Bilinen Sır
🍀🍀🍀
Merhaba arkadaşlar. Bölümlerin geç geldiğinin farkındayım ve bu yüzden bana sitem etmekte haklısınız. Sıkıntılı bir hamilelik dönemi geçiriyorum. Bazen duygusal bazen de fiziksel sancılar yaşadığım için kendimi hikayelerime odaklayamıyorum. Gecikmeler için hepinizden özür dilerim. Anlayış gösterirseniz çok sevinirim. Hepinize iyi bayramlar. 🍬🍬
🍀🍀🍀
Elimdeki iğneyi goblenime geçirirken dikkatli gözüksem de kafam tamamen dağınıktı. Cecilia karşımdaki alçak taburede ayakta dikiliyor, Bayan Diana'nın gelinliğini hazırlamasında yardımcı oluyordu. Oldukça kabarık olan gelinlik henüz bitmemiş olsa da çok güzel olduğu ve Cecilia'yı bir peri kızına dönüştürdüğü çok açıktı. Gelinlik kabarık olsa da uzun kolları ve göğüs kısmı zarif dantellerle süslenmişti. Ben de güya provasında onun eşlikçisiydim. Ariana'da bir köşede oturmuş sürekli diktireceği gelinliğin renginden en küçük oya detayına kadar her şeyini anlatıyordu. Onu duymuyordum bile. Aslında artık Ariana'ya karşı herhangi bir öfke, kıskançlık dahi hissetmiyordum. O zavallı biriydi benim gözümde. Erik'in kendisinden kaçmak için kullandığı bir kurbandı.
"Peki ya sen Asha?"
Sorduğu soruyla gözlerimi goblenimden ayırdım. Ne sorduğunu anlamamıştım. Kaşlarımı havaya kaldırdığımı görünce gözlerini devirdi. "Sen diyorum, gelinliğinin nasıl olmasını isterdin?"
Neyi kast ettiğini biliyordum. Anthony'nin evlenme teklifini herkes biliyordu. Tek bilmedikleri benim cevabımdı. Annemler az çok tahminde bulunsalar da Ariana ve özellikle de Erik bu sorunun cevabını gece gündüz düşünüyorlardı sanki. Hadi Erik'i anlamıştım da Ariana'ya ne oluyordu ki? Esmer teninde parlayan yeşil gözlerine baktım dikkatle. Ardından oldukça sahtekar bir gülümseme takındım yüzüme. "Senin gelinliğin gibi olmayacağı kesin."
Cevabımla yüzü anında düştü ve kırgın bakışlarla baktı bu sefer yüzüme. Cecilia' da uyaran bir ifadeyle bakıyordu. "Sen ona aldırma Ari, Asha pek sevmez böyle sohbetleri."
"Evet, sevmem." dedim sert bir sesle. Gözlerimdeki hırçın bakış Cecilia'nın hoşuna gitmemişti. "Kabayım belki ama en azından dürüstüm."
Tavrımla birlikte Cecilia'nın bütün keyfi bozulmuştu. En mutlu olduğu zamanlarda onu üzmek içimi acıtsa da öfkeyle ayağa kalktım. "İzninizle, başım ağrıyor." diye söylenerek odadan dışarıya çıktım.
Odadan çıkmıştım çıkmasına ama tek başıma kalmak istemeyecek kadar bunalıyordum. Cecilia'nın nedimelerinin seslerini duydum bahçeden. Cecilia'nın maiyetinde bir düzine genç nedime bulunmaktaydı. Aslında her prensesin nedime grubu vardı ama ben bir grup kızla sürekli kibar kibar vakit geçirebilecek kadar prenses değildim. Bu sebeple henüz nedime istemediğimi açıkça belirtmiştim. Annem ve babam bu isteğime hoşgörülü davransalar da belli bir süre sonra benim de nedimelerimin olacağından emindim.
Bahçeye çıktığımda onları Ariana'nın nedimeleri ve saray centilmenlerinden oluşan bir grupla golf oynadıklarını gördüm. Tercihim olmasa da boğucu düşüncelerimden kurtulmak için herşeye katlanabilirdim.
Golf alanında heyecanlı ve keyifli bir sohbet vardı. Yanlarına ilerlediğimi görünce nedimeler saygıyla reverans ettiler. Aynı şekilde erkekler de önümde eğilmişlerdi. Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tutuyordum. Bu çocukluğumdan beridir görmeye alışkın olduğum bir durumdu ama nedense her seferinde beni rahatsız ediyordu.
"Bahisler ne kadar?" diye sordum gülümseyerek. Sir Ethan hemen yanımda belirdi. Uzun boylu, esmer ve yakışıklı bir adamdı. Yaşı benim kadar vardı ve gözlerindeki parlak bakışlarından bana ilgi duyduğu anlaşılıyordu. Gerçi saraydaki bütün erkekler prenseslere ilgi duymaya meyilliydi. Aynı şey nedimeler için de prenslere geçerliydi. Özellikle abim James saray nedimelerinin yüreklerinde her zaman bir ukte olarak kalacaktı. Şimdiki hedefleri elbette ki Erik'ti.
"Siz oynayacaksınız bütün paramı size yatıracağımdan emin olabilirsiniz." dedi hoş bir şekilde. Sıkıntıyla içimi çektim. Oynamak istesem de bilerek bana yenileceklerini bildiğim için izlemeyi tercih edecektim.
"O zaman ben sizin için yatırıyorum bahsimi." dedim aynı oyuncu tavırla. Ethan gururlu bir şekilde göğsünü kabarttı.
"Onur duyarım majesteleri."
Onun rakibiyle canla başla oynadığı oyunu dalgın gözlerle izledim. Nitekim kazandığında da ödül olarak kesemden bir gümüş para çıkardım. Golfun ardından dağılmalarına izin vermeden başka bir yarışma başlattım.
"Siz de katılacaksınız neden olmasın." diye gülümsedi Lord Barton. Kendisi pek hoşlandığım bir tip değildi. Çok ısrarcı ve yalakaydı ama kafamı dağıtmam için gerekli biriydi.
"Yapacağımız yarışmaya bağlı." dedim düşünerek.
"Ok atabiliriz!" diye zıpladı genç bir nedime. Al al yüzünde, parlak sarı saçlarında gözlerimi gezdirdim. Genç ve yeni biriydi. Saf heyecanından belli oluyordu. Yakında o da pişecekti bu adı saray olan ihtişamlı fırında.
"Prensese düello teklif ediyorum."
Aniden beliren ses Erik'e aitti. Kaşlarımı çattım. Onu bu saatte sarayda beklemiyordum. Anlaşılan işi erken bitmişti. Son zamanlarda James ile birlikte ülkenin kuzeyindeki sınır problemi üzerinde uğraşıyorlardı. Özellikle o olaydan sonra bir daha yan yana gelmemiştik. Benimle konuşmak istediğini biliyordum ama ona olan öfkem hala geçmemişti.
"Majesteleri gururumu okşadı fakat görüyorsunuz ki kıyafetim düelloya pek müsait değil."
"Kıyafetin sana engel olacağını sanmıyorum." diye gülümsedi. Gözlerimi kıstım.
"Bayan Loren ile piyano dersim vardı, unutmuşum. İzninizle majesteleri." diyerek gruptan hızla ayrıldım. Ama Erik'in beni bırakmaya hiç niyeti yok gibiydi. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve nazikçe elimi koluna koyarak aceleci bir tavırla koruluğa doğru çekiştirmeye başladı. "Dikkat çekmek istemiyorsan zorluk çıkarma." diye tısladı.
Koruluğa girene kadar sesimi çıkarmadım. Bu uysallığımın onu şaşırttığını görebiliyordum ama bir şey demedi. Ama yanıldığı bir şey vardı. Uysallığımdan değil artık onunla kavga etmekten vazgeçtiğim için sakindim. Artık ondan vazgeçtiğim için. Gözlerden iyice uzaklaştığımızda elimi esaretinden kurtardım.
"Benden ne istiyorsun?" diye sordum sakince. Gözlerime bakarken kafamdan nelerin geçtiğini anlamak istiyor gibiydi.
"Neden benden kaçıyorsun?" diye soruma soruyla cevap verdi.
"Senden kaçmıyorum sadece seni görmek, seninle konuşmak istemiyorum."
"Pekala kaçıyorsun." diye homurdandı kaşlarını çatarak.
Sıkıntıyla içimi çektim. "Evet kaçıyorum. Oldu mu? Şimdi beni rahat bırakacak mısın?"
Gözleri şüpheyle beni tarttı. "Artık benimle tartışmıyor, inatlaşmıyorsun." Her ne kadar soru cümlesi olmasa da soru sormuştu aslında. Yüzümdeki sabit ifademi bozmadan omzumu silktim.
"Artık seninle kavga etmeyeceğim."
Yüzünde cümlemi devam ettirmemi bekleyen bir ifade vardı. Yumuşak kahverengi gözlerinde derin bir hüzün görüyordum. Bir an içim acır gibi olsa da gözlerimi kaçırdım. "Çünkü vazgeçtim. Yoruldum. Sen kazandın, ben kaybettim. Pes ettim artık."
Gözlerindeki hüzün derin bir acıya dönüşse de yine başarılı bir şekilde sakladı. "Anthony'nin teklifine ne cevap verdin?" diye sordu damdan düşer gibi. İçimden onu terslemek gelse de artık savaşmayacağıma dair kendime verdiğim sözü hatırladım.
"Daha kesin bir cevap vermedim."
"Onunla evlenecek misin?"
"Bilmiyorum."
"Onu seviyor musun?"
"Yeter!" diye haykırdım birden. Sorusu kızarmama neden olmuştu. Bu kadarını söylemem bile fazlaydı ona. "Haddini aşacak sorular soramazsın bana." diye tısladım dişlerimin arasından.
İki büyük adımla hızla bana sokuldu ve omuzlarımı kavradı. Yüzünü yüzüme o kadar yaklaştırmıştı ki nefesim kesilmişti. "Asha, yemin ederim sana ceza vermek için değil istediğim için öptüm seni. Lütfen böyle düşünüp de beni kahretme. Seni öpmek istedim..." Birden durdu. Duyguları çağlayan gibi üzerinden akıp gitmek istiyor ama o onların önüne hızla baraj çekiyordu. Bir adım geri giderek omuzlarımı ellerinden kurtardım. Onu dinlemek, açıklamalarını duymak, söyleyemediklerinin acısıyla kıvranışını izlemek istemiyordum.
"Pekala. Beni öpmek istedin. Anlıyorum. Ve bu ikimizin arasında sonsuza dek saklı kalacak. Şimdi gidebilir miyim?"
Soğuk tavırlarım yüzünde öyle perişan bir ifadenin oluşmasına neden olmuştu ki birden beni kendine çekti ve yüzünü saçlarıma gömdü. Bedeninin sert ve sıcak sarmalayışı içimi titretti ve bir an gözlerimi yumdum. Vücudundan her zamanki çam sabunu kokusu geliyordu. Bir de kendine has erkeksi bir kokusu vardı ki bu beni daha da zorluyordu. Saçlarımı kokladığını hissederken ağlamamak için direniyordum. O an onun kollarında öyle huzurluydum ki daha da sokulmak, sığınmak istiyordum bana vaat ettiği cennete.
"Keşke bu kadar imkansız olmasaydın.." diye mırıldandı. Bu sözler yeterli olmuştu benim için. Nasıl bu kadar kördü? Ben bile bütün gerçekliği apaçık görebiliyorken, o gerçekten de görmüyor muydu yoksa kendini mi kandırıyordu? Günlerdir içimde sakladığım öfke galip geldi ve hızla ittirdim onu.
"Bu kadar aptal olmasaydın imkansız olmadığını görebilirdin!" diye haykırdım. Sözlerimle birlikte afalladı. Öfkeme hakim olabilmek için dilimi ısırdım ve gözyaşlarımı bastırdım.
"Ne demek istiyorsun?" diye mırıldandı şaşkınlıkla.
"Madem imkansızım..." Güçlükle yutkundum. "Benden uzak dur! Git Ariana ile evlen! Beni unut! Aynı şekilde benim de kendi hayatımı kurmama izin ver! Anthony ile olan ilişkime karışma!"
Ellerim titrerken gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Omuzlarım hıçkırıklarımla sarsılırken hissettiğim şey hüzün ya da acı değildi. Saf öfkeydi. Herkese öfkeliydim. Erik'in Victoria'nın oğlu olduğunu sakladıkları için aileme, bana olan aşkından korkup kaçtığı için Erik'e ve her seferinde onu düşlemeyi başarabilen kendime öfkeliydim. Erik'in eli mengene gibi kolumu kavrarken gitmeme izin vermedi.
"Ne demek istiyorsun?"
"Bırak beni!" diye haykırdım deli gibi ağlarken. Kendimi tutamayacağımı biliyordum. Artık bende ipler kopmuştu.
"Ne biliyorsun Asha! Söyle!" diye üsteledi.
"Aptal ve korkak bir herif olmasaydın sen de fark ederdin! O kadar zavallısın ki Erik sadece benden değil kendinden, kendi gerçeklerinden de kaçıyorsun!"
"Açık konuş Asha! Ne biliyorsan söyle!" Artık o da haykırıyordu.
"Bırak kolumu!"
"Söyle!" diye bastırdı.
"Seninle kardeş falan değiliz! Senin annen Victoria! Benimle tek kan bağın annemin kardeşinin oğlu olman!"
Sözlerim koruluğun içinde bomba gibi patlarken Erik'in yüzünde parçalara ayrılmış ruhunu görebiliyordum. Ellerimle ağzımı kapattığımda artık çok geçti, biliyordum. Sessiz hıçkırıklarımı yutmaya çalıştım. "Hiç öyle şaşırmış numarası yapma." dedim boğuk bir sesle. "Bunu sen de biliyordun. Diğerleri gibi. Valdamir olduğunu biliyordun. Ama bilmezlikten geldin."
Yüzü sararırken ellerini koyacak bir yer arıyormuş gibi etrafına bakınıyordu. "Bu doğru değil." diye mırıldandı. Kendi kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. "Saçmalıyorsun."
"Git onlara sor o zaman. Bakalım sana ne diyecekler."
Hata yaptığımın farkındaydım ama bedelinin ağır olacağını hiç düşünmemiştim. Erik'in de bir şekilde bu gerçeği bildiğini ama kendine yediremediği için sakladığını sanmıştım. Ta ki annem ve babamın karşısına çıkana kadar.
Erik'in öfkesi çığ gibi saraya düşmüştü. Cecilia sessiz bir öfkeyle bir kere bakmıştı yüzüme. Hiçbir şey demedi. Annem Erik'e açıklamalarda bulunmaya çalışırken, babam sessiz anlaşmalara varmaya çalışırken öylece izledik. Neden yaptığımı sormadı. Düğüne bir ay kala ona neden böyle bir gece yaşattığının hesabını sormadı. Erik alev alev yanarak odayı terk ettiğinde sakince odasına çekildi. Annem ise babamın kollarında küçük bir çocuk gibi ağlıyordu.
Erik onu suçlamıştı. Gerçeği söylememesinin acısını, kendisini benden uzak tutmak için yıllardır verdiği savaşın acısını ondan çıkarmış, annesinin idamından onu sorumlu tutmuştu.
Her şey öyle hızlı olmuştu ki bir an bile ben ne yaptım diye düşünmemiştim. Ta ki Erik'in arkasında tek bir not bile bırakmadan sarayı terk ettiği haberini alana dek. Onun boş odasının önünde dikilirken içimde derin bir boşluk ve pişmanlık hissi vardı. Ben ne yapmıştım? Kendi öfkemin acısını ondan çıkarmıştım. Erik'in her şeyi bildiğini ama sakladığını varsaymıştım oysaki onun hiçbir şey bilmediğini biliyordum. Sadece öyle inanmak istediğim için bizi, onu bin parçaya dağıtmıştım.
Şimdi nasıl toparlanacaktık?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro