Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

2

"Ne yazık Elinor," dedi Marianne, "Edward'ın hiç resim zevki yok."

"Resim zevki yok mu," diye cevapladı Elinor; "niye öyle düşünüyorsun? Kendisi resim yapmıyor elbette, ama başkalarının yaptıklarını görmekten büyük keyif alıyor; emin ol, doğal zevki hiç de kusurlu değil, sadece zevkini geliştirme fırsatı bulamamış. Eğitim alsaydı gayet güzel resim yapardı. Bu tür meselelerde kendi görüşlerine pek güveni yok, o yüzden resimler hakkında görüşünü söylemek istemiyor; ama doğuştan gelme bir kalite duygusu ve yalın bir zevki var ve onu genelde gayet doğru yönlendiriyor."

Marianne gücendirmekten korktu ve bu konuda başka bir şey söylemedi; ama Elinor'un söylediği ve başka insanların yaptığı resimlerin onda uyandırdığı beğeni türü o kendinden geçercesine duyulan hazzın çok uzağındaydı ve Marianne'e göre ancak o duyguya zevk denebilirdi. Yine de, yapılan hataya içinden gülerek, Edward'a toz kondurmadığı için ablasını anlayışla karşıladı; hataya bu eğilimi yol açmıştı.

"Umarım Marianne," diye devam etti Elinor, "onun genel zevkini kusurlu bulmuyorsundur. Aslında galiba bulmuyorsun, çünkü ona son derece kibar davranıyorsun, ama görüşün öyle olsaydı eminim ona nezaket gösteremezdin."

Marianne ne diyeceğini bilemedi. Kızkardeşinin duygularını hiçbir sebeple incitemezdi, gelgelelim inanmadığı şeyi

söylemesi imkansızdı. Sonunda şöyle cevap verdi:

"Onun meziyetlerini senin gösterdiğin hassasiyetle methedemezsem alınma Elinor. Aklının, eğilimlerinin ve zevklerinin daha ince ayrıntılarını senin kadar inceleme fırsatım olmadı; ama iyi kalpli ve akıllı biri olduğundan gayet eminim. Son derece değerli ve sevimli biri."

"Herhalde," diye cevap verdi Elinor gülümseyerek, "yakın dostları böyle bir yorumdan şikayet etmezlerdi. Düşüncelerini daha içten bir şekilde ifade edemezdin."

Marianne ablasının bu kadar kolay memnun olmasına sevindi.

"Akıllı ve iyi kalpli olduğundan," diye devam etti Elinor, "onunla sıcak bir sohbet edecek kadar sık karşılaşan kimse şüphe edemez. Zekasının ve ilkelerinin mükemmelliği onu sık sık sessiz kalmaya iten o utangaçlığın arkasına saklanabiliyor Tartışılmaz değerine hakkını verecek kadar tanıyorsun onu. Ama senin deyişinle daha ince ayrıntılarına garip durumlar sebebiyle sen benden daha yabancı kaldın. Sen anneme ilgi göstermekle meşgulken ben birçok kez onunla baş başa kaldım. Onu epeyce gördüm, duygularını gözlemledim, edebiyat ve zevk konusundaki görüşlerini dinledim; genelde iyi eğitimli biri olduğunu, kitaplardan son derece keyif aldığını, hayalgücünün ışıltılı, gözlemlerinin adil ve doğru, zevkinin narin ve saf olduğunu söyleyebilirim. Rahatladıkça her bakımdan daha bir kendini gösteriyor, davranışları da, görüntüsü de farklılaşıyor. İlk bakışta görüntüsü elbette dikkat çekici değil, ama gözlerinin olağanüstü güzel ifadesi ve yüz hatlarının sevimliliği farkediliyor. Artık onu öyle iyi tanıyorum kı gerçekten yakışıklı buluyorum, yani en azından yakışıklı. Ne diyorsun Marianne?"

Hiç degiise çok yakmda ben de onu yakışıklı bulacağım Elinor. Onu bir ağabey gibi sevmemi söylediğin zaman yüzünde şimdi kalbinde bulduğumdan daha fazla kusur bulmayacağım."

Elinor bu açıklamaya şaşırdı ve delikanlıdan bahsederken açık ettiği sıcak duygular için pişman oldu. Edward'a çok önem verdiğini hissetti. Bu önemin karşılıklı olduğuna inanıyordu; ama Marianne'in yakınlıkları konusundaki inancını makul bulması için daha fazla emin olmaya ihtiyacı vardı. Marianne'le annesinin bir anda hayal ediverdikleri bir şeye ertesi anda inandıklarını biliyordu -onlar için dilemek umut etmek, umut etmek de beklemekti. Meselenin gerçek şeklini kızkardeşine açıklamaya çalıştı.

"Onu çok beğendiğimi inkar etmeye çalışmayacağım," dedi; "ondan hoşlanıyorum."

Burada Marianne isyan edercesine bağırdı-

"Beğenmek! Hoşlanmak! Kalpsiz Elinor! Kalpsizden de beter Başka türlü olmaya utanıyor. Bu kelimeleri bir daha kullanırsan o an odayı terkederim."

Elinor elinde olmadan güldü. "Affedersin," dedi, "emin ol, duygularımdan öyle sakin bir şekilde bahsederken seni gücendirmek niyetinde değildim. Duygularımın açıkladığımdan daha güçlü olduğuna inan; yani meziyetlerinin ve bana ilgi duyuyor olması ihtimalinin -umudunun sağduyu ya da akıl dışına çıkmadan uyandırabileceği kadar olduğuna inan. Ama bundan ötesine inanma. Beni beğendiğinden adım gibi eminim. Ama bunun derecesinden şüphe ettiğim anlar var; duygularını tam olarak anlayıncaya kadar gerçekte olduğundan daha fazla sanarak kendi eğilimime cesaret vermekten kaçınmam seni şaşırtmasın. içimde onun tercihi konusunda pek az şüphe var -hatta hiç yok. Ama onun eğiliminden başka düşünülecek şeyler de var. Bir kere özgür olmaktan çok uzak. Annesi nasıl biri, bilemeyiz; ama huyu suyu hakkında Fanny'nin arada bir anlattıklarına bakılırsa sevimli biri olduğunu düşünemeyiz; Edward büyük bir serveti ya da yüksek bir mevkii olmayan bir kadınla evlenmek isterse önüne birçok zorluk çıkacağını bilmiyorsa çok yanılmış olurum."

Marianne annesinin ve kendisinin hayalgücünün gerçeği

ne kadar aştığını şaşırarak gördü.

"Sen cidden sözlenmemişsin!" dedi. "Olsun, nasılsa yakında olur. Üstelik bu gecikmenin iki faydası var. Ben seni o kadar çabuk kaybetmeyeceğim, Edward da senin gelecekteki mutluluğun için fevkalade önemli olan özel uğraşın konusunda doğal zevkini geliştirme fırsatı bulacak. Ah, senin dehandan etkilense de kendisi de resim yapmayı öğrense ne kadar tatlı olur!"

Elinor kızkardeşine gerçek görüşünü açıklamıştı. Edvvard'la ilişkisinin Marianne'in sandığı kadar güllük gülistanlık bir halde olduğunu düşünmüyordu. Zaman zaman delikanlının havasında bir keyifsizlik oluyordu ki, kayıtsızlığa işaret etmiyorsa bile neredeyse o kadar tedirgin edici bir şeyden bahsediyordu. Eğer Elinor'un duygularına ilişkin bir şüphesi varsa, bunun onda rahatsızlıktan başka bir şey yaratması gerekmezdi. Sık sık üstüne yerleşen o dalgınlığa yol açması muhtemel değildi. Daha akla yakın bir sebep duygularına teslim olmasını yasaklayan bağımlılık gerçeğinde bulunabilirdi. Annesinin, geleceğiyle ilgili görüşlerine harfiyen uymadığı sürece ona evinde rahat edeceği şekilde davranmadığını da, kendine bir ev açabileceği güveni vermediğini de biliyordu. Böyle bir bilgiye sahip olduktan sonra Elinor'un kendini bu konuda rahat hissetmesi imkansızdı. Annesiyle kızkardeşi kesin gözüyle baksalar da o Edvvard'ın ona duyduğu ilginin sonucuna güvenemiyordu. Hatta birlikte geçirdikleri süre uzadıkça ilgisinin doğası daha da şüpheli görünüyordu; bazen acı verici birkaç dakika boyunca, bunun arkadaşlıktan başka bir şey olmadığına inandığı oluyordu.

Yine de sınırları gerçekte ne olursa olsun, Edward'ın kızkardeşi tarafından farkedildiği zaman onu rahatsız etmeye, hatta (daha çok) sinirlendirmeye yetiyordu, ilk fırsatını bulduğunda kardeşinin büyük umutlarını, Mrs Ferrars'ın her ıkı oğluna da iyi evlilikler yaptırma kararlılığını ve onu elde etmeye kalkışacak bir genç kadını bekleyen tehlikeleri ballandıra ballandıra anlatarak kayınvalidesini öyle eziyordu ki, Mrs Dashwood ne farkında değilmiş gibi davranabiliyor ne de sakin olmaya çalışabiliyordu. Duyduğu tiksintiyi gösteren bir cevap veriyor ve o an odadan çıkıyordu, her ne pahasına olursa olsun sevgili Elinor'unu bir hafta daha o hakaretlere maruz bırakmamak için hemen oradan ayrılmaya karar verip.

Bu ruh hali içindeyken postadan ona bir mektup geldi; gayet iyi zamanlanmış bir teklif ihtiva ediyordu. Çok rahat şartlarla ufak bir ev teklifiydi; ev Devonshire'de önem ve mülk sahibi bir akrabasına aitti. Mektup bizzat beyefendinin kendisinden geliyordu ve hakiki bir dostluk ve yardımseverlik ruhu içinde yazılmıştı. Beyefendi onun eve ihtiyacı olduğunu öğrenmişti ve şimdi teklif ettiği ev sadece bir kulübe de olsa, gerekli görebileceği herşeyin yapılacağına onu temin ediyordu, yeter ki ortamı beğensin. Evin ve bahçenin ayrıntılarını verdikten sonra, kızlarıyla birlikte kendi ikametgahı olan Barton Park'a gelmesi için ısrar ediyordu; aynı köyde bulunan Barton Kulübesi bazı değişikliklerle onu rahat ettirecek hale getirilebilir mi, oradan karar verebilirdi. Onlara yardım etmek konusunda gerçekten istekli görünüyordu; mektubunun tamamı öyle dostane bir üslupla yazılmıştı ki, kuzenine zevk vermekten geri kalmadı, hele de daha yakın akrabalarının soğuk ve duygusuz davranışları altında acı çektiği bir anda olunca. Düşünmek ya da araştırmak için zamana ihtiyacı yoktu. Okurken kararını verdi. Sussex'den Devonshire kadar uzak bir vilayette olan Barton'ın konumu daha birkaç saat öncesine kadar oraya ait tüm olası üstünlükleri geçersiz kılmaya yeterli bir itiraz nedeniyken şimdi oranın en önemli özelliği oluyordu. Norland bölgesinden ayrılmak artık kötü gelmiyordu; arzu edilir olmuştu; gelinindeki misafirliğin süreduran sefaletiyle karşılaştırıldığında bir nimetti; o sevgili yerden ilelebet gitmek öyle bir kadın oranın hanımı olduğu sürece orada kalmaktan ya da orayı ziyaret etmekten daha az acı verici olacaktı. Sir John Middleton'a hemen yazıp nezaketini takdir, teklifini kabul ettiğini söyledi; sonra bir telaş, her iki mektubu kızlarına gösterdi, cevabını göndermeden önce onların da onayını almak için.

Elinor zaten hep o insanların arasında olmaktansa Norland'dan biraz uzağa yerleşmenin onlar için daha akıllıca olacağını düşünmüştü. O yüzden annesinin Devonshire'e taşınma niyetine itiraz etmedi. Ev de Sir John tarafından anlatıldığı şekliyle, öyle sade ölçülerde ve öyle uygun kiralıydı ki ona bu konularda da itiraz etme hakkı bırakmıyordu; böylece hayallerine heyecan katan bir plan olmasa da, Norland havalisinden dileklerinin aksine bir ayrılış olsa da annesini kabul mektubunu göndermekten vazgeçirmeye çalışmadı.

Cevabını gönderir göndermez Mrs Dashwood soluğu üvey oğluyla karısının yanında alıp kendisine ev temin edildiğini ve herşey kullanımına hazır edildikten sonra onları rahatsız etmeyeceğini bildirmenin zevkini çıkardı. Onu şaşkınlıkla dinlediler Mrs John Dashwood bir şey demedi; ama kocası kibarca Norland'dan fazla uzağa yerleşmeyeceklerini umduğunu söyledi. Mrs Dashwood büyük bir zevkle ta Devonshire'e gideceği cevabını verdi. Edward bunu duyunca telaşla ona döndü ve hiç de garip gelmeyen şaşkın ve endişeli bir sesle tekrarladı, "Devonshire! Gerçekten oraya mı gidiyorsunuz? Buradan o kadar uzağa! Peki hangi tarafına?" Mrs Dashwood yeri anlattı. Exeter'in dört mil kuzeyindeydi.

"Sadece bir kulübe," diye devam etti, "ama birçok dostumu orada görmeyi umuyorum. Bir iki oda kolayca ilave edilebilir; dostlarım beni görmek için o kadar seyahat etmeye üşenmezlerse ben de onları ağırlamaya üşenmem."

Sözlerini çok kibar bir şekilde Mr ve Mrs John Dashwood'u Barton'a misafirliğe davet ederek noktaladı; Edward'i daha büyük bir sevgiyle ayrıca davet etti. Geliniyle son konuşması ona Norland'da kaçınılmaz olduğu kadarından daha fazla kalmama kararı verdirmiş olsa da, esasen hedeflediği konuda onu hiç etkilememişti. Elinor'la Edward'i ayırmak, amacı olmaktan yine eskisi kadar uzaktı

ve kardeşine yönelik bu aşikar davetle Mrs John Dashvvood'a evliliği onaylamamasını hiç mi hiç umursamadığını

göstermek arzusundaydı.

Mr John Dashwood annesine tekrar tekrar ne kadar üzgün olduğunu söyledi Norland'dan mobilyanın nakliyesine yardım edemeyeceği kadar uzakta bir ev tuttuğu için. Durum gerçekten vicdanen canını sıkıyordu; çünkü babasına verdiği sözün kapsamını belirleyen hareket bu durumda tatbiki imkansız hale geliyordu. Mobilya deniz yoluyla gönderildi. Yatak takımları, tabaklar, porselenler ve kitaplardan oluşuyordu; bir de Marianne'in güzel piyanosu vardı. Mrs John Dashwood paketlerin yola çıkışını iç çekerek izledi: kendi gelirleri yanında Mrs Dashwood'un geliri solda sıfır kaldığı halde onun güzel mobilyaları olmasına içerlemeden edemiyordu.

Mrs Dashvvood evi on iki aylığına tuttu; ev bakımlıydı ve hemen yerleşebilirdi. Sözleşme konusunda iki tarafta da zorluk çıkmadı; yeni evini kurmak için batıya doğru yola çıkmadan önce sadece Norland'daki eşyalarının boşaltılmasını bekledi, bu da onu ilgilendiren herşeyi yaparken son derece hızlı olduğu için, çabucak oldu bitti. Kocasının ona bıraktığı atlar ölümünden hemen sonra satılmıştı; şimdi arabasını da elden çıkarması için teklif gelince büyük kızının ısrarlı tavsiyesine uyarak arabayı da satmayı kabul etti. Ona kalsa çocuklarının rahatı için arabayı elde tutardı; ama Elinor'un kararı galip geldi. Yine onun bilgeliği evlerindeki hizmetçi sayısını üçle sınırladı; Norland'daki düzenlerini oluşturan kişiler arasından çarçabuk seçilmiş iki oda hizmetçisi, bir de uşak.

Uşakla hizmetçilerden biri evi hanımlarının gelişine hazır etmek için hemen Devonshire'e yollandılar; çünkü Mrs Dashwood Lady Middleton'ı hiç tanımadığı için Barton ar a misafir olmaktansa doğruca kulübeye gitmeyi tercih e 'yor u; Sır John'un verdiği ev tarifine öyle şüphe duymadan inanıyordu ki, evi kendi evi olarak adımını atıncaya kadar şöyle bir inceleme isteği bile duymuyordu. Norland'dan gitme arzusu gelininin gidişi karşısındaki bariz memnuniyeti sayesinde hiç azalmadı -gidişini ertelemesi için yapılmış soğuk bir davet altına hafifçe saklanmaya çalışılan bir memnuniyet. Şimdi üvey oğlunun babasına verdiği sözün usule uygun olarak yerine getirilme zamanıydı. Bunu konağa ilk geldiğinde yapmayı ihmal ettiği için, evden ayrılmaları sözün yerine getirilmesi için en uygun zaman olarak görülebilirdi. Ama Mrs Dashwood kısa sürede o tür tüm umutlarından vazgeçmeye ve konuşmasının genel akışından yapacağı yardımın Norland'daki altı aylık geçimlerini sağlamanın ötesine geçmeyeceğini anlamaya başladı. Ev giderlerinin artışından ve kesesi üstündeki ardı arkası gelmeyen, haddi hesabı olmayan taleplerden öyle sık bahsediyordu ki, para vermek bir yana, kendisi paraya muhtaç görünüyordu.

Sir John Middleton'ın ilk mektubunun Norland'a geldiği günden hemen birkaç hafta sonra müstakbel evlerinde herşey Mrs Dashwood'la kızlarına yolculuklarma başlama imkanı verecek şekilde hazır edildi.

Öyle sevdikleri bir yere son vedalarını ederlerken çokça gözyaşı döktüler. "Sevgili Norland!" dedi Marianne, oradaki yaşamlarının son akşamında evin önünde bir başına dolaşırken, "seni özlemekten ne zaman vazgeçeceğim! -başka bir yeri evim gibi hissetmek! -Ah, mutlu ev, şimdi sana buradan bakmak bana nasıl acı veriyor, tahmin edebilir misin, bundan sonra bakamayacağım bu noktadan! -Ve siz, ey dost ağaçlar! -ama siz bu hayata devam edeceksiniz. Biz gittik diye tek bir yaprak düşmeyecek, tek bir dalın kımıldayışı durmayacak biz artık size bakamıyoruz diye! -Hayır; bu hayata devam edeceksiniz; bu olanların zevkine de, acısına da aldırmadan, gölgenizde kim yürüyormuş oralı olmadan! -Ama geride sizden zevk alan kim kalacak?"

Yolculuklarının ilk kısmı sıkıcı ve sevimsiz olamayacak kadar melankolik bir ruh hali içinde geçti. Ama yolun sonuna yaklaşırlarken, yaşayacakları çevrenin görünümüne duydukları ilgi kederlerini sildi ve Barton vadisine girerken gördükleri manzara onlara neşe verdi. Şirin, verimli bir araziydi, bol ağaçlı ve geniş çayırlıydı. Kıvrılarak giden bir milden uzun bir yolun sonunda kendi evlerine ulaştılar. Evin önünde ufak yeşil bir avlu vardı; bakımlı, küçük bir kapıdan geçerek avluya girdiler.

Barton Kulübesi bir ev olarak rahat ve derli topluydu; ama bir kulübe olarak kusurluydu, çünkü bina düzgün, çatı kiremitliydi, pencere kepenkleri yeşile boyalı değildi, duvarlar da hanımelleriyle kaplı değildi. Dar bir koridor evin içinden doğruca arka bahçeye çıkıyordu. Girişin her iki yanında yaklaşık altışar metrekarelik birer oturma odası vardı; odaların arkasında çalışma odaları ve merdiven vardı. Evin geri kalanı dört yatak odası ve iki yüklükten oluşuyordu. Yapılalı çok olmamıştı ve iyi tamirat görmüştü. Norland'la karşılaştırıldığında cidden fakir ve küçüktü! -ama eve girerken hatırlamanın yol açtığı gözyaşları hızla kurudu gitti. Gelişlerine sevinen hizmetçiler onları neşelendirdi ve herkes diğerinin hatırı için mutlu görünmeye çalıştı. Eylül ayının hemen başlarıydı; ılık bir mevsimdi ve etrafı güzel havada ilk gördükleri andan itibaren orası hakkında olumlu bir izlenime kapıldılar bu da oraya kalıcı bir sevgi duymalarında hayli etkili oldu.

Evin konumu iyiydi. Hemen arkasında yüksek tepeler çıkıyordu ve her iki yandan da uzakta değildiler; bazıları açık yamaçlar halindeydi, diğerleri ekilmiş ve ağaçlık. Barton köyü çoğunlukla bu tepelerden birinin üstünde kuruluydu ve kulübe pencereleri için hoş bir manzara oluşturuyordu. Ön taraftaki manzara daha genişti; vadinin tamamına hakimdi ve ötedeki kırlara uzanıyordu. Kulübeyi çevreleyen tepeler vadiyi o yönde bitiriyordu; bir başka isim altında ve bir başka yönde vadi en dik iki tepe arasında tekrar bölünüp gidiyordu.

Mrs Dashvvood evin genişliğinden ve döşemesinden genel olarak memnun kaldı; eski hayat tarzı yenisine birçok ilave yapılmasını gerekli kılıyorduysa da o ilave Ve düzeltme yapmaktan zevk alıyordu; o sıralar odalara daha fazla zarafet için gereken herşeyi almaya yetecek kadar hazırda parası vardı. "Evin kendisine gelince, tabii," dedi, "ailemiz için çok küçük, ama şimdilik kendimizi mümkün mertebe rahat ettireceğiz, çünkü yılın bu zamanı tadilat için çok geç. Belki bahara, çok param olursa, ki olacak sanıyorum, inşaatı düşünebiliriz. Bu oturma odaları dost gruplarımız için çok ufak, zira dostlarımı sık sık burada toplanmış görmek istiyorum; koridoru da odalardan birine dahil etme düşüncem var, ötekinin kalanını da giriş olarak bırakırım; kolayca eklenebilecek yeni bir oturma odası, yukarıda da bir yatak odası ve yüklükle burası sıcacık bir küçük kulübe olur. Keşke merdiven güzel olsaydı. Ama insan herşeyi beklememeli; yine de herhalde merdiveni genişletmek zor olmaz. Bahara elimde ne olacak bakalım da, tadilatımızı ona göre planlarız."

Bu arada, yılda beş yüz poundluk geliri olan ve hayatında hiç tasarruf etmemiş bir kadının tasarruflarından bütün bu değişiklikler yapılana değin evi o haliyle benimseyecek kadar akılları vardı; her biri kendi özel zevkine göre düzenleme yapmakla, kitaplarını ve başka eşyalarını etraflarına yerleştirerek kendilerine yuva yaratmaya çalışmakla meşgul oldu. Marianne'in piyanosu açıldı ve güzelce yerleştirildi; Elinor'un resimleri oturma odasının duvarlarına asıldı.

Ertesi gün kahvaltıdan hemen sonra ev sahiplerinin gelişiyle bu uğraşlara ara verildi; Barton'a hoşgeldiniz demek ve onlara kendi evinden ve bahçesinden onlarda henüz ne yoksa sunmak için uğramıştı. Sir John Middleton kırk yaşlarında, yakışıklı bir adamdı. Vaktiyle Stanhill'i ziyaret etmişti ama bu genç kuzenlerinin onu hatırlayamayacakları kadar önceydi. Yüzünde cana yakın bir ifade vardı; tavırları mektubunun üslubu kadar dostçaydı. Gelişleri onu gerçekten mutlu etmiş görünüyordu; onları rahat ettirmek de onun için gerçek bir endişeydi. Kendi ailesiyle en yakın şekilde yaşamaları arzusunu sıkça dile getirdi ve eve iyice yerleşene kadar her gün yemeğe Barton Park'a gelmeleri konusunda öyle ısrar etti ki, ısrarı nezaket sınırlarını zorlama noktasına vardığı halde gücenilmesi imkansızdı. Kibarlığı kelimelerle sınırlı değildi; çünkü onlardan ayrıldıktan sonra bir saat içinde Park'tan büyük bir sepet dolusu sebze meyve geldi, bunu da gün batımından önce av eti hediyesi takip etti. Ayrıca mektuplarını onlar adına postaya getirip götürme konusunda da ısrar etti; tabii her gün gazetelerini gönderme zevkinden de mahrum kalmayacaktı.

Lady Middleton onunla gayet nazik bir mesaj göndermiş, Mrs Dashvvood'u ilk uygun zamanında ziyaret etme arzusunu ifade ediyordu; bu mesaja aynı nezakette bir davetle cevap verildiği için lady hazretleri ertesi gün onlara takdim edildi.

Barton'daki huzurlarını büyük ölçüde borçlu oldukları kişiyi görmek onlar için elbette heyecan vericiydi; görünüşündeki zarafet tam gönüllerine göreydi. Lady Middleton yirmi altı, yirmi yedi yaşından daha fazla değildi; yüzü güzeldi, vücudu uzun ve gözalıcı, konuşması nazikti. Hareketlerinde kocasında eksik olan bütün zarafet vardı. Ama kocasının içtenliğini ve sıcaklığını birazcık paylaşsa zarafeti daha da artardı; ziyareti gayet iyi yetişmiş ama mesafeli ve soğuk biri olduğunu, en sıradan soru ve cevapların ötesinde kendi adına söyleyecek bir şeysi olmadığını göstererek ilk hayranlıklarını azaltmaya yetecek kadar uzun sürdü.

Yine de sohbet eksik olmadı, çünkü Sir John çok konuşkandı, Lady Middleton da tedbirli davranıp altı yaşında sevimli bir oğlan olan en büyük çocuklarını yanında getirmişti; oğlan sayesinde acil durumlarda dönüp dolaşıp bahsedecek bir konu oldu; adını ve yaşını sordular, güzelliğine hayran oldular ve onun adına annesinin cevapladığı sorular sordular; bu sırada oğlan annesine yaslanıp başını eğiyor ve evde gürültüden ortalığı yıkarken insanların önünde o kadar utangaç olmasını anlayamayan lady hazretlerini pek şaşırtıyordu. Her resmi ziyarette çocuk ekibin bir parçası olmalıdır, konu sıkıntısı çekilmesin diye. Bu ziyarette de oğlanın babasını mı annesini mi daha çok sevdiğini, neresinin hangisine benzediğini tespit etmek rahat bir on dakika aldı, herkesin ayrı fikri olduğu ve herkes bir başkasının fikrine pek şaşırdığı için.

Çok geçmeden Dashvvoodlar'a diğer çocuklar hakkında da görüş bildirme fırsatı verildi, çünkü Sir John ertesi gün Park'a yemeğe gelme sözü almadan gitmeyecekti.

Barton Park kulübeden yarım mil kadar uzaktaydı. Hanımlar vadi boyunca giderken yakınından geçmişlerdi, ama tepenin arkasında kaldığı için evden göremiyorlardı. Ev geniş ve güzeldi; Middletonlar da eve yaraşır bir konukseverlik ve zarafet içinde yaşıyorlardı. Konukseverlik Sir John'un gönlü olsun diyeydi, diğeri de hanımının gönlü olsun diye. Evde onlarla birlikte kalan arkadaşlarının olmadığı nadirdi; her türden arkadaş edinmeye civardaki diğer ailelerden daha eğilimliydiler. Bu, ikisinin mutluluğu için de gerekliydi; mizaçları ve davranışları farklı da olsa meşgalelerini cemiyet vazifelerinden ayrı, gayet dar bir çerçeve içine sınırlayan o mutlak yeteneksizlik ve zevksizlik bakımından güçlü bir şekilde birbirlerine benziyorlardı. Sir John sporcuydu, Lady Middleton ise anne. Sir John avcılık ve atıcılık yapardı, Lady Middleton ise çocuklarını oyalardı; bunlar tek imkanlarıydı. Lady Middleton bütün yıl boyu çocuklarını şımartabilme ayrıcalığına sahipti, Sir John'un serbest meşgaleleri ise yılın sadece yarısı boyunca mümkün oluyordu. Bununla beraber, evde ve dışarıda sürekli davet peşinde olmak tabiatın ve eğitimin tüm eksikliklerini kapatıyordu; Sir John'un neşesini ayakta tutuyor, eşine görgüsünü sergileme imkanı veriyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro