Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 34

Amara, o küçücük odada ne kadar kaldığını bilmiyordu. Sanki yüzyıllardır oradaymış gibiydi. Samandan yapılma, basit pamuktan beyaz çarşafla kaplı küçük yatakta oturmuş karşısındaki duvara bakıyordu boş gözlerle. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Kafasındaki taç balkondayken düşmüş olmalıydı. Bunu bile sonradan fark etmişti. Gavril hiç kıpırdamadan, gözünü bile kırpmadan demir kapının önünde dikiliyordu.

En sonunda bu boğucu sessizliğe ve belirsizliğe katlanamadı genç kadın. "Alastair iyi midir?" diye mırıldandı.

Gavril gergin bir şekilde güldü. "Kralımız iyidir ama biz askerlerin iyi durumda olacağımızı söyleyemem majesteleri. Muhtemelen bu saldırının bedelini bizlere ağır ödetecektir."

Genç kadın sesini çıkarmadı. Kafasında evirip çevirdiği sorulardan başı ağrıyordu artık. Tek istediği Alastair'i görmekti. Daha ne kadar burada kalacaklardı?

En sonunda kapının önünde bir hareketlenme olduğunda oturduğu yerde uyuklamaya başlamıştı. Kilitlerin açıldığını duyunca gözlerini hızla açtı. Gavril sopa yutmuş gibi dimdik ve gergin bir şekilde duruyordu. Ağır, demir kapı açıldı ve içeriye fırtına gibi Alastair daldı.

"Amara!"

Genç kadın onu görünce oturduğu yerden ayağa fırladı. Genç adamın kollarına sığınırken yaşadığı korkunç olayın yaşattığı korku ve saatlerce oturduğu yerden aniden ayağa kalktığı için başı döndü, olduğu yerde sendeledi. Alastair elleriyle genç kadının sararmış yüzüne kavradı. Yeşil gözlerinin dipsiz kuyularında parlayan endişeli bakışlarla Amara'nın yüzünü taradı.

"Sen iyi misin?"

Genç kadın gözlerinden süzülen yaşlarla evet dercesine başını salladı. "Çok korktum, Alastair," diye fısıldadı genç adama sokularak başını göğsüne yasladı. "Sana bir şey olacak diye çok korktum."

Alastair'in kaşları havaya kalktı. Göğsünün içi sıcacık bir şefkat aleviyle harlandı. Karşısındaki kadın neredeyse ölecekti, hatta yaşaması şans eseriydi ama onun korktuğu tek şey Alastair'e bir şey olması fikriydi. Şefkatle alnını öptü.

"Ben iyiyim, Amara," diye mırıldandı. "Sadece..." İçini çekti. Söylemek istediği çok şey vardı ama burada, askerlerinin gözü önünde olmazdı. Sözlerini baş başa kalacakları ana sakladı. Yeniden geri çekilip genç kadının bedenini inceledi. Bir yerinin incinmediğine emin olunca rahatlayarak derin bir nefes aldı. Ardından gevşeyen yüz hatları birden sertleşti. Yeşil gözlerinde kasırgalar kopmaya başladı. Gözlerini devirerek hızla arkasını döndü. Amara daha ne olduğunu anlayamadan kılıcını çekip Gavril'in boğazına dayadı.

Adamın gırtlağını keseceği anda Amara "Yapma!" diye çığlık attı korkuyla. Gavril'in yüzü bembeyaz kesilmişti. Alastair hamlesini durdurup öfkeli bakışlarını genç kadına dikti.

"Sen karışma," diye hırladı. Ardından karşısındaki iri yarı şövalyeye döndü. Gözlerindeki ifade öyle korkutucuydu ki Amara onu ilk defa bu kadar vahşi görüyordu. Alastair'in öfkeli yüzü Gavril'in sararmış yüzüne yaklaştı. "Amara yaşıyor. Ama neden biliyor musun?" diye tısladı dişlerinin arasından. "Sen onu koruduğun için değil. Son anda başını eğdiği için. Şimdi seni ne yapmalıyım ha?" Yeniden hareketlendiğinde, "Onun bir suçu yok, lütfen Alastair! O beni korudu!" diye haykırdı Amara çılgınlar gibi. Alastair'in bakışlarından Gavril'i öldürmek istediğini görebiliyordu.

"Var!" diye kükredi Alastair. "Hepsinin suçu var! Hepiniz bana bu ihmalin hesabını vereceksiniz! Adamlar burnumuzun dibine kadar girip kraliçenizin, benim karımın canına kast edebiliyor!"

Kükreyen sesi duvarlarda çınlıyordu. Amara, ilk defa ondan korktuğunu hissediyordu. O her zaman Alastair'in kibar, sakin halini görmüştü. Kavga ettikleri zamanlarda bile bu kadar kontrolden çıkmıyordu. İşte o an, orada, yıllarca ününü duyduğu o korkunç kralın yüzünü görüyordu.

"Lütfen," diye fısıldadı titreyerek. "Yapma."

Yeniden olduğu yerde sendeledi. Genç kadının bayılacağını anlayan Alastair bir küfür savurarak kılıcını yere fırlatıp, Amara'nın narin bedenini yere düşmeden yakaladı.

"Sizinle işim daha bitmedi," diye homurdandı öfkeyle. "Şu anki önceliğimiz kraliçeyi buradan sağ salim çıkarabilmek. Bunu yapabilecek kadar kabiliyetiniz vardır diye umuyorum?"

🍂

Genç kadın hayal meyal dışarıya çıkarıldığını ve bir arabaya yerleştirildiğini fark etti. Başı, Alastair'in kucağındaydı. Genç adamın parmakları tüy gibi genç kadının yüzünde geziniyor, telkin edici bir sesle bir şeyler söylüyordu ama ne dediğini anlamıyordu. Yol boyunca bilinci yerinde değildi. Ne kadar sürdüğünü bilmiyordu. Akşam olmuş muydu? Sabah doğmuş muydu? Yoksa hala o taş duvarla kaplı küçücük odada mıydı?

Gözlerini açtığında kendisini büyük bir odada buldu. Ağır perdeler çekilmiş, odanın içerisi loş bir ışıkla dolmuştu. Üzerindeki elbiseyi ne ara çıkardıklarını anımsayamadı. Beyaz kombinezonu ile uzanmıştı. Ağrıyan başını ovdu. Hemen yan tarafında çantasını toplayan doktoru gördü. Bu, sarayın en güvenilir ve en sevilen doktoru Orion'du.

Adam, genç kraliçenin uyandığını görünce işini bıraktı.

"Nasıl hissediyorsunuz majesteleri?" diye sordu ilgiyle. Amara şakaklarını ovuşturdu.

"Halsiz hissediyorum," diye mırıldandı cansız bir sesle.

Adam düşünceli bir şekilde başını salladı. "Herhangi bir yara almamışsınız, çok şükür."

Genç kadın onaylayarak başını salladı. Fakat doktorun söylemek istedikleri var gibiydi. Bir an duraksadı. "Majesteleri," diye mırıldandı alçak sesle. "En son ne zaman adet görmüştünüz?"

Amara'nın kaşları havayı kalktı. Anlamayan gözlerle karşısındaki adama baktı. O anda aklına gelen olasılıkla gözleri kocaman açıldı. Orion, bu olasılığı onaylıyormuş gibi bakıyordu. Bir an düşünmeye çalıştı. Düğünden önce miydi?

"Neredeyse iki ayı geçti," diye fısıldadı zorlukla yutkunarak. "Bu ne demek?"

Orion başını salladı. Kırklı yaşlarının sonunda, uzun boylu, hoş bir adamdı. Yüzünde yaşlandığına dair fazla belirti yoktu. Ama en önemlisi sarayda güvenilecek nadir kişilerdendi.

"Düzensizlik yaşadığınız olmuş muydu?"

Amara başını hayır der gibi salladı. Afallamıştı adeta. "Hiç yaşamadım." Lanet olası Zayden'in kalesinde işkence gördüğü zamanlarda bile.

"Büyük ihtimalle hamilesiniz."

Oda mı dönüyordu yoksa başı mı anlayamadı bir an. Orion onun yüzündeki panik ifadesini görmüş olmalı ki nazik bir şekilde genç kadını yastıklara yasladı. Amara'nın içinde kopan fırtınalardan haberi varmış gibi anlayışla baktı genç kadının güzel yüzüne. "Lütfen sakin olun, hanımefendi," diye gülümsedi. "Küçük bir varis tüm sorunlarımıza ilaç gibi gelecektir. Anlaşmazlıkları çözmede yardımcı olacaktır," dedi sıcacık bir tavırla.

Amara gözyaşlarına boğulacağını hissediyordu. "Ama..." diye mırıldandı. "Ama ben..." Hazır değilim demek istedi. Orion, genç kadının buz tutan ellerini tuttu.

"Kralımız yanınızda olacaktır. Üstelik bu veliahtla birlikte daha çok sevileceksiniz." Bu sarayda bile diye eklemek istemişti ama genç kraliçeyi gücendirmek istememişti. Yine de Amara onun sessiz dipnotunu anlamıştı. Titreyen elleriyle gözlerinden akan yaşları sildi gülümseyerek.

"Bu şimdilik aramızda kalırsa sevinirim, Orion. Ona ben söylemek istiyorum," dedi yavaşça.

Doktor sadakatle başını. "Elbette majesteleri. Şimdi artık lütfen kendinizi daha fazla yormayın."

Orion'un gidişiyle Amara bir süre daha kıpırdamadan yatmaya devam etti. Bakışları dalgın dalgın tavanı inceliyordu. Elini çekinerek karnına götürdü ve oradaki muhtemel olasılığı hissetmek istercesine yumuşak bir temasla dokundu. Anne olacaktı. Alastair ile bir bebekleri olma fikri heyecanlandırdı birden içini. Orion'un dediği gibi bir veliaht buzları eritmeye yeterliydi. Yeterli miydi gerçekten?

Belki böylece beni sever.

Aklına sinsice sızan bu düşünceyle irkildi. Niye böyle düşünmüştü ki? Onun sevgisine ihtiyacı var mıydı sanki? Yok muydu?

O sırada kapı açılınca savaştığı düşüncelerden sevinçle sıyrıldı ve yattığı yerden doğruldu. Gelen Alastair'di. Çok dağınık ve ölesiye yorgun duruyordu. Bir süre kapıda durup fırtınalar kopan yeşil hareli gözleriyle genç kadına baktı. Ardından tek kelime bile etmeden hızla yatağa gitti ve sıkıca Amara'ya sarıldı. Burnunu saçlarına gömerek kokusunu içine çekti, öptü, dudakları alnından, gözlerinden, yanaklarından, burnundan inip dudaklarını buldu. Öpüşü sert, derin ve soluksuzdu. Aynı zamanda içindeki çaresizliğe bir deva arıyormuş, onu da Amara'nın dudaklarında bulabilirmiş gibiydi. Genç kadın onun kollarında ve talepkar öpüşünde kaybolmuştu. Alastair'in boğazının gerisinden derin, boğuk bir inleme duyuldu. Durduğunda alnını genç kadının alnına dayayıp soluklarını dindirmeye çalıştı.

"Hayatımda ilk defa bu kadar çok korktum," diye mırıldandı acıyla. "Sana bir şey olsaydı... Bundan sorumlu olan herkesin canını alacağım."

Genç kadın, onun yeniden harlanan öfkesiyle bir an ürperdi. Ardından eli karnına gitti. Bu haberi ona vermeliydi. Nasıl tepki verecekti acaba? Sevinir miydi? Sevinirdi herhalde. Düğün gecesi meşru varisleri olmasını istediğini söylemişti.

"Rowan bunun bedelini ödeyecek," diye mırıldandı birden Alastair dişlerinin arasından.

O anda Amara buz kesti. Hızla başını kaldırdı. "Bunu Rowan'ın yaptığını nereden biliyorsun?"

Alastair gergin bir bakış attı genç kadına. Onun yeniden abim de abim nutkunu çekemeyecekti. Niyetlendiğinden sert bir tavırla, "Başka kim olacak?" diye çıkıştı.

"Daha bir kanıtın bile yokken hükmünü mü verdin?" Amara'nın sesi heyecanla yükselmişti.

"Amara..."

"Ne?" diye patladı genç kadın. "Ortada fol yok yumurta yok..."

"Yeter!" diye bağırdı Alastair. "Abini koruma çabalarından sıkıldım artık. O seni, senin onu düşündüğün gibi düşünmüyor, gör bunu!"

Amara geri adım atmadı. "Neye dayanarak bunu söylüyorsun?"

"Bir şeye dayanmam mı lazım? Yaptıklarından haberin mi yok, görmezlikten mi geliyorsun?" diye bağırdı Alastair kendini tutamayarak. Öfkeyle ayağa fırladı. "Adam canına kast etti sen hala onu koruyorsun!"

"Rowan böyle bir şeyi asla yapmaz! Yargısız infazda bulunuyorsun!"

"Rowan daha ne yapsın söyler misin? Göz göre göre isyan çıkarıyor!"

"Onunla hiç konuştun mu? Hiç anlaşmaya çalıştın mı?"

"İsyan etmesinin suçlusu ben mi oldum şimdi?"

"Değilsin! Ama onu adam yerine koyup bir görüşme ayarladınız mı? Hayır. O Arzova'nın veliaht prensi..."

"İdi. Veliaht prensiydi. Artık Arzova'nın veliahtı sensin. Ve Rowan bunu biliyor. Sen ortadan kalkarsan geriye rakibi de kalmamış olacak. Bunu göremiyor musun? Bu işten kârı olacak tek kişi o."

Genç kadın inanamıyormuş gibi baktı karşısındaki adama. "Benim ölümümden kârı olacak tek kişinin o olduğuna nasıl bu kadar eminsin?"

Alastair sabırsızca odayı arşınlarken bir anda durdu. Sorgulayan delici bakışlarını karısının yüzüne dikti. "Başka kim olabilir?" dedi tehlikeli bir yumuşaklıkla.

Fakat Amara bu tehlikeyi görmedi. Belki de görmek istemedi. "Bilmiyorum, sen söyle. Benim yokluğum başka kimin yararına olabilir?"

Alastair 'in yüzündeki ifade kan dondurucuydu. "Zaria'dan mı bahsediyorsun?" dedi buz gibi bir sesle.

"Hayır ama..."

"Ama kim?"

"Benim yerimi onunla doldurmak isteyenler olabilir."

Alastair şok olmuş bir ifadeyle bakıyordu Amara'nın yüzüne. Kısa bir süre sonra alaycı bir tavırla gülerek başını salladı. "Sen kafayı yemişsin," dedi en sonunda. "Canına kast eden hain abini korumak için her türlü bahaneye sarılacak kadar aptalsın."

Bu sözler Amara'nın bedeninde kamçı etkisi yaratmıştı. "Sen de Zaria'yı senin önüne atan burnunun ucundaki kan emicileri göremeyecek kadar aptalsın."

Sözler Amara'nın ağzından hançer olup fırlamıştı. Alastair öfkeyle köpürerek yatağa doğru yürüdü. Amara bir an ona vuracağını sandı. Zayden'den alışkın olduğu bir içgüdüyle yatakta büzülerek ellerini kaldırıp yüzünü kapattı. Fakat Alastair onun yerine gürültüyle komodine bir tekme savurdu.

"Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?" diye kükredi. "Karşında kim olduğunu unutma!"

Amara titreyen ellerini indirip yaşlarla dolan gözlerini kaldırdı. Tepesinde dikilen adama aynı meydan okumayla baktı. "Sen karşında kim olduğunu unutmazsan, ben de senin kim olduğunu unutmam," dedi buz gibi bir sesle. Alastair onun bu meydan okumasına karşılık vermedi. Birbirlerine bitmeyen bir öfkeyle baktılar.

En sonunda, "Araştıracağım, " diye hırladı. "Bunun arkasında kim olduğunu bulacağım. İşte o zaman bu konuşmayı yeniden yapacağız, Amara."

"Sabırsızlıkla bekliyor olacağım."

Genç adam sinirle elini saçlarına geçirdi. Daha fazla durmadı. Bir kasırga gibi eserek kapıdan dışarı çıktı. Uzaklaşsa da Amara onun adamlarına kükreyen sesini duyabiliyordu hala. Titreyen elini karnının üzerine koydu. Gözlerinden yaşlar süzülürken başını karnına doğru çektiği dizlerine yaslayarak hıçkıra hıçkıra ağladı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro