir ifade vardı. "Evet." dedi kısaca. Ellerimi yumruk yaptım. Kalbimde büyüyen öfke damarlarımdan yayılarak bütün bedenime yayılıyordu. İçimden suratına okkalı bir tokat yapıştırmak gelse de dişlerimi sıktım.

"Neden? Onu sevmiyorsun bile!"

"Öyle olması gerek."

Bedenim hiddetle titrerken derin bir nefes aldım. "Ne demek bu?"

Cevap vermemek için kupayı ağzına dayadı ve oyalana oyalana şarabını içmeye başladı. Cevap vermeyeceğini anladığımdan konuyu değiştirdim. "Biliyor mu? Gerçek anne, babanı?"

Ters bir bakış attı. "Bilmiyor. Bilmeyecek de. Sakın ağzını açayım deme!" diye hırladı. Yüreğim kırık döküktü. Öyle mutsuzdum ki acısını ondan çıkarmak istiyordum.

"Seni terk eder diye mi düşünüyorsun?" dedim alayla.

Elindeki kupayı güm diye masaya koydu. "Asha, bilmediğin şeyler var. Koca ağzını açıp da herşeyi berbat etmene izin veremem. Son kez uyarıyorum."

"Bilmediğim ne varmış?" diye hırçınlaştım. Gözlerim dolu doluydu. "Ariana'nın amcasını biliyorum. Kölelerini de. Neyin peşindesin? Ariana'nın kurtuluşu olup, kahraman mı olmak istiyorsun?"

Öyle hızlı davranmıştı ki ne olduğunu anlayamadan bileğimi onun avucunun içinde buldum. Öyle sert sıkıyordu ki gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. "Bırak beni." diye hıçkırdım zayıf bir sesle. Acıyan bileğim değil gururumdu. "Senin hiçbir şey bildiğin yok." diye hırladı. "Ağzını açarsan, canını yakarım Asha. Son sözüm bu!"

Bileğimi bıraktı ve kapıyı açtı. Usul usul ağlarken artık diyecek tek sözüm kalmamıştı. Odadan çıkarken iğrenerek yüzüne baktım. "Senden nefret ediyorum." dedim dişlerimin arasından. "Emin ol, ilk fırsatta canını yakacağım."

"Sakın..." diye başlamıştı ki tüm öfkemle sözünü kestim.

"Korkma, sırrın bende kalacak. Kast ettiğimin o olmadığını biliyorsun."

Bakışları birden yumuşadı. Acı bir tebessüm belirmişti şimdi yüzünde. Bu haliyle o geceki Erik'e o kadar benziyordu ki. "Bilmediğin şeyler var." dedi sadece. Cevap vermeden koridora çıktım. Yavaş adımlarla, sessiz sessiz ağlayarak odama yürüdüm.

👑👑👑

Aşk berbat bir duyguydu. Sabah uyandığımda yüreğimde bir ağırlık, ağzımda bir dolu kum yemişim gibi iğrenç, acımsı bir kuruluk vardı. Bir insanın kalbi acıdığı için bilekleri de acır mıydı? Canım o kadar yanıyordu ki bedenimdeki her bir hücre, nefes aldığım her saniye acıyordu. Sanki minik, ufacık, keskin cam parçaları vardı damarlarımın içinde. Kanımın dolaştığı her bölgemde kesikler açıyorlardı.

Canım çok yanıyordu ve ben hiçbir şey hissetmiyormuş gibi davranmak zorundaydım. Keyifsiz bir şekilde pencereden dışarıya bakmaya başladım. Lily'nin doğum kutlamaları bir haftadır devam ediyordu neredeyse. Ve ben bir haftadır çok mutluymuşum gibi etrafa gülücükler saçıyordum. Ariana üçüncü gün gitmişti. Erik ise benden olabildiğince uzak duruyordu.

Bir ay sonra nişan için Belarok'a gidecektik. Erik'le birlikte gitmeye mecbur bırakılmıştım. Annem, babam, James ve Cecilia nişan gününde geleceklerdi. Brayn'ın da bizimle gelebilmesi için uğraşlardaydım. Elimden bir tek bu geliyordu.

Kıyafet dolabımla bakışırken bahçeye kocaman bir at arabası girdi. Altın ve beyaz rengindeki, devasa ve oldukça süslü araba ilgimi çekmişti. Seyisler hızla yanlarına gitmişti. Güzel giyimli arabacı kapıyı açtığında önce Philipp'in indiğini gördüm. Ardından da yakut kırmızısı elbisesi ile Cecilia belirdi. Kızıl saçlarını sımsıkı topuz yapmıştı. Neşeyle pencerelere bakıyordu ki beni gördü ve sevinçle el salladı.

Hiç vakit kaybetmeden giyindim ve koşar adımlarla aşağıya indim. Onlar ana salona geçmiş, annem ve babamın huzuruna çıkmışlardı bile. Paldır küldür salona girmemle herkesin başı bana döndü. Özellikle annemden hiç hoşlanmadığını belli eden bir bakış gelmişti. Yarım yamalak bir reveransın ardından hızla Cecilia'ya sarıldım. Onu çok özlemiştim. Ne kadar arada zıtlaşsak da onsuz çok yalnız kaldığımı hissetmiştim.

Kahvaltı neşeyle geçmişti. Eski günlerdeki gibi hep beraberdik. Hatta Erik'le bile aramızdaki buzların bir anlığına da olsa eridiğini hissetmiştim. Erkekler kendi aralarında konuşmaya daldığında Cecilia, Carmen ve benim yanıma daha çok sokuldu.

"Ee?" diye sordu neşeyle Carmen. "Evlilik nasıl gidiyor?"

Cecilia'nın gözleri ışıl ışıldı. "Çok güzel! Çok mutluyum." Bakışları Philipp'e kaydığında aşık aşık bakıyordu. Carmen ayrıntıyı fark ederek cilveli bir edayla sordu.

"Geceleri de güzel mi?"

Cecilia anında kıpkırmızı oldu. Carmen ile kıkırdamaya başladım ister istemez. Ama ablamın gözleri uyarırcasına açıldı. "Carmen, ne kadar ayıp! Hele de Asha'nın yanında."

"Aman canım, ne utanıyorsun? Öpüşmelerinizi anlatıp duruyordun sürekli." dedim umursamazca. Bir an gülecek gibi oldu ama sonra yeniden ciddileşti.

"O ayrı, bu ayrı."

"Bunda daha çok ayrıntı var. Sen bilmezsin." diye güldü Carmen. Cecilia şimdi elbisesiyle aynı renge bürünmüştü. Gözlerimi devirdim.

"Biliyorum canım."

İkisi de hızla bana doğru atıldılar. "Sen nerden biliyorsun bakayım?" diye söylendiler.

Yüzümü buruşturdum. "Bir keresinde ahırlarda atların o şeyi yaptıklarını izlemiştim. Sizlerin de farklı şeyler yapmadığınızdan eminim. Gerçi bana pek güzel gelmedi ama..."

Carmen öyle yüksek sesle kahkaha attı ki masadakiler susarak bize döndüler. Cecilia utancından inleyerek pancara dönüşen yüzünü elleriyle kapatıyordu. Benim yüzümde ise o pek hoş olmayan anının yeniden yaşattığı tiksinti dolu ifade vardı.

Kahvaltıdan sonra hep birlikte bebeği görmeye gitmiştik. Çıtımızı bile çıkarmadan uyuyan ufaklığı izlemiştik. Miranda ile de konuşmak istiyorduk ama doğumun yaşattığı yorgunluğu hala atlatamadığı için sürekli uyuyordu. Bir de bebeğini kendi emzirmek istediği için iyice yorgun düşmüştü.

"Theodora ha?" diye mırıldandı Cecilia odadan çıktıktan sonra.

"Bir bebek için ne kadar ağır ve külüstür bir isim değil ama? Lily kesinlikle daha şirin ve modern." dedim bir solukta. Cecilia sevecenlikle gülümsedi.

"İkisi de çok güzel isimler."

Bahçeye çıktığımızda sonbaharın habercisi olan rüzgar esiyordu. "Demek her şey güzel ilerliyor. Senin adına çok mutlu oldum." dedim.

Gülümsüyordu ama yüzünde tedirgin bir ifade de belirmişti. "Philipp ile aramızda bir sorun yok. Çok mutluyum onunla ama..." Carmen ile ses çıkarmayarak devam etmesini bekledik.

"Annesi bana soğuk davranmaya başladı. Nedenini bir türlü anlamıyorum. Aynı şekilde kuzenleri de beni dışlamaya çalışıyorlar sanki."

Kaşlarımı çattım. "Evlenmeden önce gayet samimilerdi. Ne oldu birden?"

Kederli bir şekilde içini çekti. "Bir bilsem. Bir şey de söyleyemiyorum. Sorduğum zaman sana öyle geliyor diyor hepsi."

"Philipp ne diyor?"

"Ona bir şey söylemedim. Onun yanında gayet sıcak davranıyorlar çünkü. Bana inanmaz diye korkuyorum."

Öfkeyle soludum. "İnanmak zorunda."

"Bir de başında çok iş var zaten. Bu tarz konularla çok ilgileneceğini sanmıyorum. Komik gelecektir."

Carmen anlayışla elini sıvazladı. "Çok doğru düşünmüşsün hayatım. Erkekler bu tarz kadınsı konuları saçma ve şımarıkça bulurlar. Sen Philipp ile iyi misin, mutlu musun? Evetse, umursama diğerlerini. Büyük ihtimalle seni kıskanıyorlar."

"İyi ama neden?"

"İnan ben de bilmiyorum. Benim de Chester'ın annesiyle yıldızım barışık değildir. Kadın her fırsatta soğuk bir yılan gibi tıslayarak laf sokmaktan vazgeçmiyor. Aksine keyif alıyor sanki. İlk evlendiğimizde senin gibi düşünmeyip, Chester'a çok dert yanmıştım ve bana ne demişti biliyor musunuz? Dert ettiğin bu mu yani? Tabii o zamanlar çok üzülmüş, çok ağlamıştım. Hatta her gün kavga eder hale gelmiştik ama zamanla o kadını duymamaya başladım. Hatta ben de ona laf sokuyorum her defasında." Birden Cecilia'ya bir bakış attı. "Tabii sen benim yaptığım gibi yapma."

"Nedenmiş?" diye kızdım. "Onların ağzının payını vermeli."

"Hayatım," diye başladı yine yumuşak sesiyle. "Chester annesinin zaten ne yılan olduğunu biliyordu ama öyle kabul ettiği için umursamıyordu. Philipp'in yanında farklı davrandıklarını söyledin. Kendi kendine kuruntu yaptığını ve aşırı tepki verdiğini düşünebilir."

Kısa bir sessizlik oldu. "Neyse, en azından Philipp ile hiç kavgamız olmuyor. Bana karşı her zaman yumuşak ve anlayışlı."

"Seni üzerlerse hemen bir mektup yolluyorsun Cece, seni üzmelerine izin vermem."

Küçük bir kahkaha attı ve koluma girdi. Bir süre bize Philipp'in ülkesini ve halkın onu nasıl sevdiğini ve benimsediğini anlattı. Konuşacak konularımız tükendiğinde akşam oluyordu neredeyse. Akşam yemeği için yeniden saraya doğru yürürken Ariana'yı sordu.

"Nişan hazırlıkları için gitti." dedi Carmen. "Bana çok hızlı davranıyorlar gibi geliyor." diye de ekledi Cecilia'yı süzerek. Onun bir şeyler bilip bilmediğinden şüpheleniyorduk. Cecilia ise şaşkınlıkla omzunu silkti.

"İkisinin kararı, bir şey diyemem."

Dayanamayıp patladım. "Ariana'nın amcasını ve korkunç ülke geleneklerini biliyor muydun?"

Carmen olamaz dercesine başını salladı. Cecilia daha da şaşırarak bana baktı. "Sen nerden biliyorsun?"

"Bize nasıl söylemezsin?" Bu sefer patlayan Carmen'di. Hemen ona döndüm.

"Hani soğukkanlı davranacaktık?"

"O bilmediğini düşündüğümüz zamandı. Biliyormuş ve bize söylememiş! İnanabiliyor musun?"

"Evet." diye burnumdan soludum kollarımı göğsümde bağlayarak. "Ben de bundan sonra ona bir şey söylemeyeceğim."

"Ben de!"

"Yokmuşum gibi davranmayı keser misiniz?" diye çıkıştı sertçe Cecilia. Kızgınlıkla başını iki yana salladı. "Ben de annemle babam konuşurken duydum. Bilmemem gerektiği için kimseye anlatmadım."

Carmen'in kaşları havaya kalktı. "Ariana sana bir şey anlatmadı mı?"

"Hayır. O sadece ve sadece Erik'ten bahseder. Sen de biliyorsun Asha, çoğu zaman yanımızdaydın. Annesini bile anlatmadı."

"Sen hiç sormadın mı?"

"Denedim ama sürekli konuyu değiştirdi. Sanırım bir tek Erik'e anlatıyor."

Yeniden bir sessizlik çöktü. Dudağımı dişlerken düşünüyordum. Erik, bilmediğin şeyler var derken ne demek istemişti? Bilmediğimiz daha ne vardı? Sessizliği Cecilia bozdu. "Siz nasıl duydunuz?"

"Dedikodular." diye mırıldandı Carmen rüyada gibi. " Cece, bizim bilmediğimiz bir şeyler mi oluyor?"

Ablam yüzünü buruşturdu. "Bilmiyorum. Bizim bilmemizi ve karışmamızı istemiyorlar onu biliyorum sadece. Ve ben de tam istedikleri gibi karışmayacağım. Aynısını size de tavsiye ederim. Özellikle de sana Asha."

Uyarı dolu ses tonunu duymazlıktan geldim. Sana göre demesi kolay diye söylendim içimden. Neler döndüğünü nasıl öğrenecektim bilmiyordum ama içimden bir ses çok yakın zamanda istediğimin olacağını söylüyordu.

O sırada koruluğa doğru yürüyen James ve Erik'i gördüm. James hararetle bir şeyler anlatıyor bir yandan da elindeki kalın parşömen tomarını gösteriyordu. Erik'in yüzünde canı sıkkın bir ifade sessizce onu dinliyordu. Gözleri bir an bana doğru kaydı. Yüzü kaskatı oldu ve başını çevirdi. Arkasını dönerek James ile ağır ağır koruluğun içine doğru yürüdü.

Nereye kadar saklayacaksın bakalım diye mırıldandım sessizce. Nasılsa öğreneceğim.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro