4. Bölüm
Adamın sesi bir an titredi. İçi dolu bardağı karanlıkta yeniden ışıldadı.
"Dinleyin... ama bir an bunları kafanızda iyice düşünün. Yalnızlığı içinde çöküp giden birinin yanına kadının biri zorla geliyor, yıllardır odasına adım atan ilk beyaz kadın bu...ansızın odada kötü bir şey olduğunu seziyorum, bir tehlike olduğunu. Birden bardağı taşıran damla düşüyor: bu kadının o yıkılmaz kararlılığı karşısında dehşete düşmüştüm, geldiğinde saçma sapan konuşmuş, sonra birden kınından kılıcını çeker gibi ne istediğini söyleyivermişti. Çünkü benden ne istediğini anlamıştım, hemen anlamıştım, kadınların benden böyle bir şey istemesi ilk kez olmuyordu, ama başka türlü gelirlerdi yanıma, utanarak, yalvararak, gözyaşları içinde ya da yeminler vererek. Ama şimdi karşımdaki çelik gibi... erkeksi bir kararlılıkla duruyordu... bu kadının benden daha güçlü olduğunu daha ilk saniyede anlamıştım... beni isteklerine boyun eğdireceğini biliyordum... Ama... ama... benim içimde de kötü bir şey vardı... direnen bir adam, bir nefret... çünkü... söylemiştim ya... ilk andan beri, hatta o kadını görmemden önce, bu kadının düşmanım olduğunu düşünmüştüm.
"Önce sustum. İnatla, ısrarla sustum. Peçesinin altından beni seyrettiğini hissediyordum, gözlerini dikmiş, meydan okurcasına bakıyordu bana, konuşturmaya çalışıyordu beni... Ama ben... kaçamaklı konuştum, evet... onun geveze, kayıtsız konuşma tarzına bilinçsizce öykünerek konuştum. Onu anlamıyormuş gibi yaptım, amacım -benim hissettiklerimi hissedebiliyor musunuz bilemem- onu daha açık konuşturmaktı, ben bir şey sunan değil, bir şey istenen kişi olmak istiyordum, özellikle de onun benden istekte bulunmasını istiyordum, çünkü öylesine buyurganca gelmişti ki bana...ayrıca kadınlarda bu kibirli, soğuk tavır kadar beni rahatsız eden şey yoktur.
"Lafı döndürüp dolaştırdım, korkulacak bir şey yok dedim, bu tür baygınlıklar bu durumun gereğidir, sağlıklı bir gelişmenin habercisidirler hatta dedim. Klinikteki gazetelerde yer alan vakalardan söz ettim...konuştum da konuştum, kayıtsızca, umursamazca konuştum, bu durumu sıradan bir şey gibi gösteriyor, kadının sözümü keseceği ânı bekliyordum. Çünkü onun bu davranışıma katlanamayacağını biliyordum.
"Sonunda dayanamadı, elinin bir hareketiyle benim o sakinleştirici konuşmamı bir kenara süpürüp atarcasına sözümü kesti.
"'Doktor, beni rahatsız eden bu değil. Daha önce, oğlumu dünyaya getirirken sağlığım yerindeydi... ama artık öyle değilim...kalbimden rahatsızım...'
"'Ah, demek kalbinizden rahatsızsınız,' diye yineledim onun sözlerini, huzursuz olmuş gibi davranıyordum, 'o zaman bir bakalım size. 'Ayağa kalkıp stetoskopuma uzanır gibi yaptım.
"Ama kadın öne atılmıştı bile. Sesi şimdi sert ve kararlıydı - sanki bir komutan gibiydi.
"'Kalbimden rahatsızım doktor, anlattıklarıma inanın lütfen. Bu muayenelerle zaman yitirmek istemiyorum. Yani bana birazcık güvenmelisiniz. Çünkü ben size olan güvenimi yeterince kanıtladım.'
"Artık bir savaşa dönüşmüştü iş, bir meydan okumaya. Ben de kabul ettim bu meydan okumayı.
"'Güvenmenin koşulu dürüstlüktür, mutlak bir dürüstlük. Açık konuşun, ben doktorum. Öncelikle de şu peçenizi çıkartın, gelin şuraya oturun, kitapları, lafı döndürüp dolaştırmayı bir kenara bırakın. Doktora peçeyle gelinmez.'
"Bana baktı, dimdik ve gururluydu. Bir an duraksadı. Sonra oturdu, peçesini kaldırdı. Tıpkı görmekten korktuğum gibiydi yüzü -nüfuz edilemez, sert, serinkanlı, yaşla sınırlı olmayan bir güzellikte, huzurlu görünen ama gerisinde bütün tutkuları hayal edebileceğiniz gri İngiliz gözleri vardı. İnce, birbirine sımsıkı bastırılmış dudakları, ancak isterse açığa vuruyordu sırrını. Bir dakika boyunca birbirimize baktık, onun bakışları hem buyurgan hem soru sorar gibiydi, öylesine soğuk ve sert bir acımasızlık taşıyordu ki dayanamayıp gözlerimi başka yana çevirdim.
"Parmaklarıyla hafifçe masayı tıklattı. Demek o da sinirliydi. Sonra aceleyle, 'Doktor,' dedi, 'sizden ne istediğimi biliyor musunuz, bilmiyor musunuz?'
"'Sanırım biliyorum. Ama gelin açık konuşalım. Bu durumunuza son vermek istiyorsunuz... Sizi bu bayılmalardan, mide bulantılarından kurtarmamı istiyorsunuz, bunu da... bunu da bu durumun nedenini ortadan kaldırarak yapacağım. Öyle değil mi?'
"'Evet.'
"Giyotin gibi inmişti bu sözcük.
"'Bu denemenin... her iki taraf için de tehlikeli olduğunu biliyor musunuz?'
"'Evet.'
"'Yasaların bunu engellediğini?'
"'Yasaların engellemediği, aksine önerdiği durumlar vardır.'
"'Ama ancak tıbbi bir zorunluluk olursa.'
"'Bu zorunluluğu siz bulacaksınız. Doktor sizsiniz.'
"Bunları söylerken gözleri dupduru, bakışları dimdikti, göz kırpmadan bakıyordu bana. Emir vermişti bana, zavallı ben de kadının arzusunun şeytansı buyurganlığı karşısında hayranlıkla titriyordum. Yine de lafı döndürüp dolaştırıyor, pes etmiş olduğumu ona belli etmek istemiyordum henüz. 'Acele etme! Güçlük çıkart! Rica etmesini sağla!' diye bir dürtü vardı içimde.
"'Bu her zaman doktorun elinde olan bir şey değildir. Ama hastaneden bir meslektaşımla...'
"'Meslektaşınızı istemiyorum... ben size geldim.'
"'Neden özellikle bana geldiğinizi sorabilir miyim?'
"Soğuk bakışlarla süzdü beni.
"'Bunu açıklamamda bir sakınca görmüyorum. Çünkü kent dışında oturuyorsunuz, beni tanımıyorsunuz, iyi bir doktorsunuz ve...' ilk kez duraksıyordu, 'buralarda pek uzun kalmayacaksınız, özelliklede evinize... evinize yüklü bir parayla dönebilirseniz.'
"Birden buz gibi oldum. Bu küstahça ifade, bu tüccar işi hesaplama beni sersemletmişti. O âna kadar dudaklarından bir rica sözcüğü çıkmamıştı, her şeyi önceden hesaplamış, önce beni yoklamış, sonra izlemişti. Onun şeytansı iradesinin beni etkilediğini hissediyor ve elimden geldiğince karşı duruyordum buna. Bir kez daha nesnel, hatta alaycı bir sesle konuşmaya çabaladım.
"'Bu yüklü parayı da siz... siz mi sağlayacaksınız bana?'
"'Yardımlarınız ve buradan hemen ayrılmanız karşılığında.'
"'Böyle yaparsam emeklilik hakkımı kaybedeceğimi biliyor musunuz?'
"'Ben onu karşılarım.'
"'Çok açık konuştunuz. Ama daha da açık olmalısınız. Bana bu iş için ödemeyi düşündüğünüz miktar ne kadar?'
"'On iki bin gulden, çekle Amsterdam'da ödenecek.'
"Titredim... öfkeden ve... evet, hayranlıktan. Her şeyi hesaplamıştı, paranın miktarını, nasıl ödeneceğini; böylece oradan ayrılmaya zorlanacaktım, beni hiç tanımadan değerimi biçmiş ve beni satın almıştı, iradesinin önsezisiyle beni eline geçirmişti. İçimden yüzüne bir tokat atmak geliyordu. Ama titreyerek ayağa kalktığımda -o da ayağa kalkmıştı- ve kadının gözlerinin içine baktığımda, onun o rica nedir bilmeyen, sımsıkı kapalı dudaklarını, eğilmek istemeyen kibirli alnını gördüğümde, delice bir hırs kapladı içimi. O da bunu hissetmiş olmalı ki, kendisini rahatsız eden birini başından atmak istercesine kaşlarını kaldırdı; aramızdaki nefret birden açığa çıkmıştı. Bana ihtiyacı olduğu için benden nefret ettiğini biliyordum, ben de ondan... rica etmek istemediği için nefret ediyordum. O bir saniyelik suskunluk boyunca ilk kez olmak üzere birbirimizle dürüstçe konuştuk. Sonra bir sürüngen gibi sokulan bir düşünce girdi aklıma ve ona dedim ki... ona dedim ki...
"Ama bir dakika, yaptığımı... söylediklerimi yanlış anlayabilirsiniz, bu çılgınca düşünceye nasıl kapıldığımı size açıklamalıyım."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro