22
Albay Brandon sadece üç dört gün kaldı ve iki bey Barton'dan birlikte ayrıldılar. -Edward gelecekteki evini kendisi görsün, gerekli tamiratlara karar verme konusunda patronuna ve dostuna yardım etsin diye doğruca Delaford'a gittiler; birkaç gece orada kaldıktan sonra Edward şehre doğru yoluna devam etti.
Mrs Ferrars usturuplu bir direnişten sonra, yani başına gelmesinden her zaman korktuğu ayıptan, fazla yumuşak kalpli olma ayıbından onu koruyacak kadar şiddetli ve ısrarlı bir direnişten sonra Edvvard'ı huzuruna kabul etti ve onun tekrar oğlu olduğunu duyurdu.
Ailesi son zamanlarda epeyce dalgalanmaktaydı. Hayatının büyük kısmında iki oğlu olmuştu; ama birkaç hafta önce Edvvard'ın suçu ve asiliği onu bir oğuldan etmişti; Robert'in benzer asiliği ise on beş gün boyunca onu hepten oğulsuz bırakmıştı; şimdi Edward'in dirilişiyle tekrar bir oğlu olmuştu.
Gelgelelim, bir kez daha yaşamasına izin verilmekle Edward hayatının güvende olduğunu hissedemezdi, ta ki yine sözlendiğini açıklayana kadar; o gerçeğin açıklanması ise durumunda ani bir değişiklik yaratabilir ve onu geldiği gibi geri götürür diye korkuyordu. O yüzden gayet tedbirlice açıkladı ve beklenmedik bir sakinlikle dinlendi. Mrs Ferrars önce haliyle, elindeki tüm imkanlarla, onu Miss Dashwood'la evlenmekten vazgeçirmeye çalıştı; -ona Miss Morton'da daha yüksek mevki ve daha büyük servet sahibi bir kadın bulacağını söyledi; -Miss Morton'ın otuz bin poundluk bir soylunun kızı, ötekininse sadece üç'ü olan serbest bir adamın kızı olduğunu belirterek iddiasını güçlendirdi; ama Ed-
ward'in, gerçekliğini kabul etmekle birlikte düşüncelerini kabul etmeye yanaşmadığını görünce, geçmiş tecrübeye bakarak en akıllıcasının boyun eğmek olduğuna karar verdi -böylece gururuna borçlu olduğu ve herhangi bir iyi niyet şüphesine mahal vermeyen böyle bir inatçı gecikmeden sonra Edward'la Elinor'un evlenmesini tasdik etti.
Sıradaki düşünülecek şey gelirlerini artırma konusunda ne yapacaklarıydı; burada, Edward'in tek oğlu olsa da en büyük oğlu olmadığı açık bir şekilde ortaya çıktı; Robert'e kaçınılmaz olarak yılda bin pound verilirken Edward'm çok çok iki yüz elli uğruna kiliseye girmesine hiç itiraz edilmedi; Fanny'ye verilmiş on bin poundun dışında şimdi ya da gelecek için herhangi bir söz de verilmedi.
Yine de bu Edward'la Elinor'un arzu ettiğinden az değil, beklediğinden fazlaydı; karışık mazeretlerine bakılırsa Mrs Ferrars'ın kendisi daha fazla vermediği için şaşırmış görünen tek kişiydi.
Onları rahat rahat geçindirecek bir geliri böylece sağlama aldıktan sonra yapacak tek şey Edward kilisenin başına geçinceye kadar beklemekti, ama Albay Brandon, Elinor rahat etsin diye evde bir heves tamirata girişmişti ve bunların bitmesini bekledikten sonra, her zamanki gibi işçilerin akıl almaz dikkatsizliğinden kaynaklanan binlerce aksilik ve gecikmeden sonra Elinor herşey hazır olana kadar evlenmeme şeklindeki ilk kararından caydı ve tören sonbahar başlarında Barton kilisesinde gerçekleşti.
Nikahtan sonraki ilk ayı Konak'ta arkadaşlarıyla geçirdiler; oradan lojmanın ilerlemesini denetleyebiliyor; herşeyi diledikleri gibi yerinde yönetebiliyorlardı; -duvar kağıtlarını seçebiliyor, fundalıkları çizebiliyor, kıvrımlı bir yol icat edebiliyorlardı. Mrs Jennings'in kehanetleri, biraz birbirine karışmış olsa da esas itibariyle gerçekleşmiş oldu; çünkü Michaelmas'a kadar Edward'la karısını lojmanlarında ziyaret edebiliyordu, Elinor'la kocasını da dünyanın en mutlu çifti görüyordu, hem de tüm içtenliğiyle. Gerçekten de hiçbir eksikleri yoktu, Albay Brandon'la Marianne'in evlenmesi ve inekleri için daha iyi bir otlak ihtiyacı dışında.
Evlerine yerleştikleri zaman hemen tüm akrabaları ve arkadaşlarıziyaretlerine geldi. Mrs Ferrars tasdik etmiş olmaktan neredeyse utanç duyduğu mutluluğu tespit etmeye geldi; Dashvvoodlar bile paraya kıyıp ta Sussex'den kalkıp geldiler onları onurlandırmak için.
"Hayal kırıklığına uğradım diyemeyeceğim, sevgili hemşirem," dedi John, bir sabah Delaford House'un kapıları önünde birlikte yürürlerken, "bu kadarı çok fazla olurdu, çünkü belli yani, halihazırda dünyadaki en şanslı genç kadınlardan birisin. Ama itiraf ederim, Albay Brandon'a enişte demek beni çok memnun edecek. Buradaki mülkü, arazisi, evi barkı, herşey gayet saygın ve mükemmel durumda! -hele ormanı! -Dorsetshire'in hiçbir yerindeşu an Delaford Bayırı'ndakiler kadar odun görmedim! -Her ne kadar Marianne onu cezbedecek ideal kişi gibi görünmüyorsa da -yine de sanırım sık sık burada, senin yanında kalmalarınısağlaman akıllıca olabilir; çünkü Albay Brandon çoğu zaman evinde oluyor neler olabileceğini kim bilebilir -çünkü insanlar sık sık bir araya gelip de başkalarını az görmeye başlayınca -onu avantajlı duruma geçirmek senin elinde olur yani; -sözün kısası, ona bir şans verebilirsin pekala -Beni anlıyorsun ya."-
Ama Mrs Ferrars onları görmeye geldiyse de onlara her zaman sahte bir sevgiyle davrandı; asla onun gerçek ilgisine ve tercihine mazhar olmadılar. -Bu, Robert'in ahmaklığından ve karısının kurnazlığından ötürüydü; birkaç ay geçmeden bunu elde ettiler. Karısının Robert'in önce başını belaya sokan bencil zekası sonra Robert'i o beladan kurtaran esas araç oldu; karısının saygılıuysallığı, yorulmak bilmez ilgisi ve sonsuz iltifatları, bunları tatbik edecek en ufak bir fırsat tanındığında Mrs Ferrars'ın Robert'in seçimini kabul etmesini ve Robert'in yine onun gözdesi olmasınısağladı.
Lucy'nin meseledeki bütün tavrı ve bu tavrı taçlandıran zaferiısrarlı, sürekli bir dikkatle ikbal peşinde koşmanın zaman zaman yol engelli görünse de, zaman ve vicdan dışında hiçbir şeyi feda etmeden servet elde etmek konusunda neler başarılabileceğinin gayet cesaret verici bir örneği olarak görülebilir. Robert onunla ilk tanışmak istediği ve Bartlett Binası'nda onu gizlice ziyaret ettiği zaman amacı sadece ağabeyiyle ilgiliydi. Sadece Lucy'yi beraberliği bitirmeye ikna etmek düşüncesindeydi; ikisinin sevgisi dışında aşılacak bir engel olmadığı için haliyle bir iki görüşmede meseleyi halletmeyi umuyordu. Gelgelelim, o noktada, ve sadece o noktada yanıldı; -çünkü Lucy ona hitap yeteneğinin onu zamanla ikna edeceği umudunu verdiyse de her seferinde o iknaya ulaşmak için bir görüşme daha ister oldu. Ayrıldıkları zaman hep aklında bazışüpheler kalmış oluyordu ki, bunları onunla bir yarım saat daha bizzat konuşursa giderebilirdi. Gelmesi böylece sağlama alındı ve gerisi usul usul geldi. Edward'dan bahsetmek yerine gitgide sadece Robert'ten bahseder oldulaı; -ki bu da Robert'in hayatta bahsetmekten en hoşlandığı konuydu ve çok geçmeden Lucy de bu konuyla onun kadar ilgilendiğini belli etti; kısaca ikisi de hızla anladılar, Robert ağabeyinin yerini almıştı. Şimdi fethinden gurur duyuyordu, ağabeyini faka bastırmaktan gurur duyuyordu ve annesinin rızası olmadan gizlice evlenmekten çok gurur duyuyordu. Arkasından gelenler malum. Davvlish'de büyük mutluluk içinde birkaç ay geçirdiler; çünkü Lucy'nin hava atacağıbirçok akrabası ve eski tanıdığı vardı -Robert de muhteşem kulübe planları çizdi; -oradan şehre dönerken Mrs Ferrars'm gönlünü aldılar, hem de Lucy'nin teşvikiyle benimsedikleri, sadece istemek gibi basit bir çabayla. Af, tabii önce sadece Robert'i kapsıyordu; Lucy kayınvalidesine karşı hiçbir görevi olmadığı için hiçbirini suistimal etmiş olamayacağı halde birkaç hafta daha af dışı kaldı. Ama davranış ve ifade uysallığı, Robert'in kusuru için kendini suçlama ve kötü muamele karşısında minnettar olma konusunda sebat etmek zamanla küstah bir ilgi görmesini sağladı ki, bu ilgi önce cömertliğiyle onu mestetti ve hemen sonra hızlı hızlı en yüksek sevgi ve nüfuz mertebesine erişti. Lucy, Mrs Ferrars için Robert ve Fanny kadar vazgeçilmez oldu; oysa Edward bir zamanlar onunla evlenmek istediği için asla doğru dürüst affedilmedi; Elinor da Lucy'den hem servet hem de mevki bakımından daha üstün olduğu halde her zaman bir yabancıolarak görüldü; ama Lucy her konuda düşünüldü ve her zaman açıkça en sevilen gelin olarak anıldı. Şehre yerleştiler; Mrs Ferrars'dan cömert bir yardım aldılar; Dashwoodlar'la hayal edilebilir en iyi ilişki içinde oldular; Fanny'yle Lucy arasında hiç eksik olmayan ve tabii kocalarının da katıldıkları kıskançlık ve düşmanlık, bir de Robert'le Lucy'nin kendi aralarında sıkça ettikleri aile kavgaları bir yana bırakılırsa hiçbir şey hep birlikte yaşadıkları mutluluktan daha büyük olamazdı.
Edward'in en büyük oğul hakkından nasıl feragat ettiğini öğrenmek birçok kişiyi şaşırtabilir; o unvanı Robert'in nasıl aldığını öğrenmekse daha çok şaşırtabilir. Ne var ki sebepleriyle değilse de sonuçlarıyla haklı çıkan bir ayarlama oldu; çünkü Robert'in yaşama ya da konuşma tarzında gelir düzeyinden üzüntü duyduğu şüphesi uyandıracak hiçbir şey görülmedi, ne ağabeyine çok az bıraktığı, ne de kendine çok fazla aldığı şeklinde; -Edward'in ise görevlerini her ayrıntısıyla can-ı gönülden yerine getirmesine, karısına ve evine artan bağlılığına, düzenli neşesine bakılırsa halinden hiç de şikayetçi olmadığı, onunla yer değiştirmeyi hiç de istemediği tahmin edilebilir
Annesiyle kızkardeşleri zamanlarının yarısını onunla geçirdikleri için Elinor'un evliliği onu ailesinden olabileceği kadar az ayırdı, ama Barton'daki kulübe de büsbütün boşalmadı. Mrs Dashwood Delaford'a yaptığı ziyaretlerin sıklığında zevki düşündüğü kadar planlarını da gözetiyordu;
Marianne'le Albay Brandon'ı bir araya getirmek isteği hiç azalmamıştı, John'un ifade ettiğinden biraz daha aşikar bir hal alsa da. Şimdi onun en sevdiği konuydu bu. Kızının yanında olması elbette onu mutlu ediyordu ama, o mutluluktan değerli arkadaşı lehine ilelebet feragat etmeyi herşeyden çok istiyordu; Marianne'in konağa yerleştiğini görmek aynı şekilde Edvvard'la Elinor'un da dileğiydi. Albay Brandon'ın hüznünü ve kendi yükümlülüklerini her biri hissediyordu ve Marianne herkesin ortak görüşüyle bütün bunların ödülü olacaktı.
Kendisine karşı böyle bir çete kurulunca -Albay Brandon'ın iyi kalpliliğini kendisi de yakinen bilirken -herkes uzun süre apaçık gördükten sonra nihayet o da kendisine aşık olduğunu anlayınca -başka ne yapabilirdi?
Marianne Dashvvood olağanüstü bir kaderle doğmuş. Kendi görüşlerinin yanlışlığını görmek ve en sevdiği özdeyişleri davranışlarıyla geçersiz kılmak üzere doğmuş. Hayatın on yedi gibi pek ileri bir yaşında tutulduğu aşkı yenmek ve güçlü bir saygı ve neşeli bir dostluktan üstün olmayan duygularla ve kendi rızasıyla elini başka birine vermek üzere doğmuş! -ve o başka biri, eski bir beraberliğinden ötürü en az onun kadar acı çekmiş, iki yıl önce evlenilemeyecek kadar yaşlı bulduğu, -ve sağlığı için hala yün fanilaların güvenini arayan bir adam!
Ama öyleydi. Bir zamanlar ısrarlı bir gururla hayal ettiği gibi, karşıkonulmaz bir tutkuya kurban gitmek yerine, -hatta daha sonra, daha aklı başında olduğu günlerde karar verdiği gibi, ilelebet annesiyle kalmak ve yegane mutluluğu içine kapanmakta ve okumakta bulmak yerine -on dokuz yaşında kendini yeni bağlılıklara bırakırken, yeni görevler üstlenirken, yeni bir eve yerleşir, eş olurken, bir ailenin hanımı ve bir köyün patroniçesi olurken buldu.
Albay Brandon artık onu çok seven herkesin layık olduğuna inandığı kadar mutlu bir adamdı; -Marianne'de tüm geçmişdertleri için teselli buldu; -Marianne'in ilgisi ve arkadaşlığı onu canlandırdı, neşelendirdi; onları gözlemleyen yakınlarıMarianne'in mutluluğu onu mutlu etmekte bulduğunu gördüler. Marianne yarım sevemezdi; zamanla bütün kalbi kocasına adandı, tıpkı bir zamanlar Willoughby'yle olduğu gibi.
Willoughby onun evlendiğini acı içinde öğrendi; çok geçmeden Mrs Smith'in onu kendiliğinden affetmesiyle cezasını tam buldu; düzgün bir kadınla evlenmesini bağışlama sebebi olarak belirtiyordu ki, bu da Willoughby'nin Marianne'e karşı şerefli davranmış olsa hem mutlu hem de zengin olacağını anlamasına neden oldu. Kendi cezasını bu şekilde bulan davranışı için samimi bir pişmanlık duyduğundan şüphe edilmemeli; -uzun süredir Albay Brandon'ı kıskançlıkla, Marianne'i de pişmanlıkla düşündüğünden de öyle. Ama ilelebet teselli bulamadığına, insanlardan kaçtığına, hayata küstüğüne, hatta aşk acısından öldüğüne itibar edilmemeli -çünkü hiçbiri olmadı. Kendini toparladı, sık sık keyfine baktı. Karısı hepten suratsız bir kadın olmadığı gibi, evi de aman aman huzursuz bir yer değildi; at ve köpek yetiştirerek, her şekilde avlanarak hiç de küçümsenmeyecek ölçüde bir aile mutluluğu buldu.
Marianne için, gelgelelim -onu kaybettikten sonra yaşamaya devam ederek gösterdiği nezaketsizliğe rağmenMarianne'in başına gelen herşeyde onu ilgilendiren o kararlı sevgiyi hep muhafaza etti ve onu kadın mükemmelliği konusundaki gizli standardı haline getirdi; -sonraki zamanlarda birçok yeni yetişen güzeli Mrs Brandon'la mukayese kabul etmezler diye hor gördü.
Mrs Dashwood kulübede kalacak kadar sağduyu sahibiydi; Delaford'a taşınmaya kalkışmadı; Marianne ellerinden alındığızaman Sir John'la Mrs Jennings için neyse ki Margaret dans etmeye uygun bir yaşa gelmişti ve bir aşığı olabileceğini düşünmemek için hiçbir sebep yoktu.
Barton'la Delaford arasında güçlü aile bağlarının doğal olarak yarattığı o sürekli gidip gelme vardı; -Elinor'la Marianne'in ayrıcalıkları ve mutlulukları arasında, kardeş olsalar ve birbirlerinin gözü önünde yaşasalar bile, kendi aralarında anlaşmazlığa düşmeden ya da kocaları arasında soğukluğa neden olmadan yaşayabilmenin hiç de küçük bir yer tuttuğu sanılmasın.
SON
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro