Bölüm 41
Dışarıda şimşekler çakarken Alastair acıyla yüzünü buluşturdu. Omzundaki yara dikilmişti. Kıpkırmızı olmuş yüzünde biriken ter damlacıklarını elinin tersiyle silerken bütün gücünün tükendiğini hissediyordu. Son bir gayretle yarıladığı içki şişesini kaldırıp kurumuş dudaklarına dayadı. İçki, boğazını yakarak geçerken zihnini uyuşturmaya başlamış, sızlayan yarasını unutmasına az da olsa yardımcı olmuştu. Dışarıya çökmüş gece kadar kasvetli ve karanlık bakışlarını camdaki yansımasına dikmişti.
Sorin ona ihanet ederek suikast düzenlemiş fakat başarısız olmuştu. Bu, Alastair'in beklediği bir şeydi. Karısına saplantılı bir şekilde aşık bir adama elbette güvenmiyordu ve gece gündüz onu izliyordu. Aldığı önlemlere rağmen yine de yaralanmıştı. Sorin ise yarısı katledilen adamlarıyla birlikte bozguna uğramıştı. Onu daha öldürmemişti. Yarasına yapılan müdahale bittiğinde o alçağı getirmelerini isteyecekti. Rowan ile anlaştığına emindi. Planlarının ne olduğunu bilmesi gerekiyordu.
"Dinlenmelisiniz majesteleri," dedi doktor sargı işini bitirdiğinde. Elindeki kanlı pamuğu masanın üzerindeki çelik tabağa bıraktı. Tabağın içinde kralın omzundan çıkarılan kanlı kurşun parçası parlıyordu. Alastair başını olmaz der gibi salladı. Dinlenecek zaman değildi. O sırada odaya sert ve sıkıntılı bir yüz ifadesiyle Palmira Adaları'nın kralı Hartwin girdi. Karya'nın yıllardır sadık müttevifiki olarak o ve birlikleri de Arzova'ya gelmişti. Genç kral, arkadaşına endişeli bir bakış attıktan sonra öfkeli bir şekilde bir sandalyeye oturdu.
""Hain!" diye bağırdı tiksintiyle. "İzin ver de kazığa oturtayım."
Alastair, arkadaşının öfkesine aldırmayarak içkisinden koca bir yudum daha aldı. "Onu ben idam etmeyeceğim," dedi yorgun bir sesle. Hartwin huzursuzca yerinde kıpırdadı.
"Bu da ne demek?"
"Sorin bana değil, kraliçesine sadakat yemini etmişti. İhaneti bana değil, onaydı. Onu yargılayacak olan da, cezasını verecek olan da Amara."
Hartwin'in yüzünden tereddütlü bir ifade geçti. "Sorin ile kraliçe çocukluk arkadaşı. Böyle bir karar Amara için zor değil mi? Sonuçta kadınları bilirsin..."
Alastair umursamaz bir tavırla elini salladı. "Bilirim," dedi. "Fakat o alelade bir kadın değil, Hartwin." Böyle diyordu ama onun içinden de aynı tereddüt geçmişti. Fakat bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu. "Nerede?" diye sordu için için yanan bir öfkeyle.
"Olabilecek en berbat çukura attık. Tabii hak ettiğini bir güzel verdiler önce. Onun sana bilgi vereceğine inanıyor musun?"
Genç adam omzunu silkti. "Denemekten zarar gelmez. Onu buraya getirin."
Askerler tam çıkacakken Kral Hartwin kesin bir dille, "Hayır!" dedi. Adamlar bir an ne yapacaklarını bilemeden duraksadılar. Hartwin gergin bir tavırla Alastair'e döndü. "Bu gece değil. Bu gece sen dinleneceksin. O hain de atıldığı bok çukurunda çürüyecek. Dinlenmen lazım Alastair. Günlerdir uyumuyorsun. Senin sağlıklı olman lazım."
Alastair buna başta itiraz etmek istese de Hartwin'in haklı olduğunu biliyordu. Korkunç derecede yorgundu. "Pekala," diye mırıldandı. "Bu gecelik ara versek iyi olacak."
Hartwin memnun bir şekilde başını salladı. Ayağa kalkmış gidecekti ki geri döndü. "Karya'ya iyi olduğunu iletelim mi?"
Alastair'in gözünün önünden suikast haberini alan Amara'nın acı içindeki yüzü geçti. "Daha değil," dedi en sonunda. "Karya'ya suikastin başarısız olduğu haberi giderse Rowan'da öğrenir. Şimdilik bilinmezliğin içerisinde sürüklensin."
Alastair bilinçli bir şekilde suikasta uğradığı haberini yaymıştı. Rowan ve Merikh'in geçici bir zafer duygusuyla gardlarını düşürmek, bir sonraki adımlarını öğrenmek istiyordu. Zaten bu, geçici bir süreydi. Amara'nın duyacağı kederi, ülkesindeki karmaşayı tahmin etse de bunu yapmak zorundaydı.
🍂
Haberi alır almaz yere yığılan Amara, Gavril'in onu kucaklayarak odasına taşıdığının hayal meyal farkındaydı. Zihni beyaz bayrağını çekmiş, artık pes etmişti. Bu acıyla baş edebilmesine imkan yoktu.
Yatağına yatırıldığında nedimeleri hızla başına üşüştü. Genç kadınsa yerinden kalkmak ve Arzova'ya gitmek istiyordu. Fakat elini kaldıracak gücü dahi bulamıyordu. O sırada birisi burnuna korkunç kokan bir şey tuttu. Gözleri hızla açıldı.
"Yavaş, sakin olun lütfen," dedi başına gelen bir doktor. Genç kadının ince bileğini alıp iki parmağıyla bastırdı. Bir gözü de cebinden çıkardı uzun bir zincirin ucuna takılı saatteydi. Tamamen işine odaklanmış, odadaki gürültüyü duymazlıktan geliyor, alnı düşüncelerinin derinliği ile kırışıyordu.
"Tansiyonu düşmüş," dedi doktor en sonunda Octavian'a. Amara, yaşlı adamın ne zaman geldiğini bile bilmiyordu. "Kalabalık, odadan çıksa iyi olacak. Kraliçe biraz dinlensin. Sakinleştirici bir karışım vereceğim," diye ekledi hoşnutsuz bir tavırla odaya bakarak.
Amara sicim gibi yanaklarına dökülen gözyaşlarıyla dolu gözünü boş bir ifadeyle tavana dikmişti. Odasındaki seslerin azaldığını gittikçe alçalan uğultuyla fark etti. Görmeyen gözlerinin önünde yalnızca Alastair'in sıcak, yeşil gözleri vardı. O sırada aklına gelen diğer ihtimalle yaşlı gözleri hızla büyüdü. Zorlukla yerinden doğruldu ve Octavian'a doğru uzandı.
Yaşlı adam genç kadının ne soracağını anlayarak yanına geldi. "Henüz bir haber yok," dedi. "Sadece Sorin'in ihanetini biliyoruz. Kralımız öldü mü, yaşıyor mu bilmiyoruz."
Amara ilk ihtimali düşünmek dahi istemiyordu. "Arzova'ya ulaşamaz mıyız?" dedi titreyen sesiyle.
Octavian derin düşüncelere dalmıştı. "Bunu konseyle konuşacağım majesteleri. Ne yapabiliriz bulacağız. Bu süreç boyunca kendinizi bırakmayın. Sizin güçlü olmanız, güçlü gözükmeniz lazım. Hem..." Cümlesinin bu kısmında durdu. Ardından yoğun bakışlarını karşısındaki kadına dikti. "Alastair'i tanıyorsam, bu belirsizlik de onun planının bir parçasıdır," dedi. "Her şey birkaç gün içerisinde belli olacak. Umudunuzu kaybetmeyin."
🍂
Karya Sarayı'nda sessiz bir panik dalgası yaşanırken Alastair, Arzova Sarayı'nın mahzenlerine iniyordu. Sargılı omzunun üzerine siyah bir gömlek geçirmişti. Gözlerinin altında hem yorgunluktan hem de kan kaybından ötürü mor halkalar belirmişti. Sorin'i kaldığı çukurdan çıkarmış, daha geniş bir mahzende bir sandalyeye bağlamışlardı. Üstü başı kan içindeydi. Dudağı yarılmış, kaşı açılmış, bir gözünde yeşil ve mor karışımı kocaman bir şişlik oluşmuştu. Saçları ıslanmış gibi terden alnına yapışmıştı. O artık her şeyini kaybetmiş bir adamdı. İçeriye giren Alastair'e tatsız bir bakış attı.
"Size hiçbir şey söylemeyeceğim," diye tısladı tükürür gibi.
"Senden bilgi almaya ihtiyacım yok zaten," diye cevapladı onu Alastair sakin bir sesle. Onun tam karşısına bir sandalye çekti ve boş bir ifadeyle gözlerinin içine baktı. "Bu kadar aptal değilsinizdir diye umuyordum. Gerçekten sana güvendiğimi mi sandınız?"
Sorin hırçın bir şekilde başını çevirdi. "Ne önemi var artık?" diye söylendi huysuzca. "Ne yapıyorsan yap. Daha fazla bu saçmalığa dayanacak değilim."
"Merak ettiğim tek şey, Amara'nın da öleceğini bile bile nasıl Rowan'la anlaşma yaptın?"
"Rowan, Amara'ya dokunmayacaktı," diye hırladı Sorin ters ters bakarak. "Tek isteği seni ortadan kaldırmaktı."
"Karya Ülkesi'nin kraliçesini öylece sana bırakacaktı öyle mi?"
Sorin'in bakışları buz gibiydi. "Neden olmasın?"
"Yani Amara, Karya'da gül gibi yaşayıp gidecekti öyle mi?"
"Belki de senin ölümünün ardından onun gitmesini isteyenler çıkacaktı, kim bilir?" diye meydan okudu Sorin dudak bükerek. "Sonuçta krallarını öldüren adamın kardeşini neden kraliçe olarak istesinler ki?"
"Kraliyetten olduğu için olabilir mi?"
Sorin alay eder gibi gülümsedi. "Piçin ne güne duruyor?"
Alastair yumruklarını sıktı. Yeşil gözlerinde yanmaya başlayan alevler ürkütücüydü. "Yani her şey çoktan planlanmıştı. Lord Theron ile?"
Sorin kanlı dişlerini göstererek sırıttı."Evet. Amara'yı tahttan indirip yerine yeğenini, yani senin piçini geçirecekti. Amara da ait olduğu yere, buraya, bana dönecekti."
Alastair'in gözleri kısıldı. "Amara hiçbir zaman sana ait olmadı."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
Genç adamın öfkeden alnında bir damar atmaya başlamıştı bile. Sorin'in boynunu oracıkta kırmamak için kendisini zor tutuyordu. Gitmek için ayağa kalktı, sonuçta istediği şeyi öğrenmişti.
"İşimi bitirmeyecek misin?" diye mırıldandı alayla Sorin.
"Seni yargılayacak kişi Amara olacak. Sadakat yeminini ona etmiştin. Cezanı verecek kişi de o."
O an Sorin'in yüzünde bir umut ifadesi belirdi. Bu, Alastair'in canını daha çok sıkmıştı. Tek kelime etmeden zindandan çıktı. Artık her şey Amara'nın vereceği karara bağlıydı. Sorin'in dediği gibi Amara'nın ait olduğu yer neresiydi, bunu ikisi de öğrenmiş olacaktı. Düşünceleri zihninde kızgın arılar gibi uçuşurken, onları dağıtmak için nafile bir çabayla başını iki yana salladı. Kral Hartwin, konsey üyeleriyle birlikte toplantı odasında onu bekliyordu. Hızla basamakları tırmandı ve rüzgar gibi toplantı odasına daldı. Masadakilerin konuşmasına fırsat tanımadı bile. Kararı belliydi.
"Sorin, yargılanmak üzere Karya'ya gönderilecek. Cezasını, yerime vekil bıraktığım Kraliçe Amara verecek. Aynı zamanda Lord Theron'un ve yardakçılarının da tutuklanıp yargılanmasını istiyorum. Hemen bir mektup gönderin!"
🍂
Amara titreyen elleriyle tuttuğu mektubu masaya bıraktı. Yüzü kireç gibi bembeyaz kesilmişti. Önce gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Aldığı nefesle birlikte gözlerinden yaşadığı rahatlamanın ve mutluluğun getirdiği gözyaşları yanaklarına doğru süzüldü. O an tek düşünebildiği şey Alastair'in yaşadığı ve iyi olduğuydu. Son birkaç gündür onu kaybetmek düşüncesinin çektirdiği ızdırap cehennem azabı gibiydi. Minnetle Octavian'a baktı.
"Alastair yaşıyor," diye verdi müjdeli haberi. Yaşlı adamın yüzünde o güne dek görmediği bir neşe yerleşmişti. Octavian sayesinde mecliste bir kriz yaşanması engellenmişti. Amara bu yüzden ona hep minnettar olacaktı.
Mektuba döndü ve sonraki satırları okurken kaşları çatıldı. Alastair, Sorin'i yargılanması için Karya'ya gönderiyordu. Ona cezasını vermesi için Amara'yı uygun görüyordu. Aynı zamanda Lord Theron'un ve yardaçlarının da tutuklanması ve haklarında soruşturma başlatılmasını istemişti. Ne diyeceğini bilemeyerek mektubu Octavian'a uzattı. Yaşlı adam gergin bir yüz ifadesiyle mektubu okudu.
"Lord Theron'la anlaşmışlar," dedi genç kadın inanamayarak.
"Kralımızı gerçekten hafife almışlar," diye karşılık verdi Octavian.
"Ya da o kadar çaresiz kaldılar."
Yaşlı danışman ve genç kraliçe bir süreliğine birbirlerine baktılar. Hemen ardından hiç beklemeden meclis toplandı. Kralın emirleri okundu. Lord Theron'un haykırarak isyan etmesine aldırış edilmedi. O ve adamları hemen tutuklandılar ve sorgu için kuleye götürüldüler.
Çok geçmeden Sorin de Karya'daki kuleye getirildi. Amara bir gün bile beklemedi. Haberi alır almaz arabaya bindi ve şehrin dışındaki mahkumların tutulduğu kuleye doğru yol aldı.
Kış, yaklaşmaktaydı. Sonbaharın son demlerinin etkisi her yerde gözüküyordu. Hava insanın içine işleyecek kadar soğumuştu ve yağan yağmurdan çamurlu yerlerde irili ufaklı su gölcükleri oluşmuştu. Genç kadın montuna sıkıca sarıldı. İnce ince yağmur yağıyordu. Dışarı çıkar çıkmaz yardımcıları başına şemsiyesini tutmuşlardı.
Acele adımlarla kulenin içine girdi. Kule, dışarıya göre daha soğuktu ve ağır rutubet kokusu neredeyse ciğerlerine işliyordu. Bir yanı buraya gelmeyi, Sorin'le yüzleşmeyi hiç istemiyordu. Ancak verdiği kararı gözlerinin içine bakarak söylemeliydi. Kırgındı, kızgındı. Sorin'le hesaplaşmadan bu defteri kapatmak istemiyordu.
Kule, Karya'nın ünlü kulelerinden birisiydi fakat diğerlerinden en önemli farkı bu kulenin vatan hainlerinin ve idam mahkumlarının kapatıldığı yer olmasıydı. Koşulları diğerlerine göre daha zorluydu. Genç kadın titreyerek yukarıya çıkan karanlık, dar merdivenlere yöneldi. Kule müdürü koşarak yanına gelmişti. Bir elinde kocaman bir gazlı lamba vardı.
"Hoşgeldiniz majesteleri," dedi aceleyle önünde eğilerek. Genç kraliçenin beklenmedik ziyaretiyle eli ayağı birbirine dolanmıştı. "Penceremiz pek yok. Kulenin içi karanlık o yüzden. Size ışık tutayım."
Amara başını saklamakla yetindi. Cevap verecek halde değildi. Son gücünü Sorin'e saklıyordu. Kuleden bir an önce gitmek istiyordu. Sarmal, dar merdivenler sonsuzluğa uzanıyormuş gibi devam ediyordu. Genç kadın, rutubetli havayı soluya doluya zorlukla merdivenleri tırmandı. Dışarısı aydınlık olduğu halde içerisi de bir o kadar karanlıktı. Müdürün elindeki lamba olmasa göz gözü görmezdi. Sanki bu taş duvarların arasında hiç umut yokmuş gibiydi. Merdivenler bitip de bir koridora girdiklerinde duvarlara asılı gaz lambaları dikkatini çekti. En sonunda demir kapılı bir odanın önüne geldiler.
"İçeri girmeseniz daha iyi olur, majesteleri," dedi müdür demir kapının üstündeki kapalı pencereyi işaret ederek. "Güvenliğiniz için. Mahkum bağlı değil."
Genç kadın başını olur anlamında salladı. Yaşlı adam pencereyi açınca içeriden dışarıya pis bir koku yayıldı. Kuleyi kaplayan rutubete karışmış dışkı ve çürümüşlüğün kokusu yüzüne vurdu. Bir an gözlerini yumup kokuya alışmaya çalıştı. Müdürün elinden lambayı alıp kapıya doğru tuttu. Karanlığın içinde bir hareketlilik oldu.
"Gidebilirsiniz, bayım," dedi Amara nazik ama zayıf çıkan bir sesle. Yaşlı adam başını sallayarak duvardaki küçük lambalardan birini alıp merdivenlere yöneldi.
Karanlıkta hareket eden figür ağır ağır kapıya, Amara'nın lambasından yayılan ışığa doğru çıktı. Genç kadın bir an, karşısında duran bir zamanlar ülkesinin en önemli lordlarından birisi olan adama dehşet içerisinde baktı. Sorin zayıflamıştı. Üstünde bol duran pislik içerisindeki kıyafetleri parça parça olmuştu. Yara bere içinde kalmış yüzünde bir karış sakal vardı. Kirli saçları omuzlarına dek uzanıyordu. Sapsarı kesilmiş tenindeki gözleri boş ve umutsuz bakıyordu.
"Amara," diye fısıldadı Sorin zorlukla. Sanki gözlerine inanamıyormuş gibi bakıyordu karşısındaki genç kadına. "Gerçekten sen misin? Geldin mi?"
Amara'nın yüzü ifadesizdi. Karşısındaki adamın saplantılı hali midesini bulandırıyordu. "Tek bir şey sormaya geldim," dedi buz gibi bir sesle. "En başından beridir Rowan'a mı sadıktın?"
"Ben her şeyi senin için yaptım."
"Cevap ver!"
Genç kadının sesi duvarlarda yankılanmıştı. Sorin pes ederek omuzlarını düşürdü. "Theron'la çoktan anlaşmıştık. Seni öldürmeyi denediklerinde onlara bu işte yokum dedim. Fakat sonra suikastı sana değil Alastair'e düzenlediklerini ama başaramadıklarını söylediler."
"Sen de inandın öyle mi? Seni zeki bir adam sanırdım," dedi Amara tiksinircesine. Sorin perişan yüzünü ona kaldırdı.
"Amara..." dedi yalvarır gibi. "Bana söz verdiler. Sana dokunmayacaklardı. Rowan'ın derdi seninle değildi..."
"Sen kendini kandırmışsın. Boş bir saplantı uğruna," diye tersledi Amara.
Sorin başını iki yana salladı. "Seni seviyorum. Seni her şeyden..."
"Sen bana değil, Alastair'e takıntılısın aslında. Onu yok etme arzun gözünü öyle kapatmış ki Rowan'ın saçmalıklarına inanmışsın. Gerçekten beni sağ bırakacaklarını mı sandın? Yoksa Alastair'in ölümü uğruna beni de feda etmeye razı mıydın? Sen buna sevgi mi diyorsun? Bana ihanet ettin! Kraliçene ihanet ettin!"
Sorin duyduğu sözlerle ne diyeceğini bilemez hale gelmişti. İtiraz etmek istiyor fakat ağzından tek kelime çıkmıyordu.
"Kendini boşuna kandırma Sorin," dedi Amara çelik gibi sert bir sesle. Bir adım geri attı ve gözünü bile kırpmadan karşısındaki sefil adama hükmünü bildirdi.
"Lord Sorin, kraliçene ve ülkene ihanetten idam edileceksin. Kararım budur."
Tek kelime daha etmesine izin vermeden demir pencereyi sertçe kapattı. Sorin kapının arkasından ağlamaklı bir sesle bir şeyler söylüyordu. Ben sana ihanet etmedim, her şeyi senin için yaptım, bizim için diye haykıran sesi boğuk boğuk yükseliyordu. Amara durmadı.
Ertesi gün Lord Sorin, kraliçenin emriyle idam edildi. Halka kapalı bir bahçede kafası uçuruldu. Birkaç hafta sonra da suçlarını itiraf eden adamları yüzünden ihanetleri kanıtlanmış olan Lord Theron ve merhum Leydi Zaria'nın babası Lord Bailon aynı şekilde idam edildi. Tüm mal varlıkları Alastair'in gayrimeşru çocuğu olan ve artık lord unvanı alan Lord Dareen'e kaldı. Henüz bebek olduğu için vasiliği büyükannesi Leydi Naseria'ya verilmişti.
Çetin kış şartlarına rağmen savaş devam ediyordu. Fakat Amara bir sabah uyandığında krallıkları için iyi fakat kendisi için üzücü olan o haberi alacağını biliyor ve büyük bir metanetle o günü bekliyordu.
Çok geçmedi. Birkaç hafta sonra kazanılan zaferin haberi tüm krallığa duyuruldu. Kral Alastair savaşı kazanmıştı. Kral Merikh ülkesine kaçmıştı. Prens Rowan ise Kral Alastair'e esir düşmemek için kafasına silahını dayamış ve tetiği çekmişti.
Merhaba arkadaşlar. Bölümler geç geldiği için çok özür diliyorum. Bir sonraki bölüm final olacak. Hepinize bu zamana kadar sabırla beni beklediğiniz için çok teşekkür ederim.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro