Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 35

Alastair kor gibi yanan gözlerini yere sabitlemiş kafasının içinde uçuşan düşüncelerini kontrol altına almaya çalışıyordu. Fakat ne yaparsa yapsın bir noktadan sonra aklı Amara'ya gidiyordu. Genç kadının yaşlarla dolu gözleri zihninden silinmiyordu. Peki ya ellerini kaldırıp kendini korumaya çalışması da neydi? Alastair ona vuracak değildi ya? Bıkkın bir şekilde gözlerini yumdu.

"Ne yaparsam yapayım onun kalbini kırıyorum, Octavian," dedi yorgun bir sesle karşısındaki yaşlı adama. "Nasıl yaptığımı bile bilmiyorum."

Yaşlı adam karşısındaki adamın duygularıyla boğuştuğunu ve bunun farkında olmadığını bilecek kadar tecrübeliydi. "Majestelerine gerçek duygularınızı söyleseniz, daha az kalbi kırılır belki de," diye mırıldandı yavaşça. Alastair kapalı gözlerini açtı hemen.

"Gerçek duygularım?"

"Ona olan hisleriniz."

Genç adam rahatsız bir bakış attı. Bu, Octavian ile konuşmak istediği bir konu değildi. "Ben bunu yeterince belli ettiğimi düşünüyorum," diye mırıldandı imalı bir tonla. Octavian hafifçe gülümsedi.

"Kadınların bu tarz imaları erkeklerin düşündüğü şekilde anladığını sanmıyorum," dedi usulca. Alastair, Octavian'ın bununla nereye varmak istediğini anlamayarak dik dik baktı karşısındaki adama.

"Pekala, daha açık konuşmalısın Octavian."

"Kraliçe sizin hala Leydi Zaria'yı sevdiğinizi ve onu istediğinizi düşünüyor bence. Söylediğiniz ve yaptığınız her şeyden bu çıkarıma vardığı için de kalbi kırılıyor."

Alastair'in gözleri bu ihtimalle açıldı. Bu hiç aklına gelmemişti bu zamana kadar. "Zaria'yı istesem şu an onun yanında olurdum," dedi anlamayarak. Yaşlı adam kafasını salladı.

"Bunu bir tek siz biliyorsunuz. Kraliçe bilmiyor."

Alastair yorgun bir şekilde yüzünü sıvazladı. "Zaria'yı tamamen hayatımdan çıkartamam Octavian. Her ne kadar sahiplenemeyeceksem de benim çocuğumu taşıyor. Üstelik çok hasta..." Sözleri burada tıkandı. Gözlerinde kesif bir pişmanlık duygusu belirmişti. "Doğumdan sonra yaşayacağından emin olmadıklarını söylüyorlar," diye mırıldandı acı bir sesle. "Bunu sen de biliyorsun."

Yaşlı adam üzüntüyle başını salladı. "Bunu kraliçemize de söylemelisiniz. Sizi anlayacaktır. Siz ona duygularınızı açık açık ifade ederseniz neyi, neden yaptığınızı daha iyi anlayacak ve üzülmeyecek."

Alastair bir süre boşluğa dikti gözlerini. Octavian'ın haklı olduğunu biliyordu. Hem hırçın tavrından ötürü Amara'ya bir özür borcu vardı. Hem de genç kadınla kavga etmekten hoşlanmıyordu. Ama abisi konusundaki inatçı tavrı genç adamı çileden çıkarıyordu.

Suikastçiler yakalanmıştı. Bir değil, üç kişiydiler. Adamlardan birisi askerlerden hızlı davranıp kendi boğazını keserek intihar etmişti. Ama diğer ikisi Karya'nın gidilmesinden en çok korkulan kulesine hapsedilmiş, emri kimden aldıklarını söylemeleri için ağır işkenceler görüyorlardı.

"Bu alçak saldırının sorumlusunu bulacaksınız," dedi hırsla Alastair. Aklına balkonda yaşadıkları gelince öfkesi daha da köpürüyordu. Ramak kalmıştı. Amara o an eğilmeseydi...

Daha fazla dayanamadı. Aceleyle yerinden fırladı. "İyi geceler Octavian," dedi yarım yamalak. Yaşlı adamın cevabını beklemeden odadan çıkıp gitti.

🍂

Amara beline dolanan güçlü eller ve sırtına yaslanan sıcak bir bedenin varlığıyla gözlerini araladı. Alastair'in sıcak dudakları boynuna bir öpücük kondurduğunda yavaşça yüzünü ona döndü ve sorgulayan gözlerle genç adama baktı.

Alastair pişmanlıkla, "Özür dilerim," diye mırıldandı. "Seni korkutmak istememiştim." Kısa bir süre sustu. Amara, duyduğu sözler karşısında şaşırmıştı. Alastair'in yanına gelmesini beklemiyordu. Genç adam genelde birkaç gün ortalıktan kaybolur, sonra yine kavga eder ve sonu yatağa bağlardı. Ama bu sefer farklıydı.

"Seni üzmek istemiyorum Amara ama bir şekilde üzüyorum." Yüzünde kederli bir ifade vardı. Amara yavaşça çekilip yüzünü ona dönerek yattı. Şimdi karşılıklı birbirlerine bakıyorlardı. Genç adamın kendisini açmak üzere olduğunu biliyordu. Hiçbir şey demeden konuşmasını bekledi.

"Şunu bilmeni istiyorum. Zaria'yı öylece bir kenara atamam."

Genç kadının gözlerinde beliren hüzünlü ifadeyi fark edince çabuk çabuk ekledi. "Bak, bu sandığın gibi değil."

"Ben olmasaydım ikiniz de..." diye başladı genç kadın fakat Alastair onu hemen susturdu.

"Bu sandığın şey değil," dedi tekrardan. "Amara, Zaria'yı nasıl bir duruma soktuğumun farkındasın umarım. Ondan en başından beri uzak durmalıydım. Beni bu konuda uyardılar. Özellikle annesi Leydi Naseria." Bir an bakışları dalgınlaştı. Zihninde geçit töreni yapan anıları gözünün önünden geçti. "Fakat ben kimseyi dinlemedim. Zaira'ya bir söz verdim. Ama onu tutmadım. Bunun sorumlusu sen değilsin, lütfen böyle düşünmeye devam edip daha da üzme beni. İkinizin de benim yüzümden acı çektiğinizi düşünmeye dayanamıyorum. Zaria için artık çok geç. Onun hayatını zaten kararttım. Bari senin hayatını karanlıklara hapsetmeyeyim. Bak, düşüncesiz davrandığım zamanlar oluyor. Beni anlaman lazım, ben hiçbir zaman kimseye hesap vermek, kendimi açıklamak zorunda kalmadım. Fakat görüyorum ki bu sana acı veriyor. Zaria'yı bir kenara atamamamın sebebi ona yaşattığım acının vicdanımda bıraktığı iz. Şu anda hasta. Bana durumunun iyiye gitmediğini söylüyorlar. Doğumdan sonra çok vaktinin kalmayacağından neredeyse eminler. Ve bunun tek sebebi benim. Beni anlıyor musun?" Sırt üstü yatıp sıkıntıyla gözlerini yumdu. Amara, onun kederini hissedebiliyordu. İlk defa ne diyeceğini, ne düşünmesi gerektiğini bilemedi.

"Zaria ölüyor, Amara. O sebeple amcasının ya da babasının seni öldürmeye çalışmalarının bir manası yok. Ki, Theron kurnaz görünse de korkak bir adamdır. Böyle bir şeye asla cesaret edemez. Benim bu işin peşini bırakmayacağımı da iyi bilir. Sorumlusunu bulduğum zaman yapacaklarımı da."

Yeniden genç kadına döndü. Bir elini yanağına koyup şefkatle okşadı. "Amara dün, hayatım boyunca ilk defa böyle bir korku yaşadım. Sana bir şey olacağı korkusu. Bunun verdiği çaresizlik, öfke... Sen düşünmek istesen de istemesen de abin bir numaralı şüpheli. Üzgünüm ama siz artık eskisi gibi abi kardeş değilsiniz. Yine de umuyorum ki o çıkmasın. Ama sorumlusu Rowan çıkarsa..." Cümlenin devamını getirmedi. Gözlerindeki bir şey genç kadının tüylerini diken diken etmişti. Ne derse desin Alastair' in hükmünü verdiğinin farkındaydı. En azından gerçeği öğrenene kadar bir şey yapmayacak olması da kardı.

Ama hamile olduğunu öğrenirse... O zaman da bekler miydi? Hiç sanmıyordu.

"Bu konuda anlaşmak istiyorum. Artık Zaria konusunda üzülmeni istemiyorum."

Ama hala onu seviyorsun, demek istedi genç kadın. Fakat geçen seferki gibi bu sözleri duyduktan sonra çekip gitmesinden korktu. Alastair, genç kadının dudaklarına uzandı. Yavaşça ve baştan çıkarıcı bir ahenkle öptü dudaklarını. Genç kadın içinde hızla alev alan tutkuyla daha fazlasını istemesek için genç adama sokulsa da Alastair gülümsedi.

"Korkunç bir gün geçirdin Amara. Dinlenmen lazım. Yeniden hasta olmanı istemem," dedi genç kadını kendine çekerek. Amara, genç adamın göğsüne koydu kafasını. Alastair'in dudakları saçlarının tepesinde gezinirken uykuya dalmadan önce avaz avaz haykırmak istediği gerçeği söyledi içinden.

Seni seviyorum Alastair.

Keşke sen de beni sevsen.

🍂

Günler geçti ve en sonunda suikastçilerden birisi ölmeden önce gerçeği itiraf etti. Emri, Prens Rowan'dan almışlardı.

Amara başta bu habere inanmadı. İnanamazdı. Sürekli bir yanlış olduğunu öne sürüyordu.

"Belki de öyle bilmeni istiyorlar," dedi Alastair'e panikle. Genç kadının hali, kendini ikna etmeye çalışması öyle içler acısıydı ki Alastair bu sefer ona kızamadı. Amara histerikli bir şekilde olmaz diye sayıklarken genç kadına sarıldı. Sevdiği adamın sarılışı genç kadının içindeki bir şeyleri çözdü. Gözlerinden taşan yaşlara daha fazla dayanamayarak hıçkıra hıçkıra ağladı.

"Yalvarırım," diye inledi. "Yalvarırım onunla bir kez olsun görüşmeme izin ver. Mektuplaşsam da yeter. Yalvarıyorum."

Fakat Alastair buna izin veremezdi. İstese de izin veremezdi çünkü gerçek ortaya çıktığı anda Prens Rowan, sevgilisiyle beraber Arzova'dan kaçmıştı. Daha önce Amara'yla nişanlamaya çalıştığı Kral Merikh'in ülkesi, Labarna'ya sığınmıştı.

Bu şok yaratan haber elbette Kral Fenry'nim durumunu ağırlaştırmıştı. Amara, babasının durumunu Lord Sorin'den gelen mektupla öğrendi. Babası belki de son nefesini vermek üzereydi. Bu, genç kadın için ikinci darbe olmuştu. Babasının verem olduğundan haberi yoktu. Dahası Alastair'in bunu bildiği halde kendisine söylememesi daha da köpürtmüştü onu. Alastair ise Lord Sorin'in, Amara'ya mektup yazmasına bozuktu. Fakat genç kadının öfkesi öyle büyüktü ki yorum yapmaktan kaçındı. Amara bir an önce babasının yanına gitmek istiyordu. Alastair güvenlik açısından böyle bir yolculuğun çok sıkıntılı olacağını ve önceliklerinin onu korumak olduğunu söylese de hiçbir güç Amara'yı durduramazdı.

Bu sebeple hazırlıklar yapıldı ve kral ve kraliçe Arzova'ya doğru yola çıktı. Zorlu geçen üç günün ardından dördüncü günün sabahında Arzova'ya vardılar. Halk, Amara ve Alastair'i büyük bir coşkuyla karşıladı ama ülkedeki ikilik geldikleri ilk günden belli olmuştu.

Amara yolculuk yüzünden çok yıpranmıştı. Doktor yolculuğun hamileliğin başlarında tehlikeli olacağını söylese de onu dinlememişti. Alastair'e hala hamile olduğunu söylememişti. Çünkü genç adam gerçeği öğrenirse Amara'yı bir saniye bile Arzova'da tutmaz, gerisin geri Karya'ya götürüp odasına hapsederdi.

Saraya gelir gelmez yaptığı ilk iş hiç kimseyle konuşmadan, hiçbir şeye bakmadan babasının odasına koşmak olmuştu.

Babasını koca yatakta mum gibi bir yüzle küçücük kalmış görünce beyninden vurulmuşa döndü. Gözyaşlarına boğularak babasına koştu ve yatağın kenarına oturup yaşlı adamın ellerini öperek, hasta bedenine sarıldı.

"Lütfen beni bırakma baba," dedi hıçkırarak. "Sen gidersen ben ne yaparım? Lütfen beni tek başıma bırakma. Abim de yok artık."

O an bu gerçek hiç olmadığı kadar güçlü vurdu yüzüne. Artık abisi yoktu. Abisi onu öldürmek istemişti. Amara ölecek, anlaşma ortadan kalkacak ve abisi hep istediği gibi Arzova Kralı olup Karya ile savaşmaya devam edecekti. Muhtemelen babasının hasta olduğunu da biliyordu. Biliyordu ve bu gerçeği kardeşine söylemediği gibi babasının durumunun daha da ağırlaşacağına sebep olacağını bile bile bu işe kalkışmıştı. Gözü bu kadar mı kararmıştı? "Neden bu kadar aptal," diye inledi acıyla. "Aptal, aptal adam!"

Alastair ise o sırada kralın danışmanları ve görmeyi hiç istemese de Lord Sorin ile acil bir toplantıya oturmuştu. Kendisi de yanında Lord Koen'i getirmişti.

"Prensesi destekleyen kadar prensi destekleyen de var," dedi konsil başkanı ve aynı zamanda kralın danışmanı da olan Vincent. Koen ile birbirlerini süzüyorlardı. Koen, Vincent'tan daha gençti ama kurnazlıkta birbirlerine denktiler. Neyse ki bizim tarafımızdalar diye iç geçirdi Alastair.

"Majestelerinin bir an önce Arzova Kraliçesi olarak taç giymesini öneriyorum," dedi Koen duygusuz bir sesle.

Fakat bu öneri Arzovalılar'ı rahatsız etmişti. "Kral daha ölmeden mi?" dedi Sorin iğneleyici bir sesle.

Koen omuz silkti. "Ne fark edecek? Kraliçe zaten Arzova'nın varisi değil mi? Kral da görevini yapabilecek durumda değil."

"Bunu değerlendirmeye alacağız," dedi Vincent düşünceli bir tavırla.

Alastair dalgındı. "Rowan, Merikh ile anlaşıp destekçileriyle birlikte saldıraya geçmeye hazırlanıyor olmalı," diye mırıldandı. "Bunun olmasına en başından engel olmalıyız."

"Nasıl?"

"Öncelikle Amara'ya bir an önce tacını giydirmelisiniz. Lordlar isteseler istemeseler de ona diz çökmek zorundalar."

"Çökmezlerse?" diye sordu Sorin.

Alastair'in yeşil gözlerinde karanlık bir ifade belirdi. "İsyandan sayarım."

Vincent ve Sorin gergin bir bakış attılar birbirlerine. "Majesteleri," diye başladı Vincent. "Size Arzova halkını anlatmama izin verin. Prenseslerini elbette seviyorlar fakat Karya Krallığı'yla birleşmeyi kabul edecekleri şüpheli. Buna henüz sıcak bakmıyorlarken sert bir tepki verirseniz prensesi kabul edenler de isyan çıkarır. Arzova'yı tamamen kaybedersiniz."

"Arzova'yı kaybetmeyeceğim."

Kapıdan gelen sesle hepsi o tarafa doğru döndü. Amara sararmış yüzüne rağmen dimdik ayakta duruyor, konuşulanları dinliyordu. Ne zamandır oradaydı farkına varmamışlardı. Alastair koltuğundan fırladığı gibi karısının yanına gitti ve kolunu genç kadının ince beline doladı. Amara son birkaç gündür çok zayıflamıştı. Genç kadının gözünün önünde mum gibi erimesi canını çok sıkıyordu ama buna yapabilecek hiçbir şeyi yoktu.

"İyi misin?" diye sordu dudaklarına yakın bir yeri öperken. Genç kadın başını salladı. Kocasının kollarından sıyrılıp masaya ilerledi. Onu saf dışı bırakıp üzerinden planlar kurmalarına izin vereceğini sanıyorlarsa çok yanılıyorlardı. Kararlı bir tavırla masaya geçti ve Alastair'in koltuğuna oturdu. Gözyaşlarıyla yıkanmış yüzünü konsil başkanına çevirdi.

"Bana ülkemde biten her şeyi anlatmanızı istiyorum," dedi. "Her şeye en baştan başlayacağız."

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro