Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 25

Amara uyumamıştı. Bitap düşmüş bir halde uyuyakaldıktan sonra gecenin yarısı sebepsiz yere uyanmıştı. Alastair yanında, yüzü ona dönük şekilde yatıyordu. Dudakları hafif aralık, huzurlu bir yüz ifadesiyle derin uykudaydı. Bir süre düzenli soluklarını dinledi onu seyrederken. Onu her zaman böyle huzurlu görmüyordu. Sürekli kontrollü ve gergin gibiydi. Gözlerini tavana dikerken derin bir nefes aldı. Belki kendisi de böyleydi.

Bir süre uyumaya çalışsa da başaramayınca sıkılıp yerinden kalktı. Alastair'i uyandırmamaya çalışarak yerde duran geceliğini alıp çıplak vücuduna geçirdi. Şömine yansa da ürpermişti. Sabahlığını giyerek şöminenin önündeki koltuğa oturdu. Sessizliğin ortasında çıtırdayan odunların seslerini, hafif hafif dalgalanan alevleri seyretti. Nedense zaman sonra ilk defa kendisini huzur dolu hissetti. Sanki nihayet evine gelmişti. Burası ne doğduğu ve büyüdüğü Arzova'nın soğuk sarayı ne de azap çektiği Burgonya Kalesi'ydi. Tuhaftı ama evinin burası, Karya Sarayı olduğunu hissediyordu. Yine de bir parçası hala Arzova'daydı. Onu ordan çıkarmalarına imkan yoktu.

İçini kemiren bir sürü şey vardı. Hayatındaki erkeklerin anlamsız tavırlarını çözmeye çalışmaktan bıkmıştı. Babasını, abisini, Alastair'i düşündü. Babası, Alastair ile anlaştıysa ya abisi korkunç bir şeyin peşindeydi ya da babası abisini kızdıracak bir şeyler planlıyordu. Sıkıntıyla dudaklarını dişledi. Babası varis olarak Rowan'ı seçmekten vazgeçmiş olabilir miydi? Yoksa iki krallığı birleştirmeyi mi düşünüyorlardı? Karya ve Arzova Krallığı. Başını yana eğip bir süre bu ihtimali düşündü. Bu fikir içini ürpertmişti, üzerindeki sabahlığa daha da sarıldı. Abisinin vereceği tepkiyi düşündü. Bu iç savaş getirirdi. Hiç istemese de buna hazırlıklı olmalıydı.

Daha fazla dayanamayıp yerinden kalktı ve sessizce odanın içinde dolaşmaya başladı. Gözüne bir türlü uyku girmiyordu. Belki uykusunu getirir niyetiyle bir köşede duran kitaplığa yürüdü. Koyu renkli ciltleri ve yaldızlı harflerle süslü kalın, ince kitapları inceledi bir süre. Daha çok politik ve dini konular üzerineydi. Felsefe kitapları da çoktu. İçlerinden eskimiş bir tanesini alıp yeniden şöminenin karşısına geçti. Yaprakların yıpranmışlığından defalarca okunduğu belli oluyordu. Bir süre kitabı okudu. İlgi çekiciydi ama yavaş yavaş uykusu geliyordu. Diğer sayfayı çevirmişti ki sayfaların arasında gördüğü şeyle duraksadı. Küçük bir kağıt parçasıydı. Parmaklarının arasına alıp üzerine baktı. Bir kadının yüzü çizilmişti. Büyük mavi gözleri, dolgun dudakları ve parlak sarı saçlarıyla, Zaria'nın küçük bir portresiydi.

Bir an dalgın dalgın resme baktı. Zaria'nın ne yaptığını merak etti. Doğum yaklaşmış olmalıydı. Doğumdan sonra ne olacaktı? Ülkenin ileri gelenleri ve lordlar kamarası gayrimeşru bir çocuğu kabullenmezlerdi. Alastair de çocuğunu ortada bırakmazdı. O zaman ne olacaktı?

🍂

Gözlerini açtığında karşısında duran Alastair'i görünce bir an korkuyla yerinden sıçradı. Belli ki elinde kitapla koltukta uyuyakalmıştı. Şömine sönmüştü, üzerinde sadece sabahlığı vardı, hem üşümüş hem de her yeri ağrımıştı.

"Neden burda uyudun?" diye sordu Alastair endişeyle.

Genç kadın omzunu silkti. "Uyuyamadım. Bir şeyler okursam belki uykum gelir diye düşündüm ama burda uyuyakalmışım."

Alastair onaylamayan bir bakış attı genç kadına. "Amara, zayıf bir bünyen var. Üşütmemen lazım. Buz gibi olmuşsun."

Amara başını salladı. "Bir şey olmaz."

Alastair onun soğuk ellerini tuttu. Amara'nın kalp atışları yeniden hızlanmış, yanakları ısınımıştı. Onun yakınlığına ve temasına ne zaman alışacaktı acaba? Halbuki Alastair ona yaklaştığı her seferinde kontrollü görünüyordu. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyormuş gibi. Öyle mi diye düşündü dün gece dudakları ve ellerini vücudunda dolaştığırdığı anları düşünerek. Onu hiç etkiliyor muyum acaba?

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu yumuşak bir sesle Alastair. Başını hafifçe yana eğmiş, yüzünde tatlı bir gülümseme ile genç kadına bakıyordu. Onun bu çabasız çekiciliği Amara'nın aklını başından alıyordu.

"Hiç," dedi nefesi kesilirmiş gibi. Onun her defasında karşısında dağılan bu hali Alastair'i gülümsetiyordu. Sıcak dudaklarını genç kadının buz gibi eline bastırdı.

"Üşümüşsün. Seni nasıl ısıtabiliriz?" diye mırıldandı insanın kanını ısıtan bir sesle. Elini bırakmayarak genç kadını ayağa kaldırdı. Amara büyüsüne kapılmış bir halde ona uydu. O sırada kucağındaki kitap yere düştü ve sayfalarının arasından Zaria'nın küçük portresi süzüldü. İkisinin arasına düştü. Alastair'in gözleri resmi bulduğunda yüzü bir anda kül gibi oldu. Amara'nın elini tutan eli gevşemişti.

Ne düşünüyorsun diye geçirdi içinden genç kadın. Gergin bir şekilde karşısındaki adama bakıyordu. Onun yüzündeki karmaşaya bakmaya dayanamıyordu. Sanki Zaria'nın varlığı oradaydı ve Amara ikisinin arasında durmamalı, bu ana şahit olmamalıymış gibi hissediyordu.

Odasına gitmek istiyordu. Alastair'in sessizliği boğucuydu. Büyülenmiş gibi tek kelime etmeden resme bakıyordu. O sırada kapının çalmasıyla Amara rahat bir nefes verdi. Dışarıdan Alastair 'in yardımcısı, "Efendim, Arzova kralı ve himayesi bugün yola çıkıyorlar," diye seslendi. Bu bölünme genç kadına fırsatını aradığı bahaneyi sundu.

"Ben bir an önce hazırlanıp babamın yanına gideyim. İzninizle odama gitmek istiyorum."

Alastair dalgın dalgın gözlerini kırpıştırdı. Sanki Amara'yı duymamıştı. Neden bu kadar kayboldun diye isyan etmek istedi genç kadın. Fakat hiçbir şey demeden, yüzündeki sabit ifadeyi koruyarak aceleyle odadan çıktı. Olup bitenleri düşünmeyi reddederek odasına yürüdü.

Alastair ile halkının güvenliği için evlenmişti. Bunu unutmamalıydı. Odaklanması gereken tek şey halkı ve ailesiydi. Alastair ve onun kalbindeki kişi değil.

🍂

Amara, kahvaltıya geç ineceğini haber vermişti. Hazırlanması uzun sürecekti. Ayrıca Alastair ile birlikte inmemeleri daha iyi olur gibi düşünmüştü.

Üzerine fırfır yakalı, göğüs kısmı dantellerle süslü, belinde incilerle süslü bir kemer olan beyaz bir elbise giymişti. Koyu kahverengi saçlarını arkada inci bir tokayla toplamışlar, kulaklarına uzun beyaz inci küplerini takmıştı. Kahvaltıya indiği anda herkes bir anlığına sessizleşip onun sade ama ışıldayan güzelliğine baktı. Masadakilere kibarca gülümsedi. Masanın ucundaki Alastair'e baktı çekinerek. Genç adam hafifçe gülümsemişti ona. Mesafeli bir ifade var gibiydi yüzünde. Bundan ne çıkarması gerekiyordu?

Alastair'in yanında babası oturuyordu. Baş başa vermiş gibi görünüyorlardı. O sebeple Alastair'in değil kadınların çoğunlukta olduğu tarafa ama özellikle bir tesadüfmüş gibi Lord Sorin'in yakınındaki sandalyeye oturdu. Onunla konuşması gerekenler vardı. Belli ki Sorin de onunla konuşmak istiyordu.

Bir süre sessizce kahvaltısını yaptı. Konuşanları dinliyor, bazen öylesine cevaplar veriyor ama genellikle susuyordu. Sorin de aynı şekilde yanındaki başka bir lordla sohbet ediyordu.

Bir anlığına dikkatler başkalarının üzerindeyken Sorin yavaşça Amara'ya doğru, "Dünkü söylediklerim için özürlerimi iletmek istiyorum majesteleri. Canınızı sıkmak istemedim," dedi.

Amara çayından bir yudum alırken başını salladı. "Doğru olanı yaptınız, lordum," diye mırıldandı. O an ikisinin de bakışları birbirine takıldı. Lord Sorin'in gözleri hüzünlü ve derin bakıyordu genç kadının sorgulayıcı gözlerine. Amara söyleyeceği şeyin doğru olup olmadığını kafasında tartsa da başka seçeneği olmadığını biliyordu.

"Size güvenebilir miyim, Lord Sorin?" dedi alçak sesle. Sorin bu soruya şaşırda da başını evet der gibi salladı. Amara başını biraz daha ona yaklaştırdı.

"Abime olan sadakatinizi biliyorum. Bana da sadık mısınız?"

Sorin daha da şaşırmıştı. "Elbette majesteleri," dedi hemen. Bir an durdu. Sanki bir şeyler söylemek istiyormuş da yapamıyormuş gibiydi. En sonunda, "Size yıllardır sadığım," diye mırıldandı.

Sözlerinin altında çok fazla anlam yatıyordu. Amara rahatsız bir şekilde yerinde kıpırdadı. "Peki ya seçme hakkınız olsa," diye fısıldadı kirpiklerinin altından genç adamı süzerek. "Kimi seçerdiniz?"

Lord Sorin birden geri çekildi. Amara sanki hiçbir şey olmamış gibi fincanını alıp çayından bir yudum daha aldı. O sırada yanında konuşan leydiye gülümseyip, komik bir şeyler söyledi. Kadınlar arasında bir gülüşme oldu. Masanın öbür ucunda Kraliçe İzel sessiz sedasız oturuyordu. Genç kadına olan bakışları eskisi kadar hırçın değil, daha ılımlıydı. Demek ki biraz sert bir dil gerekiyordu.

Lord Sorin de aynı şekilde yanındaki konuşmalara katılmıştı. O da Amara gibi kusursuz bir poker maskesi takmış, sanki Amara'nın onu desteklemesi için yaptığı çağrıyı hiç duymamış gibi davranıyordu. Kahvaltıdan hemen sonra yola çıkacaklardı. Bir yanı genç kadınla yalnız kalıp her şeyi enine boyuna konuşmak istese de buna imkan yoktu. Genç kadının bu isteğinin anlamını ve kral ile Karya kralının neden sürekli baş başa verdiklerini bir anda anlamıştı. Kral Fenrys kızını seçmişti. Rowan'ın buna vereceği tepkiyi az çok biliyordu. Bunun sonucunda zarar görecek tarafın da Amara olacağını gayet iyi biliyordu.

Yavaşça genç kadına doğru eğildi ve alçak bir sesle, "Sizi seçerdim, Amara," diye mırıldadı.

Amara'nın pırıltılı bakışları genç adamın gözlerini bulduğunda Sorin elinde olmadan içini çekti.

"Abimi korumanızı istiyorum, Sorin."

"Kime karşı?"

"Kendisine karşı."

Genç adam mesajı alarak sadakatle başını eğdi. Amara, ne konuştuklarını ele vermeyen nazik bir gülümseme ile başını kaldırdığında Alastair'in tehlikeli bir ışıkla parlayan gözlerinin onun ve Sorin'in üzerinde olduğunu gördü.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro