Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

5

Kahvaltı ederlerken mektuplar getirildi. Başkaları yanında Albay Brandon için de mektup vardı; -mektubu aldı, bir göz gezdirdi, yüzünün rengi değişti ve hemen odadan çıktı.

"Brandon'ın nesi var?" dedi Sir John.

Kimse bilmiyordu.

"Umarım kötü haber almamıştır," dedi Lady Middleton. "Albay Brandon'ı kahvaltı masamdan böyle aniden kaldırdığına göre olağandışı bir şey olmalı."

Beş dakika kadar sonra Albay Brandon geri döndü.

"Umarım haberler kötü değildir, Albay," dedi Mrs Jennings, Albay Brandon odaya girer girmez.

"Hiç değil hanımefendi, teşekkür ederim."

"Avignon'dan mıydı? Kızkardeşinizin durumu kötüleşti filan demiyordur umarım."

"Demiyor hanımefendi. Şehirden; sadece iş mektubu."

"Ama iş mektubuysa nasıl oldu da sizi o kadar şaşırttı? Hadi, hadi, olmuyor Albay; doğrusunu anlatın."

"Hanımefendiciğim," dedi Lady Middleton, "sözlerinize dikkat edin."

"Belki kuzeniniz Fanny'nin evlendiğini söylüyordu, ha?" dedi Mrs Jennings, kızının uyarısına aldırış etmeden.

"Hayır, inanın söylemiyordu."

"Peki o zaman kimden geldiğini biliyorum, Albay. Umarım hanımefendi afiyettedir."

"Kimi kastediyorsunuz hanımefendi?" dedi Albay Brandon, bir parça kızararak.

"Aa, kimi kastettiğimi biliyorsunuz."

"Cidden üzgünüm hanımefendi," dedi Albay Brandon, Lady Middleton'a dönerek, "bu mektubu bugün almam talihsizlik, çünkü hemen şehre gitmemi gerektiren bir işle ilgili."

"Şehre mi!" diye haykırdı Mrs Jennings. "Yılın bu vaktinde şehirde ne işiniz olabilir?"

"Böyle hoş bir gruptan ayrılmak zorunda kaldığım için," diye devam etti Albay Brandon, "üzüntüm büyük; ama asıl endişem şu ki korkarım Whitwell'e girişinizi sağlamak için benim varlığım gerekli."

Hepsine nasıl ağır bir darbe oldu!

"Ama kahyaya bir not yazsanız, Mr Brandon," dedi Marianne bir heves, "yeterli olmaz mı?"

Albay Brandon başını salladı.

"Gitmemiz lazım," dedi Sir John. -"Bu kadar hazırlandıktan sonra iptal edemeyiz. Yarına kadar şehre gidemezsin Brandon, o kadar"

"Keşke o kadar kolay olsa. Ama seyahatimi bir gün bile ertelemek elimde değil!"

"İşinizin ne olduğunu öğrenebilsek," dedi Mrs Jennings, "ertelenebilir mi bakarız."

"Seyahatinizi biz dönene kadar erteleseniz," dedi Willoughby, "altı saatten fazla gecikmezsiniz."

"Bir saat bile kaybetmeye tahammülüm yok."-

Elinor o sırada Willoughby'nin Marianne'e şöyle dediğini duydu, "Keyifli bir topluluğa dayanamayan insanlar vardır. Brandon da onlardan biri. Herhalde üşütmekten korkuyor da bu numarayı onun için uydurdu. Elli gineye bahse girerim mektubu kendisi yazdı."

"Hiç şüphem yok," diye cevapladı Marianne.

"Seni fikrini değiştirmeye ikna etmenin yolu yoktur Brandon, bilirim," dedi Sir John, "bir kez bir şeye karar vermeyegör. Mamafih, umarım bir kere daha düşünürsün. Bak, New ton'dan gelmiş iki bayan Carey, kulübeden yürüye yürüye gelmiş üç bayan Dashvvood var burada, Mr Willoughby de vaktinden iki saat önce kalkmış; amaç Whitwell'e gitmek."

Albay Brandon herkesi hayal kırıklığına uğrattığı için ne kadar üzgün olduğunu tekrarladı; ama aynı zamanda meselenin kaçınılmaz olduğunu da söyledi.

"Pekala, ne zaman döneceksiniz?"

"Umarım," diye ekledi lady hazretleri, "şehirden ayrılır ayrılmaz sizi Barton'da görebiliriz; geziyi siz dönene kadar erteleriz."

"Çok naziksiniz. Ama durum öyle belirsiz ki, ne zaman dönebilirim bilmiyorum; o yüzden söz vermeye cesaret edemem."

"Yo! Dönmeli ve dönecek," diye haykırdı Sir John. "Hafta sonuna kadar gelmezse peşinden giderim."

"Ay lütfen gidin, Sir John," diye haykırdı Mrs Jennings, "hem o zaman belki ne işi olduğunu da öğrenebilirsiniz."

"Başkalarının işlerine burnumu sokmam. Besbelli utandığı bir şey."

Albay Brandon'ın atlarının hazır olduğu bildirildi.

"Şehre at sırtında gitmiyorsunuz ya?" diye ekledi Sir John.

"Hayır. Sadece Honiton'a kadar. Oradan arabayla gideceğim."

"Peki, madem kararlısınız, size iyi yolculuklar dilerim. Ama keşke fikrinizi değiştirseniz."

"Emin olun elimde değil."

Sonra tüm gruba veda etti.

"Sizi ve kızkardeşlerinizi bu kış şehirde görme şansım yok mu, Miss Dashwood?"

"Korkarım yok."

"O halde size hiç arzu etmediğim kadar uzun bir süre için veda etmeliyim."

Marianne'e sadece başını eğerek selam verdi ve bir şey demedi.

"Hadi, Albay," dedi Mrs Jennings, "gitmeden söyleyin de ne için gittiğinizi bilelim."

Albay Brandon ona iyi günler diledi ve Sir John eşliğinde odadan çıktı.

Kibarlığın o ana kadar engellediği yakınma ve ağıtlar o an herkesten sökün etti; hepsi öyle hayal kırıklığına uğratılmanın nasıl asap bozucu olduğunda tekrar tekrar fikir birliğine vardılar.

"Mamafih," dedi Mrs Jennings, zafer duygusuyla, "işinin ne olduğunu tahmin edebiliyorum."

"Öyle mi hanımefendi?" dedi hemen herkes.

"Evet; Miss Williams'la ilgili olduğuna eminim."

"Peki Miss Williams kim?" diye sordu Marianne.

"Ne! Miss Williams'in kim olduğunu bilmiyor musunuz? Eminim daha önce duymuşsunuzdur. Albay'ın bir akrabası, şekerim; çok yakın bir akrabası. Genç hanımları şoke etmekten korktuğumuz için ne kadar yakın olduğunu söylemeyeceğiz." Sonra sesini bir parça alçaltıp, Elinor'a şöyle dedi, "Gayri meşru kızı."

"Cidden mi!"

"Ya evet; hem de hık demiş burnundan düşmüş. Tahminimce Albay bütün servetini ona bırakacak."

Lady Middleton'ın zarafet duygusu yara aldı; gayri meşru bir kızın sözünün edilmesi gibi uygunsuz bir konuyu kapatmak için bizzat hava hakkında bir şeyler söyleme zahmetine katlandı.

Sir John dönünce böyle talihsiz bir olayın yol açtığı genel üzüntüye bütün kalbiyle iştirak etti; ama hazır bir aradayken mutlu olmak için bir şeyler yapmaları gerektiğini söyleyerek sözlerini tamamladı; biraz fikir alışverişi yapıldıktan sonra mutluluk sadece Whitwell'de tadılabilecektiyse de kırda araba gezisi yaparak da makul bir iç huzuru bulabileceklerine karar verildi. Bunun üzerine arabalar emredildi; ilk Willoughby'ninki geldi; Marianne arabaya bindiği zaman hiç olmadığı kadar mutlu görünüyordu. Willoughby hızla parkı geçti ve az sonra gözden kayboldular; geri döndükleri zamana kadar onları bir daha gören olmadı; zaten geriye de herkesten sonra döndüler. İkisi de geziden keyif almış görünüyorlardı, ama diğerleri yamaçlardan inerken onlar sadece patikaları takip ettiklerini söylemekle yetindiler.

Akşamleyin dans etmeye ve herkesin gün boyu son derece neşeli olmasına karar verildi. Careyler'den birkaç kişi daha yemeğe geldi ve masaya neredeyse on iki kişi oturmanın ayrıcalığını tattılar; Sir John masayı büyük tatmin duygusu içinde seyretti. Willoughby büyük Miss Dashwoodlar arasında her zamanki yerini aldı. Mrs Jennings, Elinor'un sağ tarafına oturdu; oturalı çok olmamıştı ki onunla Willoughby'nin arkasına eğildi ve Marianne'e ikisinin de duyabileceği kadar yüksek sesle şöyle dedi, "Tüm numaralarınıza rağmen sizi buldum. Sabahleyin neredeydiniz biliyorum."

Marianne kızardı ve alelacele cevap verdi, " Nerede?"-

"Bilmiyor muydunuz," dedi Willoughby, "arabamla uzaklaşmıştık."

"Evet evet, Sayın Sahtekar, o kadarını gayet iyi biliyorum, ama nereye gittiğinizi de öğrenmeye kararlıydım. -Umarım evinizi beğendiniz, Miss Marianne. Çok büyük bir ev olduğunu biliyorum; sizi görmeye geldiğim zaman umarım yeniden dayayıp döşemiş olursunuz, çünkü altı yıl önce gittiğim zaman buna pek ihtiyacı vardı."

Marianne müthiş bir sarsıntı içinde öte yana döndü. Mrs Jennings içten bir kahkaha attı; Elinor nerede olduklarını öğrenmeyi kafasına koyunca kendi hizmetçisine Mr Willoughby'nin uşağının ağzını arattığını, o şekilde Allenham'a gittiklerinden ve bahçede yürüyerek, evin her yanını gezerek epey zaman geçirdiklerinden haberdar olduğunu öğrendi.

Elinor bunun doğru olduğuna inanamıyordu, çünkü Willoughby, Marianne'in en ufak bir tanışıklığı olmadığı Mrs Smith içerideyken eve girmeyi teklif etsin, Marianne de kabul etsin, olacak şey değildi.

Yemek odasından çıktıkları zaman Elinor ona bunları sordu ve Mrs Jennings'in anlattığı her hadisenin tamamen doğru olduğunu büyük bir şaşkınlıkla öğrendi. Marianne bundan şüphe ettiği için ona çok kızdı.

"Oraya gitmediğimizi, evi görmediğimizi neden düşünüyorsun Elinor? Bu senin de sık sık yapmak istediğin bir şey değil mi?"

"Evet Marianne, ama Mrs Smith oradayken ve yanımdan Mr Willoughby'den başka arkadaş yokken gitmezdim."

"Ama Mr Willoughby evi gösterme hakkına sahip tek kişi; üstü açık bir arabayla gittiğimiz için de yanımızda başka birinin olması imkansızdı. Hayatımda daha keyifli bir sabah geçirmedim."

"Korkarım," diye cevapladı Elinor, "bir hareketin keyifli olması her zaman uygun olduğunu kanıtlamaz."

"Aksine, başka herşeyden daha fazla kanıtlar Elinor; çünkü yaptığım şeyin gerçekten uygunsuz bir yanı olsaydı o zaman farkederdim, çünkü yanlış bir şey yaptığımızı her zaman anlarız ve öyle bir inançla asla keyif alamazdım."

"Ama Marianneciğim, seni gayet küstah bazı sözlere maruz bıraktığı halde davranışının doğruluğundan hala şüphe etmiyor musun?"

"Mrs Jennings'in küstah sözleri uygunsuz davranışların kanıtı olacaksa hepimiz hayatımızın her anında suç işliyoruz demektir. Onun tavsiyelerine de, tenkitlerine de değer vermiyorum. Mrs Smith'in bahçesinde yürümekle ya da evini gezmekle yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Hepsi bir gün Willoughby'nin olacak ve... "

" Bir gün sana ait olacaksa bile Marianne, hareketini haklı gösteremezsin."

Marianne bu ima karşısında kızardı; ama görünür şekilde memnun da oldu; on dakikalık samimi bir düşünce arasından sonra tekrar ablasına geldi ve müthiş bir neşe içinde şöyle dedi; "Galiba Elinor Allenham'a gitmem pek yakışık almadı; ama Mr Willoughby ısrarla bana yeri göstermek istedi; inan çok güzel bir ev. -Üst katta enfes bir oturma odası var; genişliği tam gündelik kullanıma göre, modern mobilyayla harika olur. Köşe odası; iki yanda penceresi var. Bir yandan evin arkasındaki bowling çayırı üzerinden harikulade salkım saçak bir ormana bakıyorsun, öbür yandan da kilise ve köy manzaran var; daha ötede o hep hayran olduğumuz sarp tepeler. Aklıma yatmadı gerçi, çünkü hiçbir şey o mobilyadan daha sıkıcı olamaz -ama şöyle bir dayanıp döşense -Willoughby diyor ki birkaç yüz pounda İngiltere'nin en hoş yaz odalarından biri olurmuş."

Elinor onu başkaları araya girmeden dinleyebilseydi evdeki her odayı aynı zevkle anlatacaktı.

Albay Brandon'm Park ziyaretinin aniden sona ermesi, sebebini saklama kararlılığıyla birleşince, iki üç gün boyunca Mrs Jennings'in aklını doldurdu, merakını celbetti; kendisi büyük merakçıydı, tüm tanışlarının geldisine gittisine kıpır kıpır bir ilgi duyan herkesin olması gerektiği gibi. Durmadan merak etti sebebi ne olabilir diye; kesin kötü haberdi; o zaman başına gelmesi mümkün her derdi gözden geçirdi, hem de şansa yer bırakmayacak bir dirayetle.

"Gayet kederli bir mesele olduğuna eminim," dedi. "Yüzünde gördüm yani. Zavallı adam! Durumu bozulmuş olabilir, korkarım. Delaford'daki mülk yılda iki binden fazla getirmiyordu; kardeşi de herşeyi acayip püsürlü bıraktı. Kanımca para meselesi yüzünden çağrıldı, çünkü başka ne olabilir ki? Acaba öyle mi. işin aslını bilmek için neler vermezdim. Belki de Miss Williams'la ilgilidir -hatta kesin öyledir, çünkü ben kızdan bahsedince pek utandı. Belki şehirde hastalanmıştır; bu çok mümkün, çünkü zaten hastalıklıcana bir kızdı diye biliyorum. Her iddiaya girerim, mesele Miss Williams. Albay'ın sıkıntılı durumda olması artık pek mümkün değil, çünkü çok tedbirli adamdır, şimdiye kadar mülkün borçlarını temizlemiştir. Ne olabilir acaba! Avignon'daki kızkardeşi kötüleşmiş de onu çağırmış olsa. O telaşla gitmesi gayet akla yatkın. Valla, bütün kalbimle dilerim ki dertleri bitsin, yanına da iyi bir eş kar kalsın."

Böyle merak etti, böyle konuştu Mrs Jennings, aklına gelen her yeni ihtimalle fikri değişti ve aklına gelen her ihtimal aynı şekilde mümkün göründü. Albay Brandon'ın iyiliğini içtenlikle isteyen Elinor ansızın çekip gitmesine Mrs Jennings'in beklediği kadar merak duymadı; meselenin öyle büyük bir şaşkınlığı ya da türlü çeşit ihtimaller kovalamayı gerektirmediğini düşünmesine ek olarak, merakını asıl başka bir şey çekiyordu. Merakını çeken, kızkardeşiyle Willoughby'nin herkesin ilgiyle beklediğini biliyor olmaları gereken konudaki olağandışı sessizliğiydi. Bu sessizlik devam ettikçe durum her gün ikisinin mizacıyla daha çelişkili ve daha tuhaf göründü. Elinor birbirlerine olan gündelik davranışlarına bakılırsa, oldu denen şeyi neden annesine ve ona açıkça söylemediklerini anlayamıyordu.

Evliliğe hemen kalkışamayacaklarını kolayca anlayabiliyordu; Willoughby bağımsız olsa da zengin olduğuna inanmak için bir neden yoktu. Sir John mülkünün yılda altı yedi yüz getirdiğini tahmin ediyordu; ama o gelirin pek karşılayamayacağı kadar masraflı bir hayat sürüyordu ve kendisi de yoksulluğundan sık sık yakınmıştı. Ama sözlenmeleri konusunda ikisinin sürdürdüğü ve aslında hiçbir şeyi örtemeyen bu tuhaf gizliliği Elinor anlayamıyordu; genel görüşlerine ve hareketlerine o kadar aykırıydı ki, Elinor bazen gerçekten sözlendiklerinden şüphe ediyor bu şüphe de Marianne'e meseleyi sormasına engel oluyordu.

Yakınlıkları konusunda hiçbir şey Willoughby'nin davranışlarından daha fazla fikir veremezdi. Marianne'e bir aşığın kalbinin verebileceği en ayrıcalıklı sevecenliği gösteriyor ai~ lenin geri kalanına da bir oğulun ve ağabeyin sıcak ilgisiyle davranıyordu. Kulübeyi evi bellemiş ve seviyor gibiydi; vaktinin çoğunu Allenham yerine orada geçiriyordu; eğer herkes Park'ta toplanmamışsa sabah egzersizinin orada biteceği, günün geri kalanını Marianne'in yanında, en sevdiği puanterinin de Marianne'in ayaklarının dibinde geçireceği neredeyse kesindi.

Hele bir akşam, Albay Brandon köyden ayrıldıktan bir hafta kadar sonra, kalbi etrafındaki nesnelere yakınlık duymaya olağandışı bir şekilde açılmış gibiydi; Mrs Dashwood'un ilkbaharda kulübeyi genişletme planından bahsedivermesi üzerine sevginin ona mükemmel gösterdiği bir yerde herhangi bir değişiklik yapılmasına hararetle itiraz etti.

"Ne!" diye haykırdı"Bu güzelim kulübeyi genişletmek mi? Hayır. Buna asla razı olmam. Eğer benim duygularıma önem veriliyorsa tek bir taş ilave edilmemeli, tek bir karış büyütülmemeli."

"Telaşlanmayın," dedi Miss Dashwood, "öyle bir şey olmayacak, çünkü annemin asla o kadar parası olmayacak."

"Buna bütün kalbimle sevindim," diye haykırdı. "Eğer parasını daha başka şeylere harcamayacaksa hep yoksul kalsın."

"Teşekkür ederim Willoughby. Sizin ya da sevdiğim herhangi birinin bir yere bağlılık duygusunu dünyadaki hiçbir tadilata feda etmeyeceğimden emin olabilirsiniz. Baharda hesaplarımı gördüğüm zaman ne meblağ kalırsa, sizi üzecek bir işe girişmektense boş boş bir kenarda yatsın isterim. Ama burayı kusurlarını görmeyecek kadar çok mu seviyorsunuz?"

"Evet," dedi Willoughby. "Benim için kusursuz. Dahası, burayı mutluluğun mümkün olabildiği tek yer olarak görüyorum; yeterince zengin olsaydım Combe'u hemen yıkar, yerine bu kulübenin tıpatıp aynısını yapardım."

"Karanlık, dar merdiveni ve dumana boğulan mutfağıyla herhalde," dedi Elinor.

"Öyle," diye haykırdı Willoughby aynı hevesli sesle, "ona ait herşeyle hem de; -tek tek her konforu da, her konforsuzluğu da aynen yerinde olmalı. O zaman, sadece o zaman, öyle bir çatı altında olursa Combe'da da Barton'da olduğum kadar mutlu olabilirim."

"Daha iyi odaların, daha geniş bir merdivenin olumsuzluğu altında bile," dedi Elinor, "bundan sonra kendi evinizi de burası kadar kusursuz bulacak olmanızdan gurur duyuyorum."

"Elbette," dedi Willoughby, "orayı benim için çok kıymetli yapan belli durumlar var; ama burası kalbimde başka hiçbir yerin paylaşamayacağı bir öneme sahip."

Mrs Dashwood keyifle Marianne'e baktı; Marianne'in güzel gözleri de öyle dolu dolu Willoughby'ye dikilmişti ki, onu ne kadar iyi anladığını açıkça ortaya koyuyordu.

"Ne kadar çok istemişimdir," diye ekledi Willoughby, "bu yıl Allenham'dayken Barton kulübesinde yaşayanlar olsun diye! Konumuna hayran olmadan bir kez önünden geçtiğim ve içinde kimse yok diye hayıflanmadığım olmamıştır. Sonra hiç beklemiyordum köye sonraki gelişimde Mrs Smith'ten duyacağım ilk haberin Barton kulübesinin tutulduğu haberi olmasını: hadise beni birden öyle sevindirdi ve ilgilendirdi ki orada tadacağım mutluluk malum olmuş diyesim geliyor. Sence de öyle değil mi Marianne?" Bunu Marianne'e alçak bir sesle söyledi. Sonra önceki ses tonunda devam ederek şöyle dedi, "Bir daha kalkıp bu evi berbat edeceksiniz, öyle mi Mrs Dashwood? Hayalci tadilatlar yapıp evi sadeliğinden yoksun bırakacaksınız! Tanışıklığımızın ilk başladığı, o zamandan beri birlikte birçok mutlu saat geçirdiğimiz bu güzel odayı alelade bir hole çevireceksiniz ve şimdiye kadar dünyanın en geniş dairesinin verebileceğinden daha gerçek bir barınak ve konfor sunmuş bu odadan millet çabucak geçip gidecek."

Mrs Dashwood hiçbir tadilata kalkışmayacağına onu tekrar temin etti.

"Siz iyi bir kadınsınız," diye cevap verdi Willoughby. "Sözünüz içimi rahatlattı. Sözünüzü bir adım daha ileri götürün ve beni mutlu edin. Bana sadece evinizin aynı kalacağını değil, ama aynı zamanda sizi ve ailenizi de eviniz gibi hep aynı bulacağımı ve beni hep size ait olan herşeyi benim için öylesine kıymetli yapan nezaketinizle karşılayacağınızı söyleyin."

Söz hemen verildi ve akşam boyunca Willoughby'nin davranışları sevgisini ve mutluluğunu yansıttı.

"Yarın akşam sizi yemekte görecek miyiz?" dedi Mrs Dashvvood, Willoughby onlardan ayrılırken. "Sabahleyin gelmeniz ricasında bulunmuyorum, çünkü Lady Middleton'ı ziyaret etmek için Park'a yürüyeceğiz."

Willoughby saat dörde doğru onlara katılmak için söz verdi.

Mrs Dashwood'un Lady Middleton ziyareti ertesi gün gerçekleşti; kızlarından ikisi onunla gittiler; ama Marianne uydurma bir meşgale öne sürerek gruptan affını istedi; önceki gece Wilioughby'yle onlar yokken uğraması konusunda sözleştiği sonucuna varan annesi onun evde kalmasından ziyadesiyle memnun oldu.

Park'tan dönüşlerinde Willoughby'nin arabasıyla uşağını kulübede bekliyor buldular; Mrs Dashwood düşüncesinde haklı olduğunu anladı. Şimdiye kadar herşey tahmin ettiği gibi gitmişti; ama eve girince hiçbir öngörünün ona beklemesini söylemediği bir durumla karşılaştı. Daha holdeydiler ki Marianne şiddetli bir üzüntü içinde aceleyle oturma odasından çıktı; mendili gözlerindeydi ve onlara dikkat etmeden üst kata koştu. Şaşırmış ve telaşlanmış bir halde doğruca onun çıktığı odaya girdiler ve odada sadece Willoughby'yi buldular; sırtı onlara dönük, şömineye yaslanmıştı. Onlar girince önüne döndü; yüzü Marianne'i altüst eden duyguyu güçlü bir biçimde paylaştığını gösteriyordu.

"Marianne'in bir şeyi mi var?" diye haykırdı Mrs Dashwood içeri girerek"hasta mı?"

"Umarım değildir," diye cevap verdi Willoughby, neşeli görünmeye çalışarak; ve zoraki bir gülümsemeyle hemen ekledi, "Asıl hasta olması gereken benim -çünkü şu an müthiş bir hayal kırıklığı içinde ızdırap çekiyorum!"

"Hayal kırıklığı mı!"-

"Evet, çünkü size verdiğim sözü tutamıyorum. Mrs Smith bu sabah beni iş için Londra'ya göndererek onun eline bakan yoksul bir kuzen üzerinde zenginliğinin gücünü kullandı. Emirlerimi henüz aldım ve Allenham'a veda ettim; neşelenmek bahanesiyle şimdi de size veda etmeye geldim."

"Londra'ya mı? -peki bu sabah mı gidiyorsunuz?"

"Hemen şu an."

"Bu büyük talihsizlik. Ama Mrs Smith'in sözü dinlenmeli; -işler sizi bizden uzun süre ayırmaz umarım."

Willoughby cevap verirken kızardı. "Çok naziksiniz, ama Devonshire'e hemen döneceğimi düşünmüyorum. Mrs Smith'e yaptığım ziyaretler bir yıl geçmeden yenilenmez."

"E tek dostunuz Mrs Smith değil ya. Civarda buyur edileceğiniz tek yer Allenham mı? Çok ayıp Willoughby. Bizden davetiye mi bekleyeceksiniz?"

Willoughby'nin rengi daha da kızardı; gözleri yere dikili halde, sadece şu cevabı verebildi, "Çok iyisiniz."

Mrs Dashvvood şaşkınlık içinde Elinor'a baktı. Elinor da bir o kadar şaşkındı. Birkaç saniye herkes sessiz kaldı. Sonra Mrs Dashwood konuştu.

"Tek söyleyebileceğim, sevgili Willoughby, Barton kulübesinde her zaman iyi karşılanacaksınız; size hemen buraya dönmeniz konusunda ısrar etmeyeceğim çünkü bunu Mrs Smith'in nasıl karşılayacağına sadece siz karar verebilirsiniz; o bakımdan kararınızı sorgulayacak olmadığım gibi isteğinizden de şüphe etmeyeceğim."

"Mevcut sözlerim," diye cevapladı Willoughby kafası karışık bir halde, "öyle ki -kendimi layık göremediğim kadar"-

Durdu. Mrs Dashwood konuşamayacak kadar şaşkındı; bir sessizlik daha geldi. Sessizliği Willoughby bozdu; hafif bir gülümsemeyle, "Bu şekilde uzatmak saçma. Varlıklarından şu an zevk almam imkansız olan dostlar arasında kalarak kendime daha fazla işkence etmeyeceğim," dedi.

Sonra apar topar veda edip odadan çıktı. Arabasına bindiğini gördüler; araba bir anda gözden kayboldu.

Mrs Dashvvood konuşamayacak kadar doluydu ve bu ani gidişin yol açtığı üzüntü ve korkuyla baş başa kalabilmek için hemen oturma odasından çıktı.

Elinor da en az annesi kadar huzursuz olmuştu. Olanları endişe ve esefle düşünüyordu. Willoughby'nin onlara veda ederkenki davranışları, rahatsızlığı, neşeli görünme çabası, hepsinden çok annesinin davetini kabul etmekteki isteksizliği, bir aşığa yakışmayacak, ona yakışmayacak korkaklığı onu son derece tedirgin etti. Bir an Willoughby'nin hiçbir ciddi plan yapmamış olduğundan korktu, sonra onunla kızkardeşi arasında talihsiz bir kavga geçtiğinden; -Marianne'in odadan çıktığı sıradaki üzüntüsü ciddi bir kavganın sonucu olabilecek türdendi, ama Marianne'in ona duyduğu aşkı düşündüğü zaman herhangi bir kavga hemen hemen imkansız görünüyordu.

Ama ayrılıklarının ayrıntıları ne olursa olsun kızkardeşinin üzüntüsü ortadaydı; Marianne'in sadece geçmeye bırakmamakla kalmayıp aynı zamanda vazife gibi beslediği ve büyüttüğü müthiş hüznü derin bir şefkatle düşündü.

Yaklaşık yarım saat sonra annesi döndü; gözleri kızarmış olmakla birlikte hepten neşesiz de değildi.

"Bizim sevgili Willoughby şimdi Barton'dan epeyce uzaktadır Elinor," dedi, işinin başına otururken, "kimbilir nasıl hüzünlü bir halde gidiyor."

"Bütün bunlar çok tuhaf. Böyle aniden gitmek! Bir anlık bir işe benziyor. Dün gece bizimle pek mutluydu, pek neşeli, pek duyguluydu. Ama şimdi on dakika önce haber verip -geri dönmemesiye gitmek! -Bize anlatamadığı bir şeyler olmuş olmalı. Konuşması, davranışı alıştığımız gibi değildi. Farkı sen de benim kadar görmüşsündür. Ne olabilir? Kavga etmiş olabilirler mi? Senin davetini başka neden reddetsin ?" -

"Eksik olan şey istek değildi Elinor; bunu açıkça görebiliyorum. Kabul edecek gücü yoktu. Etraflıca düşündüm ve başta bana da, sana da garip görünen herşeyin açıklamasını buldum."

"Öyle mi?"

"Evet. Bunları kendime tatmin edici bir şekilde açıkladım; -ama sen Elinor, sen ki her fırsatta herşeyden şüphe etmeyi seversinbiliyorum, bunu tatmin edici bulmayacaksın; ama konuşarak da bana fikrimi değiştirtemezsin. Kanaatim o ki Mrs Smith delikanlının Marianne'e ilgi duyduğundan şüpheleniyor bunu onaylamıyor; (belki delikanlı için başka planlan var) ve bu yüzden onu uzaklaştırmak istiyor; -onu koşturduğu iş gitsin diye uydurulmuş bir şey. Bence böyle oldu. Ayrıca ilişkiyi onaylamadığının delikanlı da farkında, dolayısıyla Marianne'le sözlendiğini itiraf etmeye henüz cesaret edemiyor; kadının eline baktığı için kendini planlarına boyun eğmeye mecbur hissediyor ve bir süreliğine Devonshire'den uzaklaşıyor. Biliyorum, bana bunlar olmuş da olabilir, olmamış da olabilir diyeceksin, ama meseleyi bunun kadar tatmin edici bir şekilde açıklayan başka bir anlama yöntemi bulamazsan itiraz dinlemeyeceğim. Şimdi, bunlara ne diyeceksin?"

"Hiç, çünkü cevabımı tahmin ettin."

"Demek ki olmuş da olabilir, olmamış da olabilir diyecektin. Ah Elinor, ne kadar anlaşılmaz duyguların var! Aklın herşeyi hep kötüye yoruyor. Marianne'e sefalet, Willoughby'ye de suç yakıştırırsın, oysa Willoughby için özür bulman gerekir. Bize her zamanki davranışlarından daha soğuk bir şekilde veda etti diye onu suçlu görmeye kararlısın. Çaresizliğe hiç mi pay vermeyeceksin, ya da taze bir hayal kırıklığının sarstığı bir ruh haline? Kesin değil diye hiçbir olasılık kabul edilmeyecek mi? Sevmemiz için ortada bunca neden olan, ama hakkında kötü düşünmemiz için hiçbir neden olmayan bir adama hiç mi hak tanımayacağız? Bir süreliğine mecburen gizli kalacak olsa da kendi başlarına izah edilemez dürtüler olması olasılığına? Hadi peki, onun nesinden şüphe ediyorsun?"

"Bunu ben de pek bilmiyorum. -Ama hoş olmayan bir şeyden şüphelenmek onda az önce tanık olduğumuz böyle bir değişimin kaçınılmaz sonucu. Öte yandan, iyi yanlarının hakkını vermek gerektiğini söylemekte çok haklısın; herkes hakkındaki yargılarımda samimi olmak isterim. Willoughby'nin davranışı için gayet geçerli sebepleri olabilir kuşkusuz ve umarım vardır. Ama bunları hemen söylemek Willoughby'ye daha çok yakışırdı. Gizlilik gerekli olabilir; ama gizliliği onun uygulamasını hala kabul edemiyorum."

"Yine de değişmeye mecbur olduğunda karakterinden saptığı için onu suçlama. Ama onu savunmak için söylediklerimin doğruluğunu gerçekten mi kabul ediyorsun? -Sevindimkendisi aklanmıştır."

"Tam değil. Sözlendiklerini (tabii eğer gerçekten sözlendilerse) Mrs Smith'ten saklamak yerinde olabilir -durum öyleyse şu sıra Devonshire'de pek görünmemek Willoughby için akıllıca olur. Ama bu meseleyi bizden saklamaları için mazeret değil."

"Bizden saklamak mı! Yavrucuğum, Willoughby'yle Marianne'i bir şey saklamakla mı suçluyorsun? Bu cidden çok tuhaf, çünkü gözlerin her gün onları tedbirsiz davrandıkları için kınayıp duruyordu."

"Sevgilerinin değil," dedi Marianne, "sözlenmelerinin kanıtını istiyorum."

"Ben her iki konuda da gayet tatmin olmuş durumdayım."

"Ama meseleyle ilgili sana ikisi tarafından da tek kelime söylenmedi."

"Hareketlerin o kadar açık konuştuğu bir yerde hiçbir kelimeye ihtiyacım yok. Marianne'e ve hepimize olan davranışı, hiç değilse son on beş gündüç onu sevdiğini ve müstakbel karısı olarak düşündüğünü, bize de en yakın akraba duyguları beslediğini göstermedi mi? Birbirimizi gayet iyi anlamadık mı? Bakışları, tavırları, ilgili ve sevecen hürmeti günbegün benim rızamı istemedi mi? Elinorcuğum, sözlendiklerinden şüphe etmek mümkün mü? Böyle bir düşünce nasıl aklına gelebilir? Kızkardeşinin sevgisinden emin olduktan sonra Willoughby'nin onu terketmesi ya da sevgisini ifade etmeden birkaç aylığına bile terketmesi düşünülebilir mi; -hatta birbirlerine güven vermeden ayrılmaları?"

"İtiraf ederim ki," diye cevapladı Elinor, "bir şey hariç her halleri sözlendiklerini gösteriyor; ama o bir şey her ikisinin de meseleyle ilgili mutlak sessizliği ki, bu benim için başka herşeyden daha ağırlıklı."

"Bu çok tuhaf! Yani aralarında açıkça olup biten herşeyden sonra aralarındaki yakınlığın doğasından şüphe edebiliyorsan Willoughby'nin alçağın teki olduğunu düşünüyor olmalısın. Bunca zamandır kızkardeşini kandırıyor muydu? Ona karşı aslında kayıtsız olduğunu mu düşünüyorsun?"

"Hayır, bunu düşünemem. Onu seviyor olmalı ve eminim seviyor"

"Ama böyle bir kayıtsızlıkla, geleceğe böyle bir aldırmazlıkla Marianne'i terkedebiliyorsa sevgisinde bir tuhaflık olmalı diyorsun."

"Bu meseleyi hiçbir zaman kesin görmediğimi hatırlamalısın anneciğim. İtiraf ediyorum, şüphelerim vardı; ama öncekinden daha zayıf, hatta yakında hiç kalmayabilir. Mektuplaştıklarını öğrenirsek bütün korkularım geçer."

"Müthiş bir itiraf cidden! Onları ancak sunakta görürsen evleneceklerine inanırsın. Zalim kız! Ama benim böyle bir kanıta ihtiyacım yok. Bana göre şüpheyi haklı çıkaracak hiçbir şey olmadı; gizliliğe kalkışılmadı; herşey baştan sona açık ve samimiydi. Kızkardeşinin isteklerinden şüphe edemezsin. Dolayısıyla Willoughby'den şüphe ediyor olmalısın. Ama neden? Namuslu, duygulu bir adam değil mi? Tedirgin edecek herhangi bir tutarsızlığı mı oldu? Yalancı olabilir mi?"

"Umarım değildir, sanmam," diye haykırdı Elinor. "Willoughby'yi seviyorum, içtenlikle seviyorum; dürüstlüğünden şüphe etmek sana benden çok acı veremez. Kendiliğinden oluyor, bilerek yapmıyorum. Bu sabah hareketlerindeki değişimden şaşkına döndüğümü itiraf ediyorum; -başka biri gibi konuşuyordu ve senin nezaketin karşısında hiçbir minnet belirtisi göstermedi. Ama bütün bunlar işlerinin senin tahmin ettiğin durumda olmasıyla açıklanabilir. Kızkardeşimden henüz ayrılmıştı, büyük bir kederle yanından ayrıldığını görmüştü; Mrs Smith'i küstürme korkusuyla buraya yakında dönme isteğine karşı koymak zorundaydı belki, ama senin davetini reddederek, uzun bir süreliğine gittiğini söyleyerek ailemizin vefasız, şüpheli bir parçası gibi davranmayı göze aldıysa ondan pekala rahatsızlık duyulabilir. Böyle bir durumda zorluklarını açıkça ifade etse bence daha şerefli olurdu, karakterine de daha çok uyardı; -ama böyle hoşgörüsüz bir düşünceyle, benim yargılarımdan farklı diye ya da bana doğru ve tutarlı gelmiyor diye kimsenin davranışına itiraz edecek değilim."

"Gayet güzel konuştun. Willoughby elbette şüphelenilmeyi haketmiyor. Onu tanıyalı uzun zaman olmadıysa da bu civarlar için yabancı değil; bir kişi onun aleyhinde bir söz söyledi mi? Bağımsız hareket edebilecek ve hemen evlenebilecek bir durumda olsaydı, herşeyi bana açıklamadan bizden ayrılması garip olurdu: ama durum öyle değil. Bazı bakımlardan imkansızlık içinde başlamış bir sözlenme bu; çünkü evlenmeleri hayli belirsiz bir gelecekte mümkün olabilir; hatta gözetilebildiği kadarıyla gizlilik bile artık gayet yerinde olabilin"

Margaret'in girişiyle sustular; o zaman Elinor annesinin tahminleri üstünde düşünme, birçoğunun mümkün olduğunu kabul etme ve hepsinin haklı çıkmasını umut etme fırsatına sahip oldu.

Akşam yemeğine kadar Marianne'i görmediler; o zaman da odaya girdi ve tek kelime etmeden masada yerini aldı. Gözleri kızarmış ve şişmişti; o sırada bile gözyaşlarını zor tutuyor gibiydi. Herkesin bakışından kaçındı, ne yiyebildi ne konuşabildi ve bir süre sonra annesinin elini şefkatle bastırması üzerine, son direnci de yıkıldı ve gözyaşlarına boğularak odadan çıktı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro