2
evet başta iki bölüm yapmaya karar vermiştim ama üçe çıkardım hjhgjfdhjk ve hayır, kesinlikle dört bölüme çıkmayacak ( ͜。 ͡ʖ ͜。) iyi okumalar, yorumları eksik etmeyin 🌸
____________________
Hani, cidden. Yeryüzünde o kadar adam varken gelip odalarının arasında yalnızca bir duvar olan ama kalbinde kesinlikle yeri olmayan Park Jimin'e vurulmasına bir türlü anlam veremiyordu Yoongi. Jimin kadınlardan hoşlanıyordu, Jimin her zaman kadınlardan hoşlanmıştı. Hoş, erkeklere oynasaydı da şansı olduğunu düşünmüyordu Yoongi ama yine de...
İç geçirip Kim Bora'nın instagram hesabında daha da altlara indi. Jimin'in evde olmadığı saatler Yoongi'nin acı çekip küçüğünün her bir adımını takip ettiği saatlerdi. Şimdi de noonasının yanındaydı, Yoongi de belki geçen hafta yaptıkları gibi canlı yayın yapıp kalbini biraz daha kırarlar diye bekliyordu.
Jimin'in ona çektirdiği acıya bile bağımlı bir hale gelmişti.
Jimin'in dudaklarını kadının yanağına gömdüğü ve Bora'nın da kameranın odağına bakarak gülümsediği fotoğrafı hızla geçti, bu fotoğrafın üzerinde dün zaten bir yirmi üç dakikasını harcamıştı. Kadının Jimin'le olan fotoğrafları neredeyse beş yıl öncesine dayanıyordu ve Yoongi'nin bile Jimin'le bu kadar çok fotoğrafı yoktu. Ben Jimin'i on üç yıldır tanıyorum.
Tam o an Kim Bora instagram hesabına yeni bir fotoğraf yükledi. Fotoğrafta, romantik bir yemek masası vardı. Kırmızı mumlar yanıyordu, karşılıklı iki kadeh kırmızı şarap doluydu ve kırmızı gül yapraklarıyla bezenmiş beyaz masa örtüsünün tam ortasında bir paket prezervatif duruyordu.
Telefonunu duvara fırlattı. Kırılan cihazın parçaları etrafa saçılırken başını iki elinin arasına almış, nefeslerini kontrol etmeye çalışıyordu. Jimin, dün gece gelmediği gibi bu gece de eve gelmeyecekti anlaşılan ve Yoongi artık sebebini biliyordu.
Bu kadar sorumsuz olduğuna inanamıyordu. Hayranlar Bora'yla takılıyor olmasına bir şey demiyor diye şimdi de seks hayatlarını önlerine mi sunuyorlardı? Şirket ne diyecekti? Yaptığı şeyin ne kadar cesur olduğunun farkında mıydı Jimin?
Yatağına yığılıp deli gibi ağlamaya başladı. Olmuyordu. Grubu düşünüyormuş gibi yapsa da kırılan kalbinin önüne geçemiyordu; umurunda olan grup değildi çünkü. Neden aldatılmış gibi hissediyordu? Jimin onu hiçbir zaman sevmemişti, Jimin yıllardır Bora'yla beraberdi, Yoongi neden hıçkırarak ağlarken suratını yastığına bastırarak kendini öldürmeye çalışıyordu?
Kaç saat öyle ağladı, bilmiyordu ama tüm vücudu susuz kalmış ve yorgun düşmüştü. Burnunu çekerek yorganına sarıldı, şu an sarılabildiği tek şey oydu çünkü. Keşke Seokjin hyung yanında olsaydı, Yoongi'ye ne yapması gerektiğini söylerdi. Sarılmasına izin vermezdi belki de ama Seokjin hyung onu aldatmazdı da.
Sarılmasına izin veren bazı şahısların aksine.
Öylece uyuyakaldı ve kabuslarla dolu, bok gibi geçen bir üç saat boyunca da uykunun kollarında kaldı. Büyük bir gürültüyle uyandığında gözleri kızarıp şiştikleri için acıyla sızlıyorlardı; boğazı da kuru ve hırıltılıydı. Mahvolmuştu.
Gürültü kendini tekrarladı, Yoongi de dikkatini sonunda sesin geldiği yöne verebildi. Dış kapıdan geliyordu. Evde Jimin'le teklerdi ve Jimin'in de o gece gelmeyeceğini biliyordu. Harika, diye düşündü. Umarım gelen hırsız boğazımı kesmeden evden çıkıp gitmez.
Birinin düştüğünü duydu, kendine denk gelen hırsızın geri zekalı bir sakar olmasına gözlerini devirdi ve acıyla yüzünü buruşturdu. Mutfağa inip su içerse hırsızı rahatsız etmiş olur muydu? Ölesi vardı ama susuzluğu ağır basıyordu.
"Hyung!" Gelen çığlıkla beraber gözleri şokla irileşti. Jimin?
"Hyung, düştüm!" Ağlıyordu, Yoongi panik içinde yatağından fırladı, başı döndüğü için koştuğu kapının yanındaki duvara çarptı ama hemen kendine gelip odasından çıkmayı başardı. "Jimin?" diye seslendi merdivenlerden inerken. "Hyung?" Küçüğünün hıçkırdığını duydu. "Hyung, çok acıyor."
Saatler önce telefonunu fırlatmasına sebep olan acı hiçbir şeydi, Jimin'in sesini böyle duyup canının yandığını bilmek Yoongi'nin şimdiye kadar tattığı en büyük acı olmalıydı. Hızla ilerlerken geçtiği yerlerin ışıklarını açmayı ihmal etmiyordu. Merdivenlerin başına geldiğinde Jimin'in basamakların sonunda, bacağı korkunç bir pozisyonda yattığını gördü ve nefesi kesildi. Tırabzanlara tutunarak kendine gelmeye çalıştı. "Jimin-ie?"
Jimin başını ona çevirdi, hıçkırıklarını bastırmak için dudaklarını o kadar sert ısırıyordu ki Yoongi'nin canı acımıştı. Basamakları koşarak inip Jimin'in yanına çöktü, bakışlarını tüm vücudunda gezdirip bacağında duraksadı. "Ne oldu sana?"
"Merdiven.." Diline dolanan kelimeler ve üzerinden yükselen bir ton alkol kokusu Yoongi'nin cevabını vermişti; küçüğü sarhoştu. Korka korka ellerini uzattı ve Jimin'in bacağını tuttu, yaşça küçük adam acıyla çığlık atınca Yoongi'nin canı daha çok acımıştı. "Şşşş, sakin ol."
"Hyung, acıyor, çok acıyor!" Elleriyle Yoongi'nin ellerine uzanıp onu durdurmaya çalıştı ama hareket etmesiyle bacağı daha çok acımış ve hıçkırıklarını Jimin'in boğazına dizmişti. Yoongi tek eliyle onun çenesini kavrayıp kendine bakmasını sağlamıştı, diğer eli hala Jimin'in bacağını tutuyordu. "Hey. Bana bak."
Göğsü hıçkırıklarla sarsılırken Jimin gözlerini Yoongi'ninkilere kilitledi ve Yoongi yine onu gördü. Kırılmış kalbini, korku bulaşmış hayallerini ve endişeli düşüncelerini. Jimin dans ediyordu ve Jimin düşmüştü. Jimin, ne yapacaktı?
"Bacağını normal pozisyona çevireceğim, sakin ol, anlaştık mı?" dedi tane tane.
"Hyung-"
Jimin protesto edemeden lafını kesti. "Askere gittiğinde sana da ilk yardım öğretecekler, merak etme. Şimdilik bana güven, tamam mı, Jimin-ah?"
Jimin küçük ellerini kaldırıp çenesindeki büyük eli kavradı. Bu, onun onay verme şekliydi. Yoongi elini istemeye istemeye ondan çekip yeniden bacağına götürdü ve bacağını olabildiğince sabit hareketlerle diğeriyle aynı pozisyona çevirdi. Jimin ciğerini yırtan bir çığlık atmıştı, bu da Min Yoongi için son damla oldu. Jimin'i kollarından yakalayıp kendine çekti ve sımsıkı sarılarak onunla beraber ağlamaya başladı.
*
"Hyung." Yoongi Jimin'in yatağına oturmuştu, Jimin de başını onun dizlerine koymuş uzanıyordu. Hastaneye gitmeyi kesinlikle reddediyor ve iyi olduğunu söylüyordu ama Yoongi'nin içi hiç rahat değildi. Fazlasıyla esnek olduğu için kendisi bir yanlışlık olup olmadığını hissedemiyor olabilirdi ama bacakları Jimin'in tüm geleceğiydi, riske atamazdı bunu.
"Hyung," diye tekrarladı Jimin, Yoongi düşüncelerinden sıyrılmayıp parmaklarını onun siyah saçlarında gezdirmeye devam edince. Uzanıp Yoongi'nin bileğini tuttu. "Saçlarıma dokunma."
"Ne?"
"Saçlarım çok yağlı, benden iğrenmeni istemiyorum." Bunu söylerken burnundan akıp da üst dudağında kuruyan mukus odanın ışığında parlamasaydı Yoongi onu ciddiye alabilir ve Jimin'in hiçbir şeyinden iğrenmediğini ona söyleyebilirdi; ama küçüğü hala, körkütük sarhoştu.
Bu yüzden söylemektense, göstermeye karar verdi.
"Hadi saçlarını yıkayalım o zaman." Jimin'i omuzlarından yakalayıp dizlerinden kaldırdı ve merdiven boyunca taşıdığı gibi tek hamlede kucağına aldı. Jimin şaşırsa da kollarını onun boynuna sarmıştı. Yoongi onu banyoya, yaslanabileceği bir noktaya bırakıp odaya geri döndü ve çalışma masasının önündeki sandalyeyi banyoya taşıdı. Küçüğünü oturtup sırtı lavaboya gelecek şekilde konumlandırdı ve Jimin başını geriye yaslamadan hemen önce de omuzlarına bir havlu sardı. Park Jimin halinden fazlasıyla memnun görünüyordu. "Hyung, benimle ilgilenmen çok hoşuma gidiyor."
Duş başlığını küvetten alıp lavaboya uzatırken Yoongi "Hmm." demekle yetindi.
"Yıkarken benden iğrenme, tamam mı? Ben de insanım sonuçta."
"Tamam."
"Her insanın saçı yağlanabilir, hyung."
"Biliyorum, Jimin." İç geçirdi. "Kapat gözlerini."
Jimin onu ikiletmeyince dudaklarının iki yandan kıvrıldığını hissetti. Sıcak su saçlarına değer değmez küçüğün dolgun dudaklarından memnun bir inleme dökülmüştü, Yoongi gülüşü genişlerken Jimin'in saç diplerini ovmaya başladı. Kolay kolay sarhoş olan biri değildi, çok içmiş olmalıydı. Sabah başı çok ağrıyacaktı, belki bu masaj onu biraz yatıştırırdı.
Çilekli şampuanı kullanırken cimri davranmadı, Jimin bu kokuyu çok seviyordu. Zaten küçüğü kokuyu alır almaz gülümsemeye başlamıştı. Suyu kapatıp Jimin'in saçlarını yaklaşık on dakika boyunca masaj yaparak şampuanladı. "Hyung," dedi Jimin, yeniden. "Benimle ilgilenmen çok hoşuma gidiyor."
Yoongi de yeniden "Hmm." demekle yetindi.
"Bacağım hiç acımıyor, biliyor musun?"
Min Yoongi iç geçirdi, Jimin'in yerdeki o görüntüsü gözünün önünden gitmiyordu.
"Demek sana ilk yardımı askerde öğrettiler... Acaba ben nereye gideceğim? Beni de sınıra yollarlar mı, hyung?"
Jimin'in söylediği şeyle beraber Yoongi'nin parmakları hareket etmeyi kesti. Küçüğü ne zaman bu konu hakkında sorular sorsa Yoongi hiç de önemli bir şey değilmiş gibi davranıyordu ama Jimin korkmakta haklıydı, askerlik zordu. Hele ki Yoongi gibi sınırda görevlendirilip tarihin bir noktasında sizden farkı olmayan insanlara karşı savaşmanız bekleniyorsa.
Jimin'in orada olduğunu sadece düşünmek bile kalbinin endişeyle teklemesine yol açtı. "Bilmiyorum, Jimin."
"Ben senin gibi güçlü değilim, hyung."
"Bu konuyu-"
"Hyung." Gözlerini açıp bakışlarını Yoongi'ye çevirdi. "Beni teselli edeceksin, değil mi? Görev yerim belli olduğunda?"
Yoongi'nin cevap vermesi yalnızca bir saniyesini almıştı. "Evet." dedi kesin bir sesle.
"Senin görev yerin belli olduğunda seni teselli etmediğim için özür dilerim."
"Önemli değil. Benim görevim bitti." Suyu açıp Jimin'in saçlarını durulamaya başladı. "Artık askerlikten konuşmayalım, senin gitmene daha var."
"Bu hafta içinde görev yerleri belli olacak, hyung." dedi Jimin üzgün bir sesle. Bu gece içinde Yoongi'nin ikinci kez donup kalmasına yol açmıştı. Jimin bu yüzden son birkaç gündür Yoongi'yle askerlik üzerine sohbet etmeye çalışıyor olmalıydı. Bakışlarını küçüğün yüzüne çevirdi yeniden. Jimin onun küçüğüydü ama Jimin onun yalnızca iki yaş küçüğüydü. Ve Yoongi, zamanın bu kadar çabuk geleceğini düşünmemişti.
Duş başlığını Jimin'in suratına çevirdi ve Jimin şaşkınlıkla çığlık atarken bütün yüzünü yıkadı. Ağladığı için tüm suratı gözyaşı ve mukusla yapış yapıştı, temizlemesi gerekiyordu. "Hyung, ne yapıyorsun?!"
"Ayılman lazım." Seni sarhoşken öpmek istemiyorum.
"Hyu-" Ağzına dolan suyla Jimin lafını tamamlayamadı. Ellerini kaldırıp Yoongi'yi durdurmaya çalıştı ve en sonunda dayanmayıp sandalyeden kalktı. Saçları hala şampuanlıydı ve neredeyse tüm vücudu ıslanmıştı. İnanamaz gözlerle Yoongi'ye bakıyordu.
Hala su fışkırtan duş başlığını Jimin'e uzattı. Hipnoz olmuş gibiydi. "Duşa gir."
Jimin çığlık atarak duş başlığını diğer yöne çevirdi. "Hyung, sen delirdin mi?"
"Duşa gir, Jimin." Beklemeden banyo kapısına yöneldi. "Kahve yapıyorum. Duşa gir ve mutfağa gel." Kapıyı arkasından kapatırken kendi kendine mırıldandı. "Ayılman lazım."
ya uf bu galiba dörde çıkacak :(
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro