Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

2. Bölüm

Sessizlik dayanılır gibi değildi. İçimden kalkıp gitmek geldi, ama bunun pek kabaca, pek damdan düşer gibi olacağını düşündüm. Ne yapacağımı bilemediğim için bir sigara çıkardım. Kibrit tıslayarak yandı, bir saniye boyunca o daracık mekân aydınlandı. Gözlüğün arkasında yabancı bir yüz gördüm, daha önce gemide hiç görmediğim bir yüz, ne yemeklerde, ne de koridorlarda; ansızın parlayan alev gözlerini mi acıttı yoksa bir yanılsama mıydı bilmiyorum ama, karşımdaki yüz ürkütücü bir biçimde çarpılmış göründü gözüme, karanlık bakışlıydı, cine benziyordu. Ama ayrıntılarını açık seçik görmeme fırsat kalmadan, belli belirsiz aydınlanmış olan o yüzü karanlık yeniden yuttu, adamın yalnızca siluetini görebildim, karanlığın içine gömülmüş bir karaltı olarak; ara sıra da boşlukta asılı gibi duran piponun ateşinin yuvarlak, kırmızı halkasını görüyordum. İkimiz de konuşmuyorduk; bu sessizlik, tropiklerin havası gibi boğucu ve bunaltıcıydı.

Sonunda artık dayanamadım. Ayağa kalkıp kibar bir sesle, "İyi geceler," dedim.

"İyi geceler," diye geldi yanıt karanlıktan; boğuk, sert ve paslı bir sesti.

Bin bir güçlükle palangaların arasından, direklere sürünerek öne ilerledim. Tam o sırada arkamdan bir ayak sesi duydum, aceleci ve güvensiz bir ayak sesi. Az önceki kişiydi. İstemeden durdum. Yanıma yaklaşmadı, karanlıktaki yürüyüşünde korku ve sıkıntıya benzer bir şey hissettim.

"Özür dilerim," dedi sonra telaşla, "sizden bir ricam olacak. Ben... ben..." Kekeledi, çekiniyordu, bu yüzden de sözlerini sürdüremiyordu. "Benim... burada saklanmam için... nedenlerim... çok özel nedenlerim var...Yastayım... güvertedeki insanlardan uzak duruyorum... Yani sizden değil tabii... yo...yo... Sizden ricam... beni burada görmüş olduğunuzu gemidekilere söylemezseniz minnettar kalırım size... İnsanların arasına karışmamı engelleyen... kişisel nedenlerim var... evet... yani... geceleri burada birinin...yani benim... bundan söz edecek olursanız ben çok güç bir duruma..." Sözcükler boğazında kaldı. Adamı, içinde bulunduğu güç durumdan kurtardım, ricasını yerine getireceğime söz verdim hemen. El sıkıştık. Sonra kamarama gittim, derin, nedense karışık ve çeşitli sahnelerin birbirine geçtiği bir uykuya daldım.

Sözümü tuttum ve gemide hiç kimseye o tuhaf karşılaşmadan söz etmedim, oysa içimden bu olayı anlatmak geliyordu. Çünkü gemi yolculuğunda en ufak şey bir olaya dönüşür, örneğin ufukta görünen bir yelken, sudan dışarı sıçrayan bir yunus balığı, yeni fark edilen bir flört, önemsiz bir şaka. Öte yandan, bu sıra dışı yolcu hakkında daha çok şey öğrenmek için yanıp tutuşuyordum. Onun adını öğrenebilir miyim diye yolcu listesini araştırdım, onunla ilişkisi olabilecek yolcuları bulabilirim diye herkesi inceledim. Akşama kadar sinirli bir sabırsızlık pençesine aldı beni, o adama yeniden rastlayabilir miyim diye akşamı zor ettim. Gizemli, psikolojik şeylerin benim üzerimde adeta ürkütücü bir gücü vardır, ipuçlarını bulmak için neler vermem ki; tuhaf insanların yalnızca varlıkları bile onları tanımak için yanıp tutuşmama yeter, tıpkı bir kadının bir şeyi elde etmek için yanıp tutuşması gibi. Gün uzadıkça uzadı, bitmek bilmedi. Erkenden yattım, gece yarısı uyanacağımı, bu işin beni uyandıracağını biliyordum.

Gerçekten de, bir önceki gece uyandığım saatte uyandım. Saatin fosforlu kadranında akreple yelkovan üst üste gelmiş, ışıklı bir çizgi oluşturmuşlardı. Bunaltıcı kamaramdan çok daha bunaltıcı olan geceye çıktım telaşla.

Yıldızlar dün geceki gibi parlıyorlardı, sallanan geminin üstüne ışıklarını salıyorlardı, ta yukarıda güney yıldızı alev alev yanıyordu. Her şey dünkü gibiydi –tropiklerde geceler de gündüzler de bizim oralarda olduğundan çok daha birbirinin aynıdır–, ancak benim içimdeki bu yumuşak, kabaran, düşsel heyecan dünkünden farklıydı. Beni rahatsız eden, aklımı karıştıran bir şey vardı, bu şeyin beni nereye götürdüğünü de biliyordum. Burun tarafındaki o siyah kütleye; o gizemli adamın yine kıpırdamadan orada oturup oturmadığını merak ediyordum. Yukarıdan geminin çanının sesini duydum. Bu beni harekete geçirdi. Adım adım, gönülsüzce ama yine de karşı koyamadan o tarafa yöneldim. Bodoslamaya varmamıştım ki uzakta kırmızı bir göze benzer bir şeyin parladığını gördüm. Pipo. Demek oradaydı.

Elimde olmadan geri çekildim, olduğum yerde kaldım. Neredeyse oradan ayrılmak üzereydim ki karanlıkta bir kıpırdanma oldu, bir şey ayağa kalktı, iki adım attı, ansızın tam önümde onun kibar ve çekingen sesini duydum.

"Özür dilerim," dedi, "belli ki yine aynı yerde oturmak istiyorsunuz, sanırım beni görünce geri çekildiniz. Lütfen oturun, ben giderim."

Ne düşündüğümü ona söylemek istedim telaşla, kalabilirdi, onu rahatsız etmemek için geri çekilmiştim ben. "Beni rahatsız etmiyorsunuz," dedi hafif buruk bir sesle, "tam tersine ara sıra yalnız olmamak beni sevindiriyor. Tam on gündür hiç konuşmamıştım... aslında yıllardır... öyle zor oluyor ki şimdi, her şeyi içine atmak insanı boğuyor neredeyse, kamaramda oturamıyorum artık, o... o mezarda... oturamıyorum...insanlara da tahammülüm yok, bütün gün gülüyorlar. Artık dayanamıyorum buna da...kamarama kadar geliyor sesleri, kulaklarımı tıkıyorum... elbette nereden bilecekler ki... yani bilmiyorlar işte... hem bundan yabancılara ne..."

Yeniden sustu. Sonra ansızın ve telaşla şöyle dedi: "Ama sizin canınızı sıkmak istemem...gevezeliğimi hoş görün."

Eğilip selam verdi ve uzaklaşmak istedi. Ama ben onu durdurdum. "Hiç rahatsız etmiyorsunuz beni. Burada huzur içinde üç beş söz etmek beni de sevindiriyor.... Sigara içer misiniz?"

Bir tane aldı. Sigarasını yaktım. Alevin içinde yüzü yeniden siyah bordanın önünde parladı, ancak şimdi bana dönüktü; gözlüğün gerisindeki gözler bir şey araştırırcasına, merakla ve delici bakışlarla yüzüme dikilmişlerdi. Ürperdim. Bu insanın konuşmak istediğini, konuşmak zorunda olduğunu sezdim. Ona yardımcı olabilmek için benim susmam gerektiğini de sezdim.

Yeniden oturduk. Yanındaki şezlongu bana verdi. Sigaralarımız yanıyordu, onunkinin ucundaki ateşin karanlıkta huzursuzca titreşmesinden elinin titrediğini anladım. Ama konuşmadım, o da konuşmadı. Sonra alçak bir sesle sordu: "Çok mu yorgunsunuz?"

"Yo, hiç değilim."

Karanlıktan gelen ses yine duraksadı.

"Sizden bir şey isteyecektim... daha doğrusu size bir şey anlatmak istiyorum. Önüme ilk çıkana bunu anlatmanın ne kadar tuhaf olduğunu biliyorum elbette, ama... ama çok berbat bir ruhsal durumdayım, öyle bir duruma geldim ki mutlaka biriyle konuşmalıyım... yoksa mahvolurum... Eminim ki anlayacaksınız, size... evet size anlattığımda...Bana yardım edemeyeceğinizi biliyorum, ama bu suskunluk beni hasta etti... hasta olanla da herkes alay eder..."

Sözünü kestim, kendisine eziyet etmemesini istedim. Bana açılabilirdi... ona hiçbir konuda söz veremezdim gerçi, ama dinlemeye hazır olduğunu söylemek insanın görevidir, dedim. Birisini güç durumda gördüğümüzde, dedim, o zaman yardımcı olmak bir görevdir.

"Yardıma hazır olduğunu söylemek görevi... böyle bir girişimde bulunmak görevi...Demek siz de... yardıma hazır olunduğunun söylenmesini görev olarak görüyorsunuz."

Bu cümleyi üç kez yineledi. Onun böyle robot gibi, inatla yinelemesi ne kadar ürkütücüydü. Deli miydi bu adam? Sarhoş muydu?

Sanki bu düşüncem sözcük olup ağzımdan çıkmış gibi birdenbire, bambaşka bir sesle şöyle dedi: "Belki de beni deli ya da sarhoş sanıyorsunuzdur. Hayır hiçbiri değilim, henüz değilim. Yalnızca şu söylediğiniz şey beni ne tuhaftır ki etkiledi... Ne tuhaftır ki diyorum, çünkü beni rahatsız eden şey tam da bu, yani insanın görevi mi, görevi mi acaba..."

Yine kekelemeye başlamıştı. Bir an durduktan sonra yeniden başladı konuşmaya.

"Ben doktorum. Benim mesleğimde böyle vakalar vardır, böyle vahim vakalar... evet, sınırdaki vakalar diyebiliriz bunlara, işte o zaman insan görevi olup olmadığını bilemez, çünkü yalnızca karşısındakine olan görev yoktur, insanın kendisine karşı da görevi vardır, devletine karşı da, bilime karşı da... Yardım etmeliyiz elbette, bunun için varızdır... ancak bu tür düsturlar hep kuramsal olarak kalırlar. Nereye kadar gidebilir bu yardım?.. Siz tanımadığım bir insansınız, siz de beni tanımıyorsunuz, beni gördüğünüzü hiç kimseye söylememenizi istiyorum sizden...tamam, susuyorsunuz, bu görevinizi yerine getiriyorsunuz... benimle konuşmanızı istiyorum sizden, çünkü bu suskunluğum beni öldürecek... beni dinlemeye razı oluyorsunuz...peki... Ama bu kolay... Ama ben sizden beni yakalayıp küpeşteden aşağı atmanızı istesem...işte orada yardımcı olmanız, iyilik yapmanız birden bitiverir. Bir noktada biter bu iş...insanın kendi yaşamı, kendi sorumluluğu işin içine girince biter... bir yerde bitmeli de... bu görev bir noktada sona ermeli... yoksa doktorlar için görevin bitmesi diye bir şey olmamalı mı? Üzeri Latince harflerle yazılı bir diploması var diye o doktor bir Mesih, bir büyücü mü olmalı, biri gelip ondan soylu , yardımsever ve iyi bir insan olmasını isterse o doktor yaşamını ortaya koyup gözünü karartmalı mı? Evet, bir an gelir görev biter, insanın elinden artık bir şey gelmeyince, evet o zaman..."

Yine sustu, kendini toparladı.

"Özür dilerim... çok heyecanlandım... ama sarhoş değilim... henüz değilim... itiraf etmeliyim ki, bu da oluyor sık sık, bu yakıp kavuran yalnızlığımda... Bir düşünün, yaşadığım yerde tam yedi yıl boyunca yerlilerden ve hayvanlardan başka kimse yoktu... bu durumda insan sakin konuşmayı unutuyor. Ama bir de başlayınca sel gibi boşanıyor sözcükler... Ama durun... tamam, aklıma geldi... size sormak istiyordum... size bir vakadan söz edecektim ve insanın yardım etme görevi olup olmadığını soracaktım... yani melekler gibi iyi niyetle yardım etmek... Ama uzun sürmesinden korkuyorum. Gerçekten yorgun değil misiniz?"

"Hayır, hiç değilim."

"Ben... size teşekkür ederim... Almaz mısınız?"

Karanlıkta elini arkasında bir yere uzatmıştı. Bir şıkırtı oldu, yanına koyduğu iki, üç ya da daha çok şişe birbirine değmişti. Bana verdiği bir bardak viskiye dudaklarımı şöyle bir değdirdim, o ise bir dikişte boşalttı bardağını. Bir an aramızda sessizlik oldu. Tam o sırada çan çaldı – saat yarımdı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro