Bölüm 36
Alastair yorgun argın bir halde Amara'nın odasına yürüdü. Günlerdir Amara'nın destekçileri ile Prens Rowan taraftarlarını kendilerine nasıl çekmeleri, Karya ülkesini nasıl kabul ettirebileceklerini tartışıyorlardı. Genç kral buna olabilecek en iyi teklifle geldi. Arzova'yı, Karya'ya dahil etmek yerine iki krallığı birleştirmeyi teklif etti. Karya ve Arzova Krallıkları adında tek bir ülke, tek bir bayrak altında yönetileceklerdi. Bu haber Arzovalılar'ı heyecanlandırsa da Karya lordlarının tepkisi Koen'i endişelendiriyordu. Bu sebeple Alastair ile baş başa konuşmak için bahçede yürüyüşe çıkmışlardı.
"Amara ile evlenmemi istedikleri zaman bu birleşmeyi göze almaları gerekiyordu Koen," dedi Alastair umursamaz bir tavırla. "Biz artık savaşta değiliz. Arzova'nın teslim olmasını değil iki krallığı birleştirmek istediler. Ve işte oluyor."
"Akıllarındakinin tam olarak böyle bir sonuç olduğunu söyleyemem, majesteleri."
O an Alastair karşısındaki adama buz gibi bir bakış attı. "Bazen kendimi Karya'nın kralı değil de Karya lordlarının uşağı olarak görüyorum."
Koen her ne kadar sarayda borusu en çok öten adam olsa da sınırını da biliyordu. Alastair çoğu zaman onu dinlerdi. Ama her zaman değil. Yapılan uyarıyı anlayacak denli zekiydi. "Haşa, majesteleri."
"Bu iş artık son bulacak. İster hoşlarına gitsin, isterse gitmesin. İki ülke birleşecek. Şu an önümüzde daha büyük bir tehlike var. Sızlanma gibi bir seçenekleri yok!"
Böyle demişti demesine ama bunu hayata geçirmenin ne denli zor olacağını o da biliyordu. Sıkıntıyla içini çekti.
Amara'nın odasının önüne geldiğinde genç kadının içeride olmasını umdu. Amara babasının yanından neredeyse hiç ayrılmadığı için görüşemiyorlardı. Gerçekleştirmeyi düşündüğü fikrini onunla paylaştığı zaman vereceği tepkiyi merak ediyordu. Bunu hayata geçirmek zor olsa da üstesinden geleceklerine dair inancı tamdı. Artık huzur istiyordu.
Eli kapının koluna uzanmıştı ki yanına gelen uşağıyla durdu. Uşak majesteleri diye seslenerek koşturuyordu. Elinde bir kağıt vardı. Nefes nefese kalmış bir halde kağıdı uzattı.
"Majesteleri," dedi soluğunu yatıştırmaya çalışarak. "Leydi Zaira... Leydiden haber var."
Alastair'in göğsüne bir ağırlık çöktü. Elindeki kağıdı açmaya çalışırken, "Ne oldu?" dedi endişeyle. "Söylesene, ne oldu?"
"Leydi doğum yapıyormuş majesteleri. Acil gelmeniz gerektiğini söylüyorlar."
🍂
Amara o sabah kalbinde bir ağrıyla uyandı. Hızla yataktan kalkıp üzerini bile giyinmeden sabahlığını alıp odadan çıktı. Koşar adım bildiği yola doğru giderken babasının kapısının önündeki kalabalığı görünce yüreğindeki ağrı arttı. Kalabalık onu görünce sessizleşti. Aralarından çıkan Lord Sorin sessiz bir endişeyle genç kadına yaklaştı.
"Majesteleri..." diye başladı derin bir kederle. Amara'nın bakışları çırpınan bir ceylanınkiler kadar hüzünlü ve acı vericiydi. Gözlerine dolan yaşlar hızla yanaklarından akmaya başladı.
"Hayır, hayır, hayır..." diye mırıldandı. Odaya girmek istedi ama Sorin onu nazikçe tuttu.
"Doktorlar ellerinden geleni yapıyorlar, Amara," diye mırıldandı alçak sesle. "Bırak huzur içinde gitsin."
"Hiçbir yere gidemez!" diye haykırdı Amara. Sesindeki şiddet ve öfkeden ses tellerinin yandığını hissetmişti. Bileğini bir hışımla genç adamın avucunun içinden çekti ve kimsenin engel olmasına izin vermeden rüzgar gibi odaya daldı.
Tam o sırada doktorlar babasının cansız yüzünü kraliyet örtüsüyle kapatıyorlardı. Amara öyle bir çığlık attı ki sesi sarayın bütün avizelerini çınlattı. Çığlığı bahçedeki bahçıvanları bile irkiltti. Kralın ölüm haberini kızının haykırışları haber etti adeta şehre.
Sorin onu belinden tutmuş odadan çıkarmaya çalışıyor, Amara hiç durmadan bağırıyor, babasına sesini duyurmaya çalışıyordu. Ama babası tepki vermiyordu.
"Bırak beni!" diye haykırdı. "Bırak babama gideyim! Beni bırakamaz! Baba!"
Nefesi kesilene kadar haykırdı. Birden birisi karnına bir bıçak saplamış gibi boğuk bir sesle iki büklüm oldu. Sorin ne olduğunu anlamayarak geri çekildi. Genç kadın acıyla inliyordu. Her şey aniden oldu. Bacaklarının arasından hızla yayılan sıcak ıslaklık altın sarısı sabahlığının beyaz eteklerinde bir çiçek gibi açtı. Titreyen elleriyle bacaklarının arasından hızla yayılan kızıllığa dokunduğunda elleri kanla kaplandı. Ne kadar çoktu ve ne kadar hızlı akıyordu. Hayır diye inledi içinden. Bu oluyor olamaz. Olamaz. Şimdi değil.
Başına gelen şeyin farkındaydı ve ona şok olmuş gözlerle bakan kalabalığın arasında ne yapacağını, babasına mı koşsun, kaybettiği bebeğine mi yansın, bunu bilememenin yarattığı duygu karmaşasını yaşıyordu. Yalvaran gözlerle Sorin'e baktı. Boğazından kopan hıçkırıklar arasında doktorları çağırdıklarını, birilerinin koluna girdiğini, bir şeyler söylediklerini duydu. Babasını bırakmak istemiyordu. Ona veda bile edememişti. Bebeğini kaybetmek istemiyordu. Gidemezdi. Gidemezlerdi.
O gün hem Arzova Kralı'nın ölümü hem de Karya Kraliçesi'nin bebeğini kaybettiği haberi yayıldı. Amara o kadar kan kaybetmişti ki doktorlar kanamasını zar zor durdurmuş, öleceğinden korkmuşlardı. Genç kadın yaşadığı çifte acıdan ötürü sürekli ağlıyor, ağlamaktan bitap düştüğü anlardaysa kendiden geçiyordu. Bütün günü yarı baygın bir halde geçirdi. Durmadan ya babasını ya bebeğini sayıklıyor ya da anlaşılmaz birkaç kelime geveliyordu.
Sabaha doğru kendine geldiğinde yaşadığı günün yıkıcılığı tüm sarsıcılığıyla yüzüne çarptı. Kaybettiği bebeğini düşünmek istemedi. Babasını son birkez olsun görmeliydi.
Onun yerinden doğrulduğunu gören nedimeleri hızla başına üşüştü. "Majesteleri, doktor dedi ki..."
"Gidin başımdan," dedi hırıltılı bir sesle. Şişmiş gözleri acıyor, başı ağrıyordu. Kimsenin öğütlerini, laflarını dinlemek istemiyordu. Sürünerek de olsa babasının yanına gidecekti!
Ayaklarını sarkıtıp yatağın üzerine oturdu. Bütün kemikleri kırılacakmış gibi ağrıyor, midesinden yükselen acı bir su boğazını yakıyordu. Tam ayaklarının üzerine kalkmıştı ki gözlerinin önünde siyah noktalar uçuşmaya, kulakları uğuldamaya başladı. Yere yığılacağı anda bir çift el onu belinden yakaladığı gibi yatağına yatırdı.
"Yastık verin," dedi otoriter bir ses. "Kraliçenin ayaklarının altına koyun hemen." Bu dadısı Daciana'nın sesiydi. Zorlukla gözlerini aralayıp kendisini büyüten kadına baktı içindeki duygu karmaşasıyla. Arzova'ya döndüğünde Daciana yoktu. Amara gittikten sonra sarayda bir işi kalmadığını düşünüp hasta annesinin yanına, taşraya dönmüştü. Her ne kadar yıllarca kralın yatağını doldurmuş olsa da Daciana'nın öncelik verdiği görevi Amara'ydı. Kendi evladı gibi büyüttüğü Amara'nın Burgonya'da yaşadığı talihsizlikleri öğrenince buna izin veren ve onu korumayan kralla oğluna çok kızmış, kendi kendine içerlemiş ve daha fazla Arzova Sarayı'ında kalmak istememişti. Ne zamanki Amara'nın döndüğünü, kralın ölüm döşeğinde olduğunu öğrenmişti, o zaman saraya dönmek için yola çıkmıştı. Ne talihsizlikti ki saraya ulaştığında kral yeni ölmüş, Amara'nınsa bebeğini kaybettiğini öğrenmişti.
Genç kadının bembeyaz kesilmiş yüzüne bakarken ağlamamak için dişlerini sıkıyordu. Amara'nın yüzü sapsarı, gözlerinin altı mosmordu. Üstelik bir hayli de kilo vermişti. Genç kadın titreyen ellerini Daciana'ya uzatırken gözlerinden yaşlar akıyordu.
Daciana gözyaşları içinde genç kadının elini tutarken bir eliyle de terden alınına yapışmış saçlarını geriye çekti. "Vah talihsiz yavrum," dedi alçak sesle. Sesindeki şefkat ve hüzün Amara'nın dört bir yanını pamuk gibi sardı. Aylar sonra bu sıcacık, tanıdık şefkat parçası öyle bir rahatlama yaşatmıştı ki ona hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir şeyler demek istedi ama kelimeler boğazından çıkmıyor, geriye yuvarlanıyordu sanki. Daciana onun bu halini anlamış gibi sarıldı genç kadına.
"Şşş," dedi yumuşacık bir sesle. "Geçecek kuşum. Bunların hepsi geçecek," diye mırıldandı.
Amara hıçkırıklar arasında zar zor, "Babam," dedi. "Kimsem kalmadı Daciana. Kimsem kalmadı," diye inledi. "Bebeğim bile terk etti beni."
Genç kadının içler acısı feryadı yaşlı kadını da hıçkırıklara boğmuştu. Hem ağlıyor hem de Amara'yı teselli ediyordu.
"Ben varım ya! Kimsesiz değilsin sen. Ben hep senin yanındaydım. Bundan böyle de hep yanında olacağım. Birlikte aşacağız bunları."
"Benimle yatar mısın, Daciana? Eski günlerdeki gibi?"
Yaşlı kadın, genç kadının yanına uzandı. Amara annesini hatırlamıyordu. Onu çok küçük bir yaşta kaybetmişti ama Daciana'ya sahip olduğu için çok şanslıydı. Çocukken yaptığı gibi Daciana'ya sığınıp hiç durmadan ağladı, ağladı. Bunu bir tek onun yanında yapabilirdi. Bir tek ona açabilirdi kalbinin kapılarını, bir tek onunla paylaşabilirdi acılarını.
🍂
Ertesi gün Arzova'nın müstakbel kraliçesi biraz daha toparlamıştı. Hala çok bitkindi ama ayağa kalkacak gücü bulabilmişti. Bir gün önceki zayıflığını da üzerinden atmış yüzüne soğuk bir yas maskesi geçirmişti. Daciana ve Lord Sorin'in yardımıyla babasının yanına gitti ve zor da olsa son kez veda etti. Cenaze hazırlıkları başlamıştı. Arzova Kralı'nın ölümü dört bir yana duyurulmuştu. Abisinden de haber vardı. Kral Merikh'in desteğiyle Arzova'daki destekçilerine çağrı yapmış, onları kurduğu ordusuna davet etmişti. Arzova yitip giden kralının ardından gerçek varisine kucak açmalıydı. Arzova'nın asıl kralına kavuşması gerekiyordu.
"Stratejik bir hata yaptı. Biraz daha beklemeliydi. En azından cenazeden sonraya bırakabilirdi. Bu durum bize avantaj sağlayacaktır," diyordu Sorin.
Genç kadın cevap vermedi. Bahçeye çıkmış dalgın dalgın ağaçları seyrediyordu. Sorin, genç kadının kafasına üşüşen tilkilerin varlığını biliyordu ama Amara'nın aklındakilerini dile getirmeyeceğini de biliyordu. Nitekim sadece, "Asıl kral..." diye mırıldandı.
Birden yorgun bakışları nazik bir ışıltıyla Sorin'e döndü. "Yanımda olduğun için teşekkür ederim, Sorin," dedi. "Şu son iki günde bana verdiğin desteğin o kadar değerli ki benim için."
Sorin'in yüzünde yine aynı, tanıdık kederli ifade belirdi. "Senin için her şeyi yaparım," diye mırıldandı alçak sesle. Amara'nın nazik bakışları bir anda değişti. Sorin'i bir sonraki hamlesi için uyarıyordu. Fakat genç adam bunu dert etmedi. Amara son iki günde korkunç şeyler yaşamıştı. Babasını kaybettiğini öğrenir öğrenmez bebeğini de kaybetmişti ve az daha kendi canında da olacaktı. Peki bu süreç içerisinde kocası olacak adam neredeydi? Amara'nın evliliğinde yalnız olduğunu biliyordu. Halbuki, onunla kendisi evlenmiş olsaydı genç kadını bir an için bile yalnız bırakmazdı.
"Lordum, yalnız kalmak istiyorum. İzninizle," dedi Amara bir anda. Genç adamın diyecek çok sözü vardı ama Amara buna izin vermemişti. İzin vermeye de niyeti yok gibiydi. İstemeye istemeye başını eğip ayaklandı. Gitmeden önce hem büyük bir cesaret örneği gösterip hem de büyük bir düşüncesizlik yaparak, "Ne olursa olsun, her zaman yanındayım. Seni asla yalnız bırakmayacağım, Amara," diye mırıldandı oldukça cüretkar bir tavırla. Amara bu sözlere karşılık vermedi. Yalnızca başını başka bir yöne çevirdi. Sorin'in imalarıyla uğraşmak, üzerinde düşünmek bile istemiyordu.
O gidince birkaç adım uzakta gölgesi gibi onu takip eden Gavril'e seslendi. Sadık şövalyesi hemen yanında belirdi.
"Emredin majesteleri."
Amara düşünceli bakışlarını yeniden bahçedeki ağaçlara dikti. "Kral nerede, Gavril?" diye sordu sakince.
Gavril gergin bir şekilde, "Acil bir mesele için Karya'ya dönmek zorunda kaldı, majesteleri. Fakat burada olan biten her şeyden haberdar. Cenazeye mutlaka burada olacaklar," dedi hızla.
Amara bu sözlerden hiç etkilenmemişti. Bu kez daha soğuk bir tavırla, "Kral, nereye gitti Gavril?" diye sordu tane tane.
Rahatsız edici bir sessizlik oldu. Amara'nın buyurgan bakışları altında Gavril istemeye istemeye cevap verdi.
"Leydi Zaria'nın doğum yaptığı haberi geldi."
"Ve onun yanına gitti?"
Gavril başını sallamakla yetindi. Bir şeyler daha demek istemişti ama Amara elini kaldırıp engel oldu. "Gidebilirsin," dedi mesafeli bir şekilde.
Ne hissedeceğini, ne düşüneceğini bilmiyordu. Düşünceleri ve hisleri birbirine girmişti. Ama ne yapacağını biliyordu.
Ve yapacağı şey Alastair'in hoşuna gitmeyecekti.
Gitmesin zaten diye düşündü. Biraz da onun hoşuna gitmesin.
________________________________________
Merhaba arkadaşlar. Bölümler geç geliyor farkındayım. Lütfen kusura bakmayın. Öğretmenim ve işlerim yoğun olduğu için ilgilenemiyorum. Tatile girer girmez daha fazla vaktim kalacak.
Hikayeyi beğeniyor musunuz?
Düşünceleriniz neler?
Fazla uzatmayı düşünmüyorum. Birkaç bölüm sonra finali görürürüz diye planlıyorum.
Sizin fikirleriniz neler?
Hepinize iyi geceler ve iyi haftalar diliyorum 🌸
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro