Bölüm 11
"Güzelliğinizle bir güneş gibi parlıyorsunuz majesteleri," dedi Palmira adalarının kralı Hartwin, Zaria'nın elini tutup nazikçe öperek. Genç kadının yanakları pembe pembe oldu. Majesteleri kelimesine alışması gerekiyordu. Fakat ne zaman bu kelimeyi duysa geriliyordu. Sanki ona ait değilmiş gibi.
"Beni utandırıyorsunuz, efendim."
"Kesinlikle doğruyu söylüyor," dedi kralın hemen yanındaki kadın. Palmira adalarının kraliçesi İzel'di. Zaria, İzel'i çok severdi. Onu görünce sevinçle ellerini tuttu.
Palmira Krallığı, Karya'nın vassal krallarından birisiydi. Diğer krallıkları gibi sadakati sorgulanan müttefiklerden birisi asla değildi. Kral Hartwin ve Alastair'in dostluğu çok uzun yıllara dayanıyordu. İkisi de babaları henüz tahttayken ve kendileri de yeni yetme prenslerken aynı okula gönderilmişti.
Kraliçe İzel de aynı Zaria gibi bir lordun kızıyken evlenmişti Kral Hartwin ile. Birbirlerine duydukları aşk bir masal gibiydi.
İzel, Zaria'dan büyüktü. Otuz yaşına gelmişti yine de gençliğinden ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Süt gibi bir teni, güneş batarken ufukta beliren kızıl-turuncu rengi saçları ve pırıl pırıl parlayan mavi gözleriyle krallıktaki en güzel kadındı.
"Muhteşem olmuşsun tatlım," dedi sevinçle arkadaşını öperken. Ardından meraklı gözlerle çevresine bakındı. "Prenses nerede?"
"Henüz bahçeye inmedi," diye cevapladı Alastair. Bu konu sanki onu geriyor gibiydi. Dünya alem Karya ve Arzova'nın haftalardır anlaşmaya çalıştığını biliyordu.
"Fenrys hala anlaşmaya varmıyor, ha? İnatçı bunak," diye homurdandı Hartwin yarı öfkeyle. Karısı ona uyaran gözlerle baktı.
"Lütfen, buraya politika konuşmaya gelmedik," dedi. "En azından bu gece."
Hartwin gülerek ellerini havaya kaldırdı. "Prensesi soran sendin."
"Ben sadece nasıl birisi olduğunu merak ediyorum. Dedikleri kadar güzel mi?"
Zaria hüzünle gülümsedi. "Biz de doğru düzgün görmüyoruz ki onu. Kızcağız yas tutuyor. Üstelik geldiğinden beridir hastaydı. Yeni yeni toparladı. Ama tanısan seversin. Öyle nazik, aklı başında bir hanımefendi ki."
"Zayden'e nasıl katlandı merak ediyorum," dedi kraliçe. "Kızcağıza yaptıkları bize kadar ulaştı. Burgonya'daki hizmetçiler konuşuyor. Kızın çığlıklarını hala duyduklarını söyleyen varmış."
Hartwin bir hah sesi çıkardı. "O adamla ne diye evlendirdilerse? Herkes Zayden'in oğlancı olduğunu bilir. Tanrı bilir evlilik gerekçelerini yerine getiremediğinden öfkesini prensesten çıkardı."
"Hartwin!" Kraliçe öfkeyle kocasına baktı. Kocası bazen çok patavatsız olabiliyordu.
Alastair hafifçe öksürdü. "Ne olup ne bittiğini bilemeyiz Hartwin. Hem Zayden hakkında yamyam olduğu da söylüyor."
"Hiç şaşırmam biliyor musun?"
"Yeter artık. Daha güzel konular konuşabilir miyiz?" Kraliçenin uyarısıyla başka mevzuları konuşmaya başladılar. O sırada gelen konukları karşılamayı da ihmal etmiyorlardı. Fakat Alastair her şeye rağmen dalgın görünüyordu.
O sırada bahçeye çıkmakta olan Amara kalabalık içerisinde kaybolmayı umuyordu. Fakat işler istediği gibi gitmemişti. Bir anda bahçedeki gürültü hafiflemiş yerini alçak sesli bir uğultu almıştı. Herkes dönmüş, uğultularının arasına hapsettikleri prensesi inceliyordu.
Amara haftalar sonra ilk kez siyahları çıkarmıştı. Askılarında gümüşten tokaları, belinde ve eteklerinde de gümüş rengi işlemeleri olan gök mavisi ipek ve tül karışımı bir elbise giymişti. Askılardaki gümüş tokaların altından çıkan koyu safir rengi tüller ayaklarına dek uzanıyordu. Koyu kestane saçları parlak dalgalar halinde beline dökülüyordu. Saçlarının tepesine gümüş rengi yıldızlarla bezeli ince bir taç takmıştı. Arzova'nın kraliyet tacıydı bu. Aynı şekilde kulaklarında kendi kraliyet mücevheri olan pırlantadan yıldız şeklinde küpeleri vardı. Zambak teni ve koyu renkli ceylan gözleriyle kusursuz bir heykel gibi duruyordu kalabalığın içinde. Zarif bir şekilde yürüdü. Kalbi göğsünü delip çıkacakmış gibi atsa da yüzündeki ifade hiç bozulmamıştı. Sanki kutsal bir sırra vakıf olmuş gibi ışıl ışıl parlıyordu.
Kralın ve müstakbel kraliçenin önüne geldi ve şık bir reverans sundu. "Mutluluklar dilerim majesteleri," dedi berrak bir sesle.
Zaria neşeyle genç kızın elini tuttu. "Bize katılmanıza o kadar sevindik ki."
Amara'nın yüzünde hafif bir gülümseme oluştu. Aslında Zaria'ya daha içten bir şekilde gülmek hatta onunla arkadaş olmak çok istiyordu ama içgüdüsel bir tavırla Karyalılar ile arasına bir mesafe koyuyordu. Ateşkes de olsa henüz anlaşmaya varamamışlardı. Kendisinin burada düşman krallığın prensesi olduğunun farkındaydı. İstese de duvarlarını indiremiyordu.
"Prenses," diye öne çıktı Kral Hartwin. Amara karşısındaki bu uzun boylu, geniş omuzlu, yakışıklı adama baktı. Sanki iri vücudunu o kıyafetin içine zorla sıkıştırmışlar gibi duruyordu. Öne doğru eğilerek Amara'nın elini nazikçe öptü. "Ben Palmira Adaları Kralı Hartwin. Bu güzeller güzeli bayansa," diyerek yanındaki ince, uzun boylu, kızıl saçlı kadını gösterdi. "Kraliçem İzel."
"Memnun oldum efendim," diye cevap verdi Amara nazik bir sesle. Hemen ardından ikisinin önünde reverans sundu. Kraliçe İzel uzun uzun karşısındaki genç kızı süzüyordu. Genç prenses yaşına uymayan bir olgunluğa sahipti ve gerçekten de söylenildiği kadar güzeldi. Yine de genç kızın soğuk nezaketi onlarla arkadaş olmak istemediğini yeterince belli ediyordu.
"Abinizle aynı okula gitmiştik," dedi birden Kral Hartwin. "İsmi Rowan'dı, değil mi?"
Amara'nın yüzündeki soğuk nezaketin yerini ilgili bir merak almıştı. Başıyla onayladı. Abisinin gittiği okul birçok krallığın prenslerini eğittiği ünlü bir okuldu. Amara eğitimini evde almıştı. Her prenses gibi.
"Abinizle pek yakın değildik, anlarsınız ya," diye gülümsedi genç kıza. Ardından anlamlı bir bakış attı Alastair'e. Amara'nın kaşları havaya kalktı. Demek ki Kral Alastair'de abisiyle aynı okula gitmişti.
"Size bizden hiç bahsetmemiş galiba," diye güldü Kral Hartwin, genç kızın şaşkınlığı karşısında.
Amara istemsizce içini çekti. Abisiyle o kadar yakın olmadığını nasıl söyleyebilirdi? Abisini çok seviyordu ama aralarındaki statü farkları çok fazlaydı. Rowan sürekli meşguldü. Amara ile aynı masada yemek yemeleri bile çok sık denk geldikleri bir şey değildi. Denk geldikleri zamanlarda ise abisi, babasıyla savaştan başka bir şey konuşmazdı.
"Bahsetmedi," dedi sadece. Abisine, babasından ayrı bir mektup yazmıştı. Fakat cevap gelmemişti. Hüzünlü bakışlarını ilgisizce çevresindeki kalabalığa çevirdi.
Prenses'in hüznü yürek yaralıyıcıydı. Mazlum değildi, asla başını eğmiyor, omuzlarını düşürmüyor, dimdik ve erişilmesi zor bir kutsal nesne gibi duruyordu. Fakat güzel gözlerindeki hüzün her zaman oradaydı ve orada kalacaktı. Yine de bu prensesin kötü gözükmesine sebep olmuyordu. Tam tersine olduğundan daha güçlü bir duruş sergiliyordu.
Açılış dansını kral, nişanlısı ile birlikte yapmıştı. Amara soylulardan gelen teklifleri nazikçe geri çeviriyordu. Bir de dans edecek değildi! O sırada yanına Kraliçe İzel sokuldu.
"Bahsedildiği kadar güzelmişsiniz prenses."
Amara bu sözü ne kadar çok duyuyordu. Sıkıntıyla iç geçirmemek için kendisini zor tuttu. Nazikçe gülümsedi kadına. "Sizin güzelliğinizin yanında ben bir hiçim," dedi ipek gibi bir sesle. İzel yavaşça gülümsedi.
"Burda rahatınız yerindedir umarım."
Bu bir soruydu. Hem de hileli bir soru. Kraliçenin kendisini neden konuşturmaya çalıştığını anlamıyordu genç kız. Bir an önce odasına gitmeyi nasıl da istiyordu. Fakat oyunu oynamaya devam etti.
"Kesinlikle. Bunu da leydimize borçluyum. Benim sıhhatim ve rahatım için ellerinden gelen her şeyi yaptılar."
Amara'nın, Zaria'dan bahsederkenki saygısı ve samimiyeti kraliçeyi memnun etmişti. Genç kız ne kadar soğuk ve bir parça kibirli de dursa aslında oldukça nazik, sevecen ve onun için uğraşan insanlar için minnettar olacak denli vefakardı.
"Zaria çok iyidir," dedi sevecenlikle arkadaşına bakarken.
Prenses takdirle "Karya her yönden mükemmel bir kraliçeye sahip olacak," dedi.
Kraliçe, prensesin sözlerinde samimi olup olmadığını anlamak için bakışlarını genç kızın ilgisizce etrafı izleyen yüzüne dikti. Zaria'nın sevdiği kadar vardı gerçekten de. Arzova ile bir barış anlaşması yapılsaydı, bu kızla çok iyi arkadaş olabilirlerdi. Fakat prenses, siz çok iyi insanlarsınız ama ülkemin düşmanlarısınız gardını asla indirmiyordu.
Yüzükler takılıp, kral konuşmasını neşeli bir şekilde tamamladığında eğlence kaldığı yerden devam etti. Amara artık odasına çekilme vaktinin geldiğini düşünüyordu. O sırada Kral Alastair'in yanına geldiğini gördü. İçten içe sevindi. Odasına çıkmak için izin isteyecekti. Fakat hiç ummadığı bir şey oldu.
Müstakbel Kraliçe Zaria, Kral Hartwin ile dans etmeye başlamıştı. Alastair'in pırıltı bakışları da genç prensese kaymıştı. Malum tartışmadan sonra bir daha hiç konuşmamışlardı. Aradaki buzları kırmak adına prensesle dans etmeyi düşünüyordu. Böylece nişanda bulunan Arzova'nın elçilerine de iyi bir mesaj göndermiş olacaktı.
Amara şaşkın şaşkın genç adama bakarken kral elini uzattı ve cevabı başından belli olan o soruyu sordu. "Dans edelim mi?"
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro